'Taif Mi, Medine Mi Olacağız?
Eğitim Bir-Sen 1 Nolu Şube Başkanı Mustafa Arslan, geçici sığınmacılarla ilgili provokasyonlara karşı dikkatli olunması gerektiğini söyledi. Arslan, 'Medine ve Taif üzerinden yapılan benzetmeye baktığımızda Türkiye olarak yarının muhacirlere kucak açan Medine’si olarak mı anılacağız? Yoksa Peygamber Efendimizin (SAV) taşlandığı Taif olarak mı zihinlerde kalacağız?' dedi. Arslan, Afyonkarahisar'ın merkezi sınavlardaki yükselen grafiğinin de iftihar vesile olduğunu belirtti
-Eğitim Bir-Sen Afyon 1 Nolu Şube Başkanı Mustafa Arslan, www.kocatepegazetesi.com muhabirinin sorularını yanıtladı.
Kocatepe Gazetesi: Merkezi sınavlarda Afyonkarahisar’ın eğitimdeki başarı grafiği yükseliyor. Bu hususta bir eğitimci ve eğitim iş kolunda bir sendikanın şube başkanı olarak neler söylersiniz?
Mustafa Arslan: Öncelikle şuradan başlamak istiyorum. Şehrimiz ve eğitim camiamız bu yönüyle tebriklerin ve teşekkürlerin en güzelini hak ediyor. Allah’a hamdediyoruz. Geldiğimiz nokta itibariyle şehrimizde eğitimde çıkardığımız 4 tane şampiyonla beraber merkezde ve ilçelerde eğitim camiamız üzerinde mazide oluşturulmaya çalışılan başarısızlıklar üzerine kurulan tüm cümleleri de bu yönüyle tarihin çöp sepetine, tüm eğitim çalışanları olarak birlikte atmış olduk. Bu bizim için bir iftihar vesilesi. Şehrimizin sıralamalarda bu yönüyle üst noktalara geliyor olması, bir değil dört tane şampiyon çıkartıyor olması, Afyon’da eğitimle ilgili güzel işler yapıldığının da bir tescili oldu. Burada da altına çizmemiz gereken önemli meselelerden bir tanesi şu. Eğitim sonuçları itibariyle bugünden yarına netice alınabilen bir mesele değildir. Burada şampiyon olan evlatlarımıza dönüp baktığımızda yıllara sari eğitim çalışan arkadaşlarımızın, ailelerinin ve milli eğitimdeki tüm yetkili arkadaşlarımızın yaptığı çalışmaların bir neticesini görüyoruz. Evet bugün dönütü aldık ama bu dönütün altında yıllara sari belki on yılların emeğinin olduğunu da altını çizmemiz gerekiyor. Bu bizim için ciddi bir başarı. Bununla iftihar ediyoruz. Milli Eğitim Müdürümüz Mirat Sünnetçi beyefendi başta olmak üzere eğitim çalışanı tüm arkadaşlarımızı, öğretmenlerimizi, evlatlarımızı bu yönüyle şampiyon yetişmeleri için gayret eden ailelerini de buradan bir kez daha tebrik etmek istiyorum.” dedi.
“ÜZERİMİZDEKİ SORUMLULUK VE VEBALİN FARKINDAYIZ”
Kocatepe Gazetesi: 2023-2024 Eğitim öğretim dönemi tamamlandı. Size göre nasıl bir dönem sona erdi?
Mustafa Arslan: Tamamladığımız eğitim öğretim dönemini iki yönüyle değerlendirmek gerekiyor. Birincisi sendikal mücadelemizin elde ettiği kazanımlar anlamında, sıkıntılarımızın giderilmesi anlamındadır. İkincisi ise şehrimizdeki durumla alakalıdır. 2023-2024 Eğitim öğretim yılı içerisinde Eğitim Bir-Sen Afyon 1 Nolu Şube olarak sahada okul, kurum ziyaretlerimizden, eğitim çalışanı kardeşlerimizin yaşadıkları problemlerde hukuki anlamda her anlamda yanlarında olmaya gayret ederek, yanlarında olduğumuz bir süreci geride bıraktık. Biliyorsunuz her yıl 15 Mayıs itibariyle imzalanan bir mutabakatımız var. Bu mutabakat da Türkiye geneli, şehrimiz geneli, eğitim sendikalarının, üye sayılarının da imza altına alındığı bir dönemdir. Eğitim Bir-Sen Afyon Şubesi olarak bizlere Rabbimiz, 16’ıncı yılında elhamdülillah yetkiyi taçlandırmayı nasip etti. Dönüp baktığımızda şunu görüyoruz ki 16’ıncı yılımızda 5 bin 43 üyemizle Afyon’da açık ara, farkla yetkiyi tescil ettiğimiz süreç içerisinde yetkiyi almamızda emek ve pay sahibi olan, emek ve gönül veren, ömür veren tüm eğitim çalışanı kardeşlerimize ben bu hususta bir kez daha sizin vasıtanızla teşekkür etmek istiyorum. Burada dönüp baktığımızda en yakın rakip diyebileceğimiz sendikaya 2 binin üzerinde fark attığımız bir süreci geride bıraktık. Burada şunu görüyoruz; Eğitim Bir-Sen olarak, eğitim çalışanlarının özlük haklarıyla, özgürlük mücadelesiyle alakalı olarak ortaya koymuş olduğumuz kıymetli çabaları, eğitim camiamızın takdiri ve tescili olarak değerlendiriyoruz. Yetkimizin 16’ıncı yılında yetkimizi. Biz bu hususta üzerimizdeki sorumluluğun, vebalin farkındayız. Bunun gereğini yapmaya da devam edeceğiz.” diye konuştu.
“ÖMK İLE İLGİLİ TALEPLERİMİZ TAM KARŞILANMADI”
Kocatepe Gazetesi: Peki, bu süreçte kısa adıyla ÖMK yani Öğretmenlik Meslek Kanunu ile ilgili çaba ve çalışmalara yönelik düşünceleriniz nelerdir?
Mustafa Arslan: Genel anlamda dönüp bakıldığında Öğretmenlik Meslek Kanunu üzerinden, bu manada eğitim camiamızın ciddi beklentilerinin olduğu dönemleri geride bıraktık. Biliyorsunuz mazide önceki dönem bakanlar tarafından verilmiş bir kısım sözler vardı. Uzman ve başöğretmenlikle ilgili sürelerin kısaltılmasından tutun da diğer alanda sınavın kaldırılmasına kadar. Evet, bugün bunlarda ciddi bir yol kat ettik. Ama sürelerle ilgili Öğretmenlik Meslek Kanunuyla ilgili beklentilerimiz bu yönüyle karşılanabilmiş değil. Geçtiğimiz hafta içerisinde Eğitim Bir-Sen Genel Başkan Yardımcımız Sayın Ramazan Çakırcı’da ilgili Milli Eğitim Komisyonu’nda taleplerimizi dile getirdi. Sözleşmeli ve ücretli öğretmenliğin kaldırılmasından tutun uzman öğretmenlik ve başöğretmenlikle ilgili sürelerin 10 ve 20 yıldan 5 ve 10 yıla indirilmesiyle ilgili taleplerimizi, tekliflerimizi tekrar ilgili komisyona ilettik. Taleplerimizi meclise, komisyona iletildiği süreçleri geride bıraktık. Burada şunun altını çizmek istiyoruz. Uzman ve başöğretmenlikteki sürelerin 5 ve 10 yıla önceki dönem Milli Eğitim Bakanımızın verdiği bir söz vardı. Malumdur devlette devamlılık esastır. Kaldı ki bir hükümet değişikliği söz konusu değil. Yine aynı hükümetin bakanı ve bu sözü veren bakanımızın da şu an Milli Eğitim Komisyon Başkanı olduğunu düşünürsek burada da verilen sözlerin yerine getirilmesi eğitim camiası ve eğitim sendikası olarak hepimizin beklentisidir ve bunun mücadelesini sürdürmeye devam edeceğiz. Burada son olarak Milli Eğitim Komisyonuna ilettiğimiz taleplerimizle ilgili dönüp baktığımızda altını çizmemiz gereken en önemli hususlardan bir tanesi de şudur. Öğretmen arkadaşlarımızla ilgili kariyer basamaklarında elde ettiğimiz neticeleri, şube müdürlerimiz ve diğer arkadaşlarımız, milli eğitim yöneticilerimiz, milli eğitim müdürlerimiz, milli eğitim müdür yardımcılarımız penceresinden baktığımızda uzman ve başöğretmenlik haklarını elde edemediği, bunlara da o hakların verilmesiyle ilgili bir mücadelenin talep kârı ve mücadelecisi olmaya devam edeceğiz.” şeklinde konuştu.
“DEVLET ELİYLE EMEK SÖMÜRÜSÜ ASLA KABUL EDİLEMEZ”
Kocatepe Gazetesi: Sıkça gündeme gelen sözleşmeli ve ücretli öğretmenlik tartışmasındaki görüşünüz nedir?
Mustafa Arslan: Ülkemizde eğitim öğretim yılının da değerlendirmesi anlamında değerlendirmemiz gereken sözleşmeli ve ücretli öğretmenlik meselesine dönüp baktığımızda her ikisinin de kaldırılması gereken meselelerdir. Bu yönüyle ücretli öğretmenlik devlet eliyle altına net çizmemiz gerekirse bir tür emek sömürüsüdür. Bu emek sömürüsü özel sektörde yapılabilir. Ama devlet eliyle bu emek sömürüsünün yapılması asla da kata kabul edilemez. Sözleşmeli öğretmenlerle ilgili dönüp baktığımızda şunu görüyoruz. En basit haliyle kendilerine verilen sözlerin yerine getirilmesi hususundan 3 yıl aile bütünlüğünün de sağlanması anlamında 3 yıl çalışma şartının artık kaldırılması gerekiyor. Ve bu yönüyle dönüp baktığımızda eğitim çalışanları eşi ile işi arasına sıkıştırılmamalı. Eğer devlet bu hususta Milli Eğitim Bakanlığı, eğitim çalışanlarından da bir verim elde etmek istiyorsa, bu yönüyle performansı artırmayı da hesap ediyorlarsa, artık öğretmenlerin aile bütünlüğünü sağlamaları, sözleşmeli öğretmenliği de kaldırmalıdırlar. Bu yönüyle süre şartlarını da kaldırarak eşi ile işi arasına sıkışmış öğretmen arkadaşlarımızı bu cendereden kurtulmaları bizim temel mücadelesini verdiğimiz hususlardan bir tanesidir.” ifadelerine yer verdi.
“24 KASIM’DA BİRER MAAŞ İKRAMİYE BEKLENTİSİ VAR”
Kocatepe Gazetesi: Öğretmenlerin ek ders ücretleri de özellikle eğitim sendikaları tarafından sıkça gündeme getirilen konulardan bir tanesidir. Bu konuda arzu edilen bir gelişme sağlandı mı?
Mustafa Arslan: Ek ders ücretleri arttırılması gereken en önemli hususlardan bir tanesidir. Malum geçtiğimiz yıl itibariyle verilen seyyanen zamlarla beraber maaşlarla yapılan iyileştirmeler ek derslere yansımadı. Mazide ek ders ücretlerinin çok komik ve sembolik kaldığı günleri çok iyi biliyoruz. 2002’de göreve başlamış bir eğitim çalışanı, bir öğretmen olarak dönüp baktığımızda çok sembolik rakamlardı o dönemlerde. Zaman içerisinde iyileştirmeler yapıldı. Ama enflasyonist bu ortam içerisinde bugün seyyanen zamlarla maaşlara yapılan iyileştirmelerden istifade edemeyen, faydalanamayan ek ders ücretlerinin de arttırılması en önemli meselelerden bir tanesi. Bir diğeri, kalkınmada öncelikli yörelerde çalışan yönetici ve öğretmenlere ilave tazminat verilmesini önemsiyoruz. Burada eğitim çalışanlarını bu tarz yerlerde zorunlu tutmak yerine, cebren tutmak yerine, özendirerek tutmak, bu tazminatları arttırarak eğitim çalışanlarını gönüllü bir şekilde buralarda tutmak da bu hususta altta çizilmesi gereken tekliflerimiz içerisindeki en önemli hususlardan bir tanesi. Altını çizerek ifade ediyorum; Her 24 Kasım Öğretmenler Gününde, tüm eğitim çalışanlarına bir maaş tutarı ikramiye verilmesi hususunun önemi bizim penceremizde çok kıymetlidir. Bununla ilgili her Öğretmenler Gününde bir beklenti oluşuyor. Ama maalesef şu ana kadar günümüz içerisinde bununla ilgili bir adım atılmış değil. Bu manada 24 Kasım Öğretmenler Gününün sadece bir teşekkürle geçiştirilmesi de bizim penceremizden kabul edilebilir bir şey değil. Eğitim çalışanlarının ekonomik problemlerinin olmaması gerektiğine inanıyoruz. Bu problemlerin olmaması ile ilgili hakların iyileştirilmesiyle alakalı mücadelemize sonuna kadar devam edeceğiz. Önümüzde bununla ilgili komisyonlarda çalışmaktan tutun, Kurum İdari Kurulu kararlarında genel merkezimizin verdiği mücadeleye kadar sahada yerel teşkilatlar olarak biz de mücadelemize devam edeceğiz inşallah.” ifadelerini kullandı.
“TÜM HACI ADAYLARI GAZZE İÇİN ÖZEL DUA DA BULUNDU”
Kocatepe Gazetesi: Yaklaşık 1,5 ay boyunca hac görevini yerine getirmek üzere kutsal topraklarda idiniz? Hacca gidenler bu yıl diğer yıllara göre daha zorlu bir hac süreci yaşandığını ifade ediyor. Bu konuda gözlemleriniz nelerdir?
Mustafa Arslan: Öncelikle küçük yaşlardan itibaren hocalarımızın bize hatırlattığı İslam’ın 5 şartından bir tanesi olan hac ibadetini Rabbimiz bu sene bize yerine getirmekle ilgili muvaffak eyledi. Hamd-ü senalar olsun. Birçok hacı adayı kardeşimizin uzun süreler kura sonuçlarını beklediği bir dönemde biz de 12’inci yılımızda yedek kayıtlardan Allah’a hamd olsun ki hac vazifemizi yerine getirme imkânı bulabildik. Bunun için Rabbimize sonsuz hamd ediyoruz. Hac meşakkattir, hadisi üzerinden yola çıkmamız gerekirse elbette ki orada iklimin değişmesinden hareketle hacı adaylarımızın coğrafyadan iklimden kaynaklı sıkıntılar yaşadığı bu güne has bir mesele değildi. Ama bu sene biz orada şunu net olarak görebildik. Bu sene gördüğümüz kadarıyla diğer yıllara nazaran hacı adaylarının biraz daha sıkıntı çektiği bir süreç olduğunu ifade ediliyor. Biz kendi penceremizden baktığımızda buna dair kendi özelimizde bir sıkıntı yaşadığımızı söyleyemeyiz. Ama yüksek sıcaklıklardan kaynaklı olarak tavaf esnasında bir kısım rahatsızlıkları nedeniyle orada vefat eden hacı adaylarımızı gördük. Özellikle Arafat Vakfesi akabinde Müzdelife’de şeytan taşlama için yürüyüş yolu içerisinde bir kısım hacı adaylarımızın vefat ettiğini görebildik. Özellikle şeytan taşlamadan sonrasında kaldırımda dinlendiğini düşündüğümüz bir kısım hacı adaylarımızın aslında vefat ettiğini gördük. Bu yönüyle de dönüp baktığımızda yanlış hatırlamıyorsam 500’ün üzerinde sadece Arafat Vakfesinden sonrasında o yolda vefat eden hacı adaylarımız oldu. Elbette ki hac ibadeti sadece manen değil, bedenen de bir meşakkati beraberinde getiriyor. Ama tüm bunların ötesinde bakmamız gerekirse manevi anlamda bir yolculuk hac yolculuğu. Takdir edersiniz ki bir turistik geziden ibaret olan bir yolculuk değil. Aynı zamanda bir manevi iklime yolculuktur. Yaklaşık 4 gün içerisinde işte Medine’de kaldığımız, Mescid-i Nebi’de vaktimizi geçirmeye gayret ettiğimiz, akabinde 40 güne yakın Kâbe’de, Mekke’de geçirdiğimiz uzunca bir hac sürecimiz oldu. Burada Peygamber Efendimizin (SAV) yaşadığı, yaşadıkları, sahabe efendilerimizin İslam tarihi üzerinden, Siyer-i Nebi üzerinden yaşadıklarını idrak etme gayreti içerisinde olduk. Suudi Arabistan’dan Mekke, Medine, Taif, Cidde ve benzeri yerleri kısmen görme imkânımız oldu. Bu hac yolculuğu esnasında da aslında şunu gözlemleyebildik. Biz arzın dört bir tarafından dilleri farklı, renkleri farklı, kavimleri farklı olduğu halde birçok Müslümanın omuz omuza gelebildiği bir hac vazifesini, ibadetini idrak etme fırsatımız oldu. Orada şunun duasını yaptık. Gazze ile ilgili meselenin altını net çizmemiz gerekiyor. Hangi ülkeden gelirse gelsin, kim olursa olsun orada öncelikle hacı adaylarımızın birçoğunun Gazze için özel dua ettiğine şahit olduk ki bu hac dönemi içerisinde hepimizin özel gündemi idi. Hatta şunun altını çizmemiz gerekebilir. Gazze’de Müslümanların yaşadığı bu sıkıntılı süreç içerisinde, Umre ibadetini yapıyor olmakla ilgili tereddütlerin olduğu bir süreçte, hac ibadetiyle ilgili farz olmasına rağmen gönlümüzde tereddütlerin olduğu bir hac ibadetini yerine getirmek durumunda kaldık. Bu yönüyle dönüp baktığımızda dünya üzerinde açlıktan ölen Gazze’deki çocuklar varken bu dönemde hacca gidiyor olmak gönlümüzü burkan ayrıca sebeplerden bir tanesiydi. Burada bir Müslüman olarak hac ibadetini yerine getirirken, dünyada mazlumların akan kanına bigâne kalarak makbul bir haç yapamayacağımızın bilincindeyiz. Gazze’de ve dünyanın dört bir tarafında açlıktan ölen insanların var olduğu bir iklimde onlara el uzatmadan yapılacak bir haccın eksik kalacağının da bilincindeyiz. Bu gönlümüzü burkan asıl sebeplerden bir tanesiydi. Bir diğer mesele Gazze, Doğu Türkistan dünyadaki diğer mazlum coğrafyaları üzerinde akan Müslüman kanını Kâbe’nin etrafında dilleri, kavimleri, renkleri farklı olduğu halde inançları yöneldikleri kıble aynı olan, acıları aynı, gözyaşları aynı renkte olan Müslümanların bir araya gelmesinin ne kadar önemli olduğunu da görmüş olduk. Müslüman milletlerin, kardeşliğimizin önündeki tüm engellerden ve illetlerden kurtulması gerektiğinin ne kadar kıymetli olduğunu müşahede etme imkânı ve fırsatı bulduk. Eğer biz dünya Müslümanları Kâbe’nin etrafında bu yönüyle kavimlerimiz, dillerimiz, renklerimiz farklı olduğu halde nasıl bir araya gelebiliyor isek dünya mazlumlarının sıkıntı ve problemlerine karşı topyekûn bir araya gelebildiğimizde bu problemlerin çözüme ulaşacağına inanıyoruz. Bu yönüyle Müslüman milletlerin kardeşliğimizin önündeki her türlü illetten kurtulmasının da ne kadar kıymetli olduğunu bir kez daha görmüş olduk. Burada özellikle iki ziyaretimizin altını çizmek istiyorum. Onlardan bir tanesi Mescid-i Nebi ve Medine’yi ziyaretimizdir. İslam tarihine dönüp baktığımızda bugün Hicri Yılbaşını idrak ediyoruz. Tüm Müslümanların Hicri yılbaşını kutluyorum, hayırlara vesile olsun inşallah. Rabbimiz bizleri hicreti hakkıyla anlayan Müslümanlardan eylesin. İslam tarihinden hareketle iki yolculuğun mukayesesini burada düşünebiliriz. Bir Taif, ikincisi Medine’dir. Medine, Hicret’te Peygamber Efendimizi (SAV) ve Mekke’de zulümden bizar olan Müslümanlara kucak açmış bir şehir olarak ziyaret ettiğimiz bir beldeydi. Ama Taif ziyaretimiz sırasında da yine orada Siyer-i Nebi ile İslam tarihinden hareketle Efendimizin (SAV) taşlanıyor olması, orada sığınmak zorunda kaldığı hurma bahçesi, oradaki yalnızlığı ve acılarını görmüş olduk. Burada aslında hac vazifemizi ve orada gerçekleştirdiğimiz ibadet ve ziyaretlerimizi günümüze uyarlayarak anlamak kısmı da önem arz ediyor.”
Kocatepe Gazetesi: Bir sivil toplum kuruluşu olarak son günlerde geçici sığınmacılar üzerinden ortaya atılan provokasyonları yönelik nasıl bir değerlendirmeniz var?
Mustafa Arslan: Hicretle ilgili mesele sadece geçmiş dönemlerde yaşayan Müslümanların bir imtihanı değildi. Bugün de bizim imtihanımız. Biz bu çağın Müslümanları olarak Türkiye’de bugün İslam’ın ve Müslümanların son kalesi Türkiye olarak mazlumlara kucak açmak noktasında tarihten bugüne dili, dini, ırkı, kavmi ne olursa olsun kucak açmış bir milletiz. Bugün ülkemize sığınmış, merhametimize misafir olmuş kardeşlerimizle ilgili Medine ve Taif üzerinden yapılan benzetmeye baktığımızda Türkiye olarak yarının muhacirlere kucak açan Medine’si olarak mı anılacağız? Yoksa Peygamber Efendimizin (SAV) taşlandığı Taif olarak mı zihinlerde kalacağız? Bu yönü de Türkiye olarak, Türkiye’deki tüm kardeşlerimizin bunu bir kez daha değerlendirmesi hususu haccın bize bıraktığı önemli emanetlerden biridir diye düşünüyorum. Ve özellikle Kayseri’de bir provokasyon yaşadık. Kuzey Suriye’de aynı provokasyonun bir devamının tetiklendiği bir iklimi gördük. Ülkemizde mülteci kardeşlerimizle ilgili adım atıldığı süreçler içerisinde bu süreçleri akamete uğratacak, onların kendi ülkelerine dönüş kapılarının açılacağı, adımların atıldığı, Türkiye’nin Suriye ile normalleşme adımlarını atmaya başladığı, bu manada sıcak cümlelerin kurulduğu bir dönemde, Kayseri’de yapılan provokasyon, Suriye’nin kuzeyinde bayrağımıza yapılan saldırı, bunları da aslında akamete uğratma çalışmalarından ibarettir. Bu yönüyle sosyal medyadaki kirli bilgilerden arınarak, ülkemizdeki tüm kardeşlerimizin, bu bayrağın bizim bayrağımız, bu ülkenin bizim ülkemiz, karıştırılmaya çalışılan yerin bizim coğrafyamız olduğunun hakikatini idrak ederek, sosyal medyadaki hemen her türlü yalan bilgi ve provokasyondan uzak olarak ülkemizin, devletimizin güvenilir kaynaklarından elde ettikleri bilgilere itibar etmelerini, yalana ve manipülasyona itibar etmemeleri gerektiğinin de buradan bir kez daha çağrısını yapmak, altını çizmek istiyorum. Teşekkür ediyorum.