Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Murat Arısoy
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

Ulusalcılık” kavramı, hangi gazetenin armağını?

Murat Arısoy 4 Şubat 2013 Pazartesi 02:00:00
  Ulusalcılık konusu, son 10 yıldır revaçta. Destekleyen de var, desteklemeyen de. Ulusalcılık kavramı, bazen milliyetçiliğin öz Türkçesi, bazen de “bağımsızlık taraftarlığı” olarak anlaşılıyor.
“Ulus” ve “ulusal” kelimeleri, öteden “milliyet” ve “milli”nin yerine kullanılıyordu. Bununla birlikte, “ulusalcılık”, yeni bir kavram. Bu kavramın ortaya çıkmasının nedeni de şimdi “ulusalcı” olarak sınıflandırılan siyasi kişi ve topluluklar değil.
İsterseniz, Amerika Birleşik Devletleri’nin Irak’ı işgal etmeyi kararlaştırdığı 2002 yılına dönelim.
2002’nin yaz aylarında, hükümetteki koalisyon ortağı partinin genel başkanı, “Kasım’da erken seçim” olsun deyiverdi. Bu görüş, çok çabuk kabul gördü. Yeni seçimlere, birçok yeni parti de hazırlanıyordu. Adalet ve Kalkınma Partisi, Yeni Türkiye Partisi, Genç Parti bunlardan bazılarıydı.
Kasım’da iktidar değişikliğine kesin gözüyle bakılıyordu, zira 2001’de ülkede meydana gelen ekonomik bunalım, herkesi yormuştu. 3 Kasım 2002 olarak belirlenen seçim tarihinde, milletin yeni bir tercih yapacağı aşikârdı.
Türkiye’de seçim süreci başlarken Irak’ın işgaline yönelik planlamalar da son hâlini alıyordu. Buna göre Amerikan askerleri, Irak’ı işgal için Türkiye’yi kullanacak, Türk askeri de gerekirse ABD adına Irak’a girecekti. O günkü koalisyon, özellikle de DSP-MHP çevresi, böyle bir duruma müsaade edemezdi. Dönemin askeri erkanı da bunun doğru bir yol olmadığını düşünüyordu.
İşte bu dönemde, İstanbul ve Ankara’dan yayın yapan Ulusal Kanal, yayınlarıyla “işgale hayır” cephesini oluşturmaya çalıştı. Hele 3 Kasım 2002 seçimlerinden sonra Meclis, 2 partili düzene döndüğünde, Meclis dışında kalan ve Amerika’nın Irak işgaline karşı çıkan tüm kesimler, Ulusal Kanal’da kendini ifade etmeye başladı.
Yine o dönemde milliyetçi bilim adamı, “Türk Aynştaynı” ünvanlı Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu da Ulusal Kanal’da canlı yayınlarla “bilinçlendirme” faaliyeti yürütüyordu.
Günler geçti. Amerika Birleşik Devletleri’nin Türkiye’den talep ettiği ve Anadolu’nun büyük bir Amerikan Üssü hâline gelmesine yol açacak Tezkere vakti geldi çattı.
1 Mart 2003’te Meclis’te oylanan Tezkere’den önce Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu’nda “Tezkere’ye hayır demek, Cem Uzan’a, Doğu Perinçek’e evet demektir” şeklinde konuşmalar yapıldığı rivayet edildi.
Buna rağmen, Adalet ve Kalkınma Partisi’nden yaklaşık 90 milletvekili ve Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerinin ret oylarıyla, “İşgal Tezkeresi”, Meclis’ten geçmedi.
CHP’li bazı milletvekilleri, Tezkere’nin geçtiği düşüncesiyle hayal kırıklığı yaşarken, Ulusal Kanal’ın Ankara’daki muhabirleri, Tezkere’nin geçmesi için gereken sayıya ulaşılamadığını müjdeliyordu.
“Ulusalcılık” kavramı, bu ortamda şekillendi. “Ulusalcılık”, Ulusal Kanal tarafından kullanılmadı. “Ulusalcılık”, Zaman Gazetesi ve Samanyolu Televizyonu’nun siyasi sözlüklere armağanıdır. Ulusal Kanal’da Milliyetçi Hareket Partili, Saadet Partili, İşçi Partili, Bağımsız Türkiye Partili, Genç Partili, Türkiye Komünist Partili, Özgürlük ve Dayanışma Partili, Hür Partili (Yaşar Okuyan’ın partisiydi) temsilciler, üniversite öğrencileri, yazarlar, akademisyenler “işgale karşı” konuşmalar yaptıkça, “Amerika Birleşik Devletleri karşıtı bir cephe” oluştuğu fikri yaygınlaştı. Zaman Gazetesi’nin bu fikirden yola çıkarak tüm bu kesimler için “ulusalcı” kavramını kullanmasıyla, bu cephedeki kişilerin çoğunluğu da kavramı dışlamadı. Kimileri ise“kendilerine ‘milliyetçi’ diyemedikleri için ‘ulusalcı’ diyorlar” görüşünü dile getirdi.
Sonrası ise biraz karışık…
Ulusalcılık kavramıyla ilgili program arayışlarına girildi. Aslında “ulusalcı cephe” olarak nitelendirilen kesimin tek bir isteği vardı: Tam bağımsız ve gerçekten demokratik Türkiye.
Ancak 2003 yılındaki bu hareketlenmenin önüne geçilmesi gerektiği düşünüldü. “Ulusalcı dalgayı aşacağız” beyanı ile başlayan yeni atılım çerçevesinde “Ulusalcılık”ın Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından “tehdit” olarak algılandığı, çeşitli gazetelerin haberlerine yansıdı. Ardından da çeşitli “operasyonlar” düzenlenmeye başlandı.
Fakat geldiğimiz nokta hayli ilginç:
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın tutukluluk süreleri, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yıpratılmasına dair görüşleri, “Komutanlara yakınlık”la, ülkeyi askeri darbelere yönlendirmekle itham edilen ulusalcılarla neredeyse aynı.
Yoksa, herkes bir gün “ulusalcı” mı olacak?

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER