“Sevgi evrensel yaşam enerjisi” – Kocatepe Gazetesi
Afyon Kocatepe Üniversitesi tarafından her hafta Çarşamba günü sabah 07.00 ile 08.30 saatleri arasında Ahmet Necdet Sezer Kampusü Sosyal Tesislerinde düzenlenen Çarşamba Sabah Toplantısında bu hafta “Sevgi” kavramı ele alındı. Toplantıya Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Ergün başkanlık yaptı “Bayramlarda dahi sevgililer günündeki harcanan para harcanmıyor”Toplantıda ilk sözü alan İş Adamı İbrahim Sömer, ‘sevgi’ [&hellip]
Afyon Kocatepe Üniversitesi tarafından her hafta Çarşamba günü sabah 07.00 ile 08.30 saatleri arasında Ahmet Necdet Sezer Kampusü Sosyal Tesislerinde düzenlenen Çarşamba Sabah Toplantısında bu hafta “Sevgi” kavramı ele alındı. Toplantıya Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Ergün başkanlık yaptı
“Bayramlarda dahi sevgililer
günündeki harcanan para harcanmıyor”
Toplantıda ilk sözü alan İş Adamı İbrahim Sömer, ‘sevgi’ kavramının tanımını yaparak başladığı konuşmasında, “Sevgi kelimesinin Türk Dil Kurumundaki anlamı şöyle: İnsanı bir şeyi veya bir kimseye karşı yakın ilgi ve bağlılık göstermeye yönelten duygu. Sevginin ekonomik tarafına baktığımızda ise bayramlarda dahi sevgililer gününde harcadığımız kadar para harcamıyoruz” dedi. Sömer, aile içindeki sevginin iletişimle alakalı olduğunu da dile getirerek, “Ailede sevgiyi doyasıya alan çocuklar daha uysal, isyankâr olmayan bir yapıda olurlar. Sevgi, insan ilişkilerinde uzlaşmayı sağlar ve karşılığında menfaat beklemediğimiz bir duygudur” şeklinde konuştu.
Müze Müdür Yardımcısı Ahmet İlaslı “Geçmişteki tanrısal bir sevgi günümüzde de ilahi, tasavvufi sevgi olarak devam ediyor. Adem-Havva kavramından başlayan bu sevgi, zamanla günümüze kadar Afrodit gibi farklı bir yöntemle, farklı düşüncelere yönelmiş ama “ilahi sevgi” kavramı da devam ediyor. Geçenlerde Muhteşem Yüzyıl ile ilgili bir kitabın özel tanıtımında Hürrem Sultan, Kanuni Sultan Süleyman’a “Kılıcını düşmana, sevgini bana bile” diyor. Yani, sevgi değişik formasyonlarda, değişik düşüncelerle, farklı yollarla günümüze kadar inanç ve duygusal yönden değişik yorumlar almıştır” dedi.
“Sevgi fedakarlık gerektirir”
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan Hüseyin Bayraklı, “Sevgi, bir anlamda da bir diğer kişinin ya da şeyin özünde kendisini feda etmesi; yok olma ya da fena olma anlamında da kullanılabilir. Özellikle Allah inancında sevmek demek, O’nun yapın dediği her şeyi yerini getirmek ve sakının dediği şeylerden de kaçınmak şeklinde kendini gösteri-yor. Bu, insanlar arasındaki sevgide de böyle. Gözünün içinde bir başka nesnenin olmadığını görmektir. Yani, ‘baktığım zaman gözünün içinde kendimi görüyorum’ dediğiniz zaman oluşan sevgi, onda kendisini feda etmek, her türlü fedakârlığa katlanmak demektir. Bir kişinin dediğine göre ‘Sevgi, fedakârlıktır. Eğer seviyorum diyorsanız bu sevginin karşılığında fedakârlığı yapmak zorundasınız.’ Bir Arap atasözünde de sevmenin özünde sadece bedeni ve fiziki bir birlikteliğin olmadığı ifade ediliyor ve Yemen’desin ama kalbimdesin ya da kalbimdesin ama Yemen’desin şeklinde bir tabir var. Sevgi, gerek eşler ve evlatlar gerekse cemiyet içerisinde sevdiğimiz insanlar arasında olsun, yaşanır, devam eder bir hale getirilmesi halinde gerçek anlamını buluyor. Sevginin saygıya dönüştürecek şekilde sürekli hale geti-rilmesinin beşeri ilişkilerin sürdürülmesinde daha fazla önem arz ettiğini düşünüyorum” dedi.
Sosyal İl Hizmetler Müdürü Şevki Ceylan, sevgi üze-rine çok sayıda kitaplar yazıldığını ve şarkılar söylendiğini ifade ettiği konuşmasında günümüzde yapılan şarkıların büyük çoğunluğunun sevgiliye, karşı cinse karşı duyguların aktarımı şeklinde olduğunu söyledi. Ceylan, çocuklara gösterilen sevginin önemine değindiği konuşmasında, “Hangi yaşta olursa olsun kurumumuza gelen çocukların davranışlarını değiştirmek, onlarla iletişim kurmak, onlara bir şeyler aktarabilmek ve yetebilmek yolunda büyük bir mesafe kat ediyoruz. Birçok literatürde de okudum ki sevmek, dokunmaktır. Küçük bir çocuğu kucağımıza alıyorsak, yanağına bir öpücük kondurabiliyorsak, çocuk sevildiğini anlayabiliyor. Ancak uzaktan ne kadar gülücükler sergilesek de çocuk bundan etkilenmiyor. Dolayısıyla ileriki yaşlarda çocukların eğitimlerinde, davranışlarında, sisteme uydurma konusunda sıkıntılar yaşanıyor. Sevmek, kurumumuzda yaptığımız işin merkezi konumundadır” şeklinde konuştu.
“Sevgi bütün olduğumuzu gösterir”
Rektör Yardımcısı ve Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Belkıs Özkara, “1993 yılında katıldığım Evrensel Sevgi Sempozyumunda, ‘sevgi’nin bir duygu olmadığı ifade edilmiştir. Bu nedenle de ‘sevgi’nin karşıtı ‘nefret’ değildir. ‘Tutku’nun karşılığı ‘nefret’ olabilir ya da tutku anlamında ‘aşk’ın karşılığı ‘nefret’ olabilir. Ancak ‘sevgi’ bir duygu olmadığı için sevginin karşılığı ‘yokluk’. Yani, ‘sevginin yokluğu”http://m.kocatepegazetesi.com/”kayıtsızlık’ olarak nitelendirilebilir. Sevginin bir evrensel yaşam enerjisi olduğunu düşünüyorum ve Yaradanın ‘Rahman ve Rahim’ özelliklerinin de tam da bu anlamda sevgi olduğu kanaatindeyim. Çünkü evrensel yaşam enerjisi, hiçbir fark gözetmeksizin her yerde varolan ve herkesin erişebileceği, her canlının ya da cansızın varolmasını sağlayabilecek bir enerji. O nedenle ‘Rahman ve Rahim’ özelliği, kollayan, koruyan, gözeten, besleyen, büyüten anlamında tüm evreni kucaklıyor ve o anlamda belki anne sevgisinin de kutsal görülmesinin nedeni, annenin de Yaradanın temsili özelliklerini, koruyan, kollayan, büyüten, besleyen anlamında, taşımasından olsa gerek. Sevgi, sürekli akan bir yaşam enerjisi ise bunun kullanımı ile ilgili üç davranış biçiminden söz etmek mümkündür. Sevgiyi sadece alanlar ve karşılığında vermeyenler; diğer tarafta aldığı kadar verenler ve bir de aldığına bakmaksızın, karşılıksız olarak sevgi enerjisini veren canlılar var. Sevgi ile ilgili olarak, çocuk yetiştirmede çokça vurgulanan, sevginin karşılıksız olması. Sevgi, şartsız biçimde verildiği zaman Yaradanın temsil ettiği, vurguladığı şartsız, koşulsuz gösterilen bir yaşam enerjisi haline geliyor. Hepimiz aynı bütünün parçasıysak aslında sevgi bizim bütün olduğumuzu gösteren şeydir. Hepimiz o bütünün bir parçasıyız ve o parçaların hiçbiri diğerinden daha değerli değil. Yaratıcısının gözünde hepsi aynı değere sahip ve aynı özden geliyor. Aslında sevgisizlik, belki de bu bütünün parçası olmadığını düşünmekten kaynaklanıyor. Yani, insan kendisini ayrı, yalıtılmış hissettiği zaman sevgisiz oluyor. Böyle baktığımız zaman artık insanın insana ya da erkeğin kadına duyduğu sevginin ötesinde varolan tüm varlığa duyulan sevgiden bahsetmek lazım. Diğer türlü daha az düzeyde, duygu olarak, geçici boyutlarda ifade edilebilir ama kalıcı olarak, hepimizin bir bütün olduğu, bütünün bir parçası olduğumuz ve o parçanın kendini bütüne ait hissetmesidir. İşte saygı da aslında bununla birlikte gelen bir şeydir. Eğer siz birini diğerinden daha değerli, önemli görmüyorsanız, hepsi o bütünün bir parçası ise zaten aynı değerdedir ve bunu bildiğinizde saygı ortaya çıkıyor demektir. Sevgisizliğin, sevgi yokluğunun yalıtılmışlıkla, kendini farklı, ayrı hissetmekle ilgili olduğunu düşünüyorum” diye konuştu.
“Sevgi insan yaratılırken var edildi”
Emekli memur Osman Tezgiden sevginin çıktısının sorumluluk ve sahiplenme olduğunu belirterek, insanın mesleğinin, doğayı, dünya hayatını, ahiret hayatını sevmesinin bunlarla ilgili sorumluluk taşımasını gerektirdiğinin ifade etti. Tezgiden, “İnsanlar eğer yaptığı işi sevmiyorsa, onun sorumluluğunu da taşımıyor. Yine aynı şekilde doğayı sevmiyorsa, onunla ilgili özen göstermiyor. Sevginin, sonuç olarak, sorumluluk ve sahiplenmeyi gerektirdiğini düşünüyorum” dedi.
Fen-Edebiyat Fakültesi Dekan Yardımcısı Doç. Dr. Mustafa Güler, “İslam ahlakçıları sevginin insan yaratılırken var edildiğini ifade ediyorlar. Bu da şöyle izah ediliyor: Bir erkek kadını neden sever? sorusu yaradılış felsefesine göre kadının erkeğin bir parçası olduğu, yani kadının erkeğin bir parçasından yaratıldığı ile açıklanıyor. Dolayısıyla Hz. Adem’in Hz. Havva’yı kendisinden bir parça olduğu için sevdiği söyleniyor ve Havva da Adem’den yaratıldığı için O’nu özlüyor. Tabi burada ilahi aşk denilen Cenab-ı Hak’a karşı sevgidir. Ruhu Cenab-ı Hak veriyor. Buradan hareketle düşünecek olursak, tabiatta varolan bütün varlıklara ya da canlılara karşı sevginin temelinde de aynı ‘hamurdan olma’ anlayışının yer aldığı görülüyor. Sevgi, insanın doğasında var. İnsan mutlaka bir şeyi seviyor. Tabi en çok da başta yaratıcısını ve karşı cinsini seviyor” dedi.
Fen-Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Selim Pullu, “Sevgililer günü, aslında sevgiyi tam olarak karşılayan bir gün değildir. Sevgililer için oluşturulmuş bir gündür. Mesela sevgi günü yok. Belki bu, en büyük eksikliktir. Gerçekten sevgiyi anacak, her türlü sevgiye değer verecek ve onu hatırlatacak bir gün olması gerekir. Ama sevgililer gününde sevgililer birbirinden kalben bir şey beklediği için belki para harcama ortaya çıkıyor. Çünkü sevgi artık günümüzde eğer görülebili-yorsa bir şey ifade edecek hale geldi. O yüzden böyle günlerde tek taş yüzük reklamları fazladır. Enteresandır ki, Romalılar şöyle demiş: Sevgi affedicidir, aşk affetmez. Aradaki belki en büyük fark da budur. Sevgi o kadar değer verilen bir duygu ki, tarih boyunca klasik mitolojide Kaos’tan beri varolan en eski tanrılardan biridir. Yani, evren varolduğundan beri varolduğu iddia ediliyor. Fakat bunun tezahürü küçük bir bebek şeklinde ki, o da Eros’tur. Annesi güzellik tanrıçası, babası da savaş tanrısı. Sevginin şiddeti ve iyi yüzü, klasik mitolojiye de bu özelliği ile yansımıştır. O yüzden sevgi, iki ucu keskin bir kılıç olarak düşünülmesi gereken bir duygudur” dedi.
“Sevgi zıtları birleştiren bir sevgidir”
Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Ergün, Yunus Emre’nin ‘Çalabın dünyasında bin bir türlü sevgi vardır’ sözüne atıfta bulunarak başladığı konuşmasında “Evrende dönen gök cisimlerinin niye döndüğünü bilmiyoruz ama hareketin temelinde görmediğimiz bir sevgi olduğunu söyleyebiliriz. Cansız varlıkların içinde bile o sevgi potansiyeli var. Yani, mermer parçasından güzel bir heykel çıkarttığınızda, onun içinde potansiyel olarak duran bir şeyin ortaya çıkışıdır. İnsanlara baktığımızda da kimisi yemeği, kimisi tatlıyı, kimisi mal-mülk, kimisi makam, kimisi tüm insanları, kimisi kendi vatanını, ailesini sever. Dolayısıyla o bin bir türlü sevgi, hakikaten çok yaygın ve bütün varlıklar arasındaki ortak bir noktadır. Belki de yaratan gücün tüm evrenin içine yerleştirdiği gizli bir güçtür. Hepimiz geçici ya da sürekli bir sevginin eseriyiz. Sevgi olmadan hiçbir şey harekete geçmez; seveceksiniz ki iş yapasınız, yiyesiniz, aile meydana getiresiniz. Aradan sevgiyi kaldırdığınızda bütün evren atıl, hareketsiz olarak kalır ve her şey biter. Hareketin temelinde sevgi vardır. Bu sevgi zıtları birleştiren bir sevgidir. Yani, dikenle gülü bir araya getiren, arıyla balı bir araya getiren ve bir arada tutan bir sevgidir. İnsan olarak topraktan geldik ve topraktan meydana gelen bedenin içine sevgiyi yerleştirdiğiniz zaman müthiş bir insan oluyor, parlıyor. Bunu meydana getiren sevgidir. Öte yandan sevginin hastalıklı formatları ya da karşı sevgi var mı? Kıskançlık kötü bir huy olarak nitelendirilir ama bir sevgi tarafı da var. Gıpta etmek, haset etmek kötü huylar olarak nitelendiriliyor ama niye negatif bir sevgi olarak nitelendirilir. Bunu bazı kişiler, düzeltilmesi gereken sevgi hastalığı olarak görmüşlerdir. Kimisi de paranın iki yüzü gibi sevginin öbür tarafı olarak görmüşlerdir. Yani, haseti, gıptayı kaldırdığınız zaman sevgi de zedelenir; her şey zıttı ile bir aradadır deniliyor. Sevgi, hoşlanmadan en son aşk tarzına ulaşıyor. Aşk tarzı, sevginin ulaşacağı son noktadır ve aklı devre dışı bırakıyor. Sevgiyi rasyonelleştiremiyorsunuz; evladını sevmek, vatanı sevmek bir rasyonel durum ama eğer cephede şehit olacağını bile bile o vatan için uğraşıyorsanız bu artık aşktır. Aşk, sevginin en kontrolsüz halidir” dedi.
Prof. Dr. Ergün, sözlerine şöyle devam etti: “Sevgisiz bir bakış dünyayı yanlış anlamamıza neden oluyor. Bunun ölçüsü de İslam mutasavvuflarındaki Allah’ın yarattığı her şeyi O’nun yaratmasından dolayı sevmektir. Bu, Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın ‘yaratılanı hoş gör yaradan da ötürü’ şeklindeki bir hoşgörü anlayışıdır veya Yunus Emre’nin ’72 millete bir göz ile bakmayan şeriat nezdinde evliya bile olsa hakikatte asidir’ dediği bir bakış. Her şey Allah’ın eseriyse, onun bir hikmeti vardır. O hikmeti görmeden onları taraflı değerlendirmek insana yakışmaz. Her varlığa, her olaya sabırla bakmak gerekir. Eğer çocuklarımıza bu bakışı verebilirsek, çevreyi daha doğru değerlendirirler, çevre de daha huzurlu olur. Çevreye kin ve nefretle, kusur arayarak, cezalandırma niyeti ile bakılırsa iyilikler görülemez. Herhangi bir nesnenin içerisindeki pozitif yönleri gösterilerek insan davranışlarının düzeltilmesi gerektiğini düşünüyorum.” Toplantı sonunda, gelecek hafta yapılacak Çarşamba Sabah Toplantısında da “Sevgi” kavramının ele alınmasına karar verildi.