YAVUZ ŞAH İSMAİL’İN SARAYINDA

Yavuz Sultan Selim'in ordusu, 1514 senesinde Çaldıran Ovasında Şah İsmail'i Allah'ın lütuf ve inayetiyle mağlup ederek büyük bir muzafferiyet kazanmış ve Sünni Müslümanları onların batıl itikatlarından, dehşetli fitne ve şerlerinden muhafaza etmeye muvaffak olmuştur. Yavuz her zaman 'Zafer ve tevfik Allahu Teâlâ'dandır. Kişi başarıyı kendinden bildiği sürece gerilemeye ve kaybetmeye mahkûmdur.' demiştir. Bu sırdan dolayıdır [&hellip]

Yavuz Sultan Selim’in ordusu, 1514 senesinde Çaldıran Ovasında Şah İsmail’i Allah’ın lütuf ve inayetiyle mağlup ederek büyük bir muzafferiyet kazanmış ve Sünni Müslümanları onların batıl itikatlarından, dehşetli fitne ve şerlerinden muhafaza etmeye muvaffak olmuştur. Yavuz her zaman;
“Zafer ve tevfik Allahu Teâlâ’dandır. Kişi başarıyı kendinden bildiği sürece gerilemeye ve kaybetmeye mahkûmdur.” demiştir. Bu sırdan dolayıdır ki, Çaldıran’da, o zamana kadar “namağlup” şöhretini muhafaza eden ve büyük bir askerî deha olan Şâh İsmail, aklından bile geçirmediği büyük bir yenilgiye uğramış, perişan edilmiş ve meş’um bir akibete düçar olmuştu. Artık onun hazinesi, tacı, tahtı ve Taçlı Hanım olarak bilinen Bihruze Hatun adındaki hanımı da Osmanlıların elinde idi. İran, bu büyük mağlubiyetten kurtulabilmek için tam yirmi yıl uğraşmıştı. Senelerden beri zihinleri meşgul eden bu büyük tehlike birkaç saat içinde halledilmiş idi. Yavuz, bu büyük muzafferiyetle Anadolu’nun birliğini kesin olarak sağlamış, Anadolu’yu Şia tehlikesinden kurtarmış, bundan sonra da Güney’de ve Avrupa’da büyük fütuhatlar gerçekleştirmiştir.
Yavuz Selim, İstanbul’da bulunan oğlu Şehzade Süleyman’a, Mısır Sultanı Gavri’ye, Venedik Doçuna, Macaristan Kralına, Kırım Hanına ve bazı devletlerin liderlerine bir fetihname gönderdi.
Yavuz Sultan Selim Han’ın büyük askerî dehası ile on iki saat gibi çok kısa bir sürede muvaffak olduğu Çaldıran Muharebesi, hiç şüphesiz tarihin en büyük ve önemli savaşlarından biridir.
“İki bin beş yüz km’lik uzun bir yolu aşıp zafere ulaşılan bu başarılı seferin hemen aynı şartlar altında 1812’de Napolyon’un, 1941’de de Hitler’in Moskova’ya yaptıkları başarısız seferler göz önünde tutulursa, ne derece değer taşıdığı anlaşılır.” (Türk Ansiklopedisi, Çaldıran maddesi, s. 338.)
Sinan Paşa, Şah İsmail’in hazinelerinin bulunduğu odasında Sultan Selim Han’a hitaben; “Devletlüm! Evvelce de arz eylemiştim; Cenab-ı Kibriya âdil-i mutlaktır. Hüsnü niyetle çalışanlara mükâfatlarını; hainane çalışanlara da mücazatlarını verir.”
Sultan Selim Han: “
… Biz Allah’ın emrini yerine getirmek için cihada çıktık. Allah da bize büyük bir muzafferiyet ihsan etti ve bizi muvaffak kıldı. Fesübhanallah! İnsan hayret etmekten kendini alamıyor. Kâinatta ne kadar garip hadiseler oluyor. Daha bir iki gün evvel ‘Geri dönmek istiyoruz.’ velvelesiyle kıyametler koparan yeniçeriler, göz kırpmadan düşmanın üzerine yürüdü ve onları büyük bir mağlubiyete uğrattılar. Kısa bir müddet önce kendi kuvvet ve tebaasına güvenen ve Osmanlı ordusuyla harbi dünyanın en kolay işi zanneden Şah İsmail, bugün hazinelerini, sarayını ve nikâhlı hanımını bırakarak kaçıp canını kurtarmaya çalışıyor.” diyordu.
Bir zamanlar Mezopotamya’ya hükmeden talihli bir hükümet beş on sene içinde uçurumlara sürükleniyor; kısa bir zaman öncesinde fikir ve dehâlârının nurlarıyla dünyayı aydınlatan mutasavvıf, muhaddis ve müçtehitleri yetiştiren bu iklimler bugün derin bir cehalet karanlığı içinde bocalıyordu.
Bir yıl iki ay yirmi bir gün sürmüş olan İran zaferiyle Anadolu’nun vahdetine vesile olacak ilk ve sağlam temel atılmış ve bu birliği tehdit eden en büyük tehlike bertaraf edilmiştir. İran ve Turan ahâlisi için büyük bir makamı ifade eden şah unvanının da bundan sonra Yavuz Sultan Selim için kullanıldığı ifade edilir. Yavuz Sultan Selim İran muzafferiyetiyle yeni bir ufuk açmış, onun askerî ve dünyevi kudretinin timsali olan kılıcı sayesinde büyük bir muzafferiyet kazanmıştır. Çaldıran muzafferiyeti, İslam birliğinin muazzez bir remzidir. Yavuz Sultan Selim Tebriz’den ayrılırken Tebriz, Şam, Kahire ve diğer merkezlerden idareciler, bine yakın sanatkâr, ilim adamları, ulema ve meşayıh İstanbul’a getirilmiştir.
Yavuz Sultan Selim, İran Seferine giderken askerleri isyana teşvik edenleri öğrenmesine rağmen, onlara ceza vermeyi uygun bulmamıştı. İran seferinden döndükten bir buçuk ay sonra bizzat tahkikata başladı. Vezirlerini birkaç defa huzuruna getirerek ayrı ayrı sorguya çekti; “Eğer doğruyu ve suçluyu söylemezlerse saltanattan çekileceğini” söyledi. Yeniçeriler “Hepimiz günahkârız” diyerek af dilediler. Yavuz Selim tahkikatı daha da derinleştirdi. Sonunda bu işin başında Kazasker Tacizâde Cafer Çelebi ile vezir İskender Paşa olduğu anlaşıldı. Yavuz Sultan Selim bu hadiseden sonra ocaktan yetişenlerden yeniçeri ağası usulünü kaldırarak, saraydan yetişme ve itimada layık olanlardan ağa yapma usulünü koymuştur. (Kırkıncı, 2010. Niçin İran Seferi)

Bakmadan Geçme