Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Ramazan Balkan

YOL AYRIMINDAKİ TÜRKİYE – II

2. Balkan Sendromu Nedir?
“Önce Durum Tespiti” konusunu daha iyi anlamak için tarih içinde kısa bir gezinti yapmakta fayda var. Şunu kabul edelim biz Türkler Anadolu’nun yerli halkı değiliz. 10. yüzyılda Selçuklu fetihlerinden sonra Anadolu’ya doğru aktık. Bu akışta Anadolu’nun uzun süren Bizans-Sasani, Bizans-Arap savaşlarıyla harap olması etkili oldu. Sasani, Emevi ve Abbasi orduları birkaç defa İstanbul önlerine gelirken Anadolu’yu baştanbaşa geçtiler. Uzun süren savaşlarda Anadolu harap olurken aynı zamanda çok nüfus kaybetti. Kırsal alanlar boşalırken halk güçlü surlarla, kalelerle savunulan şehirlere çekildi. Anadolu’nun her yeri halkımızın “ören” dediği köyler, mezarlıklar ve kasabalarla doldu.
Bizans’ın direnişini 1071’de kıran Türkler Anadolu’ya akarken bu boş alanları kendi nüfus üstünlükleriyle; Urfalı Mateos adlı Ermeni tarihçinin dediği gibi “Çekirge Sürüsü” halinde doldurdular. Fakat azınlıkta da kalsalar Anadolu’nun asıl yerli halkı olan Ermeni, Rum, Pont, Süryani vb topluluklar bu hâkimiyeti asla içlerine sindiremediler. Bir gün mutlaka Türkleri Anadolu’dan çıkarma düşüncesini her zaman yüreklerinde taşıdılar. Arkasından Türk ilerlemesi Osmanlılar döneminde Balkanlara sıçradı ve Viyana önlerine kadar yayıldık.
1683’ten sonra “bu şen gidişin yaslı dönüşü” başladı. M. Kemal’in Sakarya Savaşı sırasında TBMM’de söylediği gibi Osmanlılar hiç geri dönme ihtimallerini düşünmeden ve dolayısıyla tedbir almadan hep ileri gittiklerinden; “Biz evlatlarına içinde düşmanlar bulunan vatan toprakları bıraktılar.”
Bu vatan içinde önce Sırp sonra Yunan, Karadağ, Bulgar, Makedon ve Arnavut isyanları ile karşılaştık. Osmanlı Devleti bu isyanlarla baş edebilirdi lakin önce bu isyanları önemsemedi basit tedbirlerle önlemek istedi. İsyanlar yayılırken bu isyancı topluluklar Rus, İngiliz, Fransız vb “Dış Destek” buldular. Bu “Dış Destek” gücünü kaldıraç gibi kullanan Balkan toplulukları Osmanlı Devleti’ni mağlup ettiler, Türk hâkimiyetine Balkan topraklarında son verdiler.
“Dış Destek” sayesinde Osmanlı Devletini alt eden bu isyancı topluluklar Osmanlı bayrağının ve sancağının indiği topraklarda Türk ve Müslüman unsurların köklerini Falih Rıfkı’nın dediği gibi “toprağın yedi kat altından” sökerek attılar. Bu Türk Milletinin hafızasından uzun yıllar silinmeyecek olan tarihin acı bir tecrübesiydi. Balkanlardan atılma; sınırlarımıza dâhilinde bulunan bir unsurun “Düşmanla İşbirliği” yaparak Türkleri yaşadıkları topraklardan çıkarması halkımızda “Balkan Sendromu” denilen bir korkuyu doğurdu.
Bu korkunun ilk tezahürleri Anadolu’da yaşandı. “Anadolu’ya Sığınmış” gerek Muhacir ve gerek yerli Türk halkı ile “Anadolu’ya Sıkışmış” Osmanlı Devleti şu korkuyu derinden hissetti; “yarın Anadolu’ya bir istilacı güç geldiğinde Anadolu’daki isyancı topluluklar olan Ermeni ve Rumlar bunlarla işbirliği yaparsa aynen Balkanlarda olduğu gibi Anadolu’da da Türk varlığına da son verebilirler. O halde onlar bizi Anadolu’dan atmadan biz onları Anadolu’dan atalım” düşüncesi yayıldı. Bu korku boş ve yersiz değildi acı bir tecrübe ile Balkanlarda yaşanmıştı.
İşte 1914’de Rus orduları Doğu Anadolu’ya girerken Van, Muş, Bitlis vb yerlerde Ermeni isyanları çıktı. Rus ordusuna öncülük yapan Ermeniler Van’da Ermeni Devleti kurmaya bile teşebbüs ettiler. Savaş şartları içinde İttihat ve Terakki hükümeti çok yerinde bir karar vererek Ermeni tehcirini yaptı ve Türklere Anadolu’da rakip olabilecek bir “İsyancı Topluluk” olan Ermenilerden temizledi.
15 Mayıs’ta Yunan orduları Anadolu’ya çıktığında bu defa “Rum İhaneti” ile karşılaştık. Yunan işgal orduları İzmir’den Sakarya önlerine kadar yerli Rumlarla birlikte ilerledi. Büyük Taarruzla Afyon’dan İzmir’e kadar Anadolu’da Türklere rakip olabilecek Batı Anadolu Rumlarından kurtulduk. Benim tespitlerime göre son dönem Türk devlet adamları içinde Türk tarihini en iyi bilen lider M. Kemal’dir. Bu sebeple Büyük Taarruzu; Sırp Sındığı Savaşı’na atıfta bulunarak “Rum Sındığı Savaşı” olarak adlandırır ve Yunan ordusuyla birlikte Batı Anadolu Rumlarının hatta adalardaki Rumların bile Yunanistan’a kaçtıklarını TBMM’de anlatır.
Bu izahlardan sonra şuraya gelmek istiyorum; Anadolu topraklarında varlığımıza rakip olabilecek “İsyancı Toplulukları” tarihi şartlar içinde çeşitli fırsatlardan faydalanarak tasfiye ettik. Bu tasfiyede haklı mı idik veya haksız mı idik tartışması yapmak boştur. Çünkü biz onları Anadolu’dan çıkarmasak onlar bizi Anadolu’dan çıkaracaktı.
Bir önceki yazımda belirttiğim gibi yaşadığı topraklara ne pahasına olursa olsun sahip çıkamayan milletlere tarih çok acımasızdır. Ancak üzülerek belirtelim ki bu defa “Batı Emperyalizmi” Anadolu’daki Türk varlığına karşı yıllarca kardeşçe yaşadığımız Kürtleri çıkardı. En önemlisi de Türkiye’deki Kürtler emperyalizmle kol kola hale geldi. Nitekim birkaç gün önce Murat Karayılan’ın PKK ile Türkiye arasında ABD’nin arabulucu olması çağrısı bu kol kola olmanın bir ifadesidir. Yani Kürtler bugün itibariyle ABD emperyalizminin maşası olmuştur.
İşte Yüksekova’da yaşanan bu terör olaylarından sonra halkın öfkesinin yükselmesinde “Balkan Sendromu” korkusu etkili oldu. Anadolu’nun her yerinde Türk insanı düşmanlarıyla işbirliği yapmış “İsyancı Topluluk” olarak PKK’ya taban olan Kürtleri görüyor. Buna paralel olarak; ya onlar bizi bu topraklardan çıkaracak veya biz onları mantığı topluma yayılıyor.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER