'Türk Ordusu Atatürk'ün 100 yıl önce mücadele ettiği sahada mücadele ediyor'
Milli Savunma Üniversitesi Rektörü Tarihçi-Yazar Prof. Dr. Erhan Afyoncu, 'Yakın Tarih Dersleri' konferansında son 6 yılda Türk Ordusunun Atatürk'ün 100 yıl önce mücadele ettiği sahada vatanın hak ve menfaatlerini korumak için mücadele ettiğini söyledi   Gençlik Buluşmaları programında Milli Savunma Üniversitesi Rektörü Tarihçi-Yazar Prof. Dr. Erhan Afyoncu, 'Yakın Tarih Dersleri' başlığında konferans verdi. Konferans dün [&hellip]
Milli Savunma Üniversitesi Rektörü Tarihçi-Yazar Prof. Dr. Erhan Afyoncu, “Yakın Tarih Dersleri” konferansında son 6 yılda Türk Ordusunun Atatürk’ün 100 yıl önce mücadele ettiği sahada vatanın hak ve menfaatlerini korumak için mücadele ettiğini söyledi
Gençlik Buluşmaları programında Milli Savunma Üniversitesi Rektörü Tarihçi-Yazar Prof. Dr. Erhan Afyoncu, “Yakın Tarih Dersleri” başlığında konferans verdi. Konferans dün öğleden sonra AKÜ ANS kampüsünde Atatürk Kongre Merkezinde gerçekleştirildi.
“AFYON ÇOK GELİŞTİ, DARISI TOKAT’IN BAŞINA”
Saygı duruşu ve İstiklal Marşının okunmasından sonra programın açış konuşmasını AKÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karakaş yaptı. Milli Savunma Üniversitesi Rektörü Tarihçi-Yazar Prof. Dr. Erhan Afyoncu, üniversiteden 1988 yılında mezun olduğunu, mezuniyet sonrası yapılan gezide ilk kez Afyonkarahisar’ı gördüğünü söyledi. Afyoncu, “Aradan geçen 34 yıl içerisinde Afyon çok ciddi bir gelişim gösterdi. Bu durum Türkiye’nin gelişimine uygun olarak hatta daha önde gider şekilde olmuştur. O dönemde memleketim Tokat’la aynı denklikte bir şehir olan Afyon’a göre biz Tokat olarak o kadar gelişemedik. Darısı başımıza.” dedi.
“TARİHTEKİ PANDEMİ ANALİZLERİNDEN OLUMLU SONUÇ ÇIKARDIM”
Tarihçiliğin son derece zevkli bir iş olduğunu kimilerinin hobi olarak tercih ettiği bu alanı meslek olarak yapmanın farklı bir boyutu olduğunu söyleyen Afyoncu, “İyi kullanılabilirse tarihçiliğin bir avantajıda şudur; Normal bir insan hayata 20-30 yıllık bir gözlükle, 30 yıllık bir tecrübe ile bakar. Tarihçi birkaç asırlık tecrübe ile bakar. Bu bazen olumsuz da olabilir sizi zehirleyebilir de. Tarihin hamasetinin içerisinde kaybolabilirsiniz. 11 Mart 2020 tarihinde Türkiye’de Covid-19 pandemisi etkisini göstermeye başladı. 29 Mart 2020 tarihinde bir yazı yazdım. Bunun internetten okunmasını tavsiye ediyorum. ‘Panik yapmadan hayata tutunalım’ başlıklı bir yazıdır. Bu yazımda tarihteki pandemileri analiz ettim. Ne olacağını söyledik. Tabii modern dönemdeyiz. Birçoğu gerçekleşti. Bir cümle ile bu yazımdan örnek vereceğim. ‘Salgından sonra kıtlık yaşanmaması için tarım ve hayvancılıkta çok ciddi tedbirlerin alınması en önemli meseledir. Bunun için Tarım Bakanlığının alacağı tedbirlerin yanı sıra Valilerin Başkanlığında Tarım Kurulları kurulmalıdır. Ekilemeyen toprakları ekmemiz, ithal ettiğimiz ürünlerin gelmeme ihtimaline karşı bu durumu gündeme almamız lazımdır.’ Bu ifadeler tarihin olumlu anlamda kullanılabileceğine dair bir örnektir. Ben deha olduğum için bunu ön görmedim. Okuduğum kitaplardan yaptığım analizler sayesinde gördüm. Bizim bir diğer tahminimizde her pandeminin iki yıl süreceğiydi. Gerçekten bu pandemi de iki yılın sonunda sönmeye başladı.” diye konuştu.
“TÜRK MİLLETİ BİN YILDIR BU TOPRAKLARDA MÜCADELE EDİYOR”
Yakın tarihin önemine dikkat çeken Afyoncu, “Şu anda hala Osmanlı İmparatorluğunun tasfiyesi devam ediyor. Geçen asırda bundan yüz yıl önce Osmanlı İmparatorluğu çöktü. Ama o dönemde bazı şeyler halının altını süpürülmüştü. Bunlar tekrar su yüzüne çıktı. Bunlar Türkiye’yi yakından ilgilendiren hususlardır. O yüzden son yüzyılda ne oldu? Milli Mücadele de ne oldu? Cumhuriyet nasıl kuruldu? Bunun iyi bilinmesi gerekmektedir. Türkler 1071 tarihinde Malazgirt Zaferinden sonra Anadolu’ya gelmeye başladılar. Biz Asya’lı bir kavimiz. Şu unutulmamalıdır; Bu coğrafya zor bir coğrafyadır. Tarihte ilk yazılı anlaşmayı yapan Hitit’ler bu topraklarda yok oldu. Parayı bulan Lidyalı’lar bu topraklarda yok oldu. Afyon’un da içinde bulunduğu bölgede Frig’ler diye bir millet, Frig’ler diye bir komşunuz var mıydı? Evet, vardı ama bu millet yok oldu. Ne Lidya’lı, ne Hitit, ne de Frig bir komşumuz artık yoktur. Dünya’da ki ilk büyük imparatorluğu kuran Roma yok oldu. Ama biz Türk Milleti olarak bin yıldır bu topraklarda ayakta kalmaya mücadele etmeye devam ediyoruz. Türk Milletinin en önemli özelliklerinden birisi de müthiş bir mücadele azmine sahip olmasıdır.” şeklinde konuştu.
“BU TOPRAKLARIN İSMİ 1085’DEN İTİBAREN TÜRKİYE”
“Geçen asırda bu yıl 100. yılını kutlayacağımız Büyük Taarruza gelen süreçte bizim dedelerimiz, çok eski değil. Bazılarımızın yaşına göre dedemiz veya babamız büyük bir ümitsizlik içine girmişlerdi.” diyen Afyoncu şunları kaydetti: “Sözkonusu ümitsizlik kısa sürede halloldu. Yüz yıl önce bu topraklarda yakılan Milli Mücadele ateşi zafere ulaşması neticesi elde edildi. Tabi bu toprakların ismi 1085’den itibaren Türkiye’dir. Bu ismi biz vermedik. Türkiye ismini yabancılar verdi. Çünkü Anadolu’ya o kadar çok Türk gelmişti ki bu bölgelere önce Doğu Anadolu’ya, daha sonra tüm Anadolu’ya Türkiye ismini verdiler. Aynı dönemde Araplar bu topraklara Eyalet-i Rum diyorlardı. Yani Roma topraklarıdır.”
“SELÇUKLULAR, OSMANLILAR, TÜRKİYE CUMHURİYETİ BİRBİRİNİN DEĞİŞEREK DEVAMIDIR”
Unutulmaması gereken bir hususun, Anadolu topraklarında 1085 yılından itibaren tek bir devlet olduğunu vurgulayan Afyoncu şunları söyledi: “1085 yılından itibaren bu topraklarda olan tek devlet bana göre Türkiye Devleti’dir. Türkiye Devleti’nin Selçuklu Hanedanı dönemi vardır. Osmanlı Hanedanı dönemi vardır ve Cumhuriyet dönemi vardır. Osmanlılar, Selçuklular’ın, Türkiye Cumhuriyeti’de Osmanlı İmparatorluğunun değişerek devamıdır. Nitekim biz tüm kurumlarımızda neyi uyguluyoruz? İstanbul Üniversitesi’nin kuruluşu 1453 yılına gidiyor. Polis Teşkilatının 177. kuruluş yıldönümünü kutluyoruz. Bu devamlılığı gösteriyor. Üç devlette tarih boyunca birbirinin değişerek devamıdır. Asya Türk Devleti vardır, Batı Türk Devleti vardır. Batı Türk Devleti’nin ismi de Türkiye Devleti’dir. 1085 yılından beri bu isim budur.”
“OSMANLI PADİŞAHLARININ SOYUNU OĞUZ HAN’A BAĞLAR”
Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa’da tüm haritalarda Türk İmparatorluğu diye gösterildiğini belirten Afyoncu şöyle konuştu: “Konferans parantezi içerisinde şunu söyleyeyim; Osmanlılar Türk olduklarını bilmiyorlardı v.s diye bir şey yoktur. Bilindiği üzere Osmanlı padişahlarının soyu Oğuz Han’a gider. Türk olduğunu bilmeyen bir devlet kendi padişahını, İslami bir unsura değil Oğuz Han’a bağlıyor. Bu son derece önemlidir.”
“TÜRK MİLLETİ EN ZOR DÖNEMDEN TARİHİN EN BÜYÜK DEVLETİNİ ÇIKARDI”
Türk Milletinin tarih boyunca büyük felaketlerle baş başa kaldığına değinen Afyoncu şu ifadeleri kullandı: “Mesela Ergenekon’dan çıkış destanı böyledir. Tarihimizin en felaketli dönemi 1200’lü yıllardır. Anadolu’da Moğol işgalinin olduğu dönemdir. Fakat biz o zor dönemden Osmanlı İmparatorluğunu çıkardık. O zor dönemden biz Türk Tarihinin en büyük üç ismini çıkardık. Bunlar; Hacı Bektaşi Veli, Yunus Emre ve Mevlana Celaleddini Rumi’dir. Şu unutulmamalıdır; Genç kardeşlerimizde ben negatif bir enerji görüyorum. Her zaman bizim sıkıntımız oldu. İkiyüz yıldır bu topraklarda adrenalinin olmadığı sıkıntısız bir dönemimiz olmadı. Ama Allah’a şükür biz her zaman başarıyla çıktık. Tarihimizin en karanlık döneminden Türk tarihinin en büyük devleti olan Osmanlı İmparatorluğunu çıkardık, sıkıntılar geçicidir. Bizlerin yerine genç kardeşlerimiz gelecekler. Bundan 20 yıl sonra konferans salonunda oturan bir arkadaşımız Rektör olarak konuşacak. Zaman çok kısadır. Kafanızı döndüğünüzde 50 sene geçiyor. Onun için her zaman ümitvar olalım. Umudumuzu kaybetmeyelim ve hayata pozitif enerji ile bakalım. Eğer öyle olmasaydı atalarımız Osmanlı İmparatorluğunu kuramazlardı. Coğrafyacı Osman Gümüş’ün çizdiği harita en doğruya yakın Osmanlı haritasıdır. Osmanlı İmparatorluğunun yönettiği toprak nüfus alanları hariç 10 milyon kilometrekaredir. Günümüz Türkiye’sinin 13 misli bir toprağı Osmanlı İmparatorluğu yönetmiştir.”
“ASİMİLE OLMAYAN TEK MİLLET TÜRK MİLLETİDİR”
Avrupa’da dışarıdan gelip asimile olmayan tek milletin Türkler olduğunun altını çizen Afyoncu, “Mesela Almanlar Avrupa’lı değildir. Sonradan gelip sonradan Hristiyan olmuşlardır. Ancak Avrupa kültürüne intibak etmişlerdir. Avrupa’ya dışarıdan gelip Avrupa’nın yarısını yönetip o kültüre intibak etmeyen, din değiştirmeyen tek topluluk Türkler’dir. Bu durum Avrupa kültüründe hiçbir zaman unutulmaz. Bunun akıllarda olması lazımdır. O dönemde Türkler’in ilerlemesinin durdurulamaması yüzünden Avrupa’da ‘Yenilmez Türk’ anlayışı doğmuştur. Yani Türkler yenilmez. Papazlar, ‘Bu dünya Türkler’in öbür dünya bizim. Bu Türkler öbür dünya da cehenneme gidecek. Siz gelin Kilisiye yardım edin para verin ahiretinizi kurtarın.’ diyorlardı.”
“SİSTEMİ KIŞKIRTMA, ÖZERKLİK VE BAĞIMSIZLIK ÜZERİNE İŞLİYORLAR”
1571 yılında yapılan İnebahtı Savaşı’ndan sonra “Yenilmez Türk” imajının yavaş yavaş ortadan kalkmaya başladığını hatırlatan Afyoncu, “O zaman karşımıza yeni bir imaj çıktı. Bu imaj; Türkler Hristiyanlar’ı yöneten despotlardır. Hristiyanlar’ın Türk hâkimiyetinden kurtarılması lazımdır. Son asrın mücadelesi budur. 19. Yüzyılın başlarından itibaren bu anlayışla Sırbistan, Yunanistan, Karadağ gibi ülkeler birer birer Osmanlı İmparatorluğu’ndan koparıldı. Günümüzde sahada bunu görüyoruz. Sistem şu; Önce Avrupa’lı diplomatlar belli bir bölgede Hristiyanlar’ı kışkırtıyorlar. Ardından o bölgelere silah verip isyana teşvik ediyorlardı. Mesela Ermeni isyanını İngilizler’in Halep Konsolosu yaptırmıştır. Tabi dönemin Valisi, emniyet güçleri isyana müdahale edince diyorlar ki ‘Türkler Hristiyanlar’ı katlediyor.’ Bunun üzerine nota veriliyor. Devlet notayı kabul etmezse donanma gönderilip o bölge özerk bir bölge kabul ediliyor. O özerklik bölgedeki Müslümanlar’ın Türk, Arnavut, Kürt, Boşnak, Çerkez’lerin olduğu yerlerde bağımsız bir devlet kuruluyordu. Bütün sistem böyle işlemiştir. Önce kışkırtma, ardından özerklik, ardından bağımsızlık. Yüz yıl önce Selanik’te Türk askerleri Beyaz Kule’nin önünde konuşlanmıştır. Fotoğraflara bakıldığında deniz hariç şehrin Afyon’dan bir farkı yoktur. Camiler var minareli bir şehirdir. Türk sancakları vardır. O dönem kullanılan bayrakla bugün kullandığımız bayrağımız aynıdır. Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemde kullandığı bayrak Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bugün kullandığı bayrağın aynıdır. O sekiz köşeli bayrak kullanılmamaktadır. Türkiye Cumhuriyeti aynı bayrağı devam ettirerek devlette ki devamlılığı zaten vurgulamıştır.” dedi.
“HİÇBİR ZAMAN GAFLETE DÜŞÜLMEMESİ GEREKİYOR”
Yüz yıl önce Osmanlı’nın elindeki toprakların elden çıkacağını hiç kimsenin beklemediğini söyleyen Afyoncu, “Topraklarımızı niye kaybettik? Biz imparatorluğun tamamını muhafaza edemezdik. Bu mümkün değil. Ama Selanik gibi Midilli gibi Drama gibi yerlerin nüfusunun çoğu Türkler’den oluşuyordu. Biz buraları askeri ve idari hatalardan dolayı kaybettik. Bu şu açıdan önemlidir. Hiçbir zaman gaflete düşmememiz gerekiyor. Osmanlı İmparatorluğu 200 yıl önce çöküyordu. Birşeyler yapılması lazımdı. Bunun üzerine reformlar başladı, Batı örnek alındı. Batılı tarzda reformlarla Batı ile mücadeleye girişildi. Fakat şöyle bir problem vardı. Batı’nın kendi iç dinamikleriyle ürettiği değerlerin bizim toplumumuza uyum sağlaması kolay bir hadise değildir. Büyük bir çatışma başladı.” diye konuştu.
“TÜRKLER TEMİZ BİR MİLLET AMA ÇABUK PANİĞE KAPILIYOR”
Türk Milletinin çok temiz özelliklere sahip olduğunu dile getiren Afyoncu, “Bizim millet olarak çok temiz özelliklerimiz vardır. Bir kere biz temiz bir milletiz. Dünya tarihinde Türkler kadar temiz bir millet bulamazsınız. Milyonlarca mülteciye fark gözetmeksizin ev sahipliği yapar. 19. yüzyılda Macar ve Polonya’lıları biz kabul ettik. Günümüzde Polonyalı göçmenler tarafından kurulan Polonezköy diye bir yer vardır. Fakat bazı hatalı davranışlarımız vardır. Bunlardan bir tanesi paniktir. Biz çabuk panik oluyoruz. Her zaman oturup soğukkanlı düşünecek zaman olmasa da en azından idarecilerin daha soğukkanlı hareket etmeleri lazımdır. Reformların başarıya ulaşmamasının en önemli sebeplerinden birisi panik halinde yapılmalarıdır. Bunun için netice vermedi ama zaman da yoktu. Devamlı düşmanla yapılan bir mücadele vardı. Zamansızlık, panik ve en önemlisi yetişmiş insan gücünüzün olmamasından dolayı reformlar başarıya ulaşamamıştır. Avrupa’ya öğrenci gönderdik farklı bir kültüre gidip döndüler. Bir tarafta klasik bir ulemanız var diğer tarafta Avrupa’da yetişen öğrencileriniz oldu. Ortaya bir çatışma çıktı. Böylece Batı’lı tarzda düşünen aydınlar ve bürokratlar ortaya çıkmaya başladı.” şeklinde konuştu.
“GENÇ NÜFUSU VE AİLE YAPISI TÜRKİYE’NİN EN ÖNEMLİ 2 AVANTAJI”
II. Abdülhamit’in 33 yıllık hükümdarlığı döneminde bir taraftan Batılılaşma, modernleşme faaliyetlerini sürdürürken diğer taraftan düşmanla mücadele ettiğini aktaran Afyoncu, “II. Abdülhamit tahta çıktığında Osmanlı İmparatorluğu toprağı 6,5 milyon kilometrekareydi. Bugünkü Türkiye’nin 8 misliydi. Bizim öldük bittik dediğimiz dönemlerde bile devlet büyüktür. En önemlisi kendini yenileme dinamiğini kaybetmesidir. Sultan Vahdettin ağabeyi II. Abdülhamit’ten için ‘Ağabeyim Ali’nin küllahını Veli’ye, Veli’nin küllahını Ali’ye giydirerek devleti yönetti.’ demiştir. Yani politik hamlelerle yapılacak şeyler de bir yere kadardır. Gençlik her zaman farklıdır. 1980’li yıllarda kendi gençliğimi düşündüğümde siyasete bakışım farklıydı. İnsanların yaşı 40’a geldiğinde bakış açıları daha farklı oluyor. Gençlik dinamik, enerjiktir, bunun da kaybedilmemesi lazımdır. Türkiye’nin en önemli iki avantajı vardır. Birincisi genç nüfusa sahip oluşu, ikincisi de aile yapısıdır. Ciddi sallantılar geçirmesine rağmen Türkiye aile yapısını hala muhafaza etmektedir. Hala genç bir nüfusumuz vardır. Bu ikisini muhafaza edersek Türkiye’nin geleceği açıktır. Türkiye’nin petrol gibi ürünü yok ama aile yapısı bir devleti ve milleti oluşturan en önemli unsurdur. Bunu ne kadar muhafaza edersek geleceğe o kadar güvenle bakabiliriz.” ifadelerini kullandı.
“OSMANLI KİMLİĞİ BİR MİLLET
İSMİ OLAMADI BAŞARISIZ OLDU”
Geçmişte Abdülhamit Han’a gençliğin karşı olduğunu padişahı tavizkar bulduğunu söyleyen Afyoncu şunları kaydetti: “O dönemde imparatorluk elden gidiyor. Meclis açılacak, gayri müslimler Türkler’le eşit olarak temsil edilecek. Biz böylece kardeş olacağız düşüncesiyle 2. Meşrutiyet ilan edildi. Fakat Meclis açıldıktan sonra hiç de öyle olmadı. Rum ben Rumum dedi. Sırp ben Sırpım dedi. Bulgar da ben Bulgarım dedi. Biz zannediyorduk ki Osmanlı kimliği herkesi temsil eder. Öyle olmadı bunun üzerine İttihat ve Terakki Türkçü politikalara yönelmek mecburiyetinde kaldı. Her millet ve ülkenin topraklarında farklı milletlerden insanlar yaşayabilir. Ama her ülkenin ana omurgasını oluşturan bir millet vardır. Bunu farklı isimlerle isimlendiremezsiniz. Türkse Türk’tür, Almansa Alman’dır, İspanyolsa İspanyol’dur. Osmanlı kimliği bir millet ismi olamayınca başarısız oldu.”
“BALKANLAR’IN KAYBI
RUMELİ TÜRKLÜĞÜ’NÜN ORTADAN KALKMASI DEMEKTİR”
İttihat ve Terakki döneminde sosyal ve siyasi hayatta aşırı bir çözülme olduğunu kaydeden Afyoncu şöyle konuştu: “İttihat ve Terakki döneminde aşırı bir siyasileşme yaşanıldı. İttihatçılarla muhalifler arasında büyük bir çekişme meydana geldi. 1910 yılında Osmanlı’nın sınırları Adriyatik’e kadar uzanıyor. Balkan Savaşlarında yapılan hatalardan dolayı Türkiye Cumhuriyeti başta birinci Edirne ve Kırklarelini de kaybetti. Daha sonra Enver Paşa Edirne ve Kırklarelini kurtardı ve Rumeli’deki topraklarımızın tamamını kaybettik. Bunun en önemli sebebi orduya siyasetin girmesiydi. Orduya siyasetin girmesinin en acı neticesini biz Balkan Savaşı’nda yaşadık. İttihatçılar, İtilafçılar diye ordu ikiye bölündü. Türk Ordusu’nun klasik yapısı zarar gördü. Ondan sonra çok ciddi olarak asker siyasetle uğraşmaktan men edildi. Balkanlar’ın kaybı demek Rumeli Türklüğü’nün ortadan kalkması demektir. Bir zamanlar Rumeli Türklüğü diye bir kavram vardı. 4-5 Asırdan beli Filibe’de, Selanik’te, Drama’da, Serez’de, İşkodra’da yaşayan Türkler vardı. Balkan Savaşı’nda yapılan hata sonucu bu Türklük ortadan kalktı. İttihatçıların büyük çoğunluğu Rumeli kökenlidir. Büyük bir psikolojik çöküntü yaşattı.”
“RUSYA TOPARLANINCA O TOPRAKLARLA TEKRAR MÜCADELE EDİYOR”
Son bir hamle ile Osmanlı’nın I. Dünya Savaşına girdiğini söyleyen Afyoncu sözlerini şöyle sürdürdü: “Şöyle düşünün; Balkan Savaşı’nda dört küçük devletle mücadele edemeyen Türkiye I. Dünya Savaşı’nda cihan devletlerinin karşısına çıkıyor. Aslında bu bir intihardır. Durumun Balkan Savaşları sonucu modern tabirle tükenmişlik sendromuyla düşünülmesi gerekir. Değişik cephelerde mücadelede ettik. Bu cephelerin bir özelliği de bugün Türkiye Cumhuriyetimizin Silahlı Kuvvetlerinin yurt dışında operasyon yaptığı bölgelerin çoğu benzerdir. Libya, Suriye, Irak, Kafkasya’dır. Yani Atatürk’ün 100 yıl önce mücadele ettiği sahada bugün Türkiye Cumhuriyeti ordusuyla, silahlı kuvvetleriyle son 6 yılda kendi hak ve menfaatlerini Türk Milletinin hak ve menfaatlerini müdafaa etmek için mücadele ediyor. Osmanlı İmparatorluğu’nun küçülmesi kaçınılmazdı. Ama 1912 yılında 5 milyon kilometrekare. 1918 yılında 250 bin kilometrekare toprak varlığı vardır. Altı yılda imparatorluk paramparça olmuştur. Sovyetler Birliği’nin küçülmesine kendim şahit oldum. İngilizler’in küçülmesini babalarımız gördü. 1917 yılında Rusya Çarlığı’nın çökmesini dedelerimiz gördü. İngiliz’ler, Rus’lar planlı olarak küçüldüler. Biz bunu yapamazdık. Çünkü İngiliz sömürge olarak görür biz vatanımız olarak görürüz. Vatan olarak gördüğümüzden Yemen’i son kurşun atılana kadar bırakmıyorsun. İngiliz öyle değil. En somut örneği 1991 yılında Sovyetler Birliği’dir. 15 Cumhuriyeti serbest bıraktı. O dönemde siyasetbilimciler Rus’lar zaman kazanmak için toprak satıyor demişti. Kendini toparlayınca o topraklarla tekrar mücadele etmeye başladı. Gürcistan’a 2008 yılında müdahale etti. 2014 yılında Kırım’a müdahale etti. Günümüzde de Ukrayna’ya müdahale etti ve orada büyük bir katliam yaşanıyor. İfade ettiğim üzere tarih zehirlenmesinin olup olmadığını Ukrayna’da göreceğiz. Çünkü Putin, büyük Rusya’yı kurabilmek için nüfusa ihtiyacı var. Ukrayna ile birleşmesi lazımdı. Ancak hadise çok farklı bir yere geldi. Rusya 17 milyon kilometrekarelik bir ülkedir. Dünya da büyük bir dram televizyon yayınlarıyla izleniliyor.”
“BÜYÜK TAARRUZ İMKANSIZIN NASIL BAŞARILDIĞINI DÜNYAYA GÖSTEREN KAHRAMANLIK DESTANIDIR”
Afyoncu sözlerini şöyle tamamladı: “Atatürk doğduğunda imparatorluk 5 milyon kilometrekareden fazla toprağa sahipti. Sevr’de 300 bin kilometrekareye kadar düşüyor. Bundan 103 yıl önce 2 milyon 850 bin kişilik orduyla girdiğimiz I. Dünya Savaşı’ndan büyük mağlubiyetler alarak çıktık, imparatorluk paramparça oldu. Fakat her zaman hayata ümitvar bakmalıyız. Atalarımız şunu yapmadılar. Biz mağlup olduk deyip kenara çekilmediler. 1919 yılında işgaller başlayınca Ayvalık’ta başlayan direniş Mustafa Kemal Atatürk’ün Samsun’a çıkmasıyla liderini buldu. Üç yıl içerisinde kendine giydirilmek istenilen esaret gömleğini kabul etmedi. Büyük bir mücadelenin sonunda yüz yıl önce bugün içinde bulunduğumuz topraklarda büyük bir başarı sahnelendi. Bu Türk Milletinin direniş gücüydü. Bu yıl Büyük Taarruzun 100. yıldönümü. Hep tartışılır Atatürk’ün hangi futbol takımını tuttuğu. Aslında Atatürk’ün futbolla bizler kadar bir ilgisi yoktur. Hayatında iki tane futbol maçı izlemiştir bir tanesi Akşehir’dedir. Büyük Taarruz başlangıcını gizlemek için bir futbol maçı organize ediliyor. 100 yıl önce başlayan Büyük Taarruz bu topraklarda büyük bir başarıya ulaşıyor. Osmanlı’nın son dönemindeki tüm başarıların özelliğinin hepsi savunma savaşı olmasıdır. Plevne, Çanakkale v.d müdafaaları. Tarihimizin son döneminde kazanılmış taarruzlar yoktur. Sarıkamış, Kanal Harekâtı başarısız olmuştur. Büyük Taarruz son dönemde başarılı olan tek taarruzumuzdur ve bize bugünkü Türkiye Cumhuriyetini armağan etmiştir. Milli Mücadele imkânsız denilen şeyin nasıl başarılabileceğini tüm dünyaya gösteren bir kahramanlık destanıdır. Özellikle genç kardeşlerim şunu hiçbir zaman unutmasın; Ümitvar olduğunuz müddetçe hayata tutunabilir ve büyük işleri başarabilirsiniz. Bizim her zaman sıkıntılı dönemlerimiz oldu. Ancak hiçbir zaman Yunan işgali ve Moğol istilası kadar sıkıntılı dönemimiz olmadı. Biz bunun da üstesinden geldik. Gelecek Türkiye Cumhuriyeti’nindir.” >> Burcu AYDIN’ın Haberi