Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Sezer Küçükkurt

Toz yutmak bu memleketin kaderi mi?

Sezer Küçükkurt 2 Eylül 2010 Perşembe 03:00:00
  “Afyonkarahisar’ın karakteristik özellikleri nedir?” diye bir soru sorulsa herkesin vereceği cevaplar aşağı yukarı aynıdır: Kurtuluş Savaşı’nın geçtiği, şehitler diyarı, Mermeri, termali, sucuğu, kaymağı ile ünlü, yolların kesişme noktası. Havası sert, insanı mert, vs. vs.
Artık bu karakteristik özelliklere bir yenisini daha eklemek gerekiyor: “Toz yutan memleket”
Her ne kadar yaşımız çok ileri olmasa da biz kendimizi bildik bileli bu şehrin sokak ve caddelerinde hep kazılar, çalışmalar ola gelmiştir. Yıllar önce “karataş” diye bilinen parke taşı döşeli yollar kazılır, bozulur, yeniden yapılırdı. Sonrasında bazen parke taşı sökülerek, bazen sökülmeden parke taşının üzerine asfaltlar döşendi. Bu döşemeleri bir kaç yılda bir yerinden hoplatmak da adetimiz haline geldi.
Her inşaat sezonunda şehrin dört bir yanında çalışmalar başlar. Telefon kabloları, elektrik kabloları, su hatları, sıcak su hatları, doğalgaz hatları hep yer altında geçtiği için bir orası kazılır, bir burası. Mevzuatlar gereğince de bir kurumun yaptığı kazıdan başka bir kurum yararlanamaz. Örneğin su için kazı yapılmışsa o kazıyı yapan kurum işini tamamlamalı, yolu teslim etmeli, sonrasında bir başka kurum o yolda yeniden çalışma yapmalıdır. Yani her kurum kendi çukurunu kendi kazacak, kendisi kapatacaktır. Hal böyle olunca çileyi çekmek yine vatandaşa kalır.
Hizmetin yapılmasına kimse karşı değil. Her Afyonkarahisarlı kendisine ulaşan hizmet dolayısıyla emeği geçenlere müteşekkir. Ama bunun daha iyi bir çaresi olmalı diye düşünü-yoruz.
Bundan 800 yıl önce Sulçuklu Devleti zamanında bu memlekete tünel sistemi kurulduğunu okur dururuz tarih kitaplarından. Şimdi Çavuşbaş Pazarı’nın kurulduğu Çavuşbaş Meydanı’nında başlayıp, Yukarıpazar Caddesi’ni takiben bugünkü Belediye Çarşısı önüne kadar olan bölgede şehrin özünün (kanalizasyon) önce açıktan aktığı, sonrasında bunun üzerine köprüler yapıldı ve en sonunda da bu köprülerin arasının birleştirilerek bir tünel haline getirildiği bilinmektedir. Kısa zaman önce Bedesten yakınında yapılan kazılarda bu tünelin parçalarına rastlanmış, tarihi tünelin “içinden at arabası geçecek büyüklükte” olduğu bir kez daha gündeme getirilmişti.
800 yıl önce ecdadımız böylesine geniş bir tünel sistemi kurabiliyorsa bugünkü teknoloji ile şehrin sokaklarında daha küçük çaplı bir tünel sistemi kurmak çok mu zordur acaba? Belki bizimki “hariçten gazel okumak” gibi gelecek ama şu gün için şehirde yaşayanların en büyük ortak sıkıntısı yollardaki durumdur. İyi niyetle şehrin eksiklerini gidermek için çabalayan yetkililere sözümüz yok. Ama her yıl açılıp kapanan, vatandaş arasında “fermuar bari dikseler de öyle açıp kapasalar” esprilerine konu olan bu durumu aşmak için bir yerlerden başlamak gerekmiyor mu?
Kaldırımlarda bekçi gibi dikilen elektrik trafolarından, insanlara tuzak gibi konulmuş doğalgaz kutularına, asfaltlardaki göçüklerden, yamalı caddelere kadar bu sorunların geleceğin Afyonkarahisar’ına taşınmaması için çare aranması gerekiyor. Tünel sistemi çare değilse daha mantıklı öneriler gündeme alınmalı ama sonuç olarak bugünün kangren yaraları geleceğe aktarılmamalıdır.
Yıllar önce “şu caddelerin hepsi kaymak gibi asfaltlansa” denildiğinde, “Tedaş hatları yer altına alacak. Bitsin hallederiz. Çifte masraf olmasın” denildi. Tedaş bir kısım hatları yer altına aldıktan sonra “Hele doğalgaz bir şehre girsin, sonra bakarız, yazık değil mi milletin parasına” denildi. Doğalgaz şehre girdi, “AFJET kapasite geliştirecek. Tamamlasın da bakalım. Yapılanlar bozulmasın” denildi. Şimdi bu çalışmalar tamamlanmak üzere ama yarın su tesisatı için, elektrik şebekesi için, telefon hatları için yollarımızın kazılmayacağı garantisini kim verebilir? Vatandaşın “fermuar” önerisi haricinde çözüm geticek öneriler masaya yatırılıp, gelişmiş memleketlerde olduğu gibi bir çareler aramak gereki-yor. Yoksa bizden öncekilerin “parke taşı” kazılarını bizim dönemimizdeki “AFJET kazıları” takip ettiği gibi, bizden sonrakiler de kazılmış yollardan kurtulamayacaklar. Ve bugün söz sahibi olanları kim bilir nasıl yad edecekler?

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER