'Türkiye halen deprem bilinci kazanamadı'
Jeoloji Mühendisleri Odası Afyonkarahisar İl Temsilci Yardımcısı Selçuk Altıntuğ, 17 Ağustos Büyük Marmara depreminin üzerinden 24 yıl gibi bir zaman geçmesine rağmen Türkiye'nin halen deprem bilinci kazanamadığını belirtti. Altıntuğ, 'Deprem gibi bir doğa olayının 'asrın felaketine' dönüşmesinin ardından geçen 24 yıl sonra afetlere karşı daha güvenli yaşadığımızı söylemek mümkün değildir. Bunun en yakın örneğini 6 Şubat'ta Kahramanmaraş depremleri ile maalesef gördük' dedi
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Jeoloji Mühendisleri Odası Afyonkarahisar İl Temsilcisi Yardımcısı Jeoloji Mühendisi Selçuk Altıntuğ, 17 Ağustos 1999 tarihinde Marmara da meydana gelen büyük depremin 24’üncü yıldönümü nedeniyle gazeteniz Kocatepe’ye açıklama yaptı.
“FELAKETİN ETKİ ALANI ÇOK GENİŞTİ”
Selçuk Altıntuğ, 17 Ağustos 1999 tarihinde merkez üssü Kocaeli’nin Gölcük ilçesi olan saat 3.02’de meydana gelen ve yaklaşık 45 saniye süren depremin üzerinden 24 yıl geçtiğini dile getirdi. Altıntuğ, “1999 Gölcük Depremi, İzmit Depremi ya da 17 Ağustos 1999 Depremi olarak anılan felaketin etki alanı çok genişti. Başta Kocaeli, Sakarya, Yalova, İstanbul ile civar il ve ilçelerde büyük bir yıkıma sebep olan deprem Ankara’dan İzmir’e çok büyük bir alanda hissedildi. Türkiye tarihinin gördüğü en büyük depremlerden biri olan 17 Ağustos depremi, daha önce görülmemiş düzeyde can mal kaybına yol açtı. Kocaeli, Gölcük, Düzce, Sakarya, İstanbul ve Yalova’da büyük can ve mal kaybı ile yıkıma neden olan depremde resmi raporlara göre 17 bin 480 kişi öldü, 43 bin 953 kişi yaralandı ve 505 kişi de sakat kaldı. Yaklaşık 200 bin kişinin evsiz kaldığı, 66 bin 441 konut ve 10 bin 901 iş yerinin yıkıldığı depremde, 16 milyona yakın insan değişik düzeylerde etkilendi, 285 bin 211 konut ve 42 bin 902 iş yerinde hasar tespit edildi. Uluslararası Afet Veri Tabanı EM-DAT sitesinde yer alan bilgiye göre, 17 Ağustos, dünyada 1900-2009 yılları arasında meydana gelen depremler arasında 20 milyar dolar ile en fazla ekonomik kayba neden olan 6. büyük deprem olarak belirlendi. Yaklaşık 16.000.000 insan, depremden değişik düzeylerde etkilenmiştir. Bu nedenle Türkiye‘nin yakın tarihini derinden etkileyen en önemli olaylardan biridir. Deprem gerek büyüklük, gerek etkilediği alanın genişliği, gerek de sebep olduğu maddi kayıplar açısından son yüzyılın en büyük depremlerinden biridir. Depremin Türkiye’nin önemli bir sanayi bölgesi olan Marmara Bölgesi’nde meydana gelmiş ve çok geniş bir coğrafyayı etkilemiş olması, ülkede büyük sıkıntılara neden olmuştur. Deprem sonrası ilk 6 ay sonunda, ölü sayısının en fazla olduğu Kocaeli’de hiçbir tutuklu sanık olmamıştır. Sakarya’da 5’i kooperatif yöneticisi, biri mimar, biri mühendis 7 sanık tutuklanmıştır. Yalova’da 76 ceza davası açılmış ancak Veli Göçer dışındaki bütün sanıklar serbest bırakılmıştır. Depremden sonra yapım hatalarından çöken binaların müteahhitlerine yaklaşık 2.100 dava açılmıştır. Bu davalardan 1.800’ü kamuoyunda Rahşan Affı olarak bilinen Şartlı Salıverme ve Erteleme Yasası ile cezasız sonuçlanmıştır. Geriye kalan üç yüz davanın yüz on kadarında ceza verilmiş, birçoğu ertelenmiştir. Bunun dışında kalan davalar ise 16 Şubat 2007 tarihinde yedi buçuk yıl geçtikten sonra zaman aşımına uğramış ve düşmüştür.” dedi.
“TÜRKİYE HALEN DEPREM BİLİNCİ KAZANAMADI”
Selçuk Altıntuğ, 17 Ağustos 199 depreminin ve depremlerin felakete dönüşmesinin temel nedeninin yeterince mühendislik hizmeti görmemiş depreme dayanaksız yapılar, sağlıksız ve plansız kentleşmeler ile yanlış yerleşim alanları olduğu gerçeğinin artık herkes tarafından kabul edildiğini ifade etti. Altıntuğ, “Yapı denetimi hakkında kanun ve Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ile bazı ikincil nitelikteki yönetmelik ve alt mevzuatlar çıkarılarak yürürlüğe konulmuştur. Yasa bazında gerekli değişiklikler yapılmamasına karşın 17 Ağustos depremi sonrasında yürürlüğe konan yönetmelik ve genelgelerle, güvenli yapılaşmanın ilk adımı olan zemin etütlerinin ve sağlıklı kentleşmenin altlığını oluşturan imar planlarına esas jeolojik-jeoteknik etütlerin zorunlu hale getirilmiştir. Buna rağmen, afet risklerinin azaltılması açısından yaşamsal öneme sahip bu düzenlemelerin uygulanması ve hayata geçirilmesi konusunda ilgili kurumların ve zaman zaman vatandaşların yeterli duyarlılığı göstermemeleri, hala yeterince ders almadığımızı göstermektedir. 17 Ağustos 1999 ‘Büyük Marmara’ depreminin üzerinden 24 yıl gibi bir zaman geçmesine rağmen Türkiye halen deprem bilinci kazanamamıştır. Deprem gibi bir doğa olayının ‘asrın felaketine’ dönüşmesinin ardından geçen 24 yıl sonra bugün, yaşadığımız çevrenin afetlere karşı daha güvenli olduğunu söylemek mümkün değildir. Bunun en yakın örneğini 6 Şubat 2023 tarihinde Kahramanmaraş depremleri ile maalesef gördük. 6 Şubat 2023’te 9 saat arayla meydana gelen, merkez üsleri sırasıyla Kahramanmaraş‘ın Pazarcık ve Elbistan ilçeleri olan, 7,8 ve 7,5 büyüklüklerindeki iki deprem meydana gelmiştir. Depremler sonucunda Türkiye‘de resmî rakamlara göre en az 50 bin 783 kişi hayatını kaybetmiştir ve toplam 122 binden fazla kişi ise yaralanmıştır. Depremlerin ardından büyüklüğü 6,7’ye kadar varan 38 binden fazla artçı sarsıntı gerçekleşmiştir. Bu da demek oluyor ki; ‘Deprem; Türkiye Cumhuriyeti coğrafyasının ve jeolojik yapısının bir gerçeğidir.’ Tüm dünya ülkelerinde yapılan bilimsel araştırmalar ve çalışmalarla bilim adamları depremi önceden kestirme, can ve mal kaybını en aza indirme yollarını bulma çabasındadır. Fakat depremi önceden kestirme, can ve mal kaybını en aza indirme konusunda henüz sonuca ulaşılamamıştır.” ifadelerini kullandı.
“TÜM MÜHENDİSLİK DALLARINDA BİLİMSELLİKTEN UZAKLAŞILDI”
Selçuk Altıntuğ, günümüzde özellikle deprem zararlarını en aza indirme yolunun deprem öncesi, deprem riskli alanlarda gerekli jeolojik ve jeoteknik çalışmaların yapılıp, bu çalışmalardan elde edilen verilere göre yerleşim planlarının uygun koşullara göre yapılması olduğunu kaydetti. Altıntuğ, sözlerine şöyle devam etti: “Bu kurallara uyan Türkiye’den çok daha riskli ülkelerde deprem özellikle çok az can kaybı ile atlatılabilmektedir. Son zamanlarda Türkiye’de sadece jeoloji değil, tüm mühendislik dallarında yapılan çalışmalarda bilimsellikten uzaklaşıldığı ve hurafelere bel bağlandığı gözlenmektedir. Bu tür davranışların sadece deprem değil, heyelan, sel baskını gibi doğal afetlerin sayısının artması ile sonuçlandığı görülmektedir. 1999 Marmara Depreminde canlarını kaybeden bunca vatandaşımızı bir kez daha anarken, TMMOB, Jeoloji Mühendisleri Odası, Afyonkarahisar İl Temsilciliği olarak bilimsellikten uzaklaştığımızda, yerbilimlerine gerekli önemi vermediğimizde, doğanın bu konuda acımasız olduğunu sizlere bir kez daha hatırlatmayı bir borç biliriz.”
“SON DİRİ FAY HATTI HARİTASINDA 485 DİRİ FAY VAR”
“Yeri gelmişken, ülkemizde yapılan bir yanlıştan da bahsetmek gerekmektedir. Malumunuz üzere yenilenmiş diri fay hattı, Maden Tetkik Arama Genel Müdürlüğü tarafından yayınlandı.” diyen Altuntuğ, şunları kaydetti: “MTA diri fay hattı haritasıyla birlikte birinci, ikinci, üçüncü derece riskli bölgeler ve en az deprem riski bulunan bölgeler belli oldu. MTA Diri Fay Haritasına göre Türkiye’de 45 ilde 5,5 ve üzerinde deprem üretebilme potansiyeli olan 485 diri fay bulunuyor. Bu fay hatlarından en büyük ve jeolojik olarak en aktif deprem kuşağı üzerinde yer alan; Kuzey Anadolu Fay Hattı, Doğu Anadolu Fay Hattı ve Batı Anadolu Fay Hattı olmak üzere 3 adet fay hattı bulunmaktadır. Bu üç fay üzerinde meydana gelen depremler büyüklük açısından yaklaşık 6,50-7,50 aralığında büyüklüklerde depremler üretebilmektedir. Bu büyüklüklerde meydana gelen depremlerde ise çarpık ve kalitesiz yapılaşma sonucu oldukça fazla sayıda insan kaybımız olabilmektedir. Ülke olarak ekonomik sıkıntıları söylemeye bile gerek bile yoktur.”
“İLGİLİ KOMİSYONUN KARARLARI KAMUOYU İLE PAYLAŞILMALI”
Altıntuğ, sözlerini şöyle tamamladı: “Öte taraftan ülke olarak bizim en büyük yanlışımız bir deprem olduktan sonra konu ile ilgili bilim adamlarının ‘Ben söylemiştim, ama beni dinleyen olmadı.’ modunda bir takım garip açıklamalar yapmakta ve sonrasında depremin olduğu hat boyunca yakın yerleşim yerlerinde de depremler olabileceği konusunda ki açıklamalarıdır. Bu açıklamalar sadece açıklamayı yapan bilim adamının öngörüsüdür. Bu şekilde kamuoyuna açık bir şekilde, ulu orta açıklamalar yapılması halkı infiale, paniğe ve ruhsal çöküntüye uğratmaktan başka bir amaca hizmet etmez. Bu açıklamaların yeri kamuoyu değildir. Bu ülkede AFAD adında bir kurum vardır. Afet öncesi hazırlık ve zarar azaltma, afet esnasında yapılacak müdahale ve afet sonrasındaki iyileştirme çalışmalarının yönetim ve koordinasyonunu gerçekleştirmek, kurumun temel görev ve amacıdır. AFAD kurumunun bünyesinde Deprem Daire Başkanlığı vardır. İşte bilim adamlarının yapacağı bu açıklamalar; AFAD’a bağlı Deprem Daire Başkanlığı liderliğinde kurulmuş, bilim adamlarından, kurumun üst düzey yetkililerinden, ilgili bakanlardan ve hükümet yetkililerinden oluşan bir komisyonda kamuoyuna kapalı bir şekilde tartışılmalıdır. Bu komisyondan çıkacak görüş ve karar, yetkili birinin sözcü seçilip, o kişi tarafından kamuoyuna açıklama yapılması gerekir ki, halkı bilgi kirliliğinden, panik ve ruhsal çöküntüden arındırılabilsin. Bu konuya yetkili merciler gereken hassasiyeti vermesi halkımız yararınadır. Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Jeoloji Mühendisleri Odası olarak; Bu zor zamanların üstesinden hep birlikte geleceğimize inanıyoruz. Bugüne kadar ülkemizde meydana gelmiş depremlerde vefat etmiş vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyor; Yüce Allah’tan bir daha böyle bir acıyı bizlere yaşatmamasını niyaz ediyoruz. Kalbimiz, dualarımız ve yardımlarımız depremzedelerimizle.”