Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mehmet Şenkaya

TARİHİ BİR ANI: İHTİYATLIK

Almanya’nın 1941 Yılında Yunanistan’a saldırmasıyla başlayan 2. Dünya Savaşı 1945 Yılında bu toprakları terk etmesiyle son bulmuştur. Türk Devleti; bu savaşa katılmadı.
Nazilerin Balkanlar’da harekâta başlaması savaşın Türkiye’ye de sirayet edebileceğini ve Türkiye’nin de tehdit altında bulunduğunu gündeme getirdi.
Adolf Hitler Bulgaristan harekâtının Türkiye’ye yönelik olmadığı konusunda teminat verdi. Alman orduları Bulgaristan’a 2 Mart 1941 tarihinde girmeye başladılar.
Alman ordusu Türk-Yunan sınırına yaklaştı, ancak daha önce Berlin’in Ankara’ya verdiği teminat gereğince uygun bir şekilde ilerlemesini durdurdu.
Almanların Balkan ülkelerindeki bu ilerlemeleri ve Türk sınırına kadar gelmeleri 18 Haziran 1941 tarihinde Türkiye ile Almanya arasında dostluk ve saldırmazlık antlaşması imzalandı. Bu saldırmazlık antlaşması sonucunda hicrî 1312 ilâ 1332 yılı doğumlu herkesi anında silâhaltına aldıklarını nakletti.
Kendi kendime, “bugüne kadar savaşa girmedik, bundan sonra da girmeyiz” diyordum. Ama her yerde olduğu gibi orada da şom ağızlılar vardı. “Sen istediğin kadar girme. Ya Alman seni savaşa sokarsa? Selimiye Kışlası’na gönderiliyorduk. Askerden yeni dönmüş olmamıza rağmen birçoğumuz evlerimize haber veremeden, birer suçlu, birer kaçak gibi işyerinden alınıp askere sevk edilmiştik. Yaş baş gözetmeden birkaç sınıf birden askere alınmıştı ama bu kez farklı bir durum vardı. “Ülkeni işgal etmeye kalkarsa?” diyorlardı.
Babam; Muvazzaflık dönemini tamamlayıp terhis olduktan sonra askerden gelir, iş tutar, evlenir, çoluk çocuk sahibi olur, olağanüstü bir hal ortaya çıktığı için tekrar askere (İhtiyatlık) çağrılır. Evini, işini terk edip, vatan savunması, görevine gider.
Askerlik Hatırasını, çektiği sıkıntı ve eziyeti; Hicri 1327 Doğumlu olan Rahmetli zaman zaman yüzünü buruşturur içini çeker, dile getirirdi. Edirne’nin çamurunun ayakkabıların, topuğunu, pençesini sökecek derece meşhur olduğunu, soğukta bizim Hıdırlık gibi dağda uçaksavar kolunda hava gözetiminde bulunduğunu, mevcudun az olmasından, sık sık nöbet tuttuğunu, çadırda yattıklarını, uykusuz, huzursuz olduklarını, gıdasız kaldıklarını, sıcak aş görmediklerini, sabah kalktıklarında havanın dehşetinden saçlarının, kaşlarının pesenk bağlayıp buz tuttuğunu, birbirlerini tanıyamaz hale geldiklerini söylerdi. Kışın şiddeti, sıla hasreti, yazın sıcağı Trakya topraklarında geçiyor.
Anlatırdı: “-İşimiz gücümüz beklemek. Nereye kadar? Düşman iradesine bağlı. Her şeyimizi terk etmiş buralara gelmişiz. Saldırı emri verilecek saldıracağız. Bekle, Savaş bu. Ne zamana kadar kimse bilmez. Sabrımız taşıyordu. Ama bizi bırakmıyorlardı. Çektiğimiz sıkıntıyı kâğıda yazdığımız “Ya taarruz, ya terhis” mesajlarını Kaplumbağaların sırtına yapıştırarak üstlerimize duyurmağa çalışıyorduk. Aslında; Komutanlarımızın da heyecanlı ve aynı haleti ruhiye içinde olup çaresiz kaldıklarını bilsek de tepkimizi başka türlü anlatma yolu yoktu. Halimiz Şairin: “Ölmek değildir, ömrümüzün en son feci işi, / Müşkül odur ki ölmeden evvel ölür kişi” gibiydi.
Rahmetli Garip Anam; Evde, çocuklarıyla yalnız ve yokluk içinde ne çileler çektiğini Babamın ihtiyatlıktan dert kaparak eve tanınmaz halde hasta döndüğünü sıcak, soğuk demeden dağlarda kalarak karardığını “ne umdum ne buldum” der ağlardı.
Rahmetli ölünceye kadar mide ağrısı ve hemoroit sancısı çekti. O zamanki tıp ameliyatı uygun görmedi. İlacı hapaz hapaz yemek sodası içmekti. “- Oğlum; Bize Nişan, Madalya verilmedi ama biz gaziyiz. Vatan sağ olsun.” derdi. Allah yolunda hizmet boşa gitmez. Hepsinin Mekânı Cennet olsun. Cumanız hayırlı olsun.

Not: Toplumu derinden etkileyen, hayatta kalma mücadelesi, büyük yankılar uyandıran; acı, tatlı askerlik, kahramanlık olayları, halkı dillendirmiş (Türk’e özgü) olan türküler oluşmuştur. Benzeri Bu olaya atfen yakılmış Türkü; “İhtiyatlar Silah Çatmış Yolun Üstüne” Türk Halk Müziği Sanatçısı araştırmacı, müzikolog Rahmetli Muzaffer Sarısözen tarafından derlenmiş, notaya alınarak, folklorumuza kazandırılmıştır. mş

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti