Zafer teslimiyetin değil direnişin zaferidir
SP Merkez İlçe Başkanı Orhan Arslan, Büyük Taarruz Zafer Haftası'nın 97. yıldönümünde Büyük Zafer'in teslimiyetin değil direnişin zaferi olup, küresel güçlerle işbirliği yapılarak değil tam tersine onlara karşı direnerek kazanıldığını söyledi   Saadet Partisi (SP) Merkez İlçe Başkanı Orhan Arslan dün öğlen partide basın toplantısı düzenledi. 'AĞUSTOS ZAFER AYI' Ağustos ayı denildiğinde akla ecdadın zaferlerle [&hellip]
SP Merkez İlçe Başkanı Orhan Arslan, Büyük Taarruz Zafer Haftası’nın 97. yıldönümünde Büyük Zafer’in teslimiyetin değil direnişin zaferi olup, küresel güçlerle işbirliği yapılarak değil tam tersine onlara karşı direnerek kazanıldığını söyledi
Saadet Partisi (SP) Merkez İlçe Başkanı Orhan Arslan dün öğlen partide basın toplantısı düzenledi.
“AĞUSTOS ZAFER AYI”
Ağustos ayı denildiğinde akla ecdadın zaferlerle dolu şanlı tarihi geldiğini dile getiren Arslan, “Bunlardan bazılarını sayacak olursak, 26 Ağustos 1071 Malazgirt Meydan Muharebesi, 11 Ağustos 1473 Otlukbeli Zaferi, 23 Ağustos 1514 Çaldıran Zaferi, 24 Ağustos 1516 Mercidabık Zaferi, 29 Ağustos 1521 Belgrad’ın fethidir. 29 Ağustos 1526 Mohaç Zaferi, 1 Ağustos 1571 Kıbrıs’ın feth edilmiştir. 26 Ağustos 1922 Afyon’umuzun düşman işgalinden kurtuluşu ve 30 Ağustos 1922 büyük taarruzun neticelendirildiği gün. Bu vesileyle 30 Ağustos Zafer Bayramı’nı en yüksek duygularla tebrik ediyorum.” dedi.
“ZAFER DİRENİŞİN ZAFERİDİR”
Büyük Zaferin Türk Milletinin istiklal ve istikbali için neler yapabileceğinin göstergesi olduğunu belirten Arslan, “Bu zafer, teslimiyetin değil direnişin zaferidir. Bu zafer, küresel güçlerle işbirliği yaparak değil tam tersine onlara karşı direnerek kazanılmıştır. Bu zafer, sofrasında ekmeği, ayağında çarığı olmayan bir millet tarafından başarılmıştır. Bu zafer, aziz milletimizin hiçbir şart altında güce boyun eğmeyeceğinin, bağımsızlığından ve özgürlüğünden taviz vermeyeceğinin, kumpas ve dayatmayı kabul etmeyeceğinin en büyük göstergelerinden biridir. Hiç kimsenin şüphesi olmasın ki istiklal ve istikbalimiz tehlikeye düştüğü zaman bu aziz millet aynı kararlılığı, aynı fedakârlığı, aynı kahramanlığı, aynı cesareti ve aynı azmi ortaya koymaktan geri durmayacaktır. Bu zaferi bizlere lütfeden Allah’a sonsuz hamd-ü senalar ediyor, başta Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere tüm şehit ve gazilerimizi rahmet, minnet ve şükranla anıyoruz. Bu vesileyle 97. Yıldönümünü yaşadığımız Zafer Bayramını en içten duygularla kutluyorum. Büyük Zaferin ülkemize, İslam Âlemi’ne ve tüm insanlığa saadet getirmesini temenni ediyorum. Allah bir daha öyle günler yaşatmasın diye dua ediyorum.” diye konuştu.
“TEDBİR SUÇ İŞLENMEDEN ALINMALI”
Geçtiğimiz hafta herkesi derinden üzen bir vahşet yaşandığına değinen Arslan, “Bir annenin kızı önünde vahşice katledilmesinden hepimiz muzdarip olduk. Olay yargıya intikal etti ve gereken ceza elbette verilecek. Ancak verilecek cezaların maalesef caydırıcı olma özelliği az. Ceza, suç işlemeyi düşünen bir insanı, işlemeyi düşündüğü suçtan vazgeçirebilmesi özelliğini taşımalı. Suç işleme eğiliminde olan bir insan 10 sene, 20 sene ceza alırım, bu arada ya af çıkar ya da cezama indirim gelir diye düşünebilmekte ve alacağı ceza suç işlemesini engelleyememektedir. Çıkarım diye düşünüldüğünde caydırıcı olma özelliğini kaybetmiş oluyor. Mesela suçsuz yere bir insanı öldürüldüğünde, kendisinin de öldürüleceğini bilmesi, o suçu işlemesini engelleyecek ve bu düşüncesinden vazgeçecektir. İşte ‘kısasta hayat vardır’ denilen şey budur. Nasıl ki koruyucu hekimlik hasta olmadan önce tedbir almaksa bu da suç işlenmeden önce alınan tedbirdir.” şeklinde konuştu.
“KALPLERE GÜZEL AHLAK YERLEŞMELİ”
Hemen her yerde güvenlik kameraları, Mobeseler, araç kameraları, cep telefonları olup, emniyet güçlerinin çalışmalarını güzelce yerine getirdiğine değinen Arslan şöyle konuştu:
“Ancak bu tedbirler ne yazık ki suç işleme oranlarının düşmesine yetmiyor. İnsanlarımızın kalbine sevgi, saygı, kardeşlik, kul hakkı, kamu hakkı, adalet gibi kavramları yeterince yerleştirebilseydik hem bu kadar güvenlik tedbirine ihtiyacımız olmazdı. Hem de bir anneni evladının gözü önünde katledilmesi gibi vahşi bir olayın yaşanma ihtimali daha az olurdu. İşte biz bu sebeple 40 yıldır birinci sıraya hep ‘önce ahlak ve maneviyat’ prensibini koymuşuzdur. Bir insanın kalbine güzel ahlakı yerleştirirseniz artık o insan, bırakın bir insana zarar vermeyi küçücük bir karıncayı dahi incitmekten korkar. Doğaya zarar vermekten çekinir.”
“THK UÇAKLARI İSRAİL
YANGININA MÜDAHALE ETMİŞTİ”
İzmir’de ki orman yangınının çıkış nedeninin belirlenemediğine dikkat çeken Arslan şunları söyledi: “Yangının çıkış sebebi her zaman olduğu gibi belirlenemedi. Ancak yangının çıktığı ya da çıkarıldığı bölge Altın ve Madencilik şirketi Alamos Gold’un maden sahası için izin başvurusu yaptığı yerler olduğu söylenmektedir. Ayrıca yangını söndürmekte yeterli müdahalenin yapılmadığı da tartışma konusu olmuştur. Bu durum Tarım ve Orman Bakanı Sayın Bekir Pakdemirli’ye sorulduğunda ‘Altı uçak var, 3 tanesinin motoru yok çalışmıyor, 3 tanesinin de yağ kaçakları var. Çalıştırıp binecek varsa buyursun gelsin’ şeklinde ciddiyetten ve devlet adamlığından uzak bir açıklamada bulunmuştur. Arkasından Türk Hava Kurumuna ait 9 tane uçak olduğu, bunlardan 3 tanesinin parça amaçlı bekletildiği, birisinin bakımda olduğu, kalan 5 uçağın uçuş izni almış, faal bir durumda olduğu söyleniyor. Bir vatandaş olarak sormak istiyorum, biz bu haberlerin hangisine inanacağız? 2 yıl önce İsrail’de çıkan yangına müdahale eden Türk Hava Kurumu uçakları neden İzmir yangınına müdahale etmemiştir? Eğer uçaklar arızalı ise neden gerekli bakım ve onarım neden yapılmamıştır? Seçim zamanlarında ‘Yerli uçağımız göklerde’ diye reklamlar veriyordunuz, şimdi ise uçaklarda yağ kaçakları var diyorsunuz. Eğer biz kendi uçağımızı yapıyorsak, nasıl oluyor da bir yağ kaçağını tamir edemiyoruz? Bu sorular hakkında yetkililerin güvenilir ve ciddi bilgilendirmelerini bekliyor, takdiri aziz milletimize bırakıyorum. Allah bir daha böyle felaketlerle karşılaştırmasın diye dua ediyorum.”
>> Burcu AYDIN’ın Haberi