Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

Ve Allah Bir Misal Verdi -17

İNSAN ŞÜKREDENLER Mİ, YOKSA NANKÖRLER Mİ OLACAK?
İnsan şükredenler mi, yoksa nankörler mi olacak? Bunu çok önemsemeli, çok merak etmeli ve bu konuda çok dua etmeliyiz. İnsan Suresi 3. ayet bu konu için: “Muhakkak ki, Biz ona (insana) o (doğru) yolu hidayet ettik (Hakk ile Batılı ayırt etmeyi öğrettik). Ya şükredici olur, ya da nankör olur.” buyurmaktadır. İşte Ra’d Suresi 12, 13 ve Rum Suresi 24. ayetlerde verilen misaller, şimşekle gelen nimet, insanların şükredenlerden olup olmadıklarının belirleneceğini de haber vermektedir. Aslında akıl sahiplerinin korkacakları nokta bu nimet sevincinin içerisinde imtihan korkusudur. Bu yüzden “şükür” kelimesi, “şükretme” fiili “korku ve umut” bakımından benzerdir. Bu sebeple; şükretmesini bilen korku ve umut dengesini bulmuş, bu dengeyi yaşanabilir hale getirmiş demektir.
Halifetullah vasıflı insanın Billahi anlamda iman etmesi ve daha sonra da daim şükreden bir kul olması Allah indinde çok değerlidir. Bu konuda Rabbimiz Nisa-147’de: “Eğer şükreder ve iman ederseniz size neden azap edilsin. Allah muhakkak ki, şükredenleri bilen ve karşılığını verendir.” buyurmaktadır.
Nahl (112)’de verilen misaldeki şehir halkı, güven ve huzur içerisinde ve dolup taşan bir nimet havuzunda yaşıyor, ancak nimetleri vereni, huzur ve güveni tesis edeni unutuyor, önemsemiyor ve umursamıyor. Bu konuda Rabbimiz İsra (8) ve Enfal (19)’da “Eğer dönerseniz, Biz de döneriz” ve Bakara (152)’de ise “Beni zikreder (hatırlar ve unutmazsanız), Ben de sizi zikrederim” buyurmaktadır. Misaldeki şehir halkı nefsinde olanı değiştirdiği için elindeki nimeti kaybetmeyi hak etmişti (Enfal-53). Yaşadıkları güven ortamında nimetlerle ferahlayıp çok şımardıkları bir anda hiç beklemedikleri bir yerden Rabbimiz onları yakalayıverdi (En’am-44) ve onlara açlığı ve korkuyu öyle bir yaşattı ki açlık ve korku Sadrlarından süzülüyor ve şehir halkının beden dilini oluşturuyordu, sanki açlık ve korku kumaşından bir elbise giymişlerdi (Nahl-112). Oysa Allah indinde en makbul elbise, takva elbisesidir (A’raf-26).
Bir insan Allah’ın nimetlerini anlamaya, değerlendirmeye, incelemeye ve saymaya kalksa bunu başaramaz; bütün bunlara rağmen Allah kullarına çok bağışlayıcı ve ikram edicidir (Nahl-18). Allah şükredenleri mükâfatlandırır (Al-u İmran-144) ve şükredenlere nimetlerini artırır (İbrahim-7).
Günahları bağışlayan, tövbeleri kabul eden, lütfu ve ihsanı bol olan Allah’ın azabı da çetindir (Mü’min-3) ve Rabbimiz yalnızca iman etmeyenleri (Mearic-2) ve nankörleri (Sebe-17) cezalandıracağını kullarına bildirmiştir. İman etmemekte ve nankörlükte inatçı olan azgınlar ancak duniHİ bir ilah olarak yaşayanlardır ve onların sonu da cehennemdir (Enbiya-29). Onlara “Ey mütekebbirler, cehennemin kapılarından girin, orada ebedi kalıcılar olarak; mütekebbirin yeri ne kötüdür” denir (Nahl-29, Zümer-60, 71, 72). Oysa Rablerine karşı gelmekten sakınan, O’nun makamından korkan ve Billahi anlamda iman etmiş, bu imana uygun da hayat tarzı oluşturmuş olanlar da zümreler halinde cennete sevk edilirler ve kendilerine “Selam size, tertemiz olmuşsunuz, ebedi kalıcıları olarak girin” denir (Zümer-73, 74).
Billahi anlamda iman etmiş bir mü’minin ilmi arttığı derecede anlayabileceği ve Kur’an’ın inananlara en şiddetli uyarılarından birisi Haşr (21) ayetidir. Ayette Kur’an eğer bir dağa indirilmiş olsaydı Haşyetullah’tan, Allah korkusundan dağın paramparça olacağı bildirilmektedir. Aslında haşyetullah çok kendisine has bir Allah korkusudur ve o kadar çok vasfı içinde barındırır ki; Allah’tan utanmak, utanarak ve korkarak O’na sığınmak ama bütün bunları şükür ve hamd duygularıyla boyun bükmüş olarak yapmak yani edep ile kaskatı kesilmek bu vasıflardan bazılarıdır. Ancak biz inananlar bu ayeti Kur’an’ın önemini belirten bir “reklam” gibi algılar ve okur, sevinir, geçeriz. Oysa bu ve benzeri ayetler inananlara “Allah’ı anma ve unutmama, ayrıca O’nun katından inen Kur’an sebebiyle kalplerinizin ürpermesi, huşu duyması zamanı gelmedi mi? (Hadid-16)” uyarısını yapmaktadır.
EMANETİN AĞIRLIĞINA DİKKAT
Dağı paramparça eden sebeplerden birisi, emaneti cahilliği sebebiyle insanın yüklendiği durumudur (Ahzab-72, 73). Bu emanetin nasıl bir şey olduğunu kavrayan dağ, artık dağ gibi dikilmiş de yukarıdan bakar haliyle duramaz. Dağ öyle bir edep hali yaşar ki, dağın fazlalıkları parçalanır, dağ fazlalıklarını atar.
Ancak cahil olarak esfele safiliyn formatla yaşayan insan “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiasıyla bir Mütekebbir olarak “Ben duniHİ bir ilahım” diyerek ve böyle yaşayarak kendisini yüksek dağlara benzer yapmıştır.
Haşr (21) diyor ki: “Ey, dağ gibi zannlar oluşturmuş cahil insan, Rabbin merhametiyle sana nasıl kurtulacağının reçetesini gönderdi. Dünya hayatında fırsatın varken bunu değerlendir ve zannlardan kurduğun “dağlar imparatorluğunu” paramparça et, esasında bunu yapmazsan işte o zaman Allah’ın azabından kork!”

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER