Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Muharrem Günay

ŞEYTANIN SAĞDAN YANAŞMASI NEDİR? – Kocatepe Gazetesi

Muharrem Günay 13 Aralık 2018 Perşembe 13:26:43
 

Şeytan aynı zamanda Araf suresi 17. Ayette belirtildiği üzere “İnsanlara sağdan yanaşır.” Şeytanın sağdan yanaşması dindar, doğrucu, sureti haktan görünmek şeklinde olur. Şeytan bir bakarsın din adamı rolünde bir bakarsın dini alet eden bir politikacı rolünde insana yaklaşır, insanları yoldan çıkarır, kendisine kulluk ettirir. Özellikle din tahsili yapmış, din adamlarına, üniversite hocalarına yaklaşır, onları saptırmak, yoldan çıkarmak için çok çaba sarf eder ve onları şeytanlaştırarak onların şahsında insanlara sağdan yanaşır. Çünkü onların sapması yüzünden onlara tâbi olanlarında sapacaklarını çok iyi bilir.
Ali Küçük Hoca Efendi tefsirinde şeytanın sağdan yanaşmasını şöyle açıklıyor:
“Sonra yine onların sağlarından geleceğim diyor. Allah’a inanan ve ona kulluk yapmaya çalışan, ama İslâmî bilgisi, kitap sünnet bilgisi zayıf olan müslümanlara şeytan genellikle sağlarından yaklaşır. Müminmiş gibi görünerek, muttakiymiş gibi, hayırhahmış gibi görünerek, nasihatler ederek ve de Allah adına yeminler ederek iyi bir müslüman kimliğinde gelir şeytan.” (Besa’irül-  Kur’an, Araf suresi 17. Ayetin tefsirinden, Ali Küçük)
Âlimleri ve din adamlarını rab edinmek sadece Yahudi ve Hıristiyanlar için söz konusu değildir. Bu tehlike Allah’ın koyduğu hükümleri hiçe sayarak, Kitap ve sünnete aykırı hükümler koyan ilim adamlarına, şeytanların dostu sahte şeyhlere,  (Allah dostu, Peygamberimizin varisleri gerçek İslâm âlimlerini tenzih ederiz) veya politikacılara veya Enam suresinde 121. ayette işaret edilen şeytanın dostlarına körü körüne itaat eden, gösteriş için ibadet eden Müslümanlar için de söz konusudur. Bunlar  “Müslümanım dedikleri halde –Allah korusun- şirke düşerler.”
Yahudiler Üzeyir aleyhisselâma Allah’ın oğlu, Hıristiyanlar da Hz. İsa’ya Allah’ın oğlu deyip şirke düşerken, yüce dinimiz İslâm’da imanın şartları sıralanırken, bu şartların birincisi olan kelime-i şehadette Hz. Muhammed’in önce Allah’ın kulu sonra da resûlü olduğuna vurgu yapılmıştır. “Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühu ve resûlühu.”
Yüce kitabımıza göre bütün peygamberler birer beşer, yani insandırlar. Onları diğer insanlardan ayıran en önemli özellik Allah tarafından seçilerek peygamberlikle görevlendirilmiş olmalarıdır. İslâma göre “Âlimler peygamberlerin varisleridir.” Biz âlimleri Allah’ın yüce kitabına ve Resûlullahın sünnetine bağlı kaldıkları ve ilmi ile amel ettikleri sürece sever ve sayarız ve onların ilminden istifade ederiz. “Allah muhsinleri, muttakileri ve âlimleri sever ve diğer kullarından üstün tutar.”  (Ali İmran: 76; Nahl: 128; Zümer: 93; Enbiya: 7)
Gerçekte peygamber sevgisinin de âlim sevgisininde asıl kaynağı Allah sevgisidir. Biz Allah’ın sevdiklerini sever, Allah’ı sevenleri de severiz.
 Helal ve haram hükümlerini koymak rab olan bir varlığın özelliğidir. Kim Allah’ın helallerini haram, haramlarını helal kılarsa rablık iddiasında bulunmuş olur. Haramı helal, helali haram kılan; Faiz, rüşvet, zina ve içki gibi Allah’ın haram hükümlerini, helal sayan, meşru gösteren kimseler Allah’ın helal ve haram kılma hakkına müdahale ettiklerinden Rablık iddiasında bulunmuş olurlar.
Allah’ın hükümlerine ters düşen hüküm sahiplerine/tağutlara isteyerek itaat etmek veya bazı bilim adamlarını yanılmaz kabul edip, sözlerini, Kur’an ve sünnet ölçüsüne vurmadan mutlak doğrular olarak kabul etmek onları rab tanımak demektir.
Kur’an-ı Kerim’de Hz. Yusuf ile Mısır kıralı arasında geçen bir olayı anlatan âyeti kerime insanın nasıl rab tanındığını açıklaması bakımından çok dikkat çekicidir:
“O hükümdar “Onu bana getirin” dedi. Emir üzerine Yusuf’a gönderilen adam yanına gelince, Yusuf ona dedi ki: “Haydi Rabb’ine geri dön de, ona sor bakalım, o ellerini kesen kadınların maksatları ne imiş? Hiç şüphe yok ki, Rabb’im, onların oyunlarını çok iyi bilir.”(Yusuf 12/ 50)
Dikkat edilirse âyette Mısır hükümdarından “rab” olarak söz edilmektedir. (Gâlerci’  ilârabbike/rabbine geri dön dedi.)  Çünkü Hz. Yusuf’a gelen o adam Mısır hükümdarının koymuş olduğu hükümlere uymaktadır. Bu bakımdan o adamın rabbi Mısır hükümdarıdır.
Tevbe suresi 31. Âyette de “Bilginlerin (hahamların), rahiplerin ve Meryemoğlu Mesih’in (Hz. İsa’nın) Allah’tan gayrı rabler edinildiği belirtilmektedir. “Bilginlerini (hahamlarını), rahiplerini ve Meryemoğlu Mesih’i Allah’tan ayrı rabler edindiler.” (Tevbe 9/31)
Yahudi ve Hıristiyanların Allah’tan başka rabler edinmesi konusunda Abdullah b. Abbas demiştir ki: “Hahamlar ve papazlar, (insanlardan) kendilerine secde etmelerini istememişlerdir. Fakat onlar, Allah’ın emirlerine aykırı emirler vermişler, bundan dolayı kendilerine ‘rabler’ denilmiştir. O emirleri gönüllü olarak kabullenenler ve istekle yerine getirenler de onları rab edinmişler ve küfre girmişler demektir.” (Feyzü’l Fürkan, Tevbe 31. Ayetin mealinin açıklamasından;  H. Tahsin Feryizli)

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti