'Torpil sistemi değil, ehliyet ve liyakat sistemi hakim olmalı'
22. Dönem Afyonkarahisar Milletvekili İYİ Parti Afyonkarahisar Belediye Başkan Adayı Dr. Mahmut Koçak kendisine yönelik olarak 'Hastalardan para alıyor' iddialarına sert tepki gösterdi. Afyonkarahisar Büyükşehir olduğunda kendisinin Başkan adayı olup olmayacağını zamanın göstereceğini belirten Koçak, 'Verilen sözlerin yerine getirilmesini bekliyoruz. Afyonkarahisarlılar olarak artık birbirimizle uğraşmayı bırakmalı, güçlü bir lobi oluşturmalıyız' dedi   'Gelenekten Geleceğe' dijital [&hellip]
22. Dönem Afyonkarahisar Milletvekili İYİ Parti Afyonkarahisar Belediye Başkan Adayı Dr. Mahmut Koçak kendisine yönelik olarak “Hastalardan para alıyor” iddialarına sert tepki gösterdi. Afyonkarahisar Büyükşehir olduğunda kendisinin Başkan adayı olup olmayacağını zamanın göstereceğini belirten Koçak, “Verilen sözlerin yerine getirilmesini bekliyoruz. Afyonkarahisarlılar olarak artık birbirimizle uğraşmayı bırakmalı, güçlü bir lobi oluşturmalıyız” dedi
“Gelenekten Geleceğe” dijital platformda yayın hayatına devam eden Kocatepe TV’nin 10. canlı yayın konuğu 22. Dönem Afyonkarahisar Milletvekili İYİ Parti Afyonkarahisar Belediye Başkan Adayı Dr. Mahmut Koçak oldu. Koçak, Kocatepe Gazetesi ve Kocatepe TV’nin sahibi Sezer Küçükkurt’un sorularını cevaplandırdı.
KOCATEPE TV’NİN DE KOCATEPE GAZETESİ GİBİ CİDDİ HİZMETLER VERECEĞİNE İNANIYORUM,
YOLUNUZ AÇIK OLSUN
Sezer Küçükkurt: Kocatepe TV’yi takip edebiliyor musunuz?
Mahmut Koçak: Kocatepe TV hayırlı olsun. Ben teknolojiyi yakın takip etmenizden hakikaten mutlu oldum. Çok güzel ve hür bir imkândır. Dolayısıyla böyle hür platformların herşeyin doğal seyrinde konuşulabileceği yapmacık işlerden uzak platformların desteklenmesi lazımdır. Sürdürülebilirliğin sağlanması lazımdır. Hayırlı olsun. Kocatepe Gazetesi olarak çok güzel hizmetler verdiniz. Şimdi de Kocatepe TV olarak dijital platformda da çok ciddi hizmetler vereceğine inanıyorum. Yolunuz açık olsun.
AFYON’DA İSTİHDAM YARATILMASI LAZIM
Sezer Küçükkurt: Bir ayağınız Afyonkarahisar’da olsada son dönemde yaşamınızı Ankara’da sürdürüyorsunuz. Ankara’dan baktığınızda Afyonkarahisar nasıl görünüyor?
Mahmut Koçak: Herşeyden önce küresel salgın süreci sıkıntılı bir süreç. Ben bir hekimim dolayısıyla Afyonkarahisar’ın sağlığı vatandaşlarımızın sağlığı benim için çok önemlidir. Tabii bu yıllar hüzün yıllarımızdır. Son 1,5 seneden beri çok sevdiklerimizi korona virüsten kaybettik. Türkiye’nin tamamında olduğu gibi Afyonkarahisar’da da hüzün yıllarını yaşıyoruz. El ele gönül gönüle devletimizle, milletimizle, sivil toplum kuruluşlarımızla, siyasi partilerimizle bu badireden de sıyrılıp çıkmak Afyonkarahisarımız ve Türkiyemizin yeniden tebessüm edeceği, huzurlu olacağı, maske kullanımı ve korona belasından kurtulacağı günlere taşımak istiyoruz. Afyonkarahisarda bunun mücadelesini veriyor. Zaman zaman salgının pik yaptığı kimi zamanda düştüğü dönemler oluyor. Hemşehrilerimizden olabildiğince maske, mesafe ve temizlik konusuna riayet etmelerini, aşı konusunda şehir efsanelerinden uzak mutlaka ulaşabildikleri hangi tür aşıya ulaşabiliyorlarsa hemen yaptırmalarını mutlaka bekliyoruz. Çünkü aşının hem koruyucu yanı var hem de hastalığa yakalandığınızda ağır geçirmemenizi sağlayan bir boyutu var. Herkesin aşısını olması lazımdır. Aşı olmayanlara karşı tedbir alıp onları teşvik etmek ya da cezalandırmak lazımdır. Toplumun aşılama oranında yüzde 70’nin bulunması lazım ki toplum bağışıklığını sağlayabilelim. İnsanlarımız daha sağlıklı yaşayabilsin bir an önce normal hayatımıza dönebilelim düşüncesindeyim.
Tabi Afyonkarahisar zengin bir memleket, ekonomisi kuvvetli bir memleket. Her zaman söylüyoruz şehrin gelişmesine arzu ettiğimiz şekilde yansımasa da Afyonkarahisarda Türkiye gibi gelişen büyüyen illerimiz arasındadır. Şu anda da büyükşehir olma sıralamasında nüfus sayısına baktığımızda birinci sıradadır. Büyüyoruz, gelişiyoruz. Tabii bu büyüme ve gelişme kalkınmaya ne kadar yansıyor. Büyüme ve kalkınma farklı şeylerdir. Kalkınma denildiğinde Afyonkarahisar’daki fakir sayısının azalması lazımdır. Belediye’den, SYDV’dan yardım alan insanların sayısının azalması lazımdır. Genç işsizlik oranıyla, normal işsizlik oranının düşmesi lazımdır. Kalkınma budur yani halka yansıması lazımdır. Diğeri büyümedir. Borçlanarakta büyürsün. Mesela bir yerden borç alır yatırım yaparsınız. Bu hanenizde bir tapu olarak görünür. Ama bunun 20 yıl borcunu ödeyeceksinizdir. Büyürsünüz ama ödeyemezseniz onu da kaybedersiniz. Yeniden başa da dönebilirsiniz. Afyonkarahisar zenginliğinin halka yansıması lazımdır. Ekonomisinin, büyümesinin. Afyon’da istihdam yaratılması gerekir. Geçtiğimiz Cuma günü Afyon’a geldim çok evler ziyaret ettim. Her evin kapısını araladığımda iki işsiz gençle karşılaştım. Herşeyden önce bunlar Türkiye için kayıptır. Bunların enerjisi ve dinamikliğinden, gençliğinden ne zaman istifade edeceğiz ki? Yıllarca iş bekliyorlar ondan sonra da iş bulamama sonucu işte aramamaya başlıyorlar. Bir an önce gençlerimizi iş ve aş sahibi yapacak istihdam odaklı projelere yönelerek Afyonkarahisarımızı layık olduğu en güzel yere taşıma mecburiyetimiz var.
PİYASALARDA NAKİT SIKINTISI VAR,
ÇÖZÜM ÜRETİLMELİ. KANUNLAR SADECE EHLİZLE MÖĞLÜZE OLMAMALI
Sezer Küçükkurt: İş imkânlarını devlet mi sağlayacak?
Mahmut Koçak: Hayır özel sektörde sağlayabilir. Devlet imkanların önünü açar. Teşvikle kredileri doğru kullandırarak, özellikle üretim, yatırım ve ihracaat üzerine hakikaten akredite olmuş sağlam firmalara destek çıkarak bu kredileri doğru yerlerde kullanarak destek sağlar. Bir sürü destek var ama vatandaş ulaşmakta zorlanıyor. Bir çok vatandaşımız çokta iyi pazarlar buldukları halde nakit akışını sağlayamadığı için daha büyüyemiyorlar. Şu anda nakitte sıkıntı, teminat mektubu bulmakta bir çok yatırımcımız zorlanıyor. Bir yeri alıyor teminat mektubu istiyorlar. Şu anda böyle sıkıntılar var. Hakikaten ekonomi şu anda sıkıntılı bir süreçte bunun siyasetle falan ilgisi yoktur. Bu zaten yansımaktadır. Vatandaş bilmiyor mu? Herkes en iyi ekonomisttir. Evde ki hanımlar en iyi ekonomist. Hayat pahalılığının nereden nereye geldiğini dün yüz TL’ye aldığı bir şeyi bugün alamadığını vatandaş bilmiyor mu? Aldığı para ile ne kadar alışveriş yapabildiğini veya bugün yapamadığını vatandaş bilmiyor mu? Delik büyük ama yama ne yazık ki küçüktür. Daha iyisine ve güzeline ulaşabilmek adına hep beraber çalışacağız. Ülke bizim vatan bizim. Bir siyasi partinin veya başka bir siyasi partinin falan değil. Türkiye 84 milyon vatandaşın ülkesidir. Hep beraber en doğru politikaları hayata geçirecek siyaset tarzına Türkiye’yi dönüştereceğiz. Afyonkarahisar’ın problemi Türkiye’nin probleminden farklı bir problem değil. Türkiye’nin sıkıntıları Afyonkarahisar’ın da genel sıkıntılarıdır. Dürüst olmak lazım, palavra sıkmamak lazımdır. Herkesin elinden geldiğince memlekete hizmet noktasında yarışması koşturması lazımdır. Hani cenazelerimizde olduğu gibi bir yerinden sala girmesi, bir yerinden omuzlayıp kaldırması lazımdır. Bu ülke hepimizin gelecek nesillere güzel bir Türkiye bırakmamız lazım. Borçsuz, dertsiz, iyi eğitim alınan, ekonomisi güçlü, sağa sola muhtaç olmayan, ihracatı ithalatından fazla, dışa bağımlılığı çok az olan, bölgesinde de dünyada da söz sahibi olan bir ülke olmaya Türkiye’yi taşımamız lazımdır. Onun için hepimiz gazeteci gazeteciliğini düzgün yapacak. Doktor doktorluğunu, siyasetçi siyasetçiliğini, idareci idareciliğini düzgün yapacak. Kimse haddini aşmayacak. Hukuku çiğnemeyecek, anayasaya uygun davranacak. Konulan kural ve kanunlara uyma konusunda zaaflarımız var. Alışmamız lazım, kanunlar nezdinde hepimizin eşit olmamız, kanunların tüm vatandaşlara eşit şekilde işlemesi lazım. Vatandaş hala aynısını söylüyor. Kanunlar Köroğlu Belini geçmez diyor. Ehlize, möğlüze bu kanunlar fakire fukaraya geçiyor diyorlar. Zenginlere güçlü kudretlilere kimsenin müdahale ettiği bir Türkiye’yi göremedik ki. Yapanın yanına kar kalıyor. Bu lafları artık tarihe gömmemiz lazımdır. Yıllar geçiyor, siyasi iktidarlar gidiyor. Başbakanlar, Cumhurbaşkanları gidiyor. Birileri geliyor ama adalet sistemini kuramadığımızdan dolayı vatandaş aynı şeylerden şikâyetçidir. Adaletsizlikten, adil olmayan gelir dağılımından şikâyetçidir. Hayat pahalılığından, işsizliktenşikâyetçidir. Dertlerimiz hep aynı yani değişen bir şey yoktur.
SİYASETÇİLER ÖZELEŞTİRİSİNİ YAPMALI
Sezer Küçükkurt: Yönetimler değişse de gündem hep mi aynı?
Mahmut Koçak: Gündem aynıdır. Sıkça başkaca yazarlardan okuyup bakıyorum; Atatürk’ten sonra Türkiye’nin gündemi hemen hemen hep aynı olmuş. Dün ak dediğine muhalefete düşünce kara demiş. O iktidara gelince tekrar ak demiş. Böyle komedi gibidir.Hep rahmetle yâd ettiğim Kemal Sunal sağ olmuş olsaydı Türkiye’de yaşanılan ve konuşulanlardan çok senaryo çıkardı. Siyasetçiler olarak özeleştirimizi yapmamız lazımdır. Bizim yaptıklarımız doğru onların yaptıkları hep tu kakadır. Bunlar yanlış şeylerdir. Güzel şeylerde yapılıyor. Yanlış şeylerde vardır. Yanlışa sahip çıkmakta ne kadar hatalıysak doğruya doğru yanlışa yanlış demek lazımdır.
TÜRKİYE’DE SİYASET KİŞİSELLEŞTİ,
KALİTEYİ YAKALAYAMADIK
Sezer Küçükkurt: Biraz da Ankara gündemini değerlendirir misiniz?
Mahmut Koçak: Ankara gündemi bellidir. Ne yazık ki siyasette bir kaliteyi yakalayamadık. Siyaset kurumu Türkiye’de kişiselleşmiştir. Birbiriyle kavga eden didişen birbirine söz hakkı tanımamaya çalışan, yaşam hakkı tanımamaya çalışan işi sanki rekabet değilde düşmanlıkmış gibi bir mekanizma haline dönüşmüştür. Bu çok çirkin bir şey bunu bir düzeltmemiz lazımdır. Siyaset kurumu ülkeye hizmet etmek için var olan yapılardır. Allah rızası için bu millete yapılacak hizmetin vasıtalarıdır. Siyasi partiler vasıta tercihidir. Birisi hak din gibi diğeri etnik yapı olarak değerlendiriyor partiyi bir noktaya doğru çekiyor. Biri bakıyorsunuz başka bir noktaya çekiyor. Böyle bir şey yoktur. Partilerde projeler, planlar, tecrübeler konuşur. Adamların liyakat ve ehliyetleri konuşulur. Her parti içerisinde yanlış ve eğri adamlar olabilir. Bir parti içerisinde hep iyi adamlar diğer parti içerisinde hep kötü adamlar olur diye bir şey olamaz. Biz siyaseti daha içselleştiremedik. Sadece Türkiye’nin değil İslam Dünyasının da derdi budur. Peygamber Efendimiz İslamiyetle birlikte Kur’an-ı Kerimin inmesinden sonra Kur’an-ı yaşayarak hepimize bir örneklik bıraktı. İyi, düzgün, temiz, huzurlu bir dünya istiyorsanız Peygamber Efendimizin o Asr-ı Saadetteki yaşam tarzı insanlarla ilişkileri kul hakkına, komşu hakkına, insanlara yaklaşımı gibi iftira, yalan ve kötülüklerden korunması gibi. Tüm şeyleri ibadetlerde dâhil olmak üzere herşeyi bize örnek olarak yaşadı gitti. Peygamber Efendimizin vefatından sonra bir sürü kavgalar çıkmaya başladığını görüyoruz. Önce 150 sene sonra hadisler derlenip toplanmaya başlıyor. Peygamber Efendimizin söylemediği ayetlerle örtüşmeyen büyüklerimizin İsrailiyet olarak değerlendirilip Kur’andan uzaklaştırılmaya çalışılan o günün devlet iktidarında bu görülüyor. Emeviler zamanında Şam Uleması vardı. Onlar devlet idaresi ne derse haram veya helal fark etmeden fetva veriyor. Bununla ilgili yaşanmış tarihi ibretlik tablolar vardır. Kolaylık olsun diye çıkan mezhepleri bile İslam Dünyası olarak kavga haline dönüştürmüşüz. Çok enteresandır bu durum günümüzde de hala mezhep kavgaları devam ediyor. Zaman gelmiş mezheplerin ötesine geçilip cemaatler türemeye başlamış. 1980’den sonra partileri din gibi tutmaya başlayan bir yapı çıktı. Yani cemaatin de mezhebin de ötesinde, Peygamber Efendimizin nasıl baktığı ötesinde Kur’an-ı Kerim ne diyorun ötesinde partiyi din gibi tutan bir zihniyet oluştu. Bu memleketi birileri idare edecek ama bu birilerini kim, nasıl seçecek? Siyaset kurumu meselesi burada devreye giriyor. Ama o partiye düzgün kişilerin girmesi için bir şey yapılmıyor. Bu adamın sicili ahlakı bozuktur diyebilme hakları da yok. Liderlerine laf söyleyebilecek efendim siz bir atama yapıyorsunuz ama doğru bir atama yapmıyorsunuz diyebilecek cesaret ve kabiliyet yoktur. Kimse kusura bakmasın. Böyle bir siyaset sistemi yok hemen kellesini alıp otur kenara derler. Sen haddini aştın biz Ankara’da ne dersek sen onun uygulayıcısısın. Biz sana akıl fikir sormuyoruz ki derler. Siyaset mekanizması bu hale dönüşmüştür. Ne yazık ki bu hal Türkiye’yi de ne hale dönüştürmüştür. Siyasi partilerin taahhütlerini alt alta yazıyorum. Şu ana kadar iktidar olmuşların hepsi böyle.
DOĞRU BİLDİĞİMİ SÖYLEMEKTEN GERİ DURMAM.BEN TUZLUK MUYUM? GÜNÜMÜZDE EN ÇOK CAHİLLER BİLİYOR
Sezer Küçükkurt: Siz DYP’de mücadele ettiniz, bir süre bağımsız kaldınız, AK Parti’ye katıldınız, sonra yine bağımsız oldunuz. Şimdi İYİ Parti’desiniz. Lider sultasına karşı geldiniz. Bu anlattıklarınızı bu çerçevede mi değerlendirmek gerekiyor?
Mahmut Koçak: Tabii ben konuşacamayacak mıyım? Ben tuzluk muyum? Benim fikrim var. Ben tıp fakültesi mezunuyum. İşletme master yaptım. Doktora derslerimi verdim. ABD’de, Almanya’da, İngiltere’de, İspanya’da bulunmuşum. Rusya, Azerbaycan, Gürcistan görüp sistemlerini inceledim. Afganistan benim özel hobimdi. Afganistan’da yaptıklarımızla ilgili kitap yazılır. Afrika’da ha keza öyledir. Dünyadaki tüm sistemleri görmüşüm ben doğru bildiğimi Türkiyem de yanlış gidenleri söylemeyeceğim de kim söyleyecek? Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu diyen bir dinin mensubu olacağız. Bilenler konuşmayıp bilmeyenler konuşacak. Hani derler ya; Çok okuyan mı çok gezen mi bilir diye. Son moda var şimdi ikiside bilmez cahiller çok iyi bilir. Hiçbir konuda eğitimi ve görgüsü olmayan dünyayı tanımayan insanlar en çok onlar biliyorlar. İslam Dünyası ve Türkiye’nin problemi budur.
SİSTEMDE EHLİYET VE
LİYAKAT DEĞİL TORPİL SİSTEMİ OTURDU
Sezer Küçükkurt: 1990’lı yılların Türkiyesi ile 2020’li yılların Türkiyesine baktığımızda hiç mi mesafe kat etmedik? Biraz haksızlık etmiyor muyuz? İyi giden şeylerde yok mu?
Mahmut Koçak: Başta bir şey söyledim. Bu gelişmeler zaten olacak. Her insan gibi doğduktan sonra başta bende apalıyordum. Şimdi belli bir yaşa geldim. Sağlık Bakanlığı’nda, bürokrasi de, Başbakanlıkta, sivil toplum kuruluşlarında yurt içi ve yurt dışında görevlerde bulundum. İnsan bu, tabi gelişip mesafe kat edecek bilgisi, görgüsü artacaktır. Belli mesleklerde neden 5 yıl iş tecrübesi aranır? Belli bir bilgi ve görgüsü olsun diye. Dün memur olmuşu bugün genel müdür atarsan o ne verebilir bu memlekete? Dolayısıyla biz ehliyet ve liyakat sistemini hiç kabullenmedik. Biz torpil sistemini oturttuk. Doğru Yol’da 18 ilçenin tümünde beni delege birinci yaptı. Yedi ilçemizde de ağabeyimizi yapmıştı. Ben 2. sıraya oturmuşken beni alıpda millet beni milletvekili görmek isterken, alıp seçilemeyecek bir yere 5. sıraya getiriyorsa, haksızlıklara itiraz edecek kadar cesaretin yoksa milletin hakkını da koruyamazsınız. Demek ki milletin hakkı da gasp edilirken ses ve soluk çıkmaz. Kendi hakkını koruyamazken kaldı ki o kendi hakkınız da değildir. O hak aldığınız oylarla yani delegenin şahsınızda verdiği oylardan doğan bir haktır. Dolayısıyla o dönem benim 6 bin kişinin hakkını korumam lazımdı. Yoksa ben durduk yerde bir şey yapmış değilim. Ben gerçek demokrat bir insanım. Ben demokrasiye ben gerçekten milletin iradesine sahip çıktım. Ankara’da oturan bir insan bu milletin iradesini hiçe sayamaz. Benim vatandaşımın verdiği oyu hiçe sayamaz. Otobüsün üzerine çıkıp ‘Ferman padişahınsa dağlar bizimdir.’ dedim. Nihayetinde millete gideceğiz. Kimse benim düşmanım değil biz rakibiz. Bu rekabet ülke için güzel bir hizmet yarışı demektir. Beraber koşacağız hangimizin nefesi, çevresi, hizmet aşkı fazlaysa o ipi göğüsleyecek. AK Parti’de hırsızlık, yolsuzluk, ahlaksızlık yaptığım için değildi. Dört sene önce eksik veya yanış gördüklerim vardı. Vatandaş açıp bakıp okusun bugünkü yaşananlara şöyle bir baksın. Değerlendirmeyi milletimin vicdanına bırakıyorum. Ben ne yaptım? Eroin kaçakçılığı mı yolsuzluk mu yaptım? Birilerine mi çöktüm? Bir ihaleden dolayı suçüstü mü yapıldım? Bu adam milletin hakkına sahip çıkıp dürüst, temiz, ilkelerimizden uzaklaşmayan siyaset yaptı. Gençliğin verdiği heyecanla haddimi aşmış olabilirim. Ben bugünde heyecanımı kaybetmedim. Bana sorulursa hala 30’lu yaşlardayım. Ben sabah çıkarım o günü dua almadan kapatmamak için gayret ederim. Bana gelen, arayan hasta veya çözülecek sorun olmasa bile ben kendim bizzat arar bulurum. Dua almadan günümü kapatmam.
BANA İFTİRA ATANLARLA AHİRETTE HESAPLAŞACAĞIM. BEN BİRİLERİNE KÖTÜ ÖRNEK OLDUĞUM İÇİN SEVMİYORLAR
Sezer Küçükkurt: Binlerce Afyonluya Ankara’da sağlık sorunlarında yardımcı oldunuz ve oluyorsunuz. Duacılarınız olduğunu biliyoruz. Özellikle son dönemde aleyhinize geliştirilen bir propaganda oldu. Bu hastalardan maddi bir beklenti ya da yakın dostlarına menfaatiniz olan yerlere yönlendiriyor musunuz? Bunu bir kardeşiniz olarak birinci ağızdan duymak istiyorum şahsen.
Mahmut Koçak: Ben her türlü helalleşmeye açığım. Ama iftira atanların hepsiyle ilgili gelip helalleşmedikleri sürece ahirette hepsinin hesabını soracağım. Bu çok terbiyesizce bir tutumdur. Hangi siyasi görüş ve partide olduğunu sormadan, bilmeden ve ilgilenmeden bana telefon açmış, sıkıntısı olduğunu söyleyen herkese döner ilgilenir ve elimden geleni yaparım. Beni arayanlar zaten fakir fukara insanlardır. Allah’tan korkun vicdansızlar. Beni arama sebepleri odur zaten. Zengin beni niye arasın ki gider özel hastanesine gereken tedavi ve hizmetini alır. Afyon’dan Ankara’ya gelecek parası yok. Fakir yani Ankara’dan Afyon’a dönecek parası yoktur. Bu nasıl bir edepsizliktir. Siyasi koltuklar şeref ve haysiyeti bu kadar ayaklar altına alacak kadar ahirette hesap gününü düşünmeyecek kadar kıymetlidir? Bir koltuk için iftira atmaya değer mi? Dinen ve ahlaken de hangi dine sorarsan sor en büyük günahlardan biri iftira atmaktır. Çok ayıp yapmayın. 30 yıldan beri yaşam şeklimdir. İki elim kanda olsa duyduğum an koşarım. Anamın cenazesinde telefon eden adama anamın tabutunun önündeyim bile diyemedim. Adam bana hastalığını anlattı. Kendisine birazdan arayacağıım söyledim. Sonra duymuş 2 saat sonra arayıp helalleşti. Ben bunu bile diyemeyecek kendi acımı bile yaşayamayan bir adamım. Bu nasıl bir ahlak ve siyasettir? İşte siyaset kurumu seviyesini, ahlakını, özünü kaybetti. Siyaset kurumu rant kapısı haline getirildi. Bunu her gün yaşıyor televizyonlarda bu millet neyin ne olduğunu görüyor. Paşalar telefonu geceleri kapatıyor kimse ulaşamasın diye sonra da Mahmut Koçak’a atmadıkları iftira kalmıyor. Bu edepsizliğin geldiği son noktadır. Vatandaşımız iddia sahibine hemen Mahmut Koçak’a telefon edip durumu soralım demezse o da bu vebale girer. Böyle insanlara kesinlikle hakkımı helal etmiyorum. Bize ahirette de dua lazımdır. Hanemize yazılacak şeyler lazımdır. O gün mahşerde onlar hesabı mutlaka verecekler. Eğer imanları varsa eğer benim gibi benim inandığım İslam’a ve Kur’an-ı Kerim ayetlerine benim gibi inanıyorlarsa ve büyük önderimiz Peygamber Efendimizin örnek ahlakını benim gibi yorumladılarsa mutlaka gelip helallaşacaklardır. Ya da o ahlaksız dillerine sahip çıkacaklardır. Bu hoş bir şey değildir. Siyaseti ahlaki bir ortama çekmek için mücadele edip siyasetçi dendiğinde evlatlarımıza örnek gösterebilecek şahıslar haline dönüştürmek isterken böyle ahlaksız zeminlere çekilmemeli. Dilin kemiği yok Allah ıslah etsin. Şaka değil 30 günde sağlık alanında 150 bin insanımıza ulaştım. İnsanlarımız adına üzülüyorum. İftira atan insanlar ailelerinin yüzüne nasıl bakıyor. Ne derlerse desinler nefesimin ve gücümün yettiği yere kadar milletime hizmeti sürdüreceğim. Hasetleri kabarsa da hizmetimi sürdüreceğim. Millete iyi örnek olurken onlara kötü örnek oluyorum. Rahatları bozuluyor, hafta sonları tatilleri bozuluyor. Bizim öyle bir durumumuz yoktur. D vitamini bizim çok azdır. Su yüzü göremiyor Afyon’da ki kaplıcalardan bile istifade edemiyoruz. Niye Ahmet’in Mehmet’in evindeyiz. Ama biz bu durumdan memnunuz. Biz seviyoruz usanmayız ben bu millete aşığım. Ben Sultan Divani’yi kendime örnek alıyorum. Böyle bir hoşgörüyü oturtmaya çalışıyorum. Ben Otranto Fatihi Gedik Ahmet Paşa’nın, ben Kuvvay-i Milliye’nin çocuğuyum.
FUTBOLDA DURUM SIKINTILI. KLÜPLER KANARYA SEVENLER DERNEĞİNİ
İDARE EDEN YASAYLA İDARE EDİLİYOR
Sezer Küçükkurt: Siz Afyonspor Kulüp Başkanlığını da yaptınız. Takip edebiliyor musunuz, kulübün şu anki durumunu nasıl buluyorsunuz?
Mahmut Koçak: Takip ediyorum. Son dönemde futbolda yaşanılan olaylar hakikaten sıkıntılıdır. Federasyonu, her yerde olduğu gibi çok işimiz biz politize ettik. Dinimize, diyanetimize, oraya buraya soktuk. Yahu kahretsin ne siyasetmiş bu yahu? Millet siyaset hastası olmuş. Milleti de sonunda siyaset hastası ettiler. Millete kendi hastalıklarını korona virüs gibi bulaştırdılar. Siyaset milleti daha güçlü yapmak için yapılır. 20 milyonun üzerinde insan korona virüs salgın süreciyle birlikte evine her ay bin TL altında gelir götürüyor. Her dört kişiden biri aylık evine bin TL’nin altında para götürecek durumdadır. Allahınızı severseniz bu siyaset değildir. Bu durum millet parasının adilane dağıtılmamasıdır. Bu milletin paraları nerelere gidiyor. Bir bakmak lazımdır. Milletin fakir sayısı artıyorsa ambarda koca bir sıçan var. Bir türlü çıkaramadık. Önceden de vardı daha da büyümüş sıçan. Ambara bereket gelir mi? Değişen kimse sıçana dokunmuyor. Milletin ekmek yapacak takati kalmadı. Bu milletin derdi şu ambardaki koca sıçanı çıkarmaktır.Siyaseti tekrar bu millete rant kapısı olarak değil millete hizmet kapısı olarak dönüştürmektir. Yani hayati zemine çekmektir. Kulüpler Türkiye’de ne yazık ki Dernekler Yasasıyla idare ediliyor. Çok ciddi sıkıntılar var kulüplerin alt yapısı yok. Fedarasyon ve Spor Bakanlığı’nın bu hususta yaptığı projeleri oturtması lazımdır. Her ilin güçlü bir takımını belli bir seviyeye getirip anonim şirket oluşturup başına profesyon adamları getirip zarar ettirmemelidir. İyi yönetmek adına herkes taşın altına elini sokmalıdır. Biri Başkan olunca herkes herşeyi ondan bekliyor böyle bir şey yok. Koskoca Fenerbahçe başında Ali Koç var ama bir sürü bağış yapanı var. Ben bir sürü Spor Klubü Başkanlarıyla yakın arkadaşlıkları olan biriyim. Herkes alt yapıya öz varlığına dönüyor. Buğday ve arpayı ithal ettiğimiz gibi biz dışarıdan futbolcu ithal ediyoruz. Topçuyu da ithal ediyor daha ucuza mal ederek pisaya değeri düşürülüyor. O da bizim alt yapımızı öldürüyor. Kanarya Sevenler Derneği hangi yasa ile idare ediliyorsa futbol klüpleri de aynı yasayla idare ediliyor. (Haberin Devamı Yarın Gazeteniz Kocatepe’de)