• Haberler
  • Genel
  • Siyasette başarı teşkilatla gelir – Kocatepe Gazetesi

Siyasette başarı teşkilatla gelir – Kocatepe Gazetesi

Cumhuriyet Halk Partisi İl Başkanı Yalçın Görgöz, CHP'ye katıldığı günden bugüne kadar verdiği mücadeleleri Gazeteniz Kocatepe'ye anlattı. Görgöz, siyasetin ancak teşkilatla başarılı olabileceğini vurguladı Cumhuriyet Halk Partisi İl Başkanı Yalçın Görgöz, 26 yıllık parti geçmişini, çocuklarıyla iletişimini, hayattan beklentilerini Gazeteniz Kocatepe'ye anlattı. Siyasetin ancak iyi bir teşkilatlanmayla başarı kazanabileceğini söyleyen Görgöz, 'Başkasının derdiyle dertlenmek' fikrini [&hellip]

Siyasette başarı teşkilatla gelir

Cumhuriyet Halk Partisi İl Başkanı Yalçın Görgöz, CHP’ye katıldığı günden bugüne kadar verdiği mücadeleleri Gazeteniz Kocatepe’ye anlattı. Görgöz, siyasetin ancak teşkilatla başarılı olabileceğini vurguladı

Cumhuriyet Halk Partisi İl Başkanı Yalçın Görgöz, 26 yıllık parti geçmişini, çocuklarıyla iletişimini, hayattan beklentilerini Gazeteniz Kocatepe’ye anlattı. Siyasetin ancak iyi bir teşkilatlanmayla başarı kazanabileceğini söyleyen Görgöz, “Başkasının derdiyle dertlenmek” fikrini ilke edinmiş. İşte, kamuoyunda merak edilen birçok soruya yanıt veren Görgöz’ün anlattıkları:
Kocatepe: Yalçın Görgöz kimdir, nasıl CHP’li olmuştur?
Yalçın Görgöz: 1964 doğumluyum. Afyon’da doğdum. 3 kardeşiz. Babam işçi emeklisi. Devlet Su İşleri’nde işçi olarak çalıştı. Şofördü. Annem ev hanımıdır. Babam 70’li yıllarda özellikle dünyada sol hareketlerin çok hızlı olduğu dönemde DİSK’e bağlı Ges-İş Sendikası’nı kurdu. Ahmet Görgöz. Babam benim elimden tutardı, Meydanoğlu İşhanı’ndaki sendikaya götürürdü. Hak verilmez, alınır yazılırdı; tam kapının girişinde. Sendika büyüklerimizin de resimleri vardı. Verilen mücadeleyi anlatan yazılar vardı, onlardan etkilenirdim. O işhanında Afyon Musiki Cemiyeti de vardı. Ben sendikaya gittiğim zaman, beni Musiki Cemiyeti’ne bırakırdı, ben gelir toplantılarını dinlerdim. Halk müziğini, pop müzik de dahil olmak üzere sanat müziği ve yabancı müziğini de seviyorum. Orada ister istemez, bir müzik hevesim de başladı. Sazım olsun istiyordum. Afyon’da bir-iki yerde saz satılırdı. Bir tanesi de Uzunçarşı’da oyuncakçı Mete idi. Biz dar gelirli bir aileydik. Evimiz 3 çocuk geçindiriyordu ve evimiz kiraydı. Babam, ‘Oğlum sana saz alacağım, içimde uhde var’ diyordu. Ben öğrendiğim türküleri akşama kadar söylüyordum. Gittik saz almaya, iyi kötü hesaba aklımız eriyordu. Rakamlara bakınca babamın geri adım atmak istediğini hissettim. Ben onu hissettim, ‘Babacağım istemiyorum’ dedi. Onun durumunu biliyorum ben. Sazım olmayınca sendikal konuşmalara daha fazla katılmaya başladım. Babamın eve getirdiği kitaplar olurdu. Onları okurdum.
Babanız da CHP’ye yakın mıydı?
Babam tam bir Bülent Ecevit hayranıydı. Kıbrıs Harekatı’nda babamın ‘Yaşasın’ diyerek elini tavana çarptığını görmüştüm. Annem de babam da CHP üyesiydi. Altan Öymen zamanında üye kayıtları ile ilgili düzenleme yapılınca parti üyelikleri düştü.
LASTİK AYAKKABI GİYERDİM
Çocukluğunuz nasıl geçti?
Benim ilkokuldaki arkadaşlarımın hepsi Çocuk Esirgeme Kurumu’ndandı. Bizim evimiz ikinci kattaydı. O arkadaşlarımız daha yoksul durumda olduğu için kara lastik giyerlerdi. Çorap dahi giymezlerdi. Bizim evimizin bodrumu arka taraftaydı. 10-12 yaşlarımda çalışmaya başladım. Biriktirdiğim parayla kendime o lastik ayakkabıdan aldım. O zaman Sümerbank ayakkabıları meşhurdu, o ayakkabıları çıkarır kara lastik ayakkabıları giyerdim. Okuldan çıkınca da Çocuk Esirgeme Kurumu’na giderdik. Onların aşından ben de yerdim. Hâlâ görüştüğüm arkadaşlarım var. Onların yanında mutluydum. Kıyafetimden bile rahatsız olmasınlar istiyordum. Annem fark etti. Ben de durumu söyledim. Cumhuriyet Bayramı’nda, ki bayramlar daha coşkulu kutlanırdı. Benim de arkadaşlarıma göre boyum iyiydi. En öndeki sırada yer alırdım. Gülümser Hocam; ‘Bu lastiklerle gelmeyeceksin’ dedi, ama ben Bayram’da da öyle gittim. Ben öyle iyi hissediyordum. Hep böyle yaşadım. Liseye kadar tuğla ocaklarında, inşaatta, matbaada, marangozda çalıştım. Renault servisinde de çalıştım.
SABAH OKUL, GECE ŞOFÖRLÜK
Okulu da ihmal etmediniz ama…
Okul tatillerinde kendimi mesleklerde çalıştım. Oyuncakçıda da çalıştım. Ali Ağabey vardı. Bir dönem de orada çalıştım ve oranın satışlarını artırdım. Bana dükkanın karşı köşesine 3 tekerlekli tezgah açtı. Bugünkü parayla 3 bin liralık malzeme vardı. Çok kısa sürede satışlarım bitiyordu. Okul zamanı bir gün, ‘Arabayı çıkarma’ dedi. ‘Seninle bir konuşalım’ dedi. Senin okuman gerekiyor, başarılısın, okulda da başarılı olursun dedi. Urazlar’la anlaşmış, gitti bana oradan takım elbise aldı. Ben çok özeniyordum, arada konuşurken duymuş. Yelekli elbise de yeni çıkmıştı. Ben Endüstri Meslek Lisesi Motor Bölümü’nü sınavda 3’üncü olarak kazandım. Ama babam, ikinci sınıftayken emekli oldu. Borca girerek kamyon aldı. O kamyonun borcunu biz beraber ödedik. Çünkü ben tam 16 yaşımda kamyona çıktım. 3 yıl ehliyetsiz kamyon kullandım. Sabah eve girerdim, birkaç saat uykuyla okula giderdim. O nedenle sınavlara hazırlanamadım. Bizim sınıfımız müthiş çalışkandı. Avukat Mehmet Demir mesela, bizim sınıf arkadaşımızdı. Sınıflarımı geçtim ama üniversiteyi kazanamadım. Ama bizi Askeri Fabrika’dan çağırdılar. 1982-83 yıllarıydı. Motor Bölümü öğrencileri çok kıymetliydi. Gittim, çalıştım. Orada çalışırken yine üniversite için müracaat etmek istedim. Broşürleri aldım, teslim etmeye gittiğimde Mehmet Dörtgöz Hocam, Okul Müdür Yardımcısı, başvuru formlarını aldı yırttı. ‘Senin Askeri Fabrika’da aldığın paraya ben almıyorum’ dedi.
O zamanki şartlara isyanındandır böyle demesi. Ben uzunca bir süre üniversiteyi düşünmedim.
19 YAŞINDA ASKERİ FABRİKA
Askeri Fabrika’ya ne zaman girdiniz?
Ben 19 yaşımda girdim Askeri Fabrika’ya. Biz sendikal mücadele ile ilgili hareketlenmeye başladık. Bize çocuk gözüyle bakılıyordu. Biz Harb-İş Genel Merkezi’ne giderdik. Cumhuriyet Gazetesi okurduk, farklı bir şekilde bakılırdı. Oradaki subay ve astsubayla bu yüzden kavga eder duruma bile gelmiştik. Ben 1997’de kendi isteğimle Askeri Fabrika’dan emekli oldum. Ama arkadaşlarımızın çoğunu işten çıkardılar, bir kısmını da çeşitli fabrikalara yolladılar. Biz orada gölge sendika gibiydik. 100’lerce insanın işini sendikacılardan daha rahat görüyorduk. Hele İzzet Çetin başkan olduktan sonra, işçinin hakkını savunacak şekilde örgütlenme yapıldı. O günkü mücadele sürseydi, bugünkü işçi kıyımları da olmazdı. Sendikal mücadeleyle ilgili aksaklıklar hakkındaki eleştirilerim oradan geliyor.
PARTİ VE SENDİKA BİR ARADA
Fabrika’da sendika faaliyetleri yürüttünüz mü?
O ara Sosyal Demokrat Halkçı Parti’ye de üye oldum. Birebir partiyle de uğraşmaya başladım. Kısa bir dönem Gençlik Kolları Sorumlusu oldum. İl Başkanlığı değil ama sorumluluk vardı. Sendikada da deyim yerindeyse palazlanmaya başladık. Yavaş yavaş adımız geçmeye başladı. O zaman fabrikada 600 işçi vardı. İnsanlar sizi seviyor ama siyasi görüşünüzden dolayı ‘acaba’ları oldu. 1992-1993 yıllarında DYP-SHP koalisyonunda Mehmet Moğoltay, mutlaka iş güvencesi yasasının çıkması gerektiğini söylemişti. Coşkun Kırca da ‘Bu gömlek bol gelir’ dedi. O sırada birçok sendika Moğoltay’a destek amacıyla imza topladı. Biz sendika yönetimine ‘İmza toplayın, yapmazsanız biz yapacağız’ dedik. ‘Biz hallederiz’ dediler. Yapmadılar, biz 293 imza topladık. Onları da kapıda yakaladılar. Bu tür bir mücadele içine girdik. O yasa hâlâ çıkmadı, çıkmaz da. O zaman 4 milyonun üzerinde sendikalı vardı. Şimdi 1 buçuk milyona düştü, bunun da yarısı yandaş. Bir taraftan da 1995-96 yıllarına doğru CHP Merkez İlçe Başkanlığı’nda görev aldım. Hatta sendika başkanımız, ‘Sen baştemsilcimiz olur musun’ dedi. Beni iki-üç ay beklettiler. Bunu duyan en yakın arkadaşlarım, ‘O olursa desteklemeyiz’ demişler. Bunlar apartman yöneticiliğinde bile olur. Ben bunu dile getirdim ve sitem ettim. Bu bir önkesmedir, dedim. Partimizin Merkez İlçe Kongresi olmuştu, sendikayı tercih ettiğim için birinci yedeğe yazmışlardı. Ama bir kişinin tayini çıktığı için Afyon’dan ayrıldı. Ben de yönetime girdim. Partidekiler, sendikaya sahip olursak iyi olur diyorlar. Sendika da partiyi bırak diyor. Sonrasında biz artık siyasette de sendikada da olabildiğimiz kadar olduk.
SENDİKALARDA SINIF BİLİNCİ YOK
Baştemsilcilik teklifinin devamı geldi mi?
Sendikaya daha sık gelip gitmeye başladım. Bu teklif, daha çok yaygınlaştı. O anda baştemsilci olan kişi de güçlü bir kişiydi. Bana çok yakın olduğunu bildiğim arkadaşlarımın bana uzaklaşmaya başladığını gördüm. Bunun sebebini biliyordum. Bzim sendikada demokrat ve muhafazakâr yapı hakimdi. Bir-iki de sosyaldemokrat arkadaş vardı. Bizim de yapımızdan dolayı ‘Bu adam gelirse solcular sendikayı ele geçirir’ denildi. Bana yapılan teklif hayata geçirilmedi. Ben bunu sendika başkanımıza sordum. Ben böyle bir göreve hazırım dedim. Ama karşılığını alamayınca rahatsız oldum, dedim. Bir toplantıda görüşeceğiz, bunu söylerim dedi. Sendika seçimleri için gizli bir toplantı gibiydi. O toplantıda ‘Sana bazı çevrelerden tepki var, ama şimdi erken’ dediler. O toplantıdan sonra, en yakın arkadaşların, seninle birlikte atölyede çalışanlar istemedi, dedi. Bu ‘Otur oturduğun yerde, biz gerekirse karar veririz’ demektir. Biz üçüncü bir grup olarak delege seçimlerinde çıktık. Daha sağda olan taraf adeta tulum çıkardı. Biz 60 tane oy aldık. Bu 60 kişinin burada blok olarak burada olması bir mesajdı. Seçimlerle ilgili hoş olmayan şeyler yaşandı, delege seçimlerinin iptali istendi. Bizi eleştiren kesim, bize ‘Yaparsanız siz yaparsınız’ dediler. Biz de belki de ilk kez seçimi iptal ettirdik. Çalışmalarımızda beraber görünmek istemeyen kişiler, yanımda görülmeye başlandı. İş siyasi bir konuma geldiğinde birdenbire ayrışma çıktı. Bu arkadaşlarımın hepsi ‘Ölümüne varız’ demeye başladılar. Bir gün toplantı yaptık. ‘Bakın, ben çok üzgünüm. Sizlerle çalışmaktan zevk almıyorum. Takiye yapıyorsunuz. Ben sizi çok sevdim. Size çok güvendim. Hepimiz aynı gelirde insanlarız. Bize hiçbir zaman destek vermediniz. Sizinle çalışmak istemiyoruz. Bana solcu deyin, başka bir şey diyemezsiniz. Siz ne olduğunuzu anlatamayacaksınız bana’ dedim. O seçimde yine sağdaki grup tulum çıkardı. 1993-1994 dönemi. Sınıf bilinci olmayan kişilerin sendikalarda görev almaları, işleri çok kötüye götürüyor. Biz bugünlere göstere göstere geldik.
Sendikaları da sık sık eleştiriyorsunuz…
Kırılma sendikalarda o dönemde başlamıştır, adım adım sendikalar bölündü. Ücret sendikacılığı da yapamaz duruma geldiler. Sosyal hakları da ellerinden alındı. Bu acı bir durumdur. Savunabilecek haklar da ellerinden alınınca, zam istendiği zaman ‘Hadi canım sen de’ diyen bir tarafla karşılaştılar.
BABAM DESTEK VERDİ
Aileniz CHP’li olmanıza nasıl baktı?
Babam mutlaka parti içinde mücadele etmemi istedi. Şimdi bile öyledir. İyi yapıyorsun diyor. Ben 1988 yılında evlendim. Bir kızım, bir oğlum var. Mutlu bir evliliğim oldu. Sendikanın getirdiği ortam, o sosyal yaşantı, birtakım sıkıntıları getirdi. Medeni insanlarız, çoçuklarımız var. Hâlâ da onlar için görüşürüz. 18-19 yaşımızda fabrikaya girdik, ne öğrendiysek oradaki büyüklerimizden öğrendik. Bizim iş hayatı ile ilgili mayamız, o fabrikada atıldı. Harb-İş askeri işyerlerinde çalışan bir sendika olmasına rağmen, çoğu sendikadan daha aktif bir sendikaydı. Emekten yanaydı, adam gibi dik dururdu. Ben İzzet Çetin’in Harb-İş Genel Başkanlığı’nda, Bayram Meral, Türk-İş Genel Başkanı iken Meral’in otobüsünü devirmeye kalkanlardan birisi de benim. Benim genel başkanım dimdik durdu orada. Harb-İş işçisi orada kaldı. Sendikadaki duruşumuz da siyasetteki duruşumuz da hiç değişmedi. Siyaseti amatörce yapmaya çalıştık.
Askeri Fabrika’nın yöneticileri size baskı yapıyor muydu?
Askeri Fabrika’da amirlerin, komutanların hepsi daha demokrat yapıda, Türkiye Cumhuriyeti’ne ve değerlerine bağlı insanlardı. askerler orada cemaat ve tarikat yapılanmalarına karşı etkililerdi. Bir de daha radikal sol gruplara karşı baskıları oldu. Cumhuriyet Halk Partisi kimliği olduğu için bir baskı ile karşılaşmadım. Ben 1997’nin Ağustosu’nda ayrıldım. Bana bunu düşündüren sendikadaki güvensizlik ortamı, verilen sözlerin yerine getirilememesi.
Mücadele etmeyi sürdürdünüz mü?
Bana fırsat verilmediğinde bu sefer Harb-İş Spor Kulubü Başkanlığı’na aday oldum. Aynı yapı orada da karşıma çıktı. Bizi toplantıya çağırdılar, adayları belirlemişler. Bize de ‘Bu arkadaşlara oy verin” diyorlar. Ben katılmıyorum, dedim. Ben daha başka bir gücün takviye edilmesini istiyorum dedim ve adaylığımı ilan ettim. 3 oyla kaybettik. Harb-İş Spor Kulübü’nün bir yeri vardı. Orası bizim sahip çıktığımız bir yerdi. Orasının çok güçlü olmasını istiyorduk. Sendika için bir adımdı bu.
PARTİDE ETKİN GÖREV
Bir taraftan da parti çalışmaları devam ediyor…
Parti ön plandaydı. Parti içindeki belli başlı taraflar vardı. O zaman yeni bir kadro kurmuştuk, ili daha iyi yönetiriz dedik. Tam o sırada İhsan Aydoğmuş yeni emekli olmuş. İhsan Ağabey’e gittik. ‘Sen varsan, İlçe Başkanı olurum’ dedi. İhsan Ağabey Beyefendi bir kişidir. O’nun için Merkez İlçe’de kaldım. Kazandık, karşı tarafta belli başlı güçlü kişiler vardı. Atamer Büyükbudak önce İlçe Başkanı oldu, ardından İl Başkanı oldu. Büyükbudak’ın ikinci döneminde il yönetimine girdik.
Parti içi çekişmeler de yaşanıyor muydu?
Yalçın Görgöz, tepeden inme birisi değil. Hemen hemen her görevde bulundum. Nöbet tutulacağı yerde nöbet tuttum, çay verilmesi gereken yerde çay verdim. 2004’teki yerel seçimlerde parti, Türkiye genelinde başarısız bir dönem geçirdi. O dönem Afyon’da 17 yer kazandık. Başarılıydık. Ona rağmen Sayın Halil Ünlütepe, milletvekiliydi ve bazı yerler görevden alındı. Görevden alınma sebebi ise ‘Sayın Baykal’a karşı muhalefet anlayışı’ olarak açıklandı. 28 tane il teker teker görevden alındı. 2005’ten 2012’ye kadar partide görev almadım. İl Başkanlığı görevden alınınca Merkez İlçe’ye aday oldum. Birçok arkadaşımız hep beraber çıktık. Savaş Hoca ‘Ben de varım’ dedi. Bize ‘Siz kendi aranızda karar verin’ dediler. Savaş Hoca ile balkona çıktık, ‘Hiç uzatmayalım, senin partide emeğin büyük. Ben daha tanımıyorum. Senin yönetiminde görev alırım’ dedi. Ahmet Toptaş, Ramazan Akgöz, Murat Balkır alkışladılar bizi. Ben aday adaylığında kaldım. Yüzde 20 barajı vardı. Delegelerin yüzde 20’sinin aday göstermesi gerekiyordu. Halil Ünlütepe, milletvekilliğinin en sert zamanında sandık başında. Bize oy vermek isteyenler, geride kaldı. Delege seçimleri yapıldı, Naci Kanyılmaz atamalı başkan oldu. Şu listeleri verin diyorum, bana listeleri vermediler.
O seçimde bizi destekleyenler de ‘Çekil istersen’ dediler. İstedikleri gibi delege seçimi yapıp kongre yaptılar. Ben aday olamadım. Kongrede söz aldım. Halil Ünlütepe’ye hitaben konuşma yaptım ve durumun parti içi kıyım olduğunu söyledim. ‘Atımla, arabamla Naci Kanyılmaz’ın ve partimizin emrinizdeyim’ dedim ve salon ayakta alkışladı.
GÖRGÖZ, TOPTAŞ’IN ADAMI MI?
2011’deki çalışmanızla Yalçın Görgöz Ahmet Toptaş’ın adamıdır yorumu yapıldı…
Biz, parti içi seçimlerde Toptaş’ın da Ünlütepe’nin de karşısındaydık. Ama genel seçimler olduğunda biz Ahmet Toptaş’ı destekledik. Ahmet Toptaş, bütün önseçimlerinde birinciydi zaten, O’nun partiye verdiği katkılardan dolayı partinin vefa borcu vardı. O vefa borcu ödendi aslında.
Bu seçimden sonra İl Başkanlığı seçimi vardı. Bu süreç nasıl işledi?
Örgüt seçimleri oluyor, Ahmet Toptaş’ın karşısındayız. Genel seçimler oluyor, bizAhmet Toptaş’ı destekliyoruz. Ahmet Ağabey’in hakkıdır. Biz O’nun devrimci mücadelesinden dolayı Meclis’te de etkin bir milletvekili olacağına inandık. Ahmet Toptaş, herkesten nasıl rica ettiyse, bizden de çalışmamızı rica etmişti. Sayın Milletvekilimizin alana çekilmesinde benim etkim vardır. 2010 Referandumu’ndan önce bürosuna gittim. Orada bize dinleneceğini söylemişti. Ben de ‘Senin alanda izin var. Bu partinin sana ihtiyacı var. Referandum’a gidiyoruz, bizim bunu anlatmamız lazım’ dedik. Aslında Referandum’da Ahmet Toptaş, önseçimi kazandı.
Biz olması gerektiğini olması gerektiği gibi yaptık. Biz olağan kongrede aday olduğumuzu, 2 sene öncesinden açıkladık. Şimdiden çalışıyorum dedim. Toptaş’ın adaylığında da ‘Toptaş’ı destekliyorum’ dedim, İl Başkanlığı adaylığımı açıklamama rağmen. Gece-gündüz de çalıştım. Ramazan Akgöz, milletvekili adaylığı için istifa etti. İl Başkanı Nevzat Ercan’dı. Nevzat Bey’den daha fazla ben çalıştım.
İl Başkanlığı için kadronuz belli miydi?
Çok dar bir kadro vardı kafamda. Parti için görev yapmış, sevilen, sayılan kişiler vardı. Eski Belediye başkanları, yeni belediye başkanları vardı. Kesinlikle ekip çok önemli. Ama bu partide o kadar kırılmalar vardı, bizim amacımız aslında bu kırılmaların da önüne geçmekti.
İl Başkanı oldunuz, iki yıl nasıl geçti?
Biz göreve gelince eksiklikleri gördük. Bizim partimizin en büyük eksikliği, iktidara gelmek için çaba gösterilmemesi. Herkes, parti içinde bir güç elde etmeye çalışıyor. Teşkilat o kadar hantallanmış ki, bir hedef konulduğunda buna nasıl ulaşılacağı bilinmiyordu. Biz hedef belirledik. İlçe ilçe dolaştık, her ilçeye özgü hedefler koyduk. Bu partide çalışılırsa bir şeyler olabilir, insanlar sahip çıksın istedik. Örgütleri güçlü hale getirmeden başarıyı yakalamanız çok zor. Bir zincirin gücü, en zayıf halkası kadardır. Bizim gücümüz Afyon’da Bolvadin kadardır. Muğla’da yüzde 51 oy oranı almanız, Tekirdağ’ın tüm ilçelerini kazanmanız yetmemeli. Bizim göreve gelme isteğimizin temelinde burada net bir duruş ve çizgisini ortaya koyan bir yönetim olmaktır.
PARTİ AİLE BÜYÜĞÜ GİBİDİR
CHP’liler “Görgöz milletvekili adayı olacak mı” diye soruyor…
Bu adam ne yapmaya çalışılıyor denilmeye başlandı. Aday olacak mı diye sormaya başladılar. Ben bu partinin tabanından gelen birisi olarak hiçbir şeyin örgütsüz yapılamayacağını düşünüyorum. Örgüt çok önemli. Bunun mücadelesini vermek gerekiyor. Örgütün önemini kavrayabiliyorsak, kendi içimizdeki örgütlere sahip çıkmamız gerekiyor. Üyelik ömür boyu gidecek asil bir görevdir. İlde sıkıntıların olduğunu biliyordum. Ben daha aktif bir şekilde CHP’nin olabileceğini biliyordum. Ben arkadaşlarıma sordum, neler düşünüyorsunuz dedim. Kendi başınıza hiçbir şey değilsiniz. Ben partimin vereceği her göreve hazırım. Partim ‘Üye olarak kal’ derse, ben bunu kabul ederim. Parti bir aile büyüğü gibidir.

Çocuklarınıza siyasi müdahale ediyor musunuz?
Çocuklarıma siyasi bir müdahale yapmıyorum. Oğlum Isparta’da, kızım İstanbul’da. Şişli ilçesine gidip kaydını yaptıracak. Oğlumu da Isparta İl Başkanı ile tanıştırdım, ama eleştirileri var ve bir yere bağlanmak istemiyor. Duyarlılığı var; ama sistemi ve CHP’yi eleştiriyor. Oyunu da veriyor. Burada kullandı, Ahmet Toptaş’ı seçti.
Kızım da Gezi Olayları’ndaydı. Ama sporcu olduğu için bacak kaslarında yarılma oldu. Gezi Olayları’nda yürüyemiyordu, ‘Geri hizmette yer aldım’ dedi. Yeterli olmadığı için ağlamıştı. Oğlum da çok güzel resim yapıyormuş, bunu geç fark ettim. Ama Güzel Sanatlar Lisesi’ne gidebilirdi. Bu konuda oğlumun yeteneğini geç keşfettim. Kızımın tercihinde etkili olmuşumdur diye düşünüyorum. Cumhuriyet Başsavcıları’nın odasında bir levha vardır. Sınavdan önce gezdik, eğlendik, tatilimizi yaptık. Onun eve geldiğinde kapısında Cumhuriyet Başsavcısı yazıyordu. Savcılık sınavlarına girmiyor, ama ben ona baskı yapmıyorum. Ama hukukun düzgün ve vicdanlı insanlara ihtiyacı vardır. En değerli varlıklarım.

Bir insan ömrünü neye vermeli?
Ben gerçekten bir kere inandığım değerler üzerinde yaşamayı seven bir insanım. İnsanlığın şu anki durumu beni çok rahatsız ediyor. Bu bozuk düzen, kapitalizm ve emperyalizmin sömürü düzeni beni rahatsız ediyor. Bir yerlerde ağlayan insanlar var. Bu ağlayan insanların gülümsemesi için çalışmak gerekiyor. Bizim duyarlı olmamız için, bizim tanıdığımız mı olması gerekiyor? Ateş illa düştüğü yeri mi yakmalı? Başkasının derdiyle dertlenmek budur. Dava adamı olmak demek de bu zaten. İnsanlar birlikte toplumun düzelmesi için, insanlığın düzelmesi için mücadele ederse her şey daha güzel olacak.

Boş zamanınızda ne yaparsınız?
Ben boş zamanlarımda parti için bir şeyler apmak isterim. Kahve ve oyun alışkanlığım olmadı. Akşamları bir köy kahvesinde sohbet etmek, kasabalarda dertleşmek bana daha cazip geliyor. Boş zamanımızda ülkemiz için bir şeyler yapmak gerekiyor. Devrimciliğin boş zamanı olmaz diye düşünüyorum.

Gezi Olayları’nda Türkiye farklı bir durumla karşılaştı. Sizce Gezi Olayları nasıl yorumlanmalı?
Gezi Olayları, unutulmaz ve etkisi sürecektir. İkinci bir kurtuluş mücadelesi gibi görüyorum. Bunun etkisi sürecektir. Orada farklı görüşten kişiler bir araya geldi.
Gözaltındaki saatleriniz nasıl geçti?
Gezi Olayları’nda gözaltına alındık. 34 kişiydik. Genç arkadaşlarımız vardı. Oradaki arkadaşlarımızla birbirimizi tanıma fırsatı bulduk. Çok eleştirdiğim, TGB’li Mustafa Altınkaya ile de birlikteydik. TGB ağırlıklıydı 34 kişi içinde. Partideki gençlerden de 5-6 kişi vardı. Oradaki TGB’liler çok fanatikti. Bir geri adım atmadıklarını gördüm. Onların şikayetlerinde de haklı paylar vardı. Sabahın 6 buçuk ya da 7’sinde vekilimiz Ahmet Toptaş’ın oraya geldiğini gördük. Hepimize o saatte simit getirdi. Birkaç saat daha oturduk, ifademizi aldılar.
Polisi ezelim dediniz mi?
Bu mücadele halkın demokrasi ve özgürlük mücadelesidir. Siz de halkın bir parçasısınız. Ya gelin birlikte mücadele edelim, ya da bizi ezin dedik.

Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecini nasıl yorumluyorsunuz?
Yeniden çalışmaya başlamak gerekiyor. Cumhurbaşkanlığı seçiminin provasıdır Yalova seçimleri. AKP’nin dışında bir kişinin seçileceğini düşünüyorum. Siyaseti ömrüm boyunca götürmeyi düşünmüyorum. Partimizin verdiği görevi yapıyoruz. Üyelik görevi de buna dahildir. Tam tersine gençlere ‘Israrcı olun, talep edin’ diyorum. Partide gençlerin sayısının artması gerekiyor. Bu konuda da çok yardımcı olmak istiyorum. Siyaset uzun soluklu bir iş ama, Afyon gibi yerlerde Cumhuriyet Halk Partisi’nde görev yapmak zor diyorlar. Buna katılmıyorum. Afyon güzel bir şehir, bu şehrin güzelliklerini ön plana çıkarmamız gerekiyor.

Kemal Kılıçdaroğlu CHP’den büyük müdür?
Kemal Kılıçdaroğlu bizim Genel Başkanımız’dır. Ama O’nun üzerinde Kurultay vardır. Kimse partiden büyük olamaz. Bunu zaman zaman söyleyenler olmuştur. Bazı yörelerde kendi adaylıkları konusunda eleştiriler geldiğinde, ‘Sen çok iyi bir adamsın ama, MHP alsaydı, AKP olsaydı sen kesin kazanırsın’ gibi eleştiriler karşısında ‘Siz bana oy verin’ demeyi tercih edenler oldu. Bunlar yanlış şeyler. Halbuki ‘Beni ben yapan değerlerin başında da CHP’li olmak geliyor’ denilebilmeli.

PARTİNİN NEFERİ
OLMAYA GELSİNLER
Yalçın Görgöz: Gençliğimizde partimizin kapısını açmak için birbirimizle yarışırdık. Parti ne görev verirse yapmaya çalışırdık, koşardık. Onun için biz partimizi kıskanıyoruz. Partimizi başka yere kaydırmak, farklı taraflara hizmet etmek için gelen görevlilere karşıyız biz. Değişik dönemlerde bu hep yaşandı. Buraya gelirken partinin neferi olmayı göze alacak. Biz onlarla oturur konuşuruz, mutluluğumuzu dile getirir. Birilerinin istemi üzerine, şahsi geleceğine çanak tutmak üzere gelindiyse, o zaman bu doğru olmaz.

İŞÇİLERİN AĞABEYİ

Size “Bir taraftan solculuk yapıp bir taraftan şirketin genel müdürlüğünü yürütüyor” eleştirileri yöneltiliyor.
Bu şirketin işletme müdürüyüm. Bir şirketimiz vardı, 3 şirkete çıkardık. Dördüncüsünü kurma aşamasındayız. Şirket 43 yıllık bir şirket. Ben 1997’de dahil oldum. Orada gösterdiğim gayret ile 2006 yılında şirket ortağı oldum. Bir sermaye koymadım. Bizim şirketlerimizin iki tane ortağı AKP’li, bir tanesi bağımsız ama MHP kökenlidir. Ben CHP’liyim. Ben farkımı işe girerken de belirtmiştim ve bunun için mücadele edeceğimi söylemiştim.
Bizim işyerimizde personelin bütün sorumluluğu, markaların da sorumluluğu bende. Benim orada kendim kadar güvendiğim bir ekibim var. Hepsine aynı değerde güveniyorum. Onlarla çok etkin eğitim çalışmalar yaptık. O zamana kadar gazete okumayan bir yapıdayken, birer sunum yapar hâle geldik. Biz yetkili servisiz. İnsanların bindiği araçlar, can taşıyor. O araçların sağlıklı olarak seyahat etmesi, bizim için çok önemli. Bizim bir hatamızdan dolayı onlarca kişi ölebiliyor. Arkadaşlarımıza bunun çok önemli olduğunu anlattım. Durmadan bir ay, 20 dakika arkadaşlarla sabah 9’da buluştuk. Orada yuvarlak oluyorduk, ben bir konu seçip onu anlatıyordum. Bunu herbiriniz yapabilirsiniz, diyordum. Bunları benimle paylaşır mısınız, dedim. Önce garipsediler. Bu insanlar imkanları daha az olan kişiler, ilkokulu bitirip çıraklık yapsın diye gönderilen kişiler. Biz bunu başlattık. Önce yazdığı yazıları okurken elleri titriyordu. Sonradan çok etkin sunumlar çıkmaya başladı karşımıza. Mesela ispiyonculukla ilgili bir sunum yaptılar. Örneğin Ahmet Çolaker, suyun önemi ile ilgili bir sunum hazırladı. Biz bunu şuna çevirdik: Her ay en iyi sunum yapan kişilere küçük altın verdik. Bunu da arkadaşlar seçimle belirledi. Arkadaşlarımız artık ‘Bey’, ‘Hanım’ ifadelerini kullanmaya başladı. Sattıkları şey emektir. Alınlarının terini satıyor. Ona saygısı yoksa hakkını arayamaz. Şimdi haklarını arayacak duruma geldiler.
Sendikaya izin verir misiniz?
Şimdi sendikalaşmak isteseler izin veririm. Sendikayı işçi haklarını, sosyal haklarını koruyup kollayan bir anlama geldiği gibi, iyi bir sendika işverenin de haklarını korur. İyi bir sendika, işverenin işinin gelişmesine katkı sağlar. O iş genişlerse, on işçi daha çalışır. O işletmenin çalışması, daha çok istihdam demektir. Biz bunu söylemeye çalışıyoruz. İyi bir sendika bunun mücadelesini verir.

Gazetiniz Kocatepe’nin muhabirlerinden Murat Arısoy’un sordu, CHP il Başkanı Yalçın Görgöz içtenlikle cevap verdi.

Bakmadan Geçme