Toplumda yaygın bir güvensizlik var
Afyon Kocatepe Üniversitesi tarafından her hafta Çarşamba günü sabah 07.00 ile 08.30 saatleri arasında Ahmet Necdet Sezer Kampusü Sosyal Tesislerinde düzenlenen Çarşamba Sabah Toplantısında bu hafta “Güvenlik” kavramı ele alındı. Toplantıya Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Ergün başkanlık yaptı “Öz güven kavramı önem kazanıyor”“Güvenlik” kavramı ile ‘öz güven’ kavramını ilişki-lendiren Prof. Dr. Ergün, öz [&hellip]
Afyon Kocatepe Üniversitesi tarafından her hafta Çarşamba günü sabah 07.00 ile 08.30 saatleri arasında Ahmet Necdet Sezer Kampusü Sosyal Tesislerinde düzenlenen Çarşamba Sabah Toplantısında bu hafta “Güvenlik” kavramı ele alındı. Toplantıya Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Ergün başkanlık yaptı
“Öz güven kavramı önem kazanıyor”
“Güvenlik” kavramı ile ‘öz güven’ kavramını ilişki-lendiren Prof. Dr. Ergün, öz güven kavramının bütün dünyada giderek önem kazandığını belirterek, “Öz güven, insan yetiştirmede ve davranışlarında önem kazanan bir kavramdır. Kişide öz güven olmazsa zaten onun güvenliğini sağlamak çok zor olur. Örneğin, Ortadoğu halklarında hala krallara ve yöneticilere karşı büyük bir öz güven eksikliği vardır. Yapabilirlerse ancak kitlesel hareketler, toplu isyanlar yapabilirler ama grup ya da bireysel direnişte öz güven eksikliğinden dolayı başarılı olamıyorlar. Demokratik toplumlarda birey, biraz daha güçlü olduğu için bireysel ya da örgütlü davranışlar daha fazla; toplu, bilinçsiz isyan hareketleri daha azdır. Her meslekte ve kişinin özel yaşamında öz güven son derece önemlidir. Batı dünyası son zamanlarda, 8-10 yıldan beri, sürekli kişilerin öz güvenlerini artırıcı tedbirler almaya çalışıyor. Biz de geçen dönem üniversitemiz öğrencilerinin öz güvenlerini öz güven ölçekleri ile ölçtük. Doğrusu çok yüksek bir öz güven çıkmadı. En yüksek öz güven, Tıp Fakültesi öğrencilerinde görüldü. Bu, biraz da zekâ ve gelecekle alakalı sanırım. En düşük öz güven ise Fen-Edebiyat Fakültesinde çıktı. Zannederim bu da gelecek kaygısıyla ilgili bir öz güven eksikliği. Ama öz güven olmazsa kişi davranışları bozuluyor. Başarı kolay yakalanamıyor. Ürkek, korkak ve çekingen bir kişilik oluşuyor” dedi.
İş Adamı Kadir Altınkaya, “Güven kuşku, çekince ve korku duymadan inanmak olarak tarif ediliyor. Öz güven de kendisine inanmak olarak tanımlanıyor. İnsanın kendisine korku, kuşku ve çekince duymadan, düşündüklerinin ve yaptıklarının doğru olduğuna inanması üzerinde ısrarlı davranış göstermesi olarak yorumlarsak, öz güvenin nasıl verilmeye başlanacağı veya öz güvene neden ihtiyaç duyulacağı konusu önemli. Bir toplumda öz güvenli bireylerin olması ile toplum nereye gider? Doğru işler mi yapar? Sadece birey mi mutlu olur? Kendisini ifade etme gücünü elde etmemiş, kendi duygularına inanmamış bireylerin öz güven yoksunluğunun doğurduğu sonuçlar büyük bir tehlikedir. Bu durumda birey kendisini toplumun dışında hissediyor. Davranışları toplumun huzurunu bozucu hale geliyor. Nitekim kendisine benzer gruplarla bir araya geldiğinde yaptığı eylemin ne olduğuna bakmaksızın sadece eylemi yapıyor. Bunun toplumsal yaşama negatif bir etki ettiği kanaatindeyim” şeklinde konuştu.
“Toplu hareket etmeyi seven bir milletiz”
Fen-Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Selim Pullu, “Öz güvenin biraz da ‘birey olmak’ ile alakalı olduğunu düşünüyorum. Yani, kişilerin kendisini birey olarak gördüğü bir toplumda öz güvenden bahsedebiliriz. Batıda aslında öz güvenin yüksek olmasının temelinde insanların birey olarak kabul edilmesinin var olduğu ifade edilmektedir. Bizler ise genelde toplu hareket etmeyi seven bir yapıya sahip milletiz. Kültürümüzden ya da yaşadığımız ortamdan dolayı böyle bir özelliğe sahibiz. Bu, biraz da çocuklarımızı yetiştirme tarzına etki ediyor. Çocuklarımızı kendini bilmeye başladıkları andan itibaren ne kadar birey olarak yetiştiriyoruz? Birey olmanın getirdiği şartlarla onu ne kadar yoğurabiliyoruz? Böyle bir yetiştirme tarzına anne-baba veya toplum olarak hazır mıyız? Bu noktadan yola çıkarak öz güvenin toplumumuzda neden yavaş geliştiğini belki idrak edebiliriz. Sparta’dan örnek verecek olursak, bir devlet politikası olarak, Sparta’da 7 yaşındaki çocuk aileden alınarak asker ocağına verilirdi. Yani, çocuğun illa ki öksüz olması gerekmiyor, anne ve babası olan bir çocuk da alınmaktaydı. Orada devletin kurallarına göre, çocuğun kendisi olması gerekiyor. Yani, çocuk her işini kendisi görecek, kendisi var olacak, hayatta kalacak. O yüzden eski çağda Sparta’nın orduları, korkulan ve fazla bulaşılmak da istenmeyen bir yapıya sahipti. Günümüzden örnek verecek olursak, tatil yerlerinde dikkat ederseniz havuz başında otururken, anne ve babası tarafından en çok müdahale edilen çocukların Türk çocukları olduğunu görüyoruz. Çocuğa yapılan çeşitli müdahalelerle ona kendi imkânınca hareket edecek hiçbir alan bırakılmıyor ve aynı zamanda o çocuktan 18-20 yaşına geldiğinde, kendisine güvenmesi ve birtakım şeyleri başarması bekleniyor. Bu şekilde yetiştirilen çocuklar ilerde, gidip iki kelime konuşup mülakatta kendisine iş ayarlayamayacak bir hale geliyor. Bu, biraz da eğitim ve yetiştirme politikasının yanı sıra anne ve babaların, çocuklarının birtakım şeylere itiraz edebilme yetisine tahammül edebilmeleri ile alakalı olduğunu düşünüyorum” dedi.
“Kendisine güvenen insan,
başkalarına da güvenir”
Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Ergün, “Başkalarına güvenmeyen insan, temelde kendisine güvenmeyen insandır veya tersten söyleyecek olursak, kendisine güvenen insan, başkalarına da güvenir. Öz güven eksikliği, toplumumuzda ciddi şekilde psikolojik bozukluklara neden oluyor. Örneğin, eşler birbirine güvenmiyor veya baba kızına, kız nişanlısına, asker polise, politikacı halka, halk politikacıya güvenmiyor. Dolayısıyla toplumda yaygın bir güvensizlik var. Böylesine güvensizliğin olduğu bir ortamda sağlıklı toplumsal yaşam sürdürmek zor ama bu, ailenin içinde başlıyor. Bu yüzden öz güvenin ailede kazandırılması gerekir. 1 yaş, çocukta güven yaşıdır. O yaşta çocuk, eğer annesinden ayrı büyütülürse veya huzursuz bir ailede büyürse öz güven eksikliği ortaya çıkıyor. Çocuğun ileri yaşlarda ortaya çıkan psikolojik bozukluklarının analizinde, sorunun kökü 1 ya da 5 yaşında aranıyor. İnsana yatırım sadece maddi yönden olmaz. Bunun psikolojik boyutunun da düşünülmesi gerekir” diye konuştu. Prof. Dr. Ergün, ayrıca doğru dini eğitimin de öz güveni artırdığını dile getirerek, karakterli insanlara eskiye oranla daha çok ihtiyaç olduğunu ve ileri teknolojik mekanizmaları elinde bulunduranların iyi bir ahlaka sahip olması gerektiğini, bunun toplum güvenliği açısından önemli olduğunu vurguladı.
Müze Müdür Yardımcısı Ahmet İlaslı, “Batıda kişisel bir güvenlik varken bizim gibi Doğu toplumlarında toplumsal bir güven söz konusudur. Yani, aile güvenliğinden çok toplumsal güvenliği yaşıyoruz. Günümüzde hala devam eden cemaat toplulukları, bunlara bir örnek” dedi.
“Temel eğitim çok önemli”
Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Ergün, Türkiye’de anne, baba ve çocuktan oluşan ‘modern aile’ kavramının Batıda ‘geleneksel aile’ olarak ifade edildiğini ve Batıdaki modern aile tipinin bir anne bir çocuk ya da bir baba bir çocuk şeklinde tanımlandığını belirtti. Prof. Dr. Ergün, sözlerine şöyle devam etti: “Çocuk gelişiminde temel eğitim çok önemli. Şu anda çocuğun gerek bakımı gerekse eğitimi ailenin fazla üstlenmediği bir durum haline geldi. Yani, aile çocuk doğar doğmaz onu bir bakıcıya emanet ediyor ya da kurumlara veriyor. Sparta örneğinin modern uygulamasını İsrail halen yapıyor. Anne ve babaları varsa bile çocuklar alınıyor ve toplu olarak ailelerinden uzakta yetiştiriliyor. Aileler çocuklarını sadece ziyaret edebiliyor. Bu şekilde çocukların anne-baba kaygısı taşımadan sadece vatan için mücadele etmeleri sağlanmaktadır. Bu şekilde çocuklar katı bir mücadeleye hazırlanıyor ama bunda çok başarılı olunamadı.” Prof. Dr. Ergün, anne-baba ve akraba sıcaklığının çocuklara verilmesi gerektiğini de ifade ederek, aile sıcaklığından yoksun tek başına yetişen çocukta da öz güven eksikliğinin ortaya çıktığını sözlerine ekledi.
“Öz güveni eksik polis mesleğe
çok şey kaybettirir”
Sosyal Hizmetler İl Müdürü Şevki Ceylan, “Şu anda bizim kurumsal bazda yapmış olduğumuz yardımlar kapsamında ailelerdeki üç çocuğa yardım yapıyoruz. Yapılan yardımın oranı 225 TL civarındaydı ve bu oran bir çocuğun aylık ortalama masraflarını karşılayacak miktara ulaştı. Ayrıca Bakanlık, Sosyal Hizmetler İl Müdürlerine bu oranı ikiye katlama yetkisini verdi. Yani, bize müracaat eden bir ailenin durumu yerinde değerlendirildikten sonra imzamla o aileye maddi yardım yapabiliyoruz. Eğer ailenin şartları olumsuzsa ve düzenli bir geliri yoksa o ailenin üç çocuğunun ekonomik yönden desteklenmesi, bilhassa eğitim alıyoruz bu ihtiyaçlarının giderilmesi konusunda maddi destek sağlıyoruz” dedi. Ceylan, Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü bünyesinde yetiştirilen çocuklara her türlü imkânı sağlamaya çalıştıklarını ifade ederek, bu şekilde öz güven konusunda iyi bir durumda olduklarını söyledi. İş Adamı Kadir Altınkaya, ülkede güvenliği sağlayan bireylerin ne kadar öz güvenli oldukları konusuna değinerek, bu konuda Polis Teşkilatının bir çalışması olup olmadığını ifade etti.
Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Ergün, “Vatandaş olarak kızdığım bir nokta var ki o da polislere ilişkin beni üzen bir durum. Mesela iki polis bir kişiyi kontrol altına almışlar arabaya götürürken bir başka polis gelip o kişiyi tekmelemeye başlıyor. Kontrol altına alınmış bir kişiye müdahale etmenin bir anlamı yok. Dolayısıyla Emniyet Teşkilatı kamera kayıtlarını sadece hedef kitlelerini belirlemede değil, kendi elemanları içerisinde öz güveni eksik kişileri tespit etmemede de kullanarak, bu kişileri teşkilattan ayıklaması gerekir. Polisin imajını en çok bozan şey, olaylara müdahale sırasındaki bu gibi durumlardır. Öz güveni eksik polislerin mesleğe kaybettirdikleri çok şey var. Polisi sevmeme rağmen bu noktada polise kızıyorum” dedi. Prof. Dr. Ergün, halkın polisin imajını televizyondan gördüğü kadarıyla algıladığını da ifade ederek, “Polisin uydudan yayın yapabileceği kendi kanalını kurma şansı olabilir mi? Bu gibi olaylarda öncesini de gösterebilecek, kendi öz savunmasını yapabilecek bir mekanizması olamaz mı?” dedi.
“Teşkilatımızda kültür seviyesi yükseldi”
Afyonkarahisar İl Emniyet Müdür Yardımcısı Mustafa Ertekin ise “Dünyanın bütün ülkelerin de polis teşkilatını aşağı yukarı bir şekilde görüyoruz. Fakat Türk Polis Teşkilatı en tepeden en zemine kadar suç işleyen insanları profesyonelce cezalandıran bir teşkilattır. Buna Emniyet Genel Müdür Yardımcısı, daire başkanları da dahil. Onun için öz güveni eksik insanların ayıklanması gerektiğini fikri doğru, katılıyoruz. Ancak birtakım toplumsal hadiselerde bir önceki kareyi genelde televizyonlarda göremiyoruz. Sadece o ortamdaki polisin copunu kaldırdığı kareyi görüyoruz. Bir önceki kareyi kimse görmüyor, bilmiyor. Onu göstermiyorlar. Biz camiamızı çok iyi eğiten bir teşkilatız. Eskiden trafik polisleri, vatandaşa ‘amca’, ‘bey amca’, ‘hanım abla’ şeklinde hitap ederdi ama artık ‘hanımefendi”http://m.kocatepegazetesi.com/”beyefendi’ şeklinde hitap ediyorlar. Biz çok mesafe yol kat ettik. Memurlarımızı eğittik ve eğitmeye de devam edeceğiz. Teşkilatımızda kültür, eğitim ve öğretim seviyesi çok yükseldi; ortaokul, lise mezunu polis pek kalmadı. Teşkilatımızda en az iki yıllık Polis Meslek Yüksekokulu mezunları ve dört yıllık fakülte mezunlarına polis meslek eğitiminin verildiği Polis Meslek Eğitim Merkezi (POMEM) mezunları ile bizim gibi Polis Akademisi mezunları görev yapmaktadır” dedi.
Ertekin, toplumsal olaylarda polisin müdahaleleri ile ilgili olarak medyanın tarafsız olması gerektiğini belirterek, polis teşkilatına ait bir televizyon kanalının olması ile ilgili olarak de “Bir olayla ilgili olarak adli idari mekanizma başlamışsa, bizim kendi kamera kayıtlarımız her yerde var ve bunları delil olarak kullanırız” dedi. Toplantı sonunda, gelecek hafta yapılacak Çarşamba Sabah Toplantısında “Güvenlik” kavramının ele alınmaya devam edilmesine karar verildi.