Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Ramazan Balkan

YOL AYRIMINDAKİ TÜRKİYE- III

3. Balkan İsyanları ve PKK (Tarihin Tekerrürü) .
Yazımın başında bugün karşı karşıya kaldığımız “Dış Destekli” kalkışmayı izah ederken tarihte karşılaştığımız “Balkan İsyanları” ile karşılaştırmalar yapacağıma değinmiştim. Böylece geçmiş, bugün ve gelecek hakkında daha doğru değerlendirmeler yapabiliriz. Nitekim 1804’de Sırplarla başlayan Balkanlar’daki isyanlar ile 1983’te başlayan ayrılıkçı kalkışma arasında büyük benzerlikler vardır. Benim Türk Milleti adına dileğim birbiriyle büyük benzerlikler taşıyan bu olayların sonucu aynı bitmesin.
1804’de ilk Sırp isyanı ayrılıkçı bir amaç taşımadan Yeniçerilerin keyfi hareketlerine karşı Kara Yorgi tarafından başlatıldığı kaynaklarda geçer. Osmanlı Devleti, konuyu ciddiye alıp köklü çözümler getirmek yerine bunu basit bir Sırp gailesi görerek yok sayar. Zaman geçtikçe bu isyan milli karaktere dönüşür ve “Sırp Bağımsızlık Hareketi” haline gelir. Ardından Rus Çarlığı’nın verdiği “Dış Destek” sayesinde bağımsızlıklarını kazanırlar.
Bu diğer Balkan kavimlerine de örnek olur; Yunan isyanı, Bulgar isyanı derken 1900’lere geldiğinde Balkanlar adeta kaynayan kazana dönüşür. 1900’lerin Balkanlarını anlamak için kendileri de Balkan göçmeni olan Şevket Süreyya’nın “Makedonya’dan Orta Asya’ya Enver Paşa” ve Necati CUMALI’nın “Makedonya 1900” ile “Ah Makedonya” eserlerini okuduğunuzda yüreğiniz burkulur.
Sırp, Bulgar, Rum, Ulah, Makedon çeteler öncelikle bölgedeki Osmanlı yönetimi ve Türk halkına şiddetli ve aynı zamanda acımasız bir saldırı yönelterek bölgeden çıkarmaya çalışır. Türk çiftlikleri, köyleri, kasabaları basılır, yakılır öldürme ve katletme sınır tanımaz. Aynı zamanda Balkanlarda üstünlük kazanmak için birbiriyle amansız bir boğuşmaya girerler. Osmanlı Devleti ise bu amansız çatışmalar karşısında bölgedeki bütün etkinliğini kaybederek ne yapacağını bilemeyen hale gelir. Ardından Balkan Savaşları sonunda Çatalca önlerine kadar atılarak imparatorluk başkenti İstanbul bile Bulgar tehdidine düşer.
İşte 1983’te ilk bölücü kalkışma başladığında bölgedeki bazı kamu görevlilerinin aşırıya varan şiddetlerini gerekçe gösterdi. Gerçi 12 Eylül döneminde tüm Türkiye’de askeri yönetimin tavırları yüzünden aşırı bir şiddet yaşandı. 12 Eylül; terörün kaynaklarına inme yerine aşırı şiddetle herkesi susturma yoluna gitti. Tıpkı yüzyıllar önce Osmanlı vergi memurlarının Bozok Sancağı’nda Süklün Koca adlı ihtiyar Türkmen beyini falakaya yatırıp sakallarını kestirmesi gibi. İşte bir vergi memurunun haddini aşan şiddeti yıllar boyu Anadolu’yu kasıp kavuracak “Celali İsyanları”nı kıvılcımını atarken, 12 Eylül döneminde Diyarbakır Cezaevi’ndeki kör şiddet PKK terörünün gerekçesi olmuştu. Tıpkı Sırp isyanını yol açan Yeniçerilerin tavırları gibi.
Nasıl ki Osmanlı Devleti ilk isyanlara gereken önemi verip tedbir almadıysa 1983’de örgütün eylemlerine gereken önem verilmedi. Olay küçümsenerek 3-5 çapulcunun işi, yaza kökünü kazırız, kışa belini kırarız gibi gayri ciddi söylemleri sürdürdük. Zaman geçtikçe PKK terörü Türkiye’nin bütünlüğüne yönelmiş “Uluslararası Komplo” halini aldı. Bu arada ekonomik, sosyal veya kültürel haklarla terörü önleyeceğimiz sandık. Tıpkı aciz Osmanlı yönetiminin azınlıkların yaşadığı bölgelere yatırımlar yaparak, onların kilise ve okullarını tamir ederek ayrılma talebini engelleyeceğini sanması gibi.
Dolayısıyla bölücü terörün kaynaklarına inip ona karşı askeri, siyasi, kültürel, ekonomik vb tüm tedbirlerle mücadele etmedik. Çıkardığımız af yasaları ile onların dağlardan inip teslim olacaklarını düşünme gafletinde bulunduk. Hatta aynen Osmanlı Meşrutiyet döneminde azınlık temsilcilerini Meclis-i Mebusan’a alırsak ayrılmaktan vazgeçeceklerini sandığımız gibi bizde PKK’nın siyasal uzantıları TBMM’de temsil edilirse ayrılmaktan vazgeçerler diye avunduk.
Bu arada PKK Türkiye Cumhuriyeti’nin bütün zaaf noktalarını tespit edip buralardan silahlı direnişini sürdürdü. Bölgede acımasız bir şiddet yaratarak tarafsız kalacak veya Türkiye’nin yanında yer alacak kesimleri yıldırdı, göç ettirdi. Bu taktiği yıllar önce Bulgar çetelerde kullanmış önce Osmanlı Devleti yanında yer alacak Bulgarları yok etmişti. İşte bu sebeple kör şiddetten en fazla Kürtler nasibini aldı ve hepsine PKK Türkiye’den güçlüdür ve her halükarda başarıya ulaşılacaktır tezi bölgede kabul ettirildi, örgüt taban kazandı.
Balkan topluluklarının isyanı ile bugünkü bölücü kalkışma arasındaki en büyük benzerliklerden birisi de; Balkan topluluklarının “Dış Destek”le Osmanlı Devleti’ni mağlup etmeleridir. Osmanlı Devleti her ne kadar güçsüz de olsa tek başına Sırp, Bulgar, Rum vb isyancılarını halledebilirdi. Ancak bu topluluklar Rusya, İngiltere, Fransa gibi büyük devletlerle Osmanlı Devleti’nin karşısına dikilmişlerdir. Bugünde tarihin tekerrürü gibi PKK karşımıza tek başına değil ABD ile çıkıyor. Tarihte Balkanlardaki mücadeleyi kaybetmemizin sebebi budur.
PKK’nın arkasındaki ABD desteğini ortadan kaldıramazsak tarih tekerrür edebilir. Karl Marx; “tarihte olaylar ve kişiler iki defa tekrarlanır, ilkinde trajedi ikincisinde kepazelik olarak” saptamasında bulunur. Yakın geçmişte Balkan trajedisini yaşadık inşallah Anadolu’da kepazelik olarak tekerrür etmez.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti