Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Hayriye Caner

ULU HAKAN: SULTAN ABDÜLHAMİD HAN

Bundan tam 102 yıl önce 10 Şubat 1918’de Sultan II. Abdülhamid, Osmanlı İmparatorluğu’nun 34’üncü padişahı ve 113’üncü İslam halifesi ebediyete irtihal etmişti. Amcası Abdülaziz’in şüpheli ölümüne ve ağabeyi V. Murad’ın azline tanık olmuş; o zamana kadar tahta geçeceğini asla düşünmemişti. 33 yıllık hükümdarlığı boyunca Osmanlı topraklarına birçok hizmette bulunmuş, devlet ve hilafet mührünü abdestsiz basmayacak kadar dindar bir yaşam sürmüştü.
Sultan Abdülmecid’in oğlu olan Abdülhamid, 21 Eylül 1842 tarihinde dünyaya geldi. Henüz 11 yaşındayken annesi Tirimüjgan Sultan’ı kaybetmişti. 1861 yılında babası Abdülmecid’in vefatının ardından yerine amcası Abdülaziz geçti. Bu gelişmeyle ağabeyi Şehzade Murad veliahtlığa, kendisi ise tahtın ikinci varisliğine yükseldi. Sultan Abdülaziz, diğer şehzadelerle birlikte Abdülhamid’in eğitimiyle de yakından ilgilendi. Abdülhamid, çok yönlü yetiştirilen şehzadelerden biriydi. Çeşitli hocalardan Farsça, Arapça ve Fransızca gibi dil eğitiminin yanında, iki İtalyan eğitimciden musiki dersleri de aldı.
Saraydan ayrılarak Maslak’taki köşkü ve Kâğıthane’deki çiftliğinde ailesiyle birlikte kendi halinde bir hayat yaşamaya başlayan Abdülhamid, diğer şehzadeler borç içindeyken tutumlu özelliğiyle çiftlik ve borsa işlerinden hatırı sayılır bir servet elde etti. Tahta geçeceğini düşünmediği için kendisini hayata hazırlayan Şehzade Abdülhamid, çiftlik, banka, borsa, dünya piyasaları konusunda ileride çok işine yarayacak konularda önemli birikime sahip oldu. 1867 yılında Napolyon’un daveti üzerine Sultan Abdülaziz ile birlikte önce Fransa’ya ardından ise İngiltere, Belçika, Almanya, Avusturya-Macaristan’a iki haftalık seyahat yapan Abdülhamid, bu gezide Avrupa’nın yaşam tarzı, protokol yöntemleri, diplomasi, modern teknikler hakkında önemli bilgi sahibi oldu.
Fevkalâde bir zekâya ve hâfızaya sahipti. Bir kere gördüğü veya sesini işittiği kimseyi asla unutmazdı. İradesi kuvvetli, fikir ve kararlarında istiklâl sahibi, tehlike karşısında metanetli idi. Anne ve babasının veremden ölmüş olmaları, onu genç yaşından itibaren temkinli yaşamaya sevk etmişti. Her türlü sefahatten uzak durur, sade bir hayat yaşardı. Batı müziğinden, opera ve tiyatrodan hoşlanırdı. Çalışmayı sever ve düzenli bir program uygulardı. Devlet işlerini her şeyin üstünde tutar ve önemli haberler alındığında uykusundan dahi uyandırılmasını isterdi. Devlet işlerinde değişik karakterdeki kimselerden faydalanmayı iyi bilir ve onlara mizaçlarına uygun hizmetler verirdi.
Sultan Abdülhamid halifelik makamına yakışır iffet, haysiyet, vakar ve namus timsali bir kimse idi. Dindardı, hayır yapmasını severdi. Kan dökülmesinden asla hoşlanmazdı. Otuz üç yıllık saltanatı süresince imzaladığı ölüm fermanlarının sayısı birkaç taneyi geçmez. Kimsenin rızkına mâni olmak istemez, yurt dışına kaçan veya sürgüne gönderilen siyasî muhaliflerine dahi maaş bağlatırdı.
İlk dış borcunu 1854 yılında Kırım Savaşı sırasında alan Osmanlı Devleti, 1875 yılında borçlarını ödeyemez duruma gelince önce Balkanlarda isyan çıktı ardından İstanbul’da asayiş bozuldu. II. Abdülhamid, 1876’da Sultan Abdülaziz’in önce tahttan hâl’ edilmesine, sonrasında ise “intihar” görünümlü ölümüne şahit oldu.
Abdülaziz’in ardından tahta geçen ağabeyi V. Murad, üç ay sonra “ruhsal çöküntü yaşadığı” ve “akli rahatsızlığının artması” nedeniyle tahttan indirildi. Bu süreçte, meşrutiyet yanlısı Mithat Paşa ve Sadrazam Mütercim Rüştü Paşa, Şehzade Abdülhamid’i ziyaret ederek meşrutiyetin ilanı konusunda anlaştılar. V. Murad, hâl’ fetvası ile tahttan indirildi ve Çırağan Sarayına hapsedildi. O tarih, Sultan II. Abdülhamid Han için de bir milat olacak ve 31 Ağustos 1876’da cihan imparatorluğunun padişahı ve halifesi olarak tahta çıkacaktı. Sultan II. Abdülhamid Han, dünyanın en buhranlı döneminde, üç kıtaya hükmeden büyük bir imparatorluğun başına geçmişti. Sultan Abdülhamid, tahta çıktığında Osmanlı İmparatorluğu büyük bir bunalım içindeydi. Tahta geçmeden önce Mithat Paşa’ya verdiği taahhüt uyarınca 23 Aralık 1876’da, ilk Osmanlı anayasası olan Kanun-ı Esasî’yi ilan etti.
Meclis-i Mebusan ve Ayan Meclisi üyelerinden oluşan ilk meclis 19 Mart 1877’de açıldı. Böylece I. Meşrutiyet dönemi başladı. Gayri Müslimlerin de yer aldığı Meclis-i Mebusan’ın ilk işi, Rusya’ya karşı savaş ilan etmek oldu. 93 Harbi olarak tarihe geçen bu savaş, Osmanlı Devleti için tam anlamıyla bir felaket getirdi. Ruslar İstanbul önlerine kadar geldi. Bir milyondan fazla Türk, Bulgaristan’dan İstanbul’a göç etti. Mütareke isteyen Sultan Abdülhamid Han, ilk iş olarak devleti parçalama ve yok olma yoluna doğru götüren Meclis-i Mebusan’ı 13 Şubat 1878 tarihinde kapattı ve idareyi eline aldı. Ayastefanos Antlaşması ile Osmanlı Devleti Makedonya, Batı Trakya, Kırklareli, Kars, Ardahan ve Batum’u kaybediyordu. Ancak İngiltere ile anlaşan Abdülhamid Han, Kıbrıs’ın idaresini onlara bırakmak şartıyla, topladığı Berlin Konferansı’nda kaybedilen toprakların bir kısmına yeniden sahip oldu. Düyun-u Umumiye idaresini kurarak iki yüz elli iki milyon tutan devlet borçlarını yüz altı milyona indirdi. Memlekette büyük bir imar faaliyeti ile eğitim ve öğretim seferberliği başlattı. 33 yıllık hükümdarlığı süresince, çoğu şahsî bütçesinden olmak üzere cami, mescit, mektep, medrese, hastane, çeşme, köprü gibi toplam 1500’ü aşkın eser yaptırdı. Ülkenin dört bir yanını demiryolu ile döşedi. Yunanlıların Girit’te isyan çıkarıp, Türkler arasında toplu katliamlar yaptırmaya başlamaları üzerine, Yunanistan’a harp ilan etti. Alman kurmaylarının altı ayda geçilemez dedikleri Termopil geçidini 24 saatte aşan Osmanlı Ordusu, Atina önüne vardı. Yunanistan’ın tamamen Osmanlı eline geçeceğini anlayan Avrupalı devletler, sulh anlaşması yapmak istediler.
Abdülhamid, dış politikada başarılı bir diplomasi yürütmüş; Batı’ya karşı dengeci, Doğu’ya karşı İslamcı politikalar izleyerek ülke içinde mutlakıyeti güçlendirmişti.
1918 yılı 10 Şubat’ında alışkanlığı üzere soğuk suyla aldığı duş sonrası rahatsızlanmasının ardından, kan toplanması sonucu ödemleşme ile kalp ve böbrek yetmezliği teşhisi konulan Abdülhamid, dokuz kez vücudundan kan alınmasına ve tüm çabalara karşın hayata gözlerini yummuştu. Allah rahmet eylesin.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti