Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

SEN TANRI MISIN? – 99 –

KAYITLI KENDİNİ HİSSETME DUYGUSU
“İnsanın hakikati olan bu ilmî suretin kendisini bilmesini dileyen Allah’ın “Kün” emriyle VahidülEhadüsSamed’in “Kendisini Hissetmesi” bu ilmî surette yine bu ilmî suretin şartlarıyla kayıtlanmış halde, Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu olarak feyekun belirdi.”
Bu cümle şimdi daha netleşecek. Bir yeni tabirle karşılaştık; Kendini bilmek! İlmî suretin kendisini bilmesini dileyen Allah’ın “Kün” emri, dikkat ederseniz “kendini bil” emri oldu. Kendini bil (Kün): Yani ne dilediyse, nasıl dilediyse o doğrultuda ol, öyle ol! Artık o olur (Fe yekün).
“Kün” emriyle birlikte “fe yekün” gereği VahidülEhadüsSamed’in Kendisini Hissetmesi ilmî surette ilmî suretin şartlarıyla kayıtlanmış halde “Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu” olarak belirdi. Belirmesi “fe yekün”dür. Kayıt kelimesi çok önemli, çünkü yeni bir kavram oluşturuyor; KAYITLI KENDİNİ HİSSETME DUYGUSU; kayıtlanmış halde kendini hissetme! Artık beliren suret kendini kendi şartlarıyla kayıtlı hissediyor, meydana gelen suretin de bir Kendini Hissetme Duygusu var: Buz için yeni bir Kendini Hissetme oluştu: Kayıtlı Kendini Hissetme dediğimiz odur.
“KENDİNİ BİL” DENDİĞİNDE, ARTIK İLMÎ SURET KENDİNİ KENDİ ÖZELLİKLERİYLE, O VASIFLARLA KAYITLI, SINIRLI BİLİR
Önceki paylaşımda verdiğimiz su ve buz örneği üzerinden basit, şematik bir anlatım yapalım. Buz (insan) suya atıldı, ama ona henüz “Kün; kendini hisset” denilmedi. Yani yaratıldı, halk oldu ama henüz ona kendisini kaydıyla bilmesi için “Kün” denilmedi. Ferd kelimesinin ne olduğunu çok merak eden varsa “Ferd” budur. En’am-94. ayeti hatırlayın: “İlk defa yarattığımız gibi Ferd’ler olarak bize geleceksiniz.” O noktadaki Ferd “yalnız” anlamındaki ferd değildir. Esas prosedür içerisinde Esma’ül Hüsna manasında Ferd’dir. O Ferd hale “kendini bil” denildiğinde, Allah onun kendisini bilmesi için ona “Kün” dediğinde “feyekün” sonucu buz kendini bildi, buz kendini sınırlı haliyle bildi. Şimdi o, yeni bir Kendini Bilme ile “BEN” diyor, kayıtlı haliyle “BEN” diyor. Bu emrin öncesi ile sonrası arasında fark nedir, ne değişti ki? Bir şey değişmedi! Yalnızca bir ZANN oluştu. “Kendini bil” emriyle oluşan yalnızca bir ZANN’dır! Ne değişti? Yine okyanustan buz, yine okyanustan buz! Bir şey değişmedi. “Kendini bil” denince buz farklı bir sanış haline büründü. “Ferd” hali bilmediği için farklı bir sanışa büründü. Bir surete “Kendini bil” denildiğinde onun kendini nasıl bildiği anlaşıldı mı inşaAllah? “Kendini Bilme”nin aslı, esası anlaşılmıştır inşaAllah. Buzun kendini bilmesi esas Kendini Hissetme’den geliyor ama kendini hissetmeyi o artık kayıtlı olarak yaşıyor, kendini kayıtlı hissediyor, biliyor. Aslında ondaki Kendini Bilme, Nefs-i Vahide’nin Kendini Bilmesi’nin kendisidir, aynısıdır. Bir farkla: Kendini Bilme şimdi artık Kayıtlı! Kendini Hissetme Duygusu artık kayıtlı; surette ne dilenilmişse onunla kayıtlı, onunla sınırlı. O artık kendini o sınırlar çerçevesinde biliyor. Bir insan için ne dilenmişse [nasıl bir karakter, nasıl bir fiziki yapı, nasıl bir cinsiyet dilenmişse] o artık kendisini onlarla sınırlı biliyor, öyle hissediyor. Kendisini bildiğinde, “ben şuyum” diye yaptığı tarifler artık o kayıtları tarif eder. Suret olarak on beş santimlik bir buz parçası dilenilmişse, surete “kendini bil” dendiğinde o kendisini o ebatlarda sert bir cisim olarak hisseder, kendisini o şartlarda o kayıtla bilir. Hâlbuki Esas Kendini Hissetme okyanusun tamamıdır. O tamamında, tamamıyla Kendini Hisseder’ken buz kendisini kendi şartlarında hissediyor. Çünkü ona verilen “kendini bil” emri, “sınırlarında kendini bil” emridir. “Kendini bil” dendiğinde, artık ilmî suret kendini kendi özellikleriyle, o vasıflarla kayıtlı, sınırlı bilir. Okyanustaki o kalıba, o surete “Kendini bil” dendi ve o kalıp okyanusta kendisini kalıbıyla kayıtlı bir varlık olarak hissetti, kendisini sudan ayrı bildi, sudan ayrı hissetti. Şimdi örneği ilerletelim.
Eğer okyanus, bu buzun ebediyyen buz kalmasını dilemişse, o suret kendi sertliğini muhafaza edebilmek için gayret eder, müstakilen var ve muhtar zannıyla yaşayarak kalmanın yollarını bulur ve kendini ebediyen okyanustan ayrı müstakil, muhtar hisseder, öyle kalır. Böylece bir buz olarak okyanustan PERDELİ durur, öyle yaşar…
Ama lütfedilmiş de onun okyanusu tanıması dilenilmişse buz okyanustaki seyahatinde bir bölgeye (bir ilme, bir ilim mahalline) rastlar. Bakar ki iklim farklı… Biraz o ortamda durunca kendinde değişiklikler görmeye başlar. Ve “ne oldu bana, ben pelteleştim (erimeye başladım)” der. Artık kendini tarif ederken “ben kendimi sert sanıyordum, meğer bir pelteymişim” der.
Dilemişse, o ılık ortamda, o sıcaklıkta biraz daha ilerler ve bu sefer “ben çok akışkanmışım” der.
Dilemişse, daha sıcağa gider… Ve bir şey diyemez… Okyanusa karışır su…
Şimdi Fransa kenarında okyanustaki böyle bir buzu düşünün. Buz haliyle sınırlı, bir yere dokunamıyor. Sonra (ona bir ilim ve hal ulaştı) eridi ve su olarak okyanusa karıştı, bir anda okyanus oldu… Şimdi artık onun bir eli Fransa, bir eli Londra kenarında…
“HER NEFS ÖLÜMÜ TADACAKTIR.” YANİ HER KAYITLI KENDİNİ HİSSETME DUYGUSU ÖLÜMÜ TADACAKTIR
İlmî suretin kendisini bilmesini sağlayan Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu o ilmî suretin, o insanın NEFS’ini teşkil etti. Bu açıklama nefsin anlaşılabilir somut bir tarifidir. Zaten gayretimiz hep bunun (nefsin) net, somut anlaşılabilmesi değil miydi? Bütün tanımlar, verilen örnekler nefs tarifinin anlaşılabilmesi içindi. İlmî surete “kendini bil” dendiğinde ilmî suret kendisi için dilenilmiş özellikler çerçevesinde, o sınırlarla kayıtlı olarak kendisini bildi, Kayıtlı Kendini Hissetme oluştu. Ne ile kayıtlı? İlmî suret’in sınırlarıyla! Bu sınırlı hissetme “ilmî suretin nefsi”dir ve HER NEFS derken kast edilen nefs bu nefstir, insanlar için “nefs” denildiğinde kast edilen budur. Buradaki nefs Nefs-i Vahide değildir. Elbette Nefs-i Vahide bu nefsin esasıdır, aslıdır. Nefsin aslı VahidülEhadüsSamed’in Kendini Hissetmesi’dir ve her yanı kaplayan O’dur. İlmî suretin bu sınırlılığı (Nefsi) “kendini bil” emrinden sonra bir zann olarak, yeni bir hal olarak oluşuyor. O artık bu zann üzerine kurulu bir hissetmeyi, Kayıtlı Kendini Hissetme halini yaşıyor. Kayıt yalnızca insan için değildir. Var görünen her şeyin nefsi kayıtlı halle kendini hissettiği bu haldir.
“Her nefs ölümü tadacaktır.” Yani her Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu ölümü tadacaktır. Bunları bu kadar geniş açıklıyoruz ki, ayetleri okurken mananın içerisine kolay girebilelim. Nefs Tezkiyesi yapmak isteseniz, eğer Nefs’i bilmiyorsanız doğru tanımlamadığınız şeyi nasıl tezkiye edeceksiniz?
İLMÎ SURETİN KENDİNİ VE BAŞKA İLMÎ SURETLERİ BİLMESİNİ VE ONLARIN BİRBİRLERİNE GÖRE “VARIM VE AYRIYIM” DEMESİNİ SAĞLAYAN MEKANİZMA VEHİMDİR
“Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu’nun belirmesi, bu halin diğer ilmî suretleri de tanıması, onlarla iştirakte olması gibi durumların mekanizmasını oluşturan idrak VEHİM nuruyla gerçekleşti.”
Bu cümleyi açalım. Tüm ilmî suretleri düşündüğünüzde, “kendini bilen” bir sürü ilmî suret var değil mi? Hepsi kendi kaydı çerçevesinde kendini bildi ve ÇOKLUK başladı. İlmî suretlerin kendi kayıtlarıyla kendini bilmelerini sağlayan şey VEHİM’dir, onu VEHİM NURU sağlar. “Kendini bil” dendiğinde ilmî suretin kendini bilmesini sağlayan mekanizma vehim nuruyla çalışır. Onun o kayıtla kendisini ayrı bir varlık sanmasını sağlayan mekanizma Vehim’dir. Diğer ilmî suretlerin varlığını kavramasını sağlayan da vehimdir. İlmî suretin başka ilmî suretlerle ilişkisini sağlayan da Vehim Nuru’dur, bu mekanizma o nurla çalışır; Vehim dediğimiz mekanizma vehim nuruyla çalışır. Ama mekanizmanın adı Vehim’dir. Günümüz bilimsel çalışmaları bu mekanizmayı HOLOGRAFİK EVREN diye izah etmeye çalışıyor. Holografik Evren adıyla anlatılmaya çalışılan şey; ilmî surete “Kendini bil” dendikten sonra ilmî suretin kendini ve başka ilmî suretleri bilmesini ve onların birbirlerine göre “varım ve ayrıyım” demesini sağlayan mekanizmadır. O aslında Vehimdir, onu sağlayan şey Vehim Nuru’dur, o mekanizma vehim nuruyla çalışır…

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER