'Şiddet Eğilimi Temelinde Sevgisizlik, Öz Saygı Eksiliği Var'
Türk PDR İl Temsilcisi Afyonkarahisar Pedagoji Merkezi'nden Dr. Pedagog Emrah Şenbabaoğlu, şiddet uygulama eğiliminin sevgisiz büyüyen, kendi öz saygısını kazanamamış bireyde veya ruhsal algılama bozukluğu olan kişilerde yaygın görüldüğünü belirterek tavsiyelerde bulundu.
Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Derneği (Türk PDR) İl Temsilcisi Afyonkarahisar Pedagoji Merkezi’nden Dr. Pedagog Emrah Şenbabaoğlu, son zamanlarda toplumda şiddet artışının çok yükseldiğini belirtti.
“RUHSAL ALGILAMA BOZUKLUĞUNDA ŞİDDET EĞİLİMİ YAYGINDIR”
Dr. Pedagog Emrah Şenbabaoğlu, toplumda şiddet artışında en önemli sıkıntılardan bir tanesinin de öğretmen-veli-öğrenci üçgeni olduğunu ifade etti. Şenbabaoğlu, “Öğretmen öğrencisine şiddeti normal görüyor, veli okulu basıyor ve hamile öğretmene şiddet uyguluyor, sınıfa geç kaldı diye öğretmenini bıçaklayan öğrenci. Bu sadece medyaya çıkan yani, daha bilmediğimiz nice olaylar. Peki, bunları ne tetikliyor? Pedagojik, psikolojik etmenleri nereler? Şiddet uygulama eğilimi genellikle sevgisiz büyüyen, kendi öz saygısını kazanamamış bireyde veya ruhsal algılama bozukluğu olan kişilerde yaygın görülmektedir. İstediklerini yaptırmak için uygulanan şiddet zamanla alışkanlığa dönüşerek karşı tarafı fiziki ve içsel olarak etkisiz bırakmaya neden olmaktadır. Toplumumuzda anne babanın sevgisi temel bir kaynaktır. Bir çocuk annesinden babasından sevgisiz büyüdüyse toplumda var olabilmek için ciddi manada kendini şiddetle veya problemli davranışla var etmeye çalışıyor olabilir. Sevgi aynı zamanda öz saygının kazanımına da destek olur. Gel gelelim ruhsal algılama bozukluğu dediğimiz süreç maalesef Pandemiden sonra daha da çok sıkıntılı bir şekilde karşımıza çıkıyor. İletişim problemleri ve ruhsal algılama bozukluğuyla beraber şiddet son raddede. Ve toplumun birçok alanına yansıdığı gibi okul alanında da yansıyor. Aileler Pandemiden sonra çocuklarını okula gönderirken ciddi manada kaygılı ve kuşkulu yaklaşımları nedeniyle çocuklarına öğretmenin değerinden bahsederken yanlış anlaşılmalar nedeni olduğunu düşünüyorum.” ifadelerini kullandı.
“GÜNÜMÜZ VELİSİ OKUL TUTUMUNDA DEĞİŞİMLER VAR”
“Toplumumuzda Pandemi döneminde öğretmenlik mesleğinin kutsallığını ve yüceliğini göremeyip ‘evden para kazanan’ meslek olarak yansıtması çocukta bu kutsal mesleğe bakış acısını değiştirdi.” ifadesiyle bu yıl yayınlanan Pedagojik Online Araştırmalar’dan bir örnek veren Şenbabaoğlu, “Aynı zamanda öğretmenlerin kendi süreçleri de tabii ki bu dönemde kopmalara neden oldu. Günümüz velisinin okul tutumlarında neredeyse çoğunluğunda değişim var. İlgisiz veli profili neredeyse kalkıp çocuklarını akademik manada desteklemek isteyen ve ilkokul birinci sınıftan itibaren bir sınav yarışına başlatan veli profili daha da yaygınlaştı. Bu durum haliyle veliler arasında bir rekabete ve öğretmenleri dahi sorgulamaya itti. Öğretmenler sorgulanırken aynı zamanda veli çocuklarına aşırı baskı uygulamaya başladı. Bu üçgenin tam manasıyla bir sıkışma dönemi yaşadığını görüyorum. Öğrenci üzerindeki yoğun baskı ve disiplinler tutumlar doğru olmadığı için kendini ifade etme biçimlerini farklı şekilde dışarıya yansıyor. Kimisinde özgüven problemleri kimisinde sınav kaygısı ve en önemlisi de okul fobisi dediğimiz süreçler daha da yoğunlaştı. Sınıf içerisinde öğretmen birçok farklı ruh algısına sahip ve pedagojik psikolojik sıkıntılara sahip çocuklarla uğraşırken bir yandan da veli ile iletişimini sıkı tutması gerekiyor. Velinin beklentileri ve istekleri olmadığı zamanda üst yönetime başvurması veya günümüz şikâyet mercilere başvurması kaçınılmaz halde. Öğrenci bu süreçlerin her birine dâhil oluyor ve bazı kendinden olan problemleri dahi öğretmene atfediyor. Fark edileceği üzere kısır bir üçgenin içerisindeyiz. Bu temel süreçler değişmediği sürece kendini ifade edemeyen, teknoloji denizinde boğulan bir öğrenci, kaygılı ve kuşkulu ve tatmin olmayan veli, birçok durumla uğraşması gereken öğretmen.” dedi.
“ÖZELEŞTİRİ, İSTEDİĞİNİ BİLME, KOŞULSUZ SEVGİ GEREKİYOR”
Şenbabaoğlu, sözlerini şöyle tamamladı: “Eğer bu yazıyı bir veli okuyorsa özeleştiri yapabileceği alanları öncelikle görmesi gerekiyor. Çocuğun temel süreçlerinde akademik beklentiler ya da akademik kaygılar olması yerine sevgi ve çocuğunun öz benliği, öz saygısı ve özgüveni için çalışma alanları açması gerekiyor. Eğer bu yazıyı bir öğrenci arkadaşımız okuyor ise öncelikle kendisini ifade edebileceği ve ciddi manada ne istediğini bilen bir süreci geçmesi gerekiyor. Hedefi olmayan, gayesi olmayan bir öğrenci tamamen yaydan çıkmış boş bir ok gibidir. Hedef şart. Eğer bu yazıyı bir öğretmen arkadaşımız okuyor ise sınıf içerisindeki bu kadar yoğun süreçlerle uğraşırken önceliği öğrencisine koşulsuz sevgiyle yaklaşmak olmalı, etiketlendirmeden ve okulda yaşanılan sıkıntıları psikolojik danışman-veli işbirliğinde içinde bir an önce çözmesi için yönlendirmesi yapmasını tavsiye ediyorum.”