Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Hasan Tahsin Günek

YUNAN ASKERLERİNİN GÜNLÜK VE ANILARINDAAFYONKARAHİSAR İŞGALİ -3

Hasan Tahsin Günek 11 Ağustos 2018 Cumartesi 12:50:15
 

ÖZET
Yunan ordusunun işgaller sırasında yaptıkları eziyet ve mezalimler resmi kayıtlarda ve belgelerde yer aldığı gibi o kara günlerin acıları, işgali birebir yaşamış olan Afyonkarahisarlıların hafızalarında acı birer anı olarak kalmıştı. Peki, resmi kayıt ve anlatımların dışında, Anadolu’yu işgale gelen düşman askerleri arasında Afyonkarahisar işgali hakkında herhangi bir günlük tutan veya yaşadıklarını daha sonra yazanlar var mıydı?  Varsa Afyonkarahisar işgaline ilişkin olarak onlar neler anlatmışlardı.

Petros Apostolidis    
Yunan Ordusu askerlerinden olup, sonraki yıllarda Yunanistan’da Türk tarihininde önemli şehirlerinden birisine belediye başkanı olarak seçilecek olan Petros Apostolidis yunan işgali sırasında günlük tutan bir başka askerdir. 1896 doğumlu Apostolidis, Atina’da tıp okumuş, çalışmalarına Paris’te devam ederek Deri ve Zührevi Hastalıkları alanında uzmanlık eğitimi almıştır. İkinci Dünya Savaşı devam ederken 1944 yılında Yanya şehrine belediye başkanı seçilmiştir. Anılarında 1922-1923 yılları arasında bulunduğu Afyonkarahisar ve Anadolu’daki diğer yerlerdeki askerlik ve esirlik günlerini şöyle anlatır:
10 Ağustos 1922, Taburumuza Afyonkarahisar’ın kuzeybatısındaki (Stasinopoulou ?) tepesinde kurulu olan (Belsmitsa ?) köyünü terk etme emri verildi. Taburun doktorları ben ve Arta’dan gelen Mitsos Paleodemos’du.
13-14 Ağustos tarihleri arasında, Afyon’da şiddetli patlamalarla uyandık. Türkler ağır topçu ateşiyle bizi bombaladılar. Saat 10’da bulunduğumuz tepeden ayrılıp geri çekilme emri aldığımız için geri çekilmeye başladık. Nerede ve nasıl olduğunu bilmiyorum. Ama Türklerin savunma hattımızı Afyon’un batısında bir yerlerde yardığı söylentileri yayılmaya başladı.
Bulunduğumuz tepeden geri çekilerek aşağılara inerken ana hatlarımızın geriye doğru hareket ettiklerini gördük. Akşam ovada kıraç bir arazide kamp kurduk. Bütün gece Türk süvarilerinin baskın yapmaya gelip gelmeyeceğini düşündüm. Ama ortalık gece gayet sessizdi.
Birlik doktoru, Bogdano, Palodemos ve ben gelecek emirleri bekledik. Bir başlangıç emri verildi. Yaralıları taşımak için ne yapacağımı düşünerek endişe içerisinde vadiye indim. Orada kimseyi bulamadım.
Hava karanlıktı. Bir köye vardık. Köyün sokakları ıssızdı. Ama burada halen yanmakta olan evlerin alevlerini izliyorduk. Zavallı köylülerin evlerini yakma emrini kim verdi? Bu bir savaş değildi. Çünkü ortada ne bir ölü, ne de bir yaralı görünmüyordu. Böyle bir düzen bilmiyordum. Bunu askerler, serseriler ve kaçaklar yaptı. Gece etrafı çorak arazi ile çevrili terk edilmiş bir köyde, hiçbir insan ve havlayan bir köpeğin dahi olmadığı yoksul bir hanede kendinizi bulmak kadar üzücü bir manzara yoktur.
Birkaç gün öncesine kadar yenilmez olarak gördüğümüz ordunun, aniden yenilerek erimesi nedeniyle birçok birliğin kendi kurtuluşunu kaçmakta görmesi, çok korkunç ve üzücü. Bu gibi durumlarda hırsızlardan, sadistlere ve tecavüzcülere kadar her türden anti-sosyal unsurlar ortaya çıkar. Bu türlerden olanların birden ne yapacakları öngörülemez. Bu nedenle, Uşak ahalisi işgalin ilk günlerinde bize sert bir şekilde karşı koydular. Bu yüzden yüzyılların getirdiği geleneksel kin ve nefrete, alçakların yaptığı zulümlerde eklenince bu durum bize karşı Türkleri çileden çıkardı.
Birbirini izleyen günler boyunca ordunun geri çekilmesi devam etti. Bir yamaçtan indik. Tam bu sırada Türk topçusu ateşe başladı. Top mermileri etrafa düşerek patlıyordu. Düşen top mermileri bu esnada belirgin bir ses çıkarıyorlar. Yola devam ederek (Wasjak ?) ovasına vardık. Önde her zaman olduğu gibi öncüler yürüdü. Aniden Türk ordusunun olduğu ovanın alt kısmına doğru gitmek için birinin durduğunu gördüm. Bu Trikopis’ in habercisidir. Trikopis elçiyi belirli şartlar altında teslim olmaya ve teslim şartlarını görüşmeye hazır olduğumuzu Türklere bildirmeye gönderir. Verdikleri cevaba göre, onlar teslim olmamız için çeyrek saat süre veriyorlardı. Ya hemen teslim olacaktık, ya da topçu ateşine yeniden başlayacaklardı. Hepimiz Türklere esaretin ne demek olduğunu hayal bile edemedik. Yunanistan’daki esir Türk Subaylarını hepimiz gördük. Gruplar halinde gelmişler, farklı yerlerde konaklamışlar, üniformalarını giyebilmişlerdi. Piyasadan istediklerini ve yabancı kitapları satın alabilmişlerdi. Esir Türk askerlerinin ayaklarındaki eskiyen botlarının ve elbiselerinin yerine Yunan askerleri için yapılmışlardan verilmiştir. Yunan askerlerine verilen erzaklardan verilmiştir. Tüm asker ve sivil görevliler esirlere karşı küfür ve kaba davranışlarda bulunmamış ve şefkatle bakmışlardır. Ama nadiren de olsa esirlere dayak veya istismar görülebiliyordu. Tüm bu kısıtlamalar tolere edilebilir, geçici yaşam şartlarıydı.
Ama hiç kimse Türklerin esirleri olarak bizlerin göreceği muamele ve acımasız davranışlarla ilgili olarak nelerle karşılaşabileceğimizi hayal edemiyordu.
Bu noktadan sonra günlük sahibi bütün bu yaşadıkları hezimetin yunan ordusu üst yönetiminin beceriksizliği, birlikleri yöneten yunan subaylarının birçoğunun yetersizliği, hizipçiliği ve aralarındaki çekişmelerden kaynaklandığını belirtmektedir.
Ayrıca günlüğünde, askerlerimizin psikolojik durumlarını anlamaya çalışalım diyerek, kendince yaptığı tahlilde: Çoğunun enaz üç yıl olmak üzere uzun zamandır görev yaptıklarını, çoğunun zavallı çiftçiler olup, geride annelerini, kız kardeşlerini ve küçük çocuklarını bırakarak savaşa geldiklerini belirtmektedir. Bu arada askerlere gelen mektupları okuduklarını, askerlerden birine ailesinden gönderilen ve dikkatlerini çeken bir mektupla ilgili olarak “Gelen mektuplarından birini hatırlıyorum da, köydeki kazı 25 Drahmiye sattıklarını ve oniki Drahmiyi bakkala olan borçlarına ödediklerini sekiz Drahmiyi de kendisine yolladıklarını” yazdıklarını öğrendik” diyordu.
“Askerlerimiz tam anlamıyla bitkin durumdaydılar. Hatta bazen geceleri de dahil olmak üzere, sabahtan akşama kadar yol yürüyorduk. Sonunda Uşak’a geldik” demektedir. Petros Apostolidis daha sonraki aylarda serbest kalarak Yunanistan’a dönmüştür.
Dip Notlar:
* Apostolidis’in günlüğünde Julyen takvimi kullanılmıştır. Bugün kullandığımız Gregoryen takvim gününe ulaşabilmek için günlükte geçen tarihlere 13 gün eklenmelidir.
**Apostolidis’in günlüğünde kullandığı bazı yerleşim ve coğrafi yer adlarından tam olarak anlaşılamayanlar parantez içinde günlükteki gibi aynen yazılmıştır.
***Petros Apostolidis’in günlüğünden alıntı yapılmıştır.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER