Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

SEN TANRI MISIN? – 102 –

HER AYET, ONA “EVRİLİP ÇEVRİLİP ANLATILAN” ÇOK KAPSAMLI BİR DERSTİR
“İşte bunlar, Rablerinin ayetlerini ve O’na Lika’yı küfr eden, bu nedenle amelleri boşa giden kimselerdir. Ancak onlar için Kıyamet Günü hiç bir ölçü ikame etmeyiz.” (Kehf-105)
Değerlendirilecek, tartıya girecek amelleri yok, bu yüzden işlerine bakılmıyor; amelleri değerlendirilmiyor. Çünkü müflisler! Allahım muhafaza ediver (amin).
“(Gerçeği örtüp) kâfir olmaları, ayetlerimi ve rasullerimi alaya almaları dolayısıyla onların cezası cehennemdir.” (Kehf-106)
RASULLERİ ALAYA ALMAK onların gösterdiği çalışmaları umursamamak ve yapmamaktır. Alay kelimesini dalga geçmek ile kısıtlamayın. Umursamamak, onların gösterdiği kurtuluşu, kurtuluş önerilerini yerine getirmemek, dikkate almamak da Rasulleri alaya almaktır. Sonuç nedir? “Ayetlerimin ve Rasullerimin önerilerini yapmayanlar, onların cezası cehennemdir.”
Kehf; 103, 104, 105 ve 106. ayetler bize Müflis’i anlatıyor. Tümünde “kâfir ve şirk” kelimeleri geçen bu ayetleri okurken, eğer kâfir’i yanlış tanımlamışsanız bu ayetleri öteler, ilgilenmezsiniz. Kendindeki küfr yanı fark etmeyen kişi “bu ayetler beni ilgilendirmiyor” der ve hakikatten perdelenir. Tanım ve tanımlama ne kadar önemli, değil mi?
“Melaike’ye; ‘secde edin Âdeme’ dedik İblis müstesna behemehâl secde ettiler. İblis; ‘Tıyn olarak yarattığın kişiye secde eder miyim?’ dedi.” (İsra-61).
“Biz melaikeye ‘secde edin Âdeme’ dedik, İblis hariç hepsi hemen secde ettiler. O (İblis) cindendi, bu nedenle fıska düştü (Rabbinin emrinden çıktı). O halde siz, dûnumda (dışım var sanıp da) onu (iblisi) ve zürriyetini dostlar mı ediniyorsunuz? Hâlbuki onlar sizin düşmanınız! Zalimler için ne kötü bir bedel (oldu)!” (Kehf-50)
İblis cindendi; bu nedenle Rabbinin emrinden çıktı. Onun bu emri yerine getirmeyişi cin yapısında olmasındandır. Ayetin sonunda bu hale düşenler zalim olarak tarif ediliyor. Zalimin tanımını doğru yapmayan zalimi ve zulmü birilerine eziyet ve işkence yapmak sanar ve “ben kimsenin etlisine sütlüsüne karışmıyorum, zalim değilim, ayet beni ilgilendirmiyor” deyip ayeti öteler. Bu durumda zaten onu ilgilendirecek hiçbir ayet bulamaz, “bize İhlas Suresi kalıyor” diye düşünür. Anlattığımızı fark eden için ise her ayet, ona “evrilip çevrilip anlatılan” çok kapsamlı bir derstir.
“SÜBHANALLAH, ELHAMDÜLİLLAH ALLAHUEKBER” DERKEN NE DEDİĞİNİ BİLEN İDRAK BİZİM İÇİN EN ÖNEMLİ İDRAK’TIR!
“Biz melaikeye ‘secde edin Âdeme’ dedik de İblis hariç hepsi hemen secde ettiler.” (Taha-116).
Bu konudaki ayetleri gördük. Özellikle İsra-61, Kehf-50 ve Taha-116’da İblis’in neden secde etmediğini, bu konudaki görüşünü okuduk. Şimdi de bu konularda melaikenin tavrı ne, onlar ne diyorlar, onu görelim.
“Sübhansın, bizim için senin bildirdiğinden başka ilim ne mümkün? Muhakkak ki; sensin, Aliym ve Hakiym” dediler.” (Bakara-32)
“Sübhansın” dediler! Neticede idrak olarak ulaşacağımız şeyler bellidir, yani “şunları yapmalıymışız” diyeceğimiz idrakla ulaşacağımız şeyler bellidir. Birisi “Sübhanallah, Elhamdülillah Allahuekber” diyebilmektir. Bu zikrullahı yaparken ne dediğimizin farkında olmak gerekiyor. Bu zikrullahı söylerken ne dediğini bilen idrak bizim için EN ÖNEMLİ İDRAK’tır! O idraka ulaşmaya çalışıyoruz: Sübhansın! Sübhansın’ı bilerek diyebilmek için, Sübhansın diye seslenebilmek için, salâtlarda Sübhaneke’yi bu duyguyla okuyabilmek için, Sübhanallah, Elhamdülillah, Allahuekber zikrullahını yapabilecek idrakı yakalayabilmek için öncelikle Kendini Hissetme Duygusu’nu ve Kayıtlı kendini Hissetme Duygusu’nu iyi anlamak şarttır. “Bu tanımlar nedir, farkı nedir?” bunu iyi yakalamak gerekiyor. Çok önemli diğer şey ise salât ikame etmektir! “Salât ikamesi” mutlaka yapılması gereken olmazsa olmaz ameldir…
Bu manalar tam yakalanamadığında ve salât ikame edilmediğinde ne olur? Tasavvufi konularla meşgul kişi bilerek-bilmeyerek Nefs-i Mülhime’den kokular alır. Onun gibi Nefs-i Mülhime’den koku alanları da insanlar çok önemli kişi sanar, yüce kabul eder, büyük şahsiyetmiş gibi değerlendirirler…
“BİRİLERİNİ DEĞERLENDİRİN” DİYE HİÇ AYET YOKTUR! AMA; “HESABA ÇEKİLMEDEN ÖNCE KENDİNİZİ HESABA ÇEKİN” AYETİ VE UYARISI VARDIR!
Aslında insanlar hakkında değerlendirme yapmayı bir kenara bırakmak ve daima kendimizi değerlendirmek lazım! “Birilerini değerlendirin” diye hiç ayet yoktur! Ama; “hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekin” ayeti ve uyarısı vardır! Bu yüzden, hep kendimizi değerlendirmeliyiz! Hep kendisini test edenin, değerlendirenin başkasını didiklemek gibi bir işi olmaz…
Bu yolda meşgul ama tanımları tam yapmamış idrak bazen Kendini Hissetme Duygusu’nun izlerini hisseder ve o yönde cümleler söyler. Bu haller bazı bilim adamlarında da olur. Bulgularıyla hislerini birleştirip müthiş açıklamalar(!) yaparlar. Siz de önemli bir şey zannıyla o makaleyi, kitabı hemen okur bitirirsiniz. Ama boştur, bir şey yoktur! Doğru ilmin, doğru makale ve kitabın özelliği şudur: Başladığınızda değil, bitirdiğinizde süper heyecan duyarsınız, bitirdiğinizde bir şey yakalarsınız! Oysa siz diğerine başlarken daha heyecanlıydınız. Bitti, heyecan da bitti! Bir bilim adamını veya bir açıklamayı “idrakım ve halim ilerler” umuduyla, sevinciyle okuyorsunuz, adrenalininiz de yüksek, bitince bir şey yok! Ne yapacaksın? “Umduğumu bulamadım” diyemiyorsun, günah olur diye korkuyorsun. Ama bir şey yok, adrenalin de gitti! Oysa tersi olmalı! Bittiğinde sana tahmininden ve başladığındaki halinden daha fazla adrenalin yapmalı! Hep; “hayret” cümleleri ve halleri yaşatmalı, hayat direksiyonunuzu hızla Rabbinize çevirtmelidir. O direksiyonu da orada sabit tutmalıdır, sende böyle bir idrak açılımı yapmalıdır. Okuduktan/karşılaştıktan sonra direksiyonu nereye çevireceğini şaşırıyorsan faydasız ilimle/kişiyle meşgulsün demektir, dikkat et! Bu ölçülere dikkat ederseniz idrakınız Biiznillah ilerler.
EĞER TANIMLARA ÇOK ÖNEM VERİRSENİZ YANLIŞ HOŞLANMALAR ORTADAN KALKAR. TANIMLARA ÖNEM VERİRSENİZ SİZİ HAYRETE DÜŞÜREN ŞEYLER DEĞİŞİR
Devam edelim. Tanımları tam ve doğru yapamamış idrak, Kendini Hissetme Duygusu’nu ve Kayıtlı Kendini Hissetme’yi ayıramayan idrak bir şeyler hisseder ve şiirsel konuşur. “Okyanusta buz” demiştik, o buz biraz bu işlerle meşgul olunca okyanusu hafif hissedince [ne hissettiğini doğru tanımlayamazsa] şiirsel konuşmaya başlar! Niye şiirsel konuşma? İnsanın dünyaya gelen Esfele Safiliyn yapısı şiirsel ve romantik cümleleri sevdiği için o tür cümlelerden hoşlanır. Kur’an; “Semavat’ı ve Arz’ı biz yarattık!” der, bu onu hiç heyecanlandırmaz, ama birisi hissettiğini şiirsel yazsa müthiş bir heyecan duyar, gözyaşı oluşur. Ters iş! Rabbimiz; “onlar ayetlerimizi duyunca gözyaşı dökerler” buyuruyor, tanrısal yapı şiire gözyaşı döküyor, şiirden, şiirsel anlatımdan, romantik duygulardan hoşlanıyor! Nasıl ters değil mi? Romantik olmayacak mıyız? Söylemek istediğim bu değil! Anlatmak istediğim sizi [tanrısal yapınızı] kuvvetlendiren hallerdir. Onu iyi ayırt edebilmeli, yanlışı iyi bilmeliyiz. Özellikle ve öncelikle Kendini Hissetme Duygusu’nu ve Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu’nu iyi tanımlayıp “nefsini bilen Rabbini bilir” halini anlamalıyız! Zaten kişi Nefs-i Vahide’yi ve “Her Nefs” denilen kendindeki nefsi iyi tanımlarsa “nefsini bilen Rabbini bilir” gerçeğine ulaşır!
Kendini Hissetme Duygusu’nu ve Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu’nu tam tanımlayamayan onlara ait izler, hisler, kokular yakalıyor. Onun yakaladığı izlerle yaptığı anlatımlar tanrısal yapının hoşunu gidiyor. Bu hoşlanmadan kurtulmak istiyor musunuz? Yanlış anlatımlardan hoşlanmayayım diyorsanız şuna dikkat edin: Eğer tanımlara çok önem verirseniz yanlış hoşlanmalar ortadan kalkar. Tanımlara çok önem vermenizle birlikte sizi “hayret”e düşüren şeylerle tanışırsınız, daha önce sizi hayran bırakan şeyler değişir… Tanımlara çok önem verirseniz sizi hayrete düşüren şeyler değişir…

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER