Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Murat Arısoy

Tahlil denemesi-1: Ezilenlerin iktidarı – Kocatepe Gazetesi

Murat Arısoy 22 Eylül 2010 Çarşamba 03:00:00
  Moda oldu, her kanalda tahlil, her gazetede “Bundan sonra ne olur” tahmini yer alıyor. Pek farklı bir şey söyleyeceğimi iddia etmiyorum ama “bir tahlil de benden olsun” mantığı içerisinde görüşlerimi aktarmaya çalışacağım.
AK Parti neden bu kadar güçlü? AK Parti, 3 Kasım 2002’deki genel seçimlere giderken “ezilenlerin iktidarı” söylemini kullandı. Ezilenlerden kasıtın ne olduğu pek belli değildi. Zira ekonomik olarak ezilenler de vardı, sosyal olarak ezilenler de. Bazı durumlarda ekonomik ve sosyal bakımdan ezilenler birleşiyor, bazı durumlarda bu iki grup ayrılıyordu. AK Parti’nin 2002-2010 yılları arasındaki icraatlarına bakıldığında sosyal yönden ezilenlerin iktidarı olduğunu görüyoruz. Kimler vardı bu grupta? Bu gruptaki birinci unsur, mütedeyyin vatandaşlarımız. Hakikaten belli iktidarlar döneminde açıktan, belli iktidarlar döneminde kapalı olarak bir baskı sözkonusuydu bu vatandaşlarımız üzerinde. Cuma Namazı’nı kılıyor diye yükselemeyen memurlar, eşinin başörtüsü bahane edilerek sürülen memurlar, dindar diye ihale alamayan ya da batırılmaya çalışılan şirketler… Olgu hâline gelmişti ve öyle bir süreçti ki bu Anadolu Kaplanları denilen ve yerleşik burjuvaziyle yarışabilen yapı ortaya çıkmıştı. Yerleşik burjuvazinin, Kaplanlar’dan rahatsız olduğu kesindi. O rahatsızlık çerçevesinde “önlemler” alınmıştı.
Ezilenler grubunun temsilcileri olarak görülebilecek mü-tedeyyin vatandaşlarımız, işte yılların getirdiği o psikoloji nedeniyle AK Parti’nin yanında yer aldı. AK Parti, ciddi bir hata yapmadıkça da o desteği alacağa benziyor. Zira “Artık bizden bir Cumhurbaşkanı var, Başbakan var” görüşü yaygın. Hayrünnisa Gül’ün başörtüsü nezdinde tüm başörtülü memur eşleri, üniversitelere alınmayan başörtülü kardeşle-rimiz kendilerinin temsil edildiğini düşünmeye başladılar. Ancak altı çizilmesi gereken bir vaka daha var: 8 yıllık iktidar döneminde bir-iki girişim dışında başörtüsü meselesi Türkiye’nin gündemine gelmedi. Bir değişiklik yapılmaya çalışıldı, yerleşik burjuvazinin sözcüsü olarak kabul edilen bir gazetede “411 el kaosa kalktı” başlığı ile bir anlamda kendi yaşam tarzlarının değişeceğine inananların tepkisi dile getirildi.
Yaşam tarzlarının değişeceğine inananların da hakları vardı, zira en kritik dönemlerde yöneticeler tarafından esti-rilen rüzgâr adeta “biat et” baskısına dönüşüyordu. Kaldı ki AK Parti, 8 yıllık iktidar döneminde Anadolu Kaplanları tanımının çok ötesine geçerek kendi basın kuruluşlarını oluşturdu. İlk defa bir iktidar, 6 gazete, 24 televizyon kanalı tarafından 7 gün 24 saat desteklenmeye başladı. Hatta 12 Eylül Referandumu sürecinde bazı tanıdığım AK Partililer bile “Acaba abartıyor muyuz” endişesine kapıldı. Çünkü ekranlarda ve gazetelerde sadece “evet” görünür oldu.
Ezilenler grubunun ikinci mensupları ise etnik kökenleri Türk olmayan vatandaşlarımızdı. Özellikle 2007’deki güçlü iktidar dönemiyle birlikte ardı ardına Kürt, Roman, Laz, Çerkes, Süryani açılımlarının gelmesi bekleniyordu. Hassas bir konuydu etnik sorun, dolasıyla hassas davranılmalıydı. Kendi anadillerini öğrenmek, konuşmak, izlemek isteyen vatandaşlarımızla Türkiye’nin birlik ve bütünlüğünü tehdit eden, silah kuşanan, dış destek alan terör örgütleri ve terör yanlıları birbirinden ayrılmalıydı. Etnik talepleri olanlar, 2002’den bu yana büyük beklenti içine girmişler ve 2007 ile birlikte artık “zamanın geldiğini” düşünmüşlerdi. O nedenle “hep destek, tam destek” verdiler. AK Parti’nin açılım politikası. Bizzat Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün rol almasıyla yönlendirildi. Özellikle Kürt kökenli vatandaşlarımızın me-rakını cezbedecek biçimde her yurtdışı seyahatında “Kürt sorununda tarihi fırsat” gibi cümleler kurdu. Altyapının devletin bir numarası tarafından yönlendirilmesi, devletin 3 numarasını da harekete geçirdi ve sonuç olarak Kürt kökenli vatandaşlarımız için bir açılım paketi sunuldu. Ancak burada da bir Habur görüntüsü ortaya çıktı. “Pişman değiliz” diyen teröristler, sonradan anlaşıldığı üzere hakimlere talimatlar verilerek beraat ettirildi. Ve Başbakan Tayyip Erdoğan, o beraat ettirilenlerin karşılanması görüntüsü karşısında gurur duyduğunu, AK Parti’nin Meclis Grubu’nda açıkladı. Kürt kökenli vatandaşlarımız için yapılan açılım, diğer etnik kökene mensup vatandaşlarımızda da bir beklentiye neden oldu. Bu nedenle bu vatandaşlarımız tarafından AK Parti’ye referandumda da destek verildi. AK Parti’ye diyorum. Çünkü Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı Bülent Arınç, “evet” oylarının AK Parti’nin hanesine yazılacağını belirtmişti. Tabii Başbakanlık’ta basın danışmanlığı yapmış Ahmet Tezcan’ın Zaman Pazar’da yazdığı yarı şaka-yarı ciddi yazıyı da kaale almalıyız. Tezcan, o yazısında “Başbakan, yüzde 58’in yüzde 38’inin AK Parti’ye ait olduğunu” düşündüğünü savunmuştu. O zaman Arınç’ın hesabıyla Erdoğan’ın hesabının birbiri ile örtüşmediği açığa çıkıyor.
Ezilenler grubunun sosyal yapıyla sınırlı kaldığını savunuyorum. Zira 2001 krizinden etkilenen kim varsa, 2008-2009 krizinden de etkilendi. Sermayedarların kayıpları para ölçeğinde çok görünebilir. Örneğin 1 milyon lira kaybeden işadamı, sarsılır ama hayatını eski konforunda olmasa bile normalin üzerinde bir standartta sürdürebilir. Bununla birlikte bir işçi ya da bir memur emeklisini düşünün. Tüm birikimini kriz alıp götürüyor. Küçük birikimlerin krizlerden daha çok etkilendiğini, etkilenme hâlinin yalnızca maddi olarak değil, manevi olarak da bir dizi külfet getirdiğini yadsımamak gerek. AK Parti, ezilenlerin iktidarı söyleminde ekonomik boyutu eksik bıraktı. Bir farkla: Artık Koç’un, Sabancı’nın, Doğan’ın, Boyner’in yanı sıra İpek Grubu, Çalık Grubu, Hüsnü Özyeğin gibi şirketler topluluğu ile kişilerin de isimleri bilinmeye, zengilik listesinin yükseklerinde görün-meye başlandı.
Başörtülü kardeşlerim, müteyyin büyüklerim, farklı etnik kökene mensup arkadaşlarımın ise gelir düzeylerinde anormal bir artış olmadı. Kişi başına düşen milli gelirdeki yükselme ivmesi, vatandaşın alımgücüne doğrudan yansımadı. Hadi daha açıkçasını söyleyeyim: Ben bildiğim iktidarlar döneminde en rahat dönemin Refah-Yol koalisyonu olduğunu düşünürüm. O zamanlar bana verilen harçlıkla 4 müzik kaseti alabiliyordum. Harçlıkları ve fiyatları bugüne uyarlarsak, şimdiki alımgücünün yarı yarıya düştüğünü hesaplıyorum.
Bütün bunların dışında “Askerlik yan gelip yatma yeri değildir” ya da “Ananı da al git” gibi söylemlerin AK Parti’ye oy veren vatandaşlarımızı da olumsuz etkilediğini belirtmek gerek. AK Parti’ye oy ve gönül veren seçmen, hırslı ve kalp kıran bir yönetici yerine Şeyh Edebali’nin Osman Bey’e bıraktığı nasihatların, Mevlana’nın tevazu ve hoşgörüye dayalı ilkelerinin ete kemiğe büründüğü bir yöneteci profili istiyorlar. Böyle bir profilin hem daha başarılı hem de toplumun en az yüzde 90’ına hitap edebileceğini bilmek gerek.
Ölmez, sağ kalırsak muhalefetin tahlili ile devam edelim.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti