SEN TANRI MISIN? – 80-

[ad_1] ALLAH’I HATIRLAMAK ALLAH YOKMUŞ GİBİ YAŞAMAMAKTIR Bakara Suresi 3: 'Onlar (korunmak isteyenler, müttakiler), gayblarındaki (algılayamadıkları) hakikate iman ederler.' İnsan nereden bilip de gaybına iman edecek? Bilemez. Ama insana o bilgi duyuruldu. İşte onlar o duyurulana iman ederler. Kişiye duyurulmasaydı, kendisinin müstakillik ve muhtariyet iddiasıyla yaşayan bir tanrı olduğunu nereden bilecekti? Bilemezdi! Muhammedî Bakışın lütfuna, [&hellip]

[ad_1]

ALLAH’I HATIRLAMAK
ALLAH YOKMUŞ GİBİ YAŞAMAMAKTIR
Bakara Suresi 3: “Onlar (korunmak isteyenler, müttakiler), gayblarındaki (algılayamadıkları) hakikate iman ederler.”
İnsan nereden bilip de gaybına iman edecek? Bilemez. Ama insana o bilgi duyuruldu. İşte onlar o duyurulana iman ederler. Kişiye duyurulmasaydı, kendisinin müstakillik ve muhtariyet iddiasıyla yaşayan bir tanrı olduğunu nereden bilecekti? Bilemezdi! Muhammedî Bakışın lütfuna, önemine ve hediyesine bakın. İnsan kendini içinde bulduğu Esfele Safiliyn formatı o kadar benimsiyor ki, dünya yaşantı formatına o kadar âşık ki, onun bir tanrılık ilanı olduğunu öyle bilmiyor ki… Bilemez! “La ilahe” deyip reddetmesi gerekenin kendi tanrılığı olduğunu nereden bilebilir? Müttakiler’in özelliklerindendir ki gayblarındaki hakikate iman ederler, salâtı ikame ederler yani salâtı yaşanır hale getirirler ve onlara verdiklerimizden Allah Adına infak ederler.
Şimdi o özelliklerden salât ikamesine bakalım, çünkü Nefs-i Levvame yaşantısının direği salâttır.
“Sana vahyolunan kitabı oku (bildir), salâtı ikame et. Kesinlikle salât fahşa’dan ve münkerden uzaklaştırır. Elbette ki, Allah Zikri Ekber’dir. Allah, ne halde olduğunuzu bilir.” (Ankebut Suresi-45).
Demek ki salât seni kendini tanrı ilan etmekten (fahşadan), buna ait davranışlardan ve münkerden (sünnetullaha ters düşen şeylerden) uzaklaştırıyor. Salât’ın ikamesinin MuhammedîBakış’ın direği olduğu neden bize ayetle bildiriliyor, gördünüz mü? Ayet böyle diyor: “Salâtı ikame et. Kesinlikle salât fahşadan ve münkerden uzaklaştırır. “Elbette ki Allah zikriEKBER’dir; yani Allah zikri yapar da Allah’ı hatırlarsanız Allah size Ekberiyetini yaşatır.” Allah’ı hatırlamak Allah Yokmuş Gibi yaşamamaktır. Allah Yokmuş Gibi yaşamazsanız Allah Ekber’dir! Bir işi, bir fiili Allah Yokmuş Gibi yaparsanız hatırlamamış olursunuz. Allah Yokmuş Gibi veya Allah sanki VahidülEhadüsSamed Değilmiş Gibi davranırsanız (bu kısım kaderle çok ilişkilidir) Allah’ı hatırlamamış olursunuz. Allah’ı hatırlar da davranırsanız Allah Ekber’dir; sizeEkberiyetini yaşatır. Bu ayetle ilgili şu hususu da söyleyeyim. “Sana vahyolunan kitabı oku/bildir, salâtı ikame et” ayetinde “kitabı oku” ifadesi “salâtı ikame et” önerisinden önce olduğu için, bunu “bir şeyler okumak, sohbet etmek salâttan önemli ve önceliklidir” diyen bazı ilahiyatçı bilim adamları var. Ayetteki “okuma”yı kitap okuma gibi anlayıp “okumak namazdan önemlidir” diye yorumluyorlar. Bu bakış insanı salâttan uzaklaştırmak için çok müthiş bir şeytan aldatmacasıdır! “Vahyolunan kitabı oku, salâtı ikame et” ne demektir, bakın:
“Hakkında şüphe mümkün olmayan o (Hakikat ve Sünnetullah Bilgisi) Kitab korunmak isteyenlere gerçeği idrak ettirme kitabıdır.” (El-Bakara-2).
SALÂT HAKKINDA KONUŞUNCA ÇOK KORKMAK,
ÇOK DİKKATLİ OLMAK LAZIM!
Kitap, korunmak isteyenlere, korunmak için salât ikame etmek isteyenlere salâtın önemini anlatan bir kaynaktır. Ayet “okumak salâttan önemlidir” demiyor, onu tanrı uyduruyor. Öyle bir şey olamaz. Eğer kişi tanrısal bakanların saptırıcı sözlerini dinlemeyip salâtı tercih etmişse tanrılar ona çok bozulurlar, “siz sohbetin salâttan aziz olduğunu bilmiyorsunuz herhalde” derler. Tamamen tanrısal ve tamamen saptırıcı bir yaklaşım! Salât hele de farz salâtsa (farz salât kastediliyorsa) tam bir şaşkınlıktır bu! Nafile için belki denebilir. Çünkü nafile sonra da yapılabilir. Belki “gel şimdi dinle, nafileyi sonra yap” denebilir, o da bir öneridir. Ki onu da bilemeyiz. Onun kılacağı nafile, Allah indinde nedir, nasıl makbuldür, bilemeyiz. Birine “benim sohbetim salâttan azizdir” nasıl denir, buna kim cesaret edebilir? Salât hakkında konuşunca çok korkmak, çok dikkatli olmak lazım! Çünkü salât gerçeğini, salât hakikatini fark edemeyenlere Allah: “Onlara veyl olsun!” diyor.
Bir Arapça dil uzmanından dinlemiştim, Kur’an’da salât kelimesi on sekiz, on dokuz farklı manada geçiyor. “Destek” manasına da geliyor, bir şeyi desteklemeye Kur’an bazen salât diyor. Kur’an’da geçtiği yerde “ikame” varsa, salât ikamesi diyorsa, o namaz diye bildiğinizdir. Okuduğumuz ayette de ikame var; salâtınızı ikame edin. Salâtı ikame etmek ne demektir? İkametgâh kâğıdını bilirsiniz, ikametgâh kâğıdı neyi bildirir? Sizin yerleşik halinizi, adresinizi; daimi yerinizi bildirir, “şurada oturuyor” diye arayanın sizi bulmasını sağlar! Salâtı ikame etmek de işte böyle bir şeydir. Siz salât ikamesi sırasında tarif edileni yaparsanız, salâttan elde ettiğinizi salâttan sonraki hayatınıza ikame edersiniz. Salâtı İKAME ETMEK onu yerleşik kılmaktır, hayata onu yerleştirmektir. Demek ki, “seccadeden sonra serbestsin” değil! Salâttaki edebi salâttan sonraki yaşantıya hâkim kılmak (ikame etmek) gerekiyor. Bu çok önemlidir ve bunu dosdoğru yapmalıyız. Dosdoğru yapmak, o işi yaparken kendini kandırmamaktır, Tam Davet’e uygun yapmaktır. Tam Davet’e uygun yapmalıyız. Bir davet, bir tebliğ yapıldı, salât o davete uygun olsun! Tanrılara değil! O zaman noksan olur.
Ezan Duası, “salât ikamesinin ve Tam Davet’in Sahibi olan Allahım” diye başlıyor ve ilan ediyor: Allah Tam Davet’in ve salât ikamesinin Sahibidir. Her şeyin Sahibi zaten O’dur! Başka şeylerin sahibi başka birisi mi var ki? Neden salât ikamesinin sahibi deniliyor? Nedir bu, buna bakalım.
“SAHİPLİK”İ KÂBE’NİN SAHİBİ’NİN
KÂBE’Yİ NASIL KORUDUĞU İLE ANLAYALIM
Fil Suresi’nin anlattığı vakanın olduğu yıla o dönemi yaşayanlar Fil Yılı demişler. Çünkü o yıllarda zamanı belirleme günümüzdeki gibi değil. Çevreyi ve insanları etkileyen, unutulmayan, uzun yıllar akılda kalacak önemli olaylar referans gösterilip “ondan şu kadar önce, şu kadar sonra” gibi ifadeler kullanılıyor. Öyle birisi de Fil Yılı’dır. Fil Yılı’ndan önce, Fil Yılı’ndan sonra. Fil Suresi’nde bahsedilen Fil Vakası’nın yaşandığı Fil Yılı aynı zamanda Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem’in doğduğu yıldır, Efendimiz’in doğumundan yanılmıyorsam 50-52 gün önce gerçekleşen bir olaydır. Bu neden önemlidir? Dikkat edin: Kur’an-ı Kerim’de eski Nebi ve Rasullere ait birçok kıssa anlatılır ve o olayların toplum içinde bir şahidi yoktur. Onları “Efendimiz’e iman”la kabul ediyorlar. Ama Fil Suresi farklı! Bu sure geldiğinde Efendimiz (SAV) kırk küsur yaşında ve Sure’yi okurken Fil Olayı’nı görenler var, surede anlatılan olayı yaşamışlar var, önemli yanlarından biri bu! Efendimiz’in doğum yılında olmasının ayrı sebepleri var, ama konumuzla ilgili bu yanı da önemli. Hz. Aişe radıyallahu anh buyuruyor ki, o filleri sürdüğü söylenen iki kişiyi Kâbe’de kör ve kötürüm olmuş dilenirlerken gördüm. Efendimiz (SAV) sureyi açıklarken bahsedilen olayı yaşamış olanlar O’nu dinliyor, yani sure şahitleri olan bir kıssa içeriyor. Günümüzde bunları yanlış yorumlayanlar var, Kur’an’dan farklı mesajlar çıkaran ama Esas Mesaj’ı göremeyen bakışlar için söylüyorum.
Fil Olayı özetle şöyledir: İnsanların Kâbe’ye olan bir iştiyakı hep var. Ki, henüz İslamiyet olmadığı halde böyle bir iştiyak hep var. Kâbe böyle bir cazibe oluşturduğu için bir komutan; ben orayı (Kâbe’yi) yerle bir edeceğim diyor. Ve onun orayı yerle bir etmesi için de başka devletler ona yardımda bulunuyorlar. O zamanın çok güçlü silahları olan “filler”i verenler var. Fillerin görünüşü, haşmeti, yürüyüşü, savaştaki desteği yüzünden Ebrehe’nin ordusu bir “Fil Ordusu”, Fil’i olan bir ordu olarak ürpertiyle anılıyor. Kâbe’ye geliyor, yaklaşıyor ama bakıyor ki Kâbe’yi koruyacak bir asker, bir güç de yok! Bunları tefsirlerden bulur okursunuz, ben ana konuya gelmek için özetlemeye çalışıyorum. Efendimiz (SAV)’in dedesi Abdülmuttalib bilinen önder kişilerden ve fiziksel güzelliğiyle çok ünlü. Onu tarih kitapları “Güzeller Güzeli” diye tanımlıyor. Efendimiz’in Babası’nı da öyle tanımlıyorlar. Dedesi “Kâbe yerle bir olacak” diye üzülüyor. Gücü ve askeri yok, kendisi de yaşlı. Kâbe’nin Kapısı’nın kulpunu tutup “Allahım” diyor. Tefsirlerde “Allahümme” manasına “Hümme” diye yakardığı yazar. “Allahım burası Senin. Burayı koruyacak hiçbir gücümüz yok, burayı Sen önemsedin. Sen önemsediğin için biz önemsedik. Ama koruyacak halimiz, gücümüz yok. Kendi yerini koru” diyor ve halkla birlikte dağ tarafına çekiliyorlar. Bu arada yaşanan olaylardan birisi de şöyle: Savaş için gelenler Efendimiz (SAV)’in dedesinin iki yüz kadar koyununu alıp götürüyorlar. Onun bu halini, etrafta sevilmesini duyan Ebrehe merak ediyor, onu önemsiyor. Dedesi koyunları Ebrehe’den istemeye gidiyor; “askerlerin koyunlarımı almış, onları istemeye geldim” diyor. Ebrehe onu duyduğu bildiği için karşılarken büyük hürmet gösteriyor. Ama talebini öğrenince “bre” diyor, gözümde çok büyüktün ama sözlerinle çok küçüldün. Ben sizin yerinizi yıkmaya geldim, sen koyunlarının derdindesin. Dedesi; “koyunlar benim, orası Allah’ın. Ben bunları koruyabilirim ve istiyorum. Orası Allah’ın.” Ebrehe nihayet hücum emrini veriyor. Filler bir tehlike seziyorlar ve kıpırdamıyorlar. Hayvanların sezgisi! Çok uğraşıyorlar hareket ettirebilmek için, ama filler hücuma geçmiyor. Sonra Ebabil Kuşları gözüküyor takım takım. O kuşları görenler tarif ediyor: Denizlerden doğru geldiklerini, ellerinin bir avuç gibi olduğunu, ağızları ve ellerinde üçer tane koyun dışkısı büyüklüğünde Sicciyl Taşı denilen çamur getirdiklerini ve savaşa gelenlere fırlattıklarını, onların kafalarından girip sırtlarından mermi gibi çıktığını, taşın değdiği kişilerin yere düştüklerini tarih kitapları anlatıyor, şahitleriyle. Yorum da yapıyorlar: O çamurların aslında birer virüs bombası olduğunu, ondan sonra çiçek, kızıl, kızamık gibi hastalıkların yayıldığını, bu taşların isabet ettiği askerlerin etlerinin çürüyüp düştüğünü; Ebrehe’nin, gidip haber vermesi gereken yere kadar etleri düşe düşe gittiğini, en son kalbinin harab olduğunu anlatıyorlar. Burada anlatmak istediğim şey Sahiplik! Kâbe’nin Sahibi’nin Kâbe’yi nasıl koruduğu, Allah’ın sahibi olduğu şeyi nasıl koruduğu, sahipliğin ne olduğu, sahip olunana kimin sahip çıktığı, sistemin nasıl çalıştığı…

[ad_2]

Source link

Bakmadan Geçme