Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Ramazan Balkan
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

TÜRKLERİN BAŞINA GELENLER-II – Kocatepe Gazetesi

Ramazan Balkan 24 Şubat 2014 Pazartesi 02:00:00
  (Uktül-üt Türk’e velevkane ebbak)
Bernard LEWİS; “Anadolu’ya “Türkiye” adı 11. yüzyılda Türkler tarafından ilk fethinden sonra Avrupalılarca verilmiştir. Fakat Türkler 1923’e kadar bunu, ülkelerinin resmi adı olarak benimsemedi” tespitinde bulunur. Türkiye adının kullanımındaki bu gecikmenin yanında Osmanlı döneminde devletin asli unsuru olan Türk kökenli halkın da pek ayrıcalıklı olduğu söylenemez. Yine Bernard LEWİS; “İmparatorluk toplumunda ‘Türk’ deyimi: Türkçe konuşan, cahil ve kaba köylü anlamında olmak üzere daha çok küçültücü anlamda kullanılır olmuştur” demektedir. Bunun sebebi de Osmanlı Devleti’nin, Türklerin kurduğu bir devlet olarak hayat bulmasına rağmen zaman içinde bürokrasisinde dönme-devşirme unsurların etkin hale gelmesidir.
Bu tarihsel süreçle ilgili Prof. Dr. Mustafa AKDAĞ; “Türk soyuna yabancı olan Osmanlı aydınları da özellikle Anadolu ahalisini her vesile yermişler, hele devlet düzeni bozulduğu zaman, saray ve hükümette kendilerine rakip gördükleri Türkleri gözden düşürmek için, bütün kötülüklerin sorumluluğunu ona onlara yüklemişlerdir. Osmanlı Beyliği’nin ilk zamanlarında öğüncekli bir anlamı bulunan ‘Türk’ kelimesi, kaba ve bir türlü uygarlaşmayan insan olarak kullanılmaya başlanmıştır” tespitini yapar. AKDAĞ bu tarihsel oluşumla ilgili; “1453’e kadar kendilerinin Oğuz sülalesinden olduklarını ilan eden ve ‘Bey’ unvanı ile yetinen Osmanlı hükümdarları bu tarihten itibaren Oğuz soyundan gelme düşüncesini bıraktılar. Padişah ve İmparator unvanını kullanmaya başladılar. Bu esnada Enderun (Saray Mektebi) doğdu ki, buraya Türk halkı giremiyor yalnız Hıristiyan çocukları alınarak devlet idaresindeki yönetici kadroyu bunlar dolduruyordu” açıklamasını getirir.
Türk kökenli halkın horlanması ve Türklerin Osmanlı tarih yazıcıları tarafından bir takım kötü sıfatlarla birlikte anılmasının ortaya çıkışı hakkında Doç. Dr. Tufan GÜNDÜZ, Bozkırların Efendileri kitabında farklı tespitlerde bulunur. GÜNDÜZ’e göre: “Osmanlı Devleti, Bizans sınırında kurulmuş, fetih ve genişleme yönü batıya doğru olmuştur. Bu süreçte Bizans ve Balkan devletleriyle savaşlar yürütmüştür. Bu savaşlar kâfirlere karşı Türklerin mücadelesi olarak görüldüğünden, beyliğin ilk yıllarında Osmanlı ordusunu oluşturan Türkler için; zaferleri gölge edinmiş Türk askerleri, savaş günlerinin yırtıcı aslanları gibi bir takım olumlu sıfatlar kullanılmıştır.
Ne zamanki, Osmanlı fetihleri Anadolu’ya yönelmiş, bu defa Osmanlı orduları; hanedanlarını ve topraklarını korumaya çalışan Anadolu’daki Türk beylikleriyle savaşmak zorunda kalmıştır. Karesi Beyliği dışında Aydın, Saruhan, Karaman, Germiyan gibi beyliklerle uzun süreli savaşlar başlamıştır. Bu süreç, Osmanlı bürokrasisinde ve tarih yazıcılığında Türklerin kötü anılmasının başlangıcı olmuştur. Osmanlı-Akkoyunlu ve Osmanlı-Safevi mücadelesi Osmanlı tarih yazıcılığında ve bürokrasisinde Türklerin horlanması sürecini hızlandırmıştır. Bu savaşlardan sonra Türklere; etrak-ı bi’idrak (akılsız Türk), etrak-ı na’pak (pis Türk), Türkmen-i şekavetnişin (eşkıya Türkmen), Türkmen-i bed’nam (çirkin suratlı Türkmen) gibi birçok kötü sıfatlar yakıştırılmıştır.”
Tufan GÜNDÜZ’ün bu tespitlerinin aynısı Osmanlı dönemi tarihçilerinden Feridun EMECAN’ın İlk Osmanlılar ve Batı Anadolu’da Beylikler Dünyası isimli kitabında da yer alır. Her iki tarihçimizn bu tespitleri bilimsel açıdan doğrudur. Ancak şunu da kabul etmek lazımdır ki Mustafa AKDAĞ’ın belirttiği; devletin asli unsuru Türklerin horlanmasında Osmanlı bürokrasisine hakim olan dönme/devşirme saltanatının etkisi olmuştur.
Bu bölüme hepimize ibret olması açısından bir şiirle son verelim. Türklere en ağır hakaretleri Kanuni döneminde divan kâtibi olarak çalışan Hafız Hamdi Çelebi adında bir devşirme yapmıştır. Kadimi mahlasıyla yazdığı şiirin her kıtasını “Uktül-üt Türk velevkane ebbak” yani “Türk’ü katlet, baban dahi olsa” dizesiyle bitirmiş, “Ser-i etrakı kesüp, hiç yeme gam” yani Türk’ün kafasını kes, hiç üzülme diyebilmiştir. Şiirleştirilmiş bu devşirme kininin ikinci kıtasında Hz. Muhammed dahi Türk düşmanlığına alet edilip Hz Muhammed’in; “Dedi ol kan-i kerem, şah-�� celal Türk’ü katleyleyiniz, kanı helal” yani “Türk’ü katleyleyiniz, kanı helaldir” dediği ifade edilmektedir.
UKTÜL-ÜT TÜRK
VELEVKANE EBBAK
Devr idelden beri şahım eflak,
Zem olur alem içinde Etrak (Türk),
Vermemiş Türk’e Hüda hiç idrak,
Aklı evvel de olsa bi bak
Uktül-üt Türk’e velevkane ebbak.
***
Dedi ol kan-i kerem, şah-ı celal
Türk’ü katleyleyiniz, kanı helal
Daim oldu bunların işi dalal
Cümlesinden bunu ahzeyle misal
Uktül-üt Türk’e velevkane ebbak.
***
Türk eğer ilimde olsa derya,
Müfti olup verir ise fetva,
Hemnişin olma bunlara kat’a
Bu kelam içre muhassal cana,
Uktül-üt Türk’e velevkane ebbak.
***
Türk zannetme kim ola adem,
Türk ile durma, oturma dem,
Şeker alsa eline Türk ola sem,
Ser-i etrakı kesüp, hiç yeme gam
Uktül-üt Türk’e velevkane ebbak.
***
Ey Kadimi, Türk’e hiç olma yakın,
Sözleri olur ise dürri semin,
Zinhar olma sakın Türk’e yakın,
Kes başını, kanını dök, çekme gam,
Uktül-üt Türk’e velevkane ebbak.

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER