Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

Ve Allah Bir Misal Verdi – 4

ÖLÜM KORKUSU, MÜNAFIKTA
RUH HASTALIĞINA DÖNÜŞÜR
İnanan yani mümin ölümü unutmamaya çalışır ki hesap gününü unutmasın. Hesap gününden önce kendisini daima hesaba çeksin diye ölüm korkusunu yaşar, çünkü hesap için kendisini yeterli bulmaz.
İnkârcı kâfir ölümü unutmaya ve hatırlatacak şeylerden kaçmaya çalışır, ancak ölüm korkusundan kendisini sıyırıp çıkaramaz. Çünkü inkârcıya göre ölüm her şeyin sonu ve bitişidir; ölüm tam bir yok oluştur. İnkârcı dünyaya doyamadan, yapılması gerekenleri tamamlayamadan ölüp yok olmaktan korkar. İnkârcı için hayat zaten anlamsızdı ama ölüm daha da anlamsızdır.
Münafığın ölüm korkusu çok farklıdır ve tam bir psikolojik vakadır. Çünkü münafık ölümün ne olduğunu tam tanımlayamaz ve bu tanımlayamadığı şeyden de çok korkar. İşte bu korku biçimi bir ruh hastalığına dönüşür. Münafık yaşadığı bu ölüm korkusu takıntısını belli etmeden hayatta dik durabilmek ve ilahlık hissiyatının gereği tuğyan içine girebilmek için de ayrı bir özel gayret sarf eder. Çünkü bir yandan karanlık, bir yandan gök gürültüsü, yıldırımlar, şimşekler ve bardaktan boşanırcasına bir yağmur içerisinde yaşanan amaçsız bir hayat söz konusudur.
YAĞMUR MİSALİ VE MÜNAFIĞIN HALİ ÜZERİNE
Gök gürültülü yağmur manzarasını “uyarılanların yağmuru” psikolojisiyle bir ömür boyu yaşayan münafık için bu yağmur tablosu İslam ilmi açısından da dersler içermektedir. Şuara-173 ve Neml-58 ayetlerinde “uyarılan (fakat aldırmayan)ların yağmuru ne kötü olmuştur” buyrulmaktadır.
Yağmur misaline İslam ilmi açısından bakacak olursak, bardaktan boşanırcasına yağan sağanak yağmur Muhammedî Nur’dur, Rasulullah (SAV) Efendimiz’in Tebliği’dir, kısım kısım inen Kur’an’dır, hepsini içeriyor olarak Rabbimizin rahmeti, merhameti, inananlara ikramıdır.
Ortamın karanlık oluşu yağmurdan yararlananlar ve yararlanacaklar için uygun ortamdır, huzurdur, barış ve sevgi hissidir. Yağmurla didişenler için ise huzursuzluk, karamsarlık ve hile ortamıdır.
Gök gürültüsü Rasulullah (SAV) Efendimiz’in tebliğini ve görevini sağlayan vahiy sistemi, melekî güç ve destektir. Sema ehlinin daimi zikrullahının bir ortaya çıkış haşmeti ve azametidir.
Yıldırımlar bu tebliğ sistemi içerisinde inananları hesap gününün dehşetinden korkutan, henüz dünya hayatında iken uyaran, kıyameti ve ölümü hatırlatan bir kılıçtır ki; onun bir yanı rahmet, diğer yanı azap’tır. Yıldırım kılıcını gören inananlar Allah’tan yine Allah’a sığınırlar (Zariyat 50, 51) ve Allah inananları korktuklarından korur (Nur 55). Oysa yıldırım kılıcını gören münafık Allah’tan sakınmak için güvendiği kişiliğine ve kişiliğinin güvendiği zannî güçlerine başvurur ancak Allah münafığı da onun güvendiklerini de kuşatmıştır. Münafık başını kuma gömmekle saklanmış, korunmuş ve kurtulmuş olamayacaktır.
Yağmur misali manzarasında şimşekler dünya hayatının düzeni için yol gösterir. İnananlara korku ve umut dengesini öğretir ve yaşatır. Münafık ise şimşeğin yalnız korku yanını tadar, çünkü onun Hakk için bir umudu yoktur. Münafık, Hakk için korku ve umut dengesini kurmuş ve bu dengeyi her türlü hal ve olay içerisinde korumaya çalışan haniyfleri kişiliksiz görür ve alay ederdi; onlara tuzak kurmak ve onlara hile yapmak münafığın yaşantısının eğlencelikleriydi. Şimşeğin ışığında yani inananların toplumda sağladığı yaşanabilir imkânlar içerisinde bir müddet yol alır, ancak daha sonra münafık huyu depreşir ve iyi yoldan çıkar, karanlık işlere mıhlanır. Elbette Allah münafığın bütün imkânlarını elinden alır, O her şeye kadirdir. Ancak münafık imtihan müddetinden yararlanmalıdır (Nahl-61).
Yağmur misali manzarasında münafığı zavallı, çaresiz, alay edilecek komik durumda bırakan tek bir sebep vardır ki; kendisine oluşturduğu zanni kişilik ve bu kişiliği hayatının amacı ve enerjisi sanmaktır. Yani münafık duniHİ algı ve zann’larını esas zannederek davranmış “müstakilen varım ve muhtarım” iddiasına sırtını dönmemiş, Muhtariyeti Tercih Gücü yetkisiyle Hakk yolu değil, her türlü işinde, düşüncesinde, planlarında, arzu ve isteklerinde, hedeflerinde, konuşmalarında batılı tercih etmiştir. Esfele Safiliyn dünyanın mert insanı olmadığı için de sanki Hakk yolu tercih etmiş gibi beyanda bulunarak Allah’ı ve inananları kandırmaya çalışmıştır.
Billahi anlamda iman sahibi haniyf kişi ise, münafığın kişilik zannettiği ilahlık hissiyatına sırtını dönmüş, müstakilen varım ve muhtarım iddiasını reddetmiş, La ilahe illallah Muhammedün Rasulullah beyanını dili ile kalbi ile söyleyerek bu yağmur manzarasında doğru alışveriş yapan bir kul olmuştur.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti