Ünlü yazar Afyon basını ile başlayan yolculuğunu anlattı
Türkiye'nin önde gelen roman yazarlarından Gülten Dayıoğlu, yazarlık serüveninin 1950 yılında Afyon'daki yerel bir gazetede yayınlanan yazısı ile başladığını son röportajında tekrar anlattı   İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü Öğretmen Akademilerinin düzenlediği bugünkü söyleşide Gülten Dayıoğlu beşinci sınıfta ilk öyküsünü Afyonkarahisar’da bir gazetenin yayımladığını hatırlattı. O öyküye şu an ulaşamadığı için çok üzgün olduğunu anlatan ünlü [&hellip]
Türkiye’nin önde gelen roman yazarlarından Gülten Dayıoğlu, yazarlık serüveninin 1950 yılında Afyon’daki yerel bir gazetede yayınlanan yazısı ile başladığını son röportajında tekrar anlattı
İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü Öğretmen Akademilerinin düzenlediği bugünkü söyleşide Gülten Dayıoğlu beşinci sınıfta ilk öyküsünü Afyonkarahisar’da bir gazetenin yayımladığını hatırlattı. O öyküye şu an ulaşamadığı için çok üzgün olduğunu anlatan ünlü yazar Gülten Dayıoğlu, küçük yaşta yazdığı öyküsünün edebiyat tarihine not düşülmesine vesile oldukları ve Türk edebiyatına verdikleri kıymet için Afyonlulara selamlarını iletti.
Ünlü yazar gülten Dayıoğlu bir röportajında ilk öyküsünün Afyonkarahisar yerel basınında yayınlanışını şöyle ifade etmişti:
“1950 yılında, bir akrabamla Eskişehir’e gidiyorduk. Yolculuk sırasında Afyonlu bir gazeteci olan Cüneyt Mollaoğlu ile tanıştım. Elindeki gazeteyi göz hırsızlığı yaparak okumakta olduğumun ayrımına varınca, bana sorular sormaya başladı.
Kütahya’da Otuz Ağustos İlkokulu, üçüncü sınıfta öğrenciyken, öğretmenim Ayşe Bumin, yazılı anlatım ödevlerime bakarak bana: “Sen doğuştan yeteneklisin. Gelecekte yazar olacaksın.” deyip duruyordu.
Üstelik bu amaç doğrultusunda beni peşine takıp: “Yazar olmanın yolu kitap okumaktan geçer.” diyerek Vahip Paşa Kütüphanesine götürüp, görevliye teslim etmişti. Bu aşamada kendimi yazar gibi duyumsamaya başladım.
Düzenli kütüphaneye gidiyordum. Yol arkadaşımıza bunları anlatarak, ben öyküler yazıyorum demiştim. O da benden Afyon’da çalıştığı Kudret gazetesine bir öykü göndermemi istedi. İlk öyküm, 1950’de o gazetede yayınlandı. Ama ekmek peşinde, Kütahya’dan İstanbul’a göç ederken, o gazete, eşyalarımızın bir bölümüyle birlikte kara trende yitti gitti.
1964 -1965 Yunus Nadi Öykü Yarışmasına girdim. İlk kez böyle bir adım atıyordum kendimi bir şey sanarak. Küçük jüride Sayın Doğan Hızlan da görevliymiş. Öyküm öteki seçici kurul üyelerinden biri tarafından elenip çöpe atılmak üzereyken, alıp okumuş. Onu büyük jüriye sunulacak eserler arasına koymuş.
Burada ülkemizin kalburüstü edebiyatçıları görev yapıyor. Peride Celal, hocaların hocası Tahir Alangu… Sonuçları öğrenmek için Cumhuriyet’e telefon ettim. Karşıma Tahir Alangu çıkmasın mı! Elim ayağıma dolaştı. Hiç tanışmıyoruz. “Sonuç ne çıkarsa çıksın kızım, Döl adlı öykü, benim birimcimdir.” dedi. Oysa ben bir oyla ikinci olmuştum.
Altın kaplamalı üçlü bir kalem seti kazandım. Onu almak için gazeteye çağırdılar. Genel Yayın Yönetmeni Ecvet Güresin’di. Öykümü beğendiğini, söyleyip yazmayı hiç bırakmamamı öğütledi.
Sonra “Öğretmen olarak gazetemizde yazı yazabilirsin” dedi. Hemen eğitim-öğretim ve çocuk kitaplarıyla ilgili yazılarım yayınlanmaya başladı. >> Esra KÜÇÜKKURT’un haberi