Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

Ve Allah Bir Misal Verdi 25

İbrahim (24-27): “Görmedin mi? Allah nasıl bir misal getirdi: Tayyib Kelime kökü (yerde) sabit, dalları gökte olan Tayyib Şecere (Temiz Ağaç) gibidir. (O ağaç), Rabbinin izniyle her zaman yemişini verir. Allah insanlara, belki tezekkür ederler diye, misaller verir. Habis Kelime’nin misali ise gövdesi yerden koparılmış, o yüzden ayakta durma imkânı olmayan Habis Şecere (hurda ağaç) gibidir. Allah (gerçekten) iman edenleri dünya hayatında da, ahirette de kavl-i sabit (kelime-i tevhid) ile sabitler. Allah zalimleri saptırır, Allah dilediğini yapar.”

Tayyib Kelime, Kelime-i Tevhid’dir, yani “La ilahe illallah”tır. Bu kelime tayyibtir, çünkü temizdir, yani bu kelime şirk kokusu almamıştır. Onun zıt manası olan Habis Kelime ise “ilahlık” pozisyonu ile ilgilidir; “müstakilen varım ve muhtarım” iddiası ile yaşayan mütekebbirin “BEN DUNİHİ BİR İLAHIM” demesidir (Enbiya 29). Sonuç şöyledir: Bir inananın “La ilahe illallah” demesi Tayyib Kelime (Al-u İmran-18, Muhammed-19) iken, bir inkârcının “Ben duniHİ bir ilahım” iddiası (Enbiya-29) ise Habis Kelime’dir.

Mütekebbirlik taslayan duniHi ilahların her hayalleri, her fikirleri, her düşünceleri, her sözleri ve her fiilleri habis kelime kapsamındadır, çünkü bunların hepsi Allah’a rağmen ve Allah’a karşı şekillenirler.

Mütekebbir olduklarını iddia ederek bu iddiaya göre davranan insanlarla ilgili Rasulullah (SAV) Efendimiz’in iki hadisini ders yaparak bu bölümü tamamlayalım.

Rasulullah (SAV) Efendimiz buyurmuşlardır ki, “Kalbinde zerre kadar KİBİR olan kimse cennete giremez; kalbinde zerre kadar İMAN olan da cehenneme girmez.”

Hadiste geçen “kibir” kelimesini eğer insanların dünya yaşantısı içerisinde kendilerine göre tanımladıkları ve algıladıkları gibi ele alırsak hadisin mesajını çıkaramayız, ancak böyle yanlış yorumlamalar maalesef yapılabilmektedir.

Rasulullah (SAV) Efendimiz’in bu mübarek sözleri vesilesiyle bir kez daha tekrar edelim ve tanımlayalım; Kur’an’ın kibirli yani mütekebbir davranışlı dediği ve imanlı dediği kişiler kimler?

Kur’an’ın “mütekebbir davranışlı” dediği kimseler Allah’ın Mütekebbir vasfına kendileri için müstakillik kazandırıp sahip çıkarlar; “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiasında bulunurlar ve bu iddiaya uygun olmak üzere duniHİ algı ve zann’larıyla oluşan heva ve heveslerine göre bir hayat tarzı oluştururlar; dünya hayatında Allah’a karşı haddi aşan ve asi olan bir duniHİ ilah olarak yer alırlar. Bütün bu sebeplerden dolayı Kayıtlı Kendini Hissetme Duygularıyla ulaştıkları Kendinde Kendine Göre Var hallerini kendi adları namına “BEN” diyerek takdim ederler. Kendi adına “BEN” diyen bu mütekebbir davranışlı insanların sadrları öylesine “ğıll” ile kaplıdır ki, birincil derecede ilah bildikleri her varlıktan nefret ederler. Dolayısıyla; öncelikle de Allah’tan ve O’nun yarattıklarından nefret ederler ve “Bütün kullardan nefret ederiz Allah’tan ötürü” derler. Bütün vasıflarını fiile dönüştürürken de Muhtariyeti Tercih Gücü Yetkilerini “duniHİ anlamda hürriyet” bayrağı altında kullanır ve daima batılı tercih ederler. Enbiya (29) işte böyle yaşayan duniHİ ilahların cehenneme gideceklerini bildirmiştir; Zümer (72) de aynı sonlanmayı mütekebbir tanım üzerinden duyurmuştur. Hadiste Rasulullah (SAV) Efendimiz buyurmaktadır ki, işte “yukarıda tanımladığımız kibirden kalbinde zerre kadar bulunan kişiye cennet kapalıdır.”

Kur’an’ın “imanlı” diyerek hitap ettiği kimseler ise, yine Kur’an’a göre Billahi anlamda iman etmiş olanlardır. Bunlar “müstakilen varım ve muhtarım” iddiasını reddetmiş ve bu sebepten de haniyf olmuş kimselerdir. Dolayısıyla da kendilerini Allah’ın verdiği izin ve yetki ile ancak Allah adına, “BEN” diyerek duyururlar. Bu imanlarına uygun olarak “semi’na ve eta’na” diyerek oluşturdukları hayat tarzı ile sadrlarını duniHİ algı ve zann’larından, kalplerini de ğıll’den temizlemeye çalışırlar. Amaçları kalblerindeki Lüb nȗrunu faaliyete geçirerek geri dönüşsüz Billahi anlamdaki idrakta kalabilmektir. Bu amaçla “muhtariyeti tercih” yetkilerini Billahi anlamda hürriyet bayrağı altında daima Hakk’ı tercih etme yolunda kullanırlar. Mütekebbir davranışlar sergileyen duniHİ ilahların müstakilen varım ve muhtarım iddialarıyla oluşan idraklarının karşılığı olarak Billahi anlamda iman eden kullar ise, “Biiznillah Ben Kul, Allah’ın ilminde O’nun dileğinin sureti olarak bir var gibi görünenim” idrakına sahiptirler. Rasulullah (SAV) Efendimiz buyurmuşlardır ki; işte kalbinde yukarıda tanımladığımız gibi zerre kadar da imanı olsa, o kimselere cehennem kapalıdır.

Rasulullah (SAV) Efendimiz bir başka hadislerinde, “Size cennet ehlini haber vereyim mi?” buyurdular. Ashab, “Evet, Ey Rasulallah” dedi. Efendimiz (SAV), “Her bir biçare addedilen zayıf kimselerdir. Bu kimse, bir hususta Allah’a yemin etse, Allah onun dileğini yerine getirerek tebrie eder ve hanis kılmaz.” buyurdu ve tekrar sordu: “Size cehennem ehlini haber vereyim mi? Bunlar KABA, CİMRİ ve KİBİRLİ kimselerdir.” Bir önceki hadisle birlikte bu hadisi tek bir hadis gibi düşünerek değerlendirmek çok isabetli olur. Çünkü her iki hadis birlikte değerlendirilince cennet ehli ve cehennem ehline ait vasıflar daha da açıklık kazanmaktadır.

Bu ikinci hadiste Rasulullah (SAV) Efendimiz cennet ehlinin Billahi anlamda iman sahibi olduğu gerçeğini, esfele safiliyn formatın bakış açısıyla yapılan yakıştırmalar üzerinden vurgulamıştır. Cennet ehli olarak belirtilen bu kimseler esfele safiliyn bakış açısıyla zayıf kimselerdir, çünkü müstakilen varım ve muhtarım iddiasında bulunmayan böyle insanlar biçare yani çaresiz gibi gözükürler; çünkü “çare, çare, çare” diye kapı kapı gezmezler. Bu insanlar bilirler ki çare Allah’tır, Allah’tadır, Allah’tandır. “Lâ ilahe illallah” dedikleri için zayıf, “Ve lâ havle ve lâ kuvvete illa Billah” dedikleri için de biçare gözükürler. İşte tam da bu sebepten dolayı Allah onların Velisidir ve onları karanlıklardan nurlara çıkarmıştır ve onların dualarını hayrlı sonuçlar için kabul eder, bu kullarını mahzun etmez, korktuklarından da emin kılar.

Rasulullah (SAV) Efendimiz cehennem ehlini ise hadisinde KABA, CİMRİ ve KİBİRLİ kimseler olarak tanımlamıştır. Bu tanım da Kur’an’a göre böyledir. Bir önceki hadiste cehennem ehlinin neden KİBİRLİ kimseler olduklarını açıklamıştır. Bu hadiste ayrıca KABA ve CİMRİ tanımları vardır. Bu insanların kaba olmaları çok doğaldır, çünkü yaşadıkları ilahlık hissiyatını dengeleyecek bir kapasite bunlarda asla yoktur. İşte bu dengesizlik bu duniHİ ilahları öncelikle hırçın yapar, sonra da bunlar anlayışsız, merhametsiz, vicdansız, adaletsiz, ilahlık menfaatleri söz konusu olunca acımasız, saygısız ve şımarık olurlar. Bu kimseler ayrıca cimridirler, bu cimrilikleri de Kur’an’ın tanımına göredir. Yoksa gayet müsrif insanlardır, öncelikle dünya hayatı için verilen ömür mühletini israf ederler. Ancak böyle insanların hayat enerjileri müstakilen varım ve muhtarım iddiaları ve duniHİ anlamda kullandıkları hürriyetlerinden gelir, bunlar ellerinden giderse yaşayamaz, nefes alamaz olurlar. Bütün bu sebeplerden bunlara sımsıkı sarılırlar ve bunları sahibi olan Allah’a vermezler, bu konuda çok cimrilik yaparlar.

 

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti