Siyaset ve millet, FETÖ'yü durdurdu
Türkiye'nin yakın tarihinde yaşadığı en keskin dönemeç olan 15 Temmuz gecesi, Türk Milleti'nin iradesine, siyasetine ve vatanına sahip çıktığı gün olarak tarihteki yerini aldı. O kara geceyi aydınlatan kahramanlıkların hangi unsurlarla desteklendiğini ve 15 Temmuz sonrasını Afyon Kocatepe Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Karakaş ile değerlendirdik. Kimlikler ve Hareketler Sosyolojisi,Türkiye'de Sosyoloji, Kent Sosyolojisi, Siyaset [&hellip]
Türkiye’nin yakın tarihinde yaşadığı en keskin dönemeç olan 15 Temmuz gecesi, Türk Milleti’nin iradesine, siyasetine ve vatanına sahip çıktığı gün olarak tarihteki yerini aldı. O kara geceyi aydınlatan kahramanlıkların hangi unsurlarla desteklendiğini ve 15 Temmuz sonrasını Afyon Kocatepe Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Karakaş ile değerlendirdik. Kimlikler ve Hareketler Sosyolojisi,Türkiye’de Sosyoloji, Kent Sosyolojisi, Siyaset Sosyolojisi, Etnisite ve Milliyetçilikler, Tüketim Sosyolojisi, Küreselleşme, Polis Araştırmaları alanlarında araştırmaları olan Karakaş, dikkat çekici tahliller yaptı.
GAZETENİZ KOCATEPE: 15 Temmuz gecesi bir darbe girişimi yaşandı. Yaşanan olayları nasıl değerlendirmek gerekiyor?
AFYON KOCATEPE ÜNİVERSİTESİ REKTÖR YARDIMCISI PROF. DR. MEHMET KARAKAŞ: 15 Temmuz gecesinde gördüklerimiz ve sonrasındaki olup bitenler, bize açık bir darbe girişimi olduğunu gösteriyor. Tankların yollara çıkarak araçları ve insanları ezdiği, uçakların helikopterlerin havalandığı ve insanların üzerine ateş açtığı, darbecilerin insanların üzerine çekinmeden ateş ettiği organize bir girişim. Televizyonda bildiri okutulmaya çalışılması ve diğer gelişmelere baktığınız zaman bunun klasik bir darbe girişimi olduğunu anlarsınız. Siyasi tarihimizdeki darbeleri hatırladığımızda da, 15 Temmuz gecesinde olup bitenler açık bir darbe girişimidir.
50 YILDIR YAPILANAN BİR ÖRGÜT
Bu planlı bir şey mi?
Tabii bu girişimin bir arka planı var. Bu planı gerçekleştirmeye çalışan örgüt, Türkiye’de yaklaşık 50 yıldır yapılanmış. Zaman içinde belirli bir güç devşirmiş, devletin en hassas güç odaklarına deyim yerindeyse sızmış ve hâkim olmuş bir yapı. Devletin bütün kurumlarında yapılandığını görüyoruz. Bu örgütün siyasi tepki verme biçiminde de zaman içerisinde dönüşümler oldu. Ergenekon davaları başlamadan önce devlet kurumlarında adeta ölü taklidi yapan örgüt, Ergenekon davasıyla birlikte özellikle bürokraside devşirdiği güçle siyasal alanda tepki veren bir tutum içerisine girdi. İlgili davayı kendi lehinde sulandırmaya başlayınca siyasi iktidarla açıkça çekişmeye girdi. Bunun ilk örneği, Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı’nın ifadeye çağrılmasıdır. 7 Şubat 2012. Bunun öncesinde de bir gerilimin olduğu biliniyordu. 2011’de yapılan genel seçimlerde, milletvekili önerisinde bulunulduğu, AK Parti’nin bunu kabul etmediği, HSYK seçiminde kendi elemanlarını seçtirerek ittifak ettiği grupları aldatan bir gelişmeyi görüyoruz. MİT krizinden sonra 17-25 Aralık 2013’te yargı operasyonları yaşandı. Yolsuzluk ve hırsızlık gibi söylemlerle negatif algı yönetimi yapılmaya çalışıldı.
YENİLGİ PSİKOLOJİSİ
İLE HAREKET ETTİLER
Neredeyse 8 ayda bir girişim var diyebilir miyiz?
Evet, sürekli bir girişim söz konusu. 17-25 Aralık sürecinde tersinden bir algı yönetimini de gördük. AK Parti Lideri Recep Tayyip Erdoğan, siyaset kurumunun yok edilmeye çalışıldığını vurgulayarak kendi seçmenlerinin yanı sıra milliyetçi-muhafazakar seçmeni de konsolide etti. Bunda da başarılı oldu. 30 Mart 2014 yerel seçimleri, bu konudaki ilk başarıdır. Akabinde Cumhurbaşkanlığı seçimi oldu. Bu seçimde de seçmenin konsolidasyonu tescillenmiş oldu. 15 Temmuz’a giden yolun taşlarıydı aslında bunlar. Bu taşlardan birisi de Gezi olaylarıdır. Gezi Parkı olayları, sanki sol muhalefetin ortaya koyduğu bir muhalefet etme biçimi olarak lanse edilmiş olsa da, daha sonraki ilişkiler gösterdi ki, FETÖ bu girişiminde içerisinde. Doğrudan örgüt patentli girişimler ise; 7 Şubat Krizi, 17-25 Yargı Yoluyla Operasyon. Ardından da basın yoluyla bu konunun yönlendirilmesi çalışmaları ve 7 Haziran 2015 seçimlerinde HDP ile birlikte bir strateji izleyerek, HDP’nin seçim barajını geçmesinin sağlanması. 1 Kasım 2015 seçimlerinde ise Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından tersine bir algı yönetildi ve 7 Haziran’daki FETÖ stratejisi 1 Kasım’da mağlup edildi. Bu gelişmeler FETÖ’nün adeta psikolojisini bozdu. Şöyle ki; kendilerini çok güçlü olarak gören, devletin bütün kurumlarına sahip olduğunu düşünen bir örgüt, her girişiminde başarısız oldu, her başarısızlık örgütte travmaya yol açtı ve bu travma, daha kuvvetli bir girişimle ancak başarılı olunabileceği kanaatini ortaya çıkardı. 15 Temmuz, bir girişimler sürecinin varoluş ya da yok oluş anlamındaki en güçlü kozun oynanmasıydı. Yani yenilgi psikolojisinin motivasyonuyla gerçekleştirdikleri bir darbe girişimiydi. Diğer bir ifadeyle bir intihardı.
HALK “İRADEME KARIŞMA” DEDİ
15 Temmuz’da millet de kendi algısını oluşturdu, diyebilir miyiz?
Bu da bir birikim aslında. Ergenekon ve FETÖ tarzı derin yapılanmaların vesayetçi tutum ve davranışlarına karşı toplumda bir direnme psikoloji de oluştu. Askeri vesayetin, siyasetin alanlarını daraltma alışkanlığı halkta bir bezginlik oluşturmuştu. 367 garabetiyle Ak Parti’ye Cumhurbaşkanını seçtirmeme, en güçlü halk desteğini aldığı bir dönemde AK Parti’nin kapatılma davası açılması halkın vesayet karşısındaki tutumunu değiştiren gelişmelerdi. Bunun neticesinde ‘irademe karışma’ psikolojisinin ortaya çıktığını görüyoruz. Çeşitli operasyonlar ve davalarla Ergenekoncu vesayet gerileyince yerini, F Tipi ya da FETÖ örgütlenmesi aldı. Her iki vesayetçi gruba ve yaptıklarına karşı halkta bir birikim oluştu. 15 Temmuz’da ‘zaman bu zamandır’ diyerek insanlar hesapsız bir şekilde sokağa çıktı. Sokağa çıkma sürecini başından itibaren hem bizzat sokakta, hem de medyadan izledim. Boğaziçi Köprüsü’nün kapatılmasını canlı olarak televizyondan gördüm. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakan Yıldırım ve Devlet Bahçeli’nin açıklamaları, halkta zaten bir birikim olarak var olansokağa çıkma ve direnme iradesini güçlendirdi. Özellikle Cumhurbaşkanı’nın açıklamasından sonra direniş çok daha güçlendi.
DOĞRU SAFTA SAĞLAM DURUŞ
TRT’deki “Diriliş Ertuğrul” dizisinin de toplumsal bilinçte önemli olduğu söyleniyor. Bunun sosyolojik bir karşılığı var mı?
Mutlaka var. Televizyonlarda yayınlanan dizi ve programlar üzerinden çeşitli algılar oluşturulabiliyor. Kurtlar Vadisi’ isimli dizi üzerinden de bir algı oluşturulmuştu. Halk, “Diriliş Ertuğrul” isimli dizide devlet yönetme süreçlerinin arka planında olup bitenlerin gerçekleşme biçimlerini görüyor ve bunlar üzerinden bir kanaate ulaşıyor. Kanaatler çeşitli bilinçlere dönüşüyor ve halk, şayet doğru safta sağlam durulursa sonuç alınır izlenimi ediniyor. Dolayısıyla bu tür dizi ve programlar bireylerin bilinç düzeylerinde ve toplumun davranış kalıpları üzerinde etkili olabiliyor.
EMPERYALİZM,
DARBECİLERE DESTEK VERDİ
Bir görüş de şu: 15 Temmuz bir işgal girişimiydi. Peki, üst akıl olarak adlandırılan kişiler, topluluklar ve devletler bunun neresinde?
Bu soruyu cevaplarken Türkiye’nin tarihsel önemini, jeo-stratejisini, gücünü ve ilişkilerini dikkate almamız gerekiyor. Türkiye, imparatorluk bakiyesi olan bir ülke. Bu bakiye, Türkiye Cumhuriyeti’nin peşini hiç bırakmadı. Belli bir süre kendi içine kapansa da; Balkanlar, Kafkaslar, Ortadoğu, Müslüman dünya Türkiye’yi hep takip etti. Türkiye, Turgut Özal ile birlikte bu coğrafyalarda yaşayan toplumlarla ilişkileri güçlendirmeye başladı. Özal, Adriyatik’ten Çin Seddi’ne Türkiye tahayyülü söylemini kullanıyordu. AK Parti iktidarındaki dış politikalar da bu söylemi politik düzlemde devam ettirdi. Türkiye güçlendikçe, bu coğrafyalarda daha etkili olmaya başladı. Dünya sistemin egemenleri de bu gelişmeleri gördüler. Ortadoğu ve Arap Dünyası’nda Arap Baharı adında bir gelişme yaşandı. Tunus’tan başladı, Suriye’ye kadar geldi. Suriye’de ortaya çıkan sorun, Türkiye’yi diğerlerinden daha çok etkiledi. Arap Baharı öncesinde Suriye ile neredeyse sınırların kalkacağı bir mekanizma oluşturulmuştu. Suriye yönetimi, kendi ülkesindeki gelişmeleri okuyamadı ve Türkiye’nin telkinlerine rağmen, ülkedeki gelişmelere karşı silahla karşılık verdi. Bütün bunlar yaşanırken, Türkiye, Suriye’deki muhaliflerin yanında yer aldı. Bu pozisyon, Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri’nin de pozisyonuydu aslında. Dünya siyaseti, Arap Baharı’nı destekledi. Ancak oralarda halkın içinden gelen güçler iktidara gelince, Bahar tersine dönmeye başladı. Suriye’de de frene basıldı. Türkiye, Suriye politikasında yalnız bırakıldı. Bu süreçte Rus uçağının düşürülmesiyle Türkiye’nin yalnızlığı iyice pekiştirildi. Bu gelişmelerde FETÖ’nün de arka planda rol oynadığı zamanla kendini gösterdi. Rus uçağının düşürülmesi ve MİT tırlarının durdurularak Türkiye’nin DAEŞ ile ilişkili olduğu yönündeki algı yönetimleri FETÖ’nün rolünü açık eden gelişmelerdi. Özetle süreç, FETÖ’nün Batı emperyalizmiyle iş tuttuğuna işaret etmekteydi. Gelişmeler, FETÖ yapılanmasının Ortadoğu’da yaşananlarla ilgili, adeta Türkiye’yi köşeye sıkıştıran, yalnızlaştıran politikanın, Türkiye’deki ayağı gibi çalıştığını gösterdi. Uludere’deki sivillerin öldürülmesi, MİT Tırları’nın durdurulması, Rus uçağının düşürülmesi gelişmeleri, bunların örnekleriydi. Devlete ve hükümete karşı güveni zayıflatmayı hedefleyen girişimlerdi bunlar. Bu noktadan baktığımızda 15 Temmuz, FETÖ maşası kullanılarak emperyalizmin bir işgal politikası olduğu değerlendirmesini yapabiliriz. 15 Temmuz sürecinde PKK’nın pozisyonundan da bu kanaati destekleyici tutumlar tespit edebiliriz. 15 Temmuz sonrasında ABD ve AB’nin, Türkiye’nin FETÖ ile mücadelesine karşı almış oldukları tutum ve tavırlarından da bunu görebiliriz. Darbeyi kınayan bir açıklama dahi yapamadılar. Gidişatı adeta mağlubiyet psikolojisiyle izlediler. Yarım ağızla bir şeyler söylemeye çalıştılar. Bir taraftan yarım ağızla darbeyi kınayan, öbür taraftan darbenin mağduru olmuş hükümet ve devlete itidal çağrısı yapan açıklamalarda bulundular. Adeta darbe başarılı olmadığı için üzüntüye kapılan bir tablo sergilediler. Hülasa, Türkiye üzerinde emperyalist emelleri bulunan örgüt ve devletlerin darbe girişimiyle ilgili o geceki tutumları ve sonrasındaki yaklaşımları, darbe girişimine çeşitli biçimlerde destek verdiklerini göstermektedir.
MİLLET, DİRENME SOSYOLOJİSİ GELİŞTİRDİ
FETÖ, dini değerleri kullanarak güçlenmişti. 15 Temmuz’dan sonra cemaatlere yönelik bakış açısı değişti mi?
15 Temmuz Darbe Girişimi gecesinde millet bir direnme sosyolojisi geliştirdi. Devrimsel nitelikte sonuçları oldu bu direnme sosyolojisinin. Ancak bununla birlikte darbenin olumsuz sonuçları da oldu. Ekonomik, sosyal ve dini alanlarda önemli maliyetleri oldu, olmaya da devam edecek gibi görünüyor. FETÖ, kendini topluma “dini bir hizmet cemaati” olarak tanıtmıştı. FETÖ’nün bir dini cemaat olarak darbe girişiminde bulunmuş olması, toplumunana gövdesini oluşturan kesimlerde cemaatlere karşı olumsuz bir tutumun oluşmasına neden oldu. Dinin kullanılan bir araç olduğu algısı oluştu. Bundan dolayı cemaatlere karşı bir mesafe konmaya başlandı. Bu olumsuz tavır, cemaatlerin bundan sonraki tutumuna göre zaman içerisinde ortadan kalkabilir ya da daha da derinleşebilir. Bunu önümüzdeki süreçte göreceğiz. Bir başka boyutu da dini söyleme verdiği zarardır. İnsanların dini, cemaat halinde yaşamasında sanki bir sorun olacakmış gibi kanaatin ve tavrın oluşmasına da yol açtı. Bu tutum, dinin önemli ölçüde kolektif özellik ve işlevlerini zayıflatarak dinin bireysel olarak da yaşanabileceği algısını güçlendirebilir. Dini söylem üzerinden bir kötülüğün de ortaya çıkabileceği düşüncesi hasıl oldu. Bana göre dini alanda ortaya çıkan en tehlikeli sonucu da budur. Oysa İslam, ahlaki bir söylem üzerinden sulh ve barış talep eden bir dindir ve insanların selamete ulaşmasını amaçlar. Darbe girişiminin dini cemaatler açısında ortaya çıkardığı diğer bir sonuç da şudur: Kendini bir dini cemaat olarak sunan FETÖ’nün gerçekleştirdiği darbe girişimi, dini cemaatlere kendilerini sorgulama ve özeleştiri yapma imkanı da ortaya koymuştur. Ayrıca Diyanet Kurumu üzerinden “bir denetleme mekanizması ve dini otorite olsa iyi olur” görüşleri de dile getirilir oldu. Son olarak şunu söyleyerek bitirelim: Darbe girişimi ve sonuçları, Türkiye toplumuna çok önemli dersler verdi, farklı bir siyasal sosyolojik tecrübe kazandırdı ve önüne yapması gereken bir takım ödevler koydu.
>> Murat ARISOY’un Özel Röportajı