Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Muharrem Günay

YAVUZ’UN ŞAHSİYETİ TÜRK-İSLAM BİRLİĞİ ANLAYIŞI -1-

Muharrem Günay 16 Mart 2011 Çarşamba 02:00:00
  Fatih Sultan Mehmet Han, İstanbul’u aldıktan sonra İslâm hilâfetine sahip olmak, Roma’ya da hâkim olarak Nizâm-ı Âlem hedefine ulaşmak istiyordu. Fatih’in ölümünden sonra yerine geçen II: Bayezid, çok dindar ve velî tabiatlı bir padişahtı. Onun zamanında ilim, kültür ve sanat sahasında çok büyük gelişmeler olmuş, fakat fetihlerde bir duraklama olmuştur. II. Bayezid’in bu durumundan faydalanan Şah İsmail, Anadolu’da bölücü ve yıkıcı faaliyetlere başlamıştı. Şah İsmail de Osmanlılar gibi Türkmendi. Osmanlılar son derece dini hoş görüye sahip bir devlet iken, Safaviler aşırı bir şekilde Şiî taassubu ile hareket edip, Sünniliği yok etmek isti-yorlardı. Safaviler aynı zamanda, Anadolu içlerine kadar gönderdikleri propagandacılar ile Anadolu Türk birliğini bozarak, Osmanlı devletini yıkmak istiyorlardı. Anadolu’da karışıklıklar çıkaran Şah İsmail, diğer taraftan Mısır Memlûklarını Osmanlı devleti aleyhine kışkırtıyordu. Yavuz, henüz şehzadeliği sırasında Şah İsmail’in sinsi ve kötü niyetlerini çok iyi öğrenmişti. Ayrıca dedelerinin Hıristiyan Batı’ya yöneldikleri zamanlarda sık sık doğudan gelen saldırılar neticesinde arkalarından hançerlendiklerini de çok iyi biliyordu.Yavuz Sultan Selim, doğudan gelen tehlikeleri kaldırmadan ve İslâm Birliği’ni kurmadan, Nizâm-ı Âlem’e ulaşmanın zorluğunun da farkında idi. İşte bu sebepler yüzünden Yavuz büyük bir ordu ile hareket ederek, Şah İsmail üzerine yürüdü. Yapılan savaşta Yavuz, Çaldıran’da Şah İsmail’i büyük bir bozguna uğrattı. (23 Ağustos 1514) Ne yazık ki bu savaşta her iki taraftan ölenlerin hepsi Türkmendi. Halbuki, Osmanlı, Memlûkler ve Safaviler bir birleriyle mücadele edeceklerine milli şuurla hareket edip, birleşmiş olsalardı. O zamanda dünyanın tamamı Türklerin eline geçmiş ve Nizâm-ı Âlem gerçekleşmiş olurdu. Memlûk devleti Arapça kaynaklarda daima “Türkiye Devleti” (ed-Devletü’t-Türkiyye ) adıyla anılmıştır.Şah İsmail’in saf dışı edilmesinden sonra sıra Mısır’ın fethine, Haremeyn’in hizmetine ve Hilâfet’in devrine gelmişti. Tarihi kaynaklar Yavuz’un ilahi bir rüya ile Hz. Muhammed (s.a.v) tarafından Haremeyn’in hizmetine davet edildiği nakleder. Devrin Şeyhu’l-İslamı ve ünlü tarihçisi Hoca Sadettin Efendi bu ilahi rüyayı padişahın çok yakın adamlarından birisi olan Hasan Can’dan dinlemiş ve olduğu gibi kitabına nakletmiştir.(geniş bilgi için bak: Hoca Sadettin Efendi, Tacü’t-Tevarih cilt 4: 128)Hoca Sadettin Efendinin nakline göre rüyayı gören Kapu Ağası Hasan Ağadır. Hasan Ağa’ rüyasını şöyle anlatır:”Ben gece gördüm ki, bu eşiğine oturduğumuz kapıyı hızlı hızlı çaldılar. Ne haber var deyu ileru vardım. Gördüm ki kapı biraz aralanmış, ol denlü ki taşrası görülür ama, adem sığmaz. Baktım gördüm ki, daş harem teylasanlı Arap simasında nur yüzlü kişilerle dolu. Elleri bayraklı silah ve gereçleriyle hazır olup dururlar. Kapu dibinde de dört nur yüzlü kimse durur. Ellerinde birer sancak var. Kapuyu çalanın elinde padişahın ak sancağı. Bana eydir ki, bilürmisin neye gelmişiz? Ben de buyurun dirim. Didi ki ol gördüğün kişiler Rasulullah’ın ashabıdır. Allah’ın selamı ve duaları ana olsun bizi Rasulullah hazretleri gönderip Selim Han’a selam itti ve buyurdu ki kalkup gelsün ki Haremeyn’in hizmeti ana buyruldu ve bu dört kimesne ki görürsün. Bu Sıddik-i azam, bu Ömer’i Farık, bu Osman-ı Zi’n-nureyn’ dir. Ben ki, senin ile konuşan Ali’yübni Ebi Talib’im. Var Selim Han’a söyle didi…”Hoca Sadettin Efendi’nin nakline göre aynı rüyayı Yavuz da görmüştür. Yavuz’un isteği üzerine Hasan Ağa rüyayı aynen anlatır: “Anlattıkça mübarek yüzü kızarmağa başladı, vararak mübarek gözlerine yaş geldi. Tamamlayınca buyurdular ki, o zavallının safâyı meşrebi varmış. Sen anı bize öğdükce, sen hemen bir kimseyi ibadet eder görsen ermiş sanırsın deyi seni alaya alur idik… ve didiler ki biz sana dimezmiyiz ki, biz bir yöne memur olmadan hareket etmemişiz. Baba ve atalarımız ermişlikten el almış idiler. Kerametleri vardır. İçlerinde heman biz onlara benzemedik, deyu nefsini bastırmak dileğinde bulundular. (ayını eser 128 ve devamı)İşte bu hikmet dolu rüyadan sonra, bu sefere Allah tarafından memur edildiğine inanan Yavuz, 24 Ağustos 1516’da Mercidabık’ta, 26 Ağustos 1517’de Ridaniye’de Memlûkleri mağlup etti ve Mısır’ı aldı.24 Ağustos 1516’da Mercidabık’ta Memlûk ordusunu yenen Yavuz, 29 Ağustos 1516 günü Halep Camii Kebirinde hilafeti devir almış ve ilk defa aynı gün Cuma Hutbesinde “İslam Halifesi” olarak ilan edilmiş ve adına hutbe okunmuştur. Yavuz hilafetin devri sırasında hatibin hutbede adını „Hakimu’l Haremeyn” (Haremeynin hakimi) sıfatıyla okumasına müsaade etmemiş ve hatip efendiden “Hadimu’l Haremeyn” (Haremeynin hadimi-hizmetçisi) şeklinde kendisine hitap edilmesini istemiştir. O tarihten sonra bütün Osmanlı Türk halifeleri bu unvanla anılmışlardır. Burada da Osmanlı Türk Sultanlarının “Halka ve dine hizmet duyguları” açık bir şekilde kendini göstermektedir..”Tarihçiler Yavuz’un (Tüm Türk Hakanları gibi) Cihan hakimiyetinin ilahi bir irade ile kendilerine verildiğine inandığını belirtirler” (O. Turan 2 : 83) Yavuz: “Dünya bir padişah için küçüktür” düşüncesinde sahipti.(Devamı Yarın)

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti