Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Muharrem Günay

SOSYOLOJİK BİR KAVRAM OLARAK MİLLET 1

Muharrem Günay 15 Ekim 2010 Cuma 03:00:00
  İşin dini boyutundan sonra Millet nedir? Sorusuna cevaplar aramaya başlayacağız. İşe bir zamanlar elimizden düşürmediğimiz Kurt KARACA takma adıyla yazı yazan Prof. Dr. Fikret Eren’in “Milliyetçi Türkiye“ adlı kitabıyla başlayalım:
“Türk milletini meydana getiren faktörler, tabii ve objektif, manevi veya sübjektif olmak üzere ikiye ayrılır. Tabii ve objektif faktörlerin başında dil, yurt ve soy birliği gelir. Manevi ve sübjektif faktörler ise, bilhassa kültür, ülkü, tarih ve bağımsız olarak yaşama arzusudur.” (K. Karaca, sayfa 16) Kurt Karaca, dil, yurt ve soy birliğini şu şekilde açıklar:
“Dil birliğini sağlayamamış bir topluluğun, millet vasfını kazanması mümkün değildir. Tarihte milletlerin doğmaları ve yok olmaları, genel olarak dillerin doğuş ve unutulması ile birlikte olmuştur… Milletimizi meydana getiren dil Türkçe’dir ve yüzyıllardan beri canlı bir şekilde yaşamamızın, dağılıp yok olmamamızın en önemli faktörlerinden biri olmuştur.
Yurt (ülke) birliği… İnsan, içinde doğup yaşadığı coğrafi çevrenin şartlarına uyar. Ayrıca coğrafi çevrede yaşayan insanlar, ortak özelliklere, yakınlık ve benzerliklere sahip olur, duygu, düşünce, ülkü birliğine erişir, acı tatlı hatıralar edinir. Ülke (yurt), milleti meydana getiren bir faktör olduğu için, milli bütünlük ancak ülke bütünlüğü ile sağlanır….
Soy birliği, Türk Milleti’nin en canlı ve itici faktörüdür. Atatürk, ‘Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur.’ derken, milletimizi meydana getiren en önemli faktörün, soy faktörü olduğunu belirtmek istemiştir. Soy, organik bir unsur olduğu için, insanların fikri, fiziki yetenek ve güçlerini meydana getirir. Her soyun fikri ve fiziki gücü birbirinden ayrıdır. Türk soyunun bağımsız bir soy olarak varlığı ve değeri bilginler tarafından kabul edilmiştir. Bu büyük ve değerli soy, yozlaşma ve yabancılaşma tehlikesine karşı korunmalıdır. Tarihte 16 Dünya imparatorluğu ve (sayısız devlet) kurmuş bir soy olması onun değerli oluşunun en büyük delilidir. (K. Karaca, 17-18)
Yüce kitabımız Kur’an “biyolojik ırk“ gerçeğine parmak basar; fakat “ırkçılığı“ yasaklar. Sevgili Peygamberimiz de bir hadislerinde “İnsanlar madenler gibidir“ (Buhârî, Menâkıb 25) derken farklı ırkların farklı karakterler taşıdığına dikkat çekmiştir.. Etnik temellere dayanan Irkçılığı yasaklayan İslam, üstünlüğü takva ile Allah ve Resulüne iman ve hizmet etmekte ileri olmakla tayin eder. Yine Kur’an’dan anladığımıza göre (Rum 22, Fatır 27-28) insanların renklerinin, ciltlerinin, dillerinin ayrı ayrı olması Allah’ın varlığını, birliğini, gücünü ve kudretini gösteren delillerindendir.
Türk Milliyetçiliğinin benimsemiş olduğu “soy birliği” anlayışının; Hitlerin ırkçılık teorileri ve ‘laborotuvar ırkçılığı‘ ve “Cahiliye Devri Araplarının kabile asabiyeti” ile uzaktan yakından bir alakası yoktur. Bizim anlayışımız, aynı soydan gelme anlayışına dayanan “Manevileştirilmiş bir soyculuk“ anlayışıdır. Bu konuyu S. Ahmed Arvâsi şu şekilde açıklar:
“…Milletlerin hayatında önemli bir yer tuttuğuna şahit olduğumuz ve sosyolojinin “içtimai ırk“ olarak ele aldığı ve “biyolojik ırkçılık“ tan tamamen ayrı diğer bir gerçek vardır. Türk milliyetçiliği, politikasını “biyolojik ırkçılık“ üzerine kurmayı reddetmekle beraber, “içtimai ırk“ gerçeğini inkâr ve ihmal etmemelidir.
Nedir içtimai ırk?
Adından da anlaşılacağı üzere,“içtimai ırk“ biyolojinin konusu değildir. Sosyolojinin konusudur. Bir milleti teşkil eden fertlerin, ailelerin, sınıf ve tabakaların “soy birliği şuuru” dur. Ortak bir şuur tarzında beliren “mensubiyet duygusunun“ soy ve kan birliği şuuru biçiminde de duyulmasıdır. Zaten, biyolojik veraset yanında, ortak kültür, ortak coğrafya, ortak hayat tarzı ve ortak mücadeleler, bir milletin fert ve tabakalarını hem ruhi, hem de fiziki bakımdan birbirine yaklaştırır. Aynı kültürün içinde yaşayan ve aynı kaderi paylaşan insanlar arasında “evlenmeler“ kolaylaşacağından tarih içinde, bir oluş ve yoğruluş halinde insanlar “fizikman da“ birbirleri-ne benzemeye başlarlar. Yani, sosyal, kültürel, ekonomik ve politik bütünleşmelerden, sosyolojik bir zaruret olarak, zamanla bir “içtimai ırk“ doğar. (S. A. Arvâsi, Türk-İslam Ülküsü 1, 118)
“Biyolojik ırkçılık“ parçalayıcı ve bölücü bir karakter taşıdığı halde, “içtimai ırkçılık-soyculuk“ birleştirici ve bütünleştirici bir özellik taşır.
“İçtimai ırkçılık veya Manevileştirilmiş bir soyculuk“: İnsanların aynı soydan geldiklerine ve aynı millete mensup olduklarına inanmalarıdır.
Kimse biyolojik verasetini tayin iradesine sahip değildir. (Bu Allah’ın bir takdiridir.) Ama “içtimai ırk“ tercihe açıktır. Aynı tarihe, aynı kültüre, aynı dine ve ülküye sahip insanlar arasında “kan ve soy birliği“ şuurunun güçlenmesine yol açar. Kendi içine kapanan dar bölge, “aşiret“, “tabaka“, “etnik grup-lar“ arasında “evlilik köprüleri“ kurarak “milli şuuru“ güçlendirir. Bütün Türk tarihi boyunca, aşiretler ve beylikler arasındaki çatışmaları yumuşatmada bu yol, pek çok kez denenmiş ve faydalı da olmuştur.(S. A. ARVASİ,121)
Bunun yanında bir millete mensup olmak da bir noktada kader işidir, Ziya Gökalp’in de belirttiği gibi: “Millet iradi bir kavram da olamaz. Çünkü her ferdin milliyeti, onun keyfine, iradesine tabi bir şey değildir. Görünüşte fert kendisini şu yahut bu millete mensup kabul etmekte hür zanneder. Hâlbuki fertte böyle bir hüviyet yoktur. Bir millete mensup olmak bir kader işidir. Fert bir millet içerisinde hayata gelir ve o milletin terbiyesini alarak yetişir ve o kültürel zümreye dâhil olur.” Biz de bu gerçekten hareketle; Bir millete mensup olmanın kader işi, din seçmenin ise tercih işi olduğunu belirtip, “TÜRKLÜK KADERİMİZ, İSLÂMİYET TERCİHİMİZ“ diyoruz.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti