Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

SEN TANRI MISIN? – 93 –

VEHM VE KENDİNİ BİLEBİLMEK
Bir iki cümleyle Vehm’i hatırlatmaya çalışayım. Burayı iyi yakalarsanız İslamiyet’le (tasavvufla) ilgili anlatılanları kolay manalandırır ve kendinize açar, somutlaştırırsınız. Vereceğimiz örneği dikkatle anlamaya çalışın:
Elimde bir peçete var. Bu peçete düz, üzerinde hiç renk, nakış yok. Peçete bu nakışsız ve şekilsiz haliyle sonsuz sınırsız Allah’ın İlmi’ni temsil ediyor olsun. Şimdi onun bir yerinde bir çıkıntı oluşturalım. Bu Allah’ın İlmi’ndeki bir İlmi Suret olsun. İlmi suretin “vehim” halini görebilmek için bir basamaklandırma yapalım. Ama bu anlatacağım basamaklandırmanın aslında olmadığını da bilin, böyle bir şey yoktur! Çünkü evrende yaşanmış, yaşanan ve yaşanacakların hepsi Allah indinde bir AN’dır. Biz, bize göre bir basamaklandırma yapıyoruz: Allah bir şey diledi [Kün], kesret âleminde bir ilmi suret oldu [fe yekün]. Bu peçetede oluşturduğumuz çıkıntı/büküntü o ilmi sureti temsil etsin. Henüz ilmi surete “kendini bil” denmediği için ilmi suret henüz vehim değil! İlmi Suret Allah’ın dileğinin sureti, ona henüz “kendini bil” talimatı gelmediği için ortada bir vehim de yok! Vehmi anlayabilmek için şöyle düşünelim: Bu ilmi suret eğer sizin şu bedeninizse o bir Vehim değil, o bir ilmi suret! Bu ilmi surete şimdi “kendini bil” dendi! “Kendini bil” emrinden sonra ilmi suret “Kendini Hissetme Duygusu”ndan yararlanarak kendisine verilmiş olan şekille şartlanarak, onunla sınırlı olarak kendini hisseder (bilir) ve “ben Var Görünüyorum” der: VEHİM budur! Vehim başladı… Vehm’i ve İlmi Suret’i fark ettik değil mi? Vehmin ilmi suret olmadığı anlaşıldı değil mi? Vehim İlmi Suret değildir. Vahid’i anlamak ve hedef edinmek istiyorsanız Nefs’i, Vehm’i, Vahid’i tanım olarak iyi bilmeniz gerekir, onları elinizle tutuyor gibi görmelisiniz. Eğer ilmi sureti vehim sanarsanız, onu yok edeceğinizi, onu yok etmeniz gerektiğini düşünür yanılırsınız! Siz Allah’ın ilmini nasıl yok edebilirsiniz, mümkün mü? Allah’ın ilmini yok edemezsiniz! Ancak Allah’ın ilmindeki ilmi suretle ilgili oluşan zannlarınızı yok edebilirsiniz! Onları yok edeceksiniz! Vehmin ve Vehmin Zulmeti’nin başlama süreci daha kolay anlaşılsın diye iki ilmi suret düşünelim. Onlara “kendini bil” dendi. Bu emirle birlikte onların kendi şartları içerisinde kendilerini bilmeleri, o şartlarla kendilerini hissetmeleri VEHİM’dir. Vehim bunu hisseden İdrak Nuru’dur. “Kendini böyle bil” dendiğinde, kendini bu sınırlarda Var Gibi hisseden (o his) Vehim’dir. Bakınca diğer ilmi sureti “suret” gibi gören his Vehim’dir. Var Gibi Görünen bu his (yani vehim) Ahsene Takviym’e aittir. Ahsene Takviym olan ilmi suret dünyalık olunca iş değişir. Esfele Safiliyn yapıyla (İz Düşüm Dosyalarıyla) yaşamaya başlayınca o artık “Varım” der, “Var Gibi görünüyorum” demez. İşi ileri götürür, haddi aşar: Ben Varım ve Muhtarım! Bu VEHMİN ZULMETİ’dir, tanrılık iddiasıdır, tanrılık ilanıdır.
VEHİM DE, VEHMİN ZULMETİ DE BİRER SANIŞTIR
Diğer dosyalar gibi Mütekebbir Dosyası da Ahsene Takviym’den Esfele Safiliyn’e kopyalandığında kişi Mütekebbir esmasından yararlanarak tanrılık iddiasında bulunur; “BEN” derken müstakilliğini ilan eder. MÜTEKEBBİR olan ancak Allah olmasına rağmen tanrılığını ilan eden yapı Mütekebbir Dosyası’nı suiistimal eder. Onu suiistimal eden bu halin ilmi suretle hiç ilgisi yoktur. Tanrılık iddiasındaki o hal ilmi suret değildir, buna dikkat edin lütfen. O bir iddiadır, “varım ve muhtarım” iddiasıdır. Bu iddiada olan kişi iddiasına göre yaşar, fiiller ortaya koyar. Kendini polis sananı hatırlayın. Onun bir bedeni var. Ama “polis sanış hali” onun bedeniyle ilişkili değildir. Kendisini polis sandığı için polis elbisesi giyip polis gibi davranıyor; zannına uygun fiiller ortaya koyuyor! Onun halinin ilmi suretle (bedenle) ilgisi yoktur! Ondaki vehim ‘kendini polis sanış’tır! Onun bu vehminden, bu sanışından kurtulacağı bir tedavi gerekir. Değilse, polis sanışını yok etmek için bedenini yok etmeyiz değil mi? Onu fiillerinden kurtarmak için zannından kurtarıyorsun, kendisini polis sanmasından kurtarıyorsun, beden yerinde duruyor. Ama o bir daha düdük çalmıyor, kimseye kimliğini sormuyor, polis elbisesini çıkarıyor. Zannından kurtuldu! Beden aynı beden! Vehim de, Vehmin Zulmeti de birer sanıştır…
Rastlamanız ve bulmanız çok kolay olmayan bir not: İlmi suretin iki hali vardır: Bir, ilmi suretin vehmin tasarrufunda olması. İki, ilmi suretin vehmi yönetmesi, tasarrufuna alması. İlmi suret vehmin etkisi altındaysa Vehim Nuru tasarrufundaki o ilmi sureti VEHİM yönetir. Bir de ilmi suretin vehmi yönetiyor olması vardır ki, o hale VEHMİN KALKMASI denir. “Vehim kalkınca ne olur?” sorusuyla çok karşılaşırız. Vehmin kalkmasıyla NEFS-İ MARDIYE başlar. Vehmi kalkmış kişiye ARİF-İ BİLLAH, haline de MARİFETİ BİLLAH denir. Vehmin tasarrufu altındaki ilmi surete İNSAN, KUL deriz. Lutfedilir de ilmi suret vehmin tasarrufundan kurtulursa, hatta vehmi yönetir hale gelirse insan-kul kalkar! O zaman ona insan der miyiz ki? Ne deriz acaba?
YOLCULUĞUN BASAMAKLARI
Süreci basamaklar halinde açıklamaya devam edelim. Bir kumaşın üzerinde elimizle bir büküntü oluşturalım ve ona İlmi Suret diyelim. O büküntünün üstüne muhtariyeti temsil eden bir ağırlık, bir yük koyalım, bir kitap koyalım. İLMİ SURET bu büküntüydü, buna “kendini bil” dendi ve o; “ben Var Görünüyorum” dedi; VEHİM başladı. Sonra ona Muhtariyet Tercih Gücü yüklendi. O güçle birlikte ilmi suret DÜNYALIK oldu, ondan “varım ve muhtarım” diyen bir görüntü çıktı. Bu haldeki ilmi sureti öyle kuvvetli bir vehim yönetir ki, VEHMİN ZULMETİ oluşur. Muhtariyetini ilan ettiği için bu yönetimin artık bir de zulmeti vardır. Bu süreçleri yaşayan ilmi suret nasib olur da bizim açıkladığımız Nefs-i Levvame’ye girerse hakikatine doğru ilerlemeye başlar. Önce Zulmetten kurtulur; artık “varım ve muhtarım” demez. O artık Var Gibi görünüyordur, Var Gibi Görünen’dir. Bu halde hala vehim vardır, hala ilmi surete vehim tasarruf ediyor. İlmi surete vehmin tasarruf ettiği bu hal NEFS-i MUTMAİNNE’dir. Mutmainne’de kararlı olursa ilmi suretteki muhtariyeti iddia eden idrak geri gelmezse kişi bir daha zulmete dönmez! Geri dönüşsüz mutmain olan bu hale “korku ve mahzunluk” da yoktur! Mutmain Nefs seyr-i süluka, ilerlemeye devam ederse razı olur: Yani bu kul Kader İlmi’ni öğrenmeye ve gereğini yaşamaya devam ederse öyle bir hal olur ki, o kaderden (kader ilminden) RAZI olur. Bu cümle onun halini ifade etmeye yetmez, ileride açarız nasipse. O rıza hali oluşunca ona NEFS-İ RADIYE denir. Onun kaderle didişmesi bitmiştir, çünkü kendisi kader oldu. “Kader şöyle, kader böyle” diye didişen veya kadere razı olan birisi yok artık! O kaderin kendisi oldu, bu yüzden adı Nefs-i Radıye’dir. Ama hala o ilmi surette tasarruf eden vehimdir, vehim nurunun tasarrufu devam ediyor! Sonra öyle bir hal gelir ki, Allah ondan razı olur. Allah ondan razı oluyor ve ona bir hediye veriyor. Bu hediye nedir biliyor musunuz? Allah’ın o ilmi sureti vehmin tasarrufundan çıkarması! “Vehimden Kurtulma” dediğimiz hal gerçekleşiyor ve Allah onu vehimden kurtardığı gibi vehmin tasarrufunu ona veriyor, hediyenin bir yanıdır bu! Bu hal NEFS-İ MARDIYE’dir. Biz o ilmi surete; TASARRUF SAHİBİ deriz, artık vehmi o yönetiyor! Vehmi yönettiği için ahirete intikalinden sonra bedenlenebiliyor… Vehmin tasarrufunda değil, vehim onun tasarrufunda! Nefs-i Mardiye biraz hissedilebildi mi?
Bu yolda hedefimiz Vahid’dir. Hedefi Vahid olan, idrakı imandan geri dönüşsüz ikana ilerleyen nefsin yani tanrılığa geri dönmeyen halin adı Mutmainne’dir. Yaradan ona Fecr Suresi ayetlerinde seslenir: “Artık Radıye olarak Mardiye olarak Rabbine gel; evliya kullarımın, cennetlik kullarımın içine dâhil ol.” Bu kula bir de şöyle seslenir: Kul HuvAllahu Ehad; De ki HUAllahu EHAD.” Yani “bu hakikate şahid oldun, artık böyle söyle. Zaten İhlâs Suresi’ndeki “kul” yani “de ki” seslenişinin esas muhatabı bu kuldur. Bu hitabı duyunca; “eşhedü en La ilahe illallahül Ehadüs Samedülleziy lem yelid ve lem yûled ve lem yekün lehû küfüven ehad”ı şehadetle söyler: Allah Ehad’dır, Samed’dir, doğurmamış ve doğurulmamıştır, O’na Dunihi hiçbir küfüv mevcut değildir. İlk şehadetle “Eşhedü en La ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhû ve rasuluhu” diyerek aday olan, yola çıkan kul yol haritasıyla ilerleyerek bu şehadete ulaşıyor: Eşhedü en la ilahe illallahül Ehadüs Samedülleziy lem yelid ve lem yûled ve lem yekün lehû küfüven ehad…

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER