Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

SEN TANRI MISIN? – 116 –

ÇOK DİKKAT EDİN, SİZDEKİ KÂFİR YAPIYA FIRSAT VERMEYİN, İNSANLARLA İLİŞKİLERİNİZİ DÜZENLEMESİNE İZİN VERMEYİN
Kişilerle ilişkilerinizde şuna çok özen gösterin, dikkat edin: İnsanlarla ilişkilerinizi düzenleyen kim? Senin kişilere bakışını, o bakış halini kim ayarlıyor? Amirinizi işyerindeki çalışanlardan birisi tanımasa, önünü iliklemese, yanından geçerken selam vermese amir onu kara listesine yazar. İlişki ona göredir! Karşılaştığında da hesabını sorar, onu hatırlatır, ilişkilerinde ona hep onu hissettirir. Diğeri bunu fark etmemişse amirin niye öyle davrandığını bir türlü anlayamaz. Oysa o amirin ilişkilerini böyle düzenleyen onun dünyaya gelen kâfir yapısı! Peki, sizin ilişkilerinizi kim düzenliyor? Çok dikkat edin de sizdeki kâfir yapıya fırsat vermeyin, onun konuşmasına, ilişki düzenlemesine özellikle izin vermeyin. İlişkilerinizi o yönetirse, siz insanların size muamelelerine göre onlara davranmaya başlarsınız, sesinizin tonu bile ona göre ayarlanır. Bu hal tanrılığı en çok kuvvetlendiren şeylerdendir. Bu yüzden Ehlullah bize bir ipucu verir: Veliler için, ona hakaret edenle iltifat eden birdir. O ilişki ve davranışını muhatabın davranışına göre belirlemez. Çünkü o, tanrılık iddiasından, örtücülükten geri dönüşsüz kurtulmuştur.
ALLAH’A “AFFET” DİYE YALVARIYORSUN AMA SEN HİÇ AFFETMİYORSUN.
AFFETMEK konusu bu yolda çok önemlidir. Öyle gizli affetmedikleriniz, affedemedikleriniz vardır ki! Hayatın içerisinde arkadaşlıklarınızın, ilişkilerinizin arasında bu vardır; bir türlü affedemezsiniz! Ama Allah’ın sizi affetmesini istersiniz! Kendinizce Allah’ın karşısına geçer; “Allahım ben Senin günahkâr kulunum, şunları şöyle yaptım, Sen affet” diye yalvarırsınız. Ama sen hiç affetmiyorsun, sen kimseyi affetmiyorsun! Bu nasıl iş? Yapmadığın bir muamelenin sana yapılmasını istiyorsun. Sistemle ilgili bir ipucu vereyim: Muhtemeldir ki, sizin yapmadığınız bir muamele size yapılmayacaktır. Size yapılmasını istediğiniz muamelenin kilidini siz yaşarken açacaksınız. Vücudunuzdaki kâfir BEN olan sizdeki kâfir yapı o kilidin açılmaması için mücadele eder, uğraşır durur. O sizinle böyle savaşıyorken siz onunla mücadele etmeyecek misiniz?
PLAN YAPARKEN, MOTİVE OLURKEN DİKKAT!
Bir başka hayati nokta PLAN YAPMAK’la ilgilidir: Önünüzdeki birkaç gün tatil, öğrenci ve memurlar izinli. Takvime bakıyorsunuz, orayı değerlendireceksiniz. Veya gün içerisinde müsait zamanlarınız var, oraya bir plan yapıyorsunuz. Dikkat edin o planı kim yapıyor, o işi kim planlıyor? O müsait zaman için plan yapan sizin vücudunuzdaki kâfir BEN mi, hidayete talib BEN mi? Hidayete talib BEN müsait zamanları için cehennemlik ameller planlamaz! Sizde plan yapma işini kim ele geçirmiş? Bir bakın bakalım…
Bir test daha: Yaşantında seni MOTİVE EDEN ŞEYLER’e bir bak! Kanındaki adrenalin cehennemlik amelleri görünce mi yükseliyor, cennete ait amelleri görünce mi? “O işi de yapıyoruz, bu yaşantıyı da seviyoruz” mu diyorsun? Motivasyon kimde? Vücudunda yönetim kimde? Bir bak bakalım…
Zayıf, zorda, çaresiz olduğunuzda KENDİNİZE BİR BAKIN. Bir de her işiniz yolunda gidiyorken nasılsınız, o anınıza da bakın. Bu farklı hallerde nasıl davranıyorsunuz ona da bir bakın! Sen kendini güçlü hissediyorken sende davranan kim? Zayıf düştüğünde kim davranıyor? Zayıf düştüğünde, imkânların biraz zorlandığında, sesin biraz kısıldığında nasılsın, ne yapıyorsun? Bir bak lütfen. Bunu yaparsan, sendeki tanrıyı (tanrılık iddiasını) çok rahat yakalayacaksın…
“AMELLER NİYETLERE GÖREDİR” CÜMLESİNİ OKUYUNCA İNSANLAR YANILIRLAR. BU HÜKÜM İNSANLAR İÇİN DEĞİLDİR, ALLAH İÇİNDİR
“Ameller niyetlere göredir” ifadesini biliyorsunuz, onu bir iki cümleyle açalım. “Ameller niyetlere göredir” cümlesini okuyunca insanlar yanılırlar. Bu hüküm insanlar için değildir, Allah içindir. “Ameller niyetlere göredir”i insanlar uygularsa cennete biraz zor giderler. Çünkü kişi bu cümleyi yanlış yorumlayıp iyi niyete sıçrar, aklı rafa kaldırır. Sonuç iyi niyetle ve güler yüzle cehenneme gidiştir! “Ameller niyetlere göredir” hükmü Allah için geçerlidir. Bunu bir örnekle açalım, bir mübarek dostumla konuşurken oluşan bir örneği vereyim. Kariyer sırasında bir hocamız vardı. Yeni asistanız, her hocadan bir şey öğrenmeye çalışıyoruz, o da bir şey öğretiyor. Bana demişti ki; bir kitabı okurken önemli yerler görürsen sakın altını çizme. Neden hocam, dedim. Bir başkası da görür öğrenir. Altını çizip de kimseye ipucu verme, o da fark eder dedi. Gülüp geçtik. Bu espriyi o dostuma anlatmıştım, “ben de kitap çizmeyi sevmem” dedi. Kitap çizmeyi sevmez, ben de çizmem. Gelin şimdi kitap çizmeme fiiline bir bakalım. Bir kitaba baktık ki hiç çizilmemiş. Bu kitap, “doğruları başkası da görür, öğrenir” düşüncesiyle çizilmemiş bir kitap olsun. Bir kitapla daha karşılaştık, bu da çizili değil. Bu “notumu başka yere alayım kitap temiz dursun, bir başkası da yararlanırken tertemiz yararlansın. Onun zihnini, estetiğini bozmayayım” diye çizmeyenin kitabı olsun. Bu da çizmedi, çünkü temiz saklamayı seviyor. Siz iki kitaba da baktınız, ikisine de “kitap çizilmemiş” notunu verdiniz. İnsanın yapacağı ancak budur, niye çizilmediği onun işi değildir! İnsan nasıl niyetlere göre not versin ki? Kitabın çizilmeme sebebi ikisinde farklı, ama insan bu sebeplere göre nasıl not verebilir? Nasıl kanıtlayabilir, nasıl bilebilir? Onun bakacağı amellerdir, o amele bakar. Demek ki; “ameller niyetlere göredir” hükmü Allah için! Sen kitaplara bakıp “çizilmemiş” diye ikisine de tam puan verirsin ama ikisi birbirinden farklıdır. İşte o farkın muamelesi Allah’a aittir. Çünkü O Aliymün Bizati’s Sudur’dur. Senin zihninden geçeni, kalbini, nefsini, idrakını, sadrında olanı, içini dışını, her şeyini bilir: O Aliym’dir, bilir! Ama bizimki gibi bir bilme değildir. Günümüzde de bazı feth-i zulmani sahibi kişiler karşıdakinin düşündüğü şeyi biliyor, bir şey düşünüyorsun biliyor. Gafiller de bunu önemli sanıp “müthiş” diye alkışlıyor. Diyelim bildi, ne olacak? Karşıdakinin ne düşündüğünü bile bile ikisi de cehenneme gidecek, hep birlikte cehennem! Karşıdakinin ne düşündüğünü bilenlere de cehennemde yer var. Oraya gittikten sonra bilmişsin ya da bilmemişsin ne fark eder! Yani bir insan da senin zihninden geçenleri veya başka bir şeyleri bilebilir. Ama Aliymün Bizati’s Sudur olan Allah öyle değildir. Bu noktada “B”yi anlamanın bir ipucunu verelim: “Bir şeyin önünde “B” varsa mana farklı olur” denir, işte Allah “B” olarak Aliym’dir, “B” olarak Semi’dir, “B” olarak Basir’dir… Aliymün Bizati’s sudur; onda Allah bilir demektir. Allah onda o olarak (bu düşünceyi hem söyleyen hem dinleyen hem bilen olarak) bilir. Allah Kul’un niyetini Aliymün Bizati’s sudur olarak bildiği için ameli ona göre değerlendirir, bu yüzden ameller niyetlere göredir. Bu cümleyi insan ancak kendi niyetini kontrol etmede kullanabilir.
“BEN NEYMİŞİM?”
Şimdi vereceğim örnekteki cümleye bu yolda gayret eden kişinin dikkat etmesi gerekir. O cümle şudur: Sen aslında bu görünen değilsin. Tasavvufta bu cümle insanları cezbeder. Şu önemlidir ki; tasavvufa başlarken sizi cezb eden cümlelerin sonra değişmesi gerekiyor. Değişmiyorsa ilerleyemiyorsunuz demektir. Bunu fark edin: Sizi başlangıçta cezbeden, tasavvufa çeken cümleler aslında tanrısal cümlelerdir, onların hepsinin değişmesi lazım! O yüzden, çok müthiş bir idrakla tasavvufa girdiğinizi de sanmayın. Tanrısal bir halle girdiniz, tanrısal cazibelerle bu yola düştünüz. “Sen aslında o görünen değilsin” cümlesi de tanrısal bir mana içerir: Demek ki ben müthişim! Kişide hemen kudret hevesi kendini hissettirir. Demek ki, BEN bu BEN değilim. Ben başka bir şeymişim, onu öğrenmeliyim. Zaten çok önemli olduğumu, bende gizli bir şeyin olduğunu hissediyordum. Bu düşülen bir tuzaktır, tuzağı görün! Hala tanrı var ve o daha kutsal olmak istiyor. Dünyaya gelen o kâfir hal statüsünü beğenmediği için daha kutsal, daha güçlü olmak istiyor: Sen o gördüğün değilsin. O seni taşıyan bir şey, sen O’sun, sen aslında… Zulmani Benlik sapasağlam duruyor ama “görünen değilsin” havasındasın, fark et! Sendeki zulmani benlik SEN duygusunu (tanrısal BEN duygusunu) daha kutsal bir yere koydu. Tasavvuf adı altında kendini “yücelmiş” zanneden General Tanrılar böyle türer: “Ben aslında kimim biliyor musun? Bende konuşan kim? Bende söyleyenden senin haberin var mı?” diyen (kendini ulu sanan) kişiler böyle çıkar… Bu yüzden o cümleye dikkat edin.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti