Şeyh Sait İsyanı Nedir

Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk dönemlerinde, cumhuriyet rejimine karşı olarak çıkmış büyük çaplı bir isyan olan Şeyh Sait İsyanı nedir?

Şeyh Said İsyanı, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde Zaza ve Kürt aşiretlerinin cumhuriyet ve inkılaplara karşı olanları tarafından Ankara’daki merkezi yönetime karşı çıkan geniş çaplı bir ayaklanmadır. Cumhuriyete karşı yapılan ilk geniş çaplı ayaklanma olan Şeyh Sait İsyanı Şubat 1925 tarihinden Nisan 1925’e kadar sürmüştür.

Haber

Şeyh Sait İsyanının iç ve dış olmak üzere iki ayrı sebepten kaynaklanır. İsyanın iç gerekçes olarak yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin ve onun devrimlerine olan itiraz gösterilir. Dış gerekçesi ise aynı dönem içerisinde Musul meselesinde başarı kazanmak isteyen İngilizlerin, Türkiye içerisinde isyanlar ve kargaşalar çıkararak Türkiye’yi diğer dünya ülkelerine istikrar bulamamış bir ülke olarak tanıtarak Türkiye’nin yakın doğu dengesinde kendi aleyhine bir durum yaratmasını önlemektir.

Şeyh Sait İsyanı’nın hem iç politikada hem de dış politikada önemli etkileri olmuştur.

Cumhuriyet rejimine karşı düzenlenen ilk büyük ayaklanmanın en önemli sonucu Misak-ı Milli sınırları içerisinde bulunan Musul’un artık tamamen İngilizlerin eline geçmesidir. Şeyh Sait İsyanı nedeniyle Türk ordusu gereğinden fazla yıprandı ve Musul’a gerekli desteği veremedi. Bu nedenle Türkiye Ankara Anlaşması ile Musul üzerinde bulunan haklarından vazgeçti.

Ayrıca isyanın kanıtlamış olduğu bir diğer sonuç ise Türkiye Cumhuriyetinin henüz çok partili hayata geçişe hazır olmamasıydı. Devrimleri benimseyememiş büyük bir bilinçsiz kitlenin kendilerine küçük de olsa ödün gösterebilecek bir siyasi partinin peşinden gidebileceğini gösteriyordu. Özellikle bilinçsiz kitle özellikle din konusunda istismar edilmeye oldukça açıktı. Sonuç olarak isyanın ardından Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kapanmış ve çok partili hayata geçiş denemesi bu dönemde başarısızlıkla sonuçlanmıştır.

Haber

Şeyh Sait Ayaklanması (13 Şubat / 15 Nisan 1925)

Hilafetin kaldırılmasına karşı çıktığı belirtilse de ayaklanmanın düzenleyicileri arasında “bağımsız Kürdistan” hayalini kuran kişilerin de bulunması, zaman zaman farklı değerlendirmelere yol açar. Aayaklanma özü bakımından devletin merkeziyetçi/laik yapılanmasına karşı dinsel simge ve söylemler kullanılarak gerçekleştirilen dış destekli bir irticai tepki hareketidir. Ayaklanma, Nakşibendî tarikatı şeyhi Şeyh Sait’in önderliğinde, bu tarikata mensup Zaza Kürtlerinin katılımıyla gerçekleşmiş ve oldukça geniş bir alana yayılmıştır.

Kısaca Âzâdi olarak bilinen ve Hamidiye Alayları’nda görev yapmış bir Osmanlı subayı (Miralay Cibranlı Halit Bey) tarafından kurulan Kürdistan Özgürlük Derneği adlı gizli örgüt, Doğu Anadolu’da bir ayaklanmanın altyapısını hazırlamak için Kurtuluş Savaşı yıllarından beri çalışmalarını sürdürmekteydi. Örgüt, İngiltere’nin Bağdat’daki Yüksek Komiserliği ile bağlantı içindeydi. Yüksek Komiser Henri Dobbs’un 1924 yılında Londra’ya gönderdiği raporlarda, Doğu Anadolu’da geniş kapsamlı bir Kürt ayaklanmasının çıkabileceği olasılığından söz ediliyordu. Öte yandan Örgüt’ün, Kürdistan Teali Cemiyeti’nin başkanı olan Seyit Abdülkadir aracılığıyla İstanbul’daki İngiliz Büyükelçiliği Dragomanı Andrew Ryan ile de ilişkileri bulunuyordu. Âzâdi’nin çekirdek kadrosunu, çoğu Hamidiye Alayları geleneğinden gelen Kürt kökenli birkaç subay oluşturuyordu. Nesturî Ayaklanması’nın patlak verdiği Ağustos 1924 ile Şeyh Sait Ayaklanması’nın bastırıldığı Nisan 1925 arasında toplam beş yüzbaşı, altı teğmen, iki çavuş ve on bir er, Türk Ordusu’ndan kaçarak İngilizlere sığınmıştır. İngiltere’nin örgüte verdiği destek, Doğu Anadolu’da çıkacak geniş kapsamlı bir Kürt ayaklanmasının, Musul sorununun İngiltere’nin isteği doğrultusunda -Musul vilayetinin Irak’a bağlanması şeklinde- çözülmesini kolaylaştıracağı varsayımına dayanıyordu. İngiliz Hükûmeti’nin Musul sorunuyla ilgili olarak resmen Milletler Cemiyeti’ne başvurduğu 6 Ağustos 1924 tarihinin ertesi günü (7 Ağustos 1924’te) Hakkâri ilinde “Nesturî Ayaklanması” patlak verdi. Ayaklanmanın bastırılması sürecinde Âzâdi’nin örgüt yapısı açığa çıkarılacak ve lider kadrosunda yer alan isimler tutuklanır. Buna karşın, Milletler Cemiyeti Konseyi’nin yerinde incelemeler yapmakla görevlendirdiği üç kişilik İnceleme Komisyonu Musul vilayetinde göreve başladığı 11 Şubat 1925 tarihinden iki gün sonra (13 Şubat 1925’te) Doğu Anadolu’da Şeyh Sait Ayaklanması çıkar. Nesturî ve Şeyh Sait Ayaklanmaları’nın, Musul sorunuyla ilgili Milletler Cemiyeti sürecinin önemli dönüm noktalarını oluşturan tarihlerle eş zamanlı olarak ortaya çıkması, Âzâdi ile İngilizler arasında bağlantı bulunduğu gerçeği de dikkate alındığında, rastlantı olarak nitelendirilemez. Gelişmelerin İngilizler tarafından yönlendirilmiş olması olasılığı son derece yüksektir.

Şeyh Sait Ayaklanması, 13 Şubat 1925 günü, Diyarbakır’ın Eğil bucağına bağlı Piran (Dicle) köyünde saklanan mahkûmları almaya gelen jandarmalara ateş açılmasıyla başladı. Şeyh Sait’in emriyle telefon ve telgraf hatlarını kesen ayaklanmacılar 16 Şubat’ta Dara­hini’yi (Genç) ele geçirerek vali ve diğer resmî görevlileri etkisiz hale getirdiler. Şeyh Sait halkı din adına ayaklanmaya çağırdı. Halka dinsel içerikli bildiriler dağıtıldı. “Halife sizi bekliyor.”, “Halifesiz Müslüman olmaz.”, “Halife memleketten çıkarılamaz.”, “Şiarımız dindir”, “Hükümet dinsizdir”, “Şeriat isteriz.”, “Kadınlar çıplaktır.”, “Mekteplerde dinsizlik ilerliyor” gibi bildirilerin ve bölgede yeterli askeri güç bulunmamasının etkisiyle ayaklanma hızla yayıldı. Çapakçur (Bingöl), Muş ve Diyarbakır olmak üzere üç cephede savaşmaya karar veren Şeyh Sait kendisi Diyarbakır cephesi komutanlığını üstlendi. 21 Şubat’ta Lice, 23 Şubat’ta Çapakçur (Bingöl) ve Palu, 24 Şubat’ta Elazığ, ayaklanmacıların eline geçti. Ancak 26 Şubat’ta Elazığ halkı birleşerek yağmacılık ve çapulculuğa girişen Şeyh Sait liderliğindeki ayaklanmacıları kentten kovdu. Hükümet, 24 Şubat’ta Doğu Anadolu illerini kapsayacak şekilde kısmi seferberlik kararı aldı. Aynı gün TBMM, hükûmetin önerisiyle Muş, Ergani, Dersim, Diyarbakır, Mardin, Urfa, Siverek, Siirt, Bitlis, Van, Hakkâri ve Malatya illeri ile Kiğı ve Hınıs ilçelerinde bir ay süreyle sıkıyönetim ilan etti. Ertesi gün de Hıyanet-i Vataniye Kanunu’nda yapılan bir değişiklikle dince kutsal sayılan kavramları kullanarak örgüt kurma suçu vatana ihanet kapsamına alındı. Mart ayı başına gelindiğinde Hani, Maden, Silvan ve Kulp ilçeleri de ayaklanmacıların eline geçmişti. Ayaklanmanın denetim altına alınamaması, tersine ayaklanmacıların etkinlik kurdukları alanın giderek genişlemesi Meclis’te ve Parti’de rahatsızlık yarattı. 2 Mart 1925 tarihinde yapılan Cumhuriyet Halk Fırkası’nın grup toplantısında şiddetli eleştirilere hedef olan ve yapılan oylama sonucunda Parti’nin güvenini yitirdiği anlaşılan Başbakan Fethi (Okyar) Bey, Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa’nın isteğinin de aynı doğrultuda olması nedeniyle görevinden istifa etmek zorunda kaldı. İsmet Paşa tarafından kurulan yeni hükûmet 3 Mart’ta Meclis’ten güvenoyu alarak göreve başladı. 4 Mart’ta da Meclis, hükûmet tarafından önerilen Takrir-i Sükûn Kanunu’nu Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın muhalefetine karşın kabul etti. Kanunla, basına geniş çaplı bir sansür getiriliyor, Ankara ve Diyarbakır’da birer İstiklâl Mahkemesi kurulması kararlaştırılıyordu. 7 Mart’ta Meclis, İstiklâl Mahkemesi yargıç ve savcılarını seçti. Aynı gün ayaklanma doruk noktasına ulaştı. Şeyh Sait’in emrindeki beş bin silahlı aşiret mensubu üç koldan Diyarbakır’a saldırdı. Ordu Müfettişi Kâzım (Orbay) Paşa, Vali Cemal (Bardakçı) Bey ve Kolordu Komutanı Mürsel (Bakü) Paşa önderliğinde gerçekleştirilen savunmaya kent halkı da etkin olarak katıldı. Saldırganlar bir ara kente girmeyi başarmış olmalarına karşın geri püskürtüldüler ve 8 Mart’ta Diyarbakır çevresindeki kuşatmayı kaldırarak çekildiler. Son olarak Varto, Bulanık ve Malazgirt’in de ayaklanmacıların eline geçmesiyle 12 Mart’ta ayaklanma en geniş sınırlarına ulaştı. Geniş çaplı bir askerî yığınağın ardından 24 Mart 1925’te Türk Ordusu tenkil operasyonuna başladı. 26 Mart’ta Varto, 27 Mart’ta Piran (Dicle) ve Maden, 1 Nisan’da Lice ve Silvan, 2 Nisan’da Hani, 4 Nisan’da Palu, Bulanık ve Malazgirt, 8 Nisan’da Kulp ve Çapakçur (Bingöl), 12 Nisan’da ise Darahini (Genç) ayaklanmacılardan tamamen temizlendi. Ayaklanma liderlerinden Hasenalı Halit ve Şeyh Sait’in oğlu Ali Rıza İran’a kaçarak Şikak aşireti reisi Simko’ya sığındılar. Diğerleri ise kaçmayı başaramadı. Şeyh Şerif Palu’da yakalandı. Şeyh Sait, 15 Nisan 1925 günü Bingöl ile Muş arasındaki Bağlan’da (Solhan) yer alan Çarpuh Köprüsü’nde sıkıştırıldı ve yanında bulunan ayaklanma liderlerinden Cibranlı Binbaşı Kasım Bey tarafından yakalanarak güvenlik güçlerine teslim edildi. Böylece ayaklanma sona ermiş oldu.

Yargılamalar sürerken İsyan Bölgesi İstiklâl Mahkemesi, dinî duyguları siyasete alet ederek ayaklanmanın çıkmasında pay sahibi olduğu görüşünden hareketle yetki alanındaki Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası şubelerini kapatmıştır. Bu karara dayanan Hükûmet de 3 Haziran 1925 tarihinde adı geçen partinin bütünüyle kapatılmasına karar vermiştir. Böylece Cumhuriyet tarihimizin ilk çok partili demokrasi deneyimi ancak altı buçuk ay sürmüş ve başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Yine isyan bölgesi İstiklâl Mahkemesi’nin kendi görev bölgesi için aldığı benzeri bir karara dayanarak Hükûmet, tekke ve zaviyelerin kapatılmasına ilişkin yasa tasarısını TBMM’ye sunmuş ve tasarı 30 Kasım 1925 tarihinde Meclis Genel Kurulu’nda kabul edilerek yasalaşmıştır.

Bakmadan Geçme