Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

SEN TANRI MISIN? – 101 –

İNSAN “EN GÜZEL SURETTE” YARATILDI, SONRA ARZA GELDİ VE BEDENE REDDEDİLDİ
Elhamdülillahi Rabbilalemiyn. Allahümme salli ve sellim ve barik ala seyyidina Muhammedin adede halkıke ve rıza nefsike ve zinete arşike ve midade kelimetik (Âmin).
Önceki yazılarımızda tefekkürünü yapmaya çalıştığımız Tiyn Suresi’nin iki ayetini hatırlayalım. Bu anlatacaklarımızla öncekileri birleştirince sure daha anlaşılır hale gelecektir inşaAllah.
Euzü billahi mineş şeytanir raciym, Bismillahi’r Rahmani’r Rahiym Elhamdülillahi rabbil âlemin: “Lekad halaknel insane fiy ahseni takviym, Sümme radednahu esfele safiliyn: Böylece hakikaten biz insanı en güzel bir surette yarattık, sonra da onu Esfele Safiliyn’e reddettik.” (Tiyn 4, 5)
Arza geliş süreci ile ilgili iki basamak açıklanıyor. Bir: Yaratılış; Ahsene Takviym! İki: Arz’a geliş; Esfele Safiliyn! Bu iki basamak dikkatimizi çekmelidir. İlmî suretin arza gelmeden önceki hali Ahseni Takviym’dir, arza geldiği hal Esfele Safiliyn’dir. “Onu Esfele Safiliyn’e reddettik” demek, onu o hale getirdik demektir, Esfele Safiliyn’e yönlendirdik demektir. Esfele Safiliyn için “tabiat şartları, madde boyutu” gibi açıklamalar yapılır, bu tür açıklamalara rastlarsınız. O manaların hepsini birleştirdiğinizde arzın, bedenin özellikleri nedeniyle “bedene reddedildi” diyebiliriz. Bedene reddedildi! Mükemmel şekilde yani “en güzel surette” yaratıldı, sonra arza geldi, bedene reddedildi. Daha önce çok geniş açıklama yaptığımız için kısa geçiyoruz. “Hakikaten biz insanı en güzel surette yarattık, sonra onu Esfele Safiliyne (zor duruma, kirli duruma, çirkin duruma) reddettik. Onu öyle gönderdik…
ŞU ÜÇ KAVRAMIN İDRAKINI YAKALAYAN BİRÇOK ŞEYİ ÇOK KOLAY ANLAYACAKTIR VE ÇÖZECEKTİR
Ahsene Takviym halin Esfele Safiliyn yapıya reddedilmesi, İlmî surete “kendini bil” emrinin gelmesiyle oluşan Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu’nda Muhtariyeti Tercih Gücü’nün belirmesiyledir. Esfele Safiliyn yapı zaten Muhtariyeti Tercih Gücü’nün Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu’nda belirmesiyle oluşuyor. Kendisinde Muhtariyeti Tercih Gücü’nün belirmesiyle birlikte ilmî suret HALİFE özelliğini kazanıyor. “Nasıl?” diyerek hemen endişelenmeyin, mana gittikçe açılacak. Çok önemsediğim için şunu hatırlatayım: Kendini Hissetme Duygusu, Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu ve Muhtariyeti Tercih Gücü’nü iyi anlayan, özümseyen, bu üç kavramın idrakını yakalayan birçok şeyi çok kolay anlayacaktır ve çözecektir, Biiznillah.
“Melaikeye; “secde edin Âdem”e dediğimiz vakit behemehâl secde ettiler. Ancak İblis dayattı ve müstekbir davrandı (kibrine yediremedi). Zaten gerçeği örten kâfirlerdendi.” (Bakara-34)
Behemehâl secde eden melaikenin hangi özelliği nedeniyle secde ettiği, İblis’in neden secde etmediği artık anlaşılıyor değil mi? Ayet onu açıklıyor; müstekbir davrandı; kibrine yediremedi. Çünkü kâfirdi, gerçeği örten kâfirdi. Çünkü ona yüklenen Muhtariyeti Tercih Gücü değil Muhtariyet Gücü’ydü. Muhtariyet Gücü “Varlık Gücü” demektir, “Birimsellik Gücü” demektir, kendini müstakilen var ve muhtar sanmak demektir. “Tercih” yetkisi olmadığı için ondaki bu küfür hali sabittir, değişmez. Demek ki Rabbinin emrini değerlendirebilecek idrak gücü İblis’te yok! Ama melaike? Onlarda ise Muhtariyet yani muhtarlık söz konusu bile değil! Öyle olunca, Emir’le beraber behemehâl secde ettiler. İnsan? İnsan arada! Çünkü onda “Muhtariyeti Tercih Gücü” var; hem “Muhtariyet Gücü” hem de “Tercih” imkânı var.
ŞEYTAN, ALLAH’A, ALLAH’IN EMRİNE KARŞI KIYAS YAPIYOR. SAKIN ONA BENZEMEYİN
“Buyurdu: Sana emrettiğimde seni secde etmekten ne menetti? ‘Ben ondan daha hayrlıyım; beni Nar’dan halk ettin, onu Tiyn’den halk ettin’ dedi.” (A’raf-12)
Tiyn balçıktır. “Onu topraktan, toprak balçığından, çamurdan halk ettin. Ben ondan daha hayrlıyım” dedi. Ayet bize İblis’in, şeytaniyetin bir önemli özelliğini öğretiyor: Allah’a, Allah’ın emrine karşı kıyas yapıyor. Bu özelliği çok önemseyin ve normal yaşantıda o özellik nedeniyle şeytana benzemeyin. Onun akıbetini de, ona benzeyenlerin akıbetini de, akıbetlerinin nasıl aynı olacağını ayetlerle göreceğiz. Ona benzememek için onu iyi tanımak lazım. O (örtücü idrakla) kıyas yapıyor! Bu, Allah’ın varlığını örtenin önemli bir özelliğidir: Allah yokmuş gibi veya Allah VahidülEhadüsSamed değilmiş gibi davranmak ve bu davranış içerisinde kıyas yapmak! Özellikle üstünlük göstererek, üstünlüğün karşılığını isteyerek, üstünlüğüne göre muamele isteyerek kıyas yapmak! Şeytan üstünlüğünü anlatırken ne diyor? “Beni nardan halk ettin, onu ise Tiyn’den! Onun özelliği, yapısı bu: Nar! Soruyorum size “nâr” ister misiniz? İstemezsiniz! Ama İblisin kendi dilinden öğreniyoruz ki yapısı nârdır; o nâr yapıda. O yapının detayları, özellikleri ayetlerde var, “dumansız ateş gibi” anlatımlar var. Nâr! Nâr denince aklımıza hemen Ashab-ı Nâr geliyor. Cehennemlik olanların Allah tarafından belirtilmiş kimliği Ashab-ı Nâr’dır: Nâr Ashabı;, Ateş Ehli! İblis’in yapısının nâr olması o idrakın gereğidir, nâr yapı o idrakın bedenidir. Eğer insan kendisindeki Muhtariyeti Tercih Gücü’nü o idrak doğrultusunda kullanırsa arzda yaşarken ürettiği enerji nar beden (nâr yapı) olarak geri döner. Mühlet tamamlandığında onun yeni bedeni Nâr Beden’dir. Nâr beden ise orada Nâr Ashabı muamelesi görür. Dünya hayatı süresince nûr üretmeyi, nûr biriktirmeyi önceliği yapan bu süreci nûr bedenle bitirir. Kişilerin bedenleriyle, beden olan arzlarıyla ürettikleri enerjilere GÜNAH ve SEVAP deniyor. Bu enerjilerin, bu nurların hesaplarının görüldüğü SOL ve SAĞ taraflar ölümü tattıktan sonraki haliniz için size bir beden hazırlar. Günah ve Sevap denilen o nurlar size nar veya nur beden oluştururlar.
“İNANIYORUM” DİYENLERİN DÜŞTÜĞÜ “MÜFLİS” HÂLE DİKKAT
Fark edilmediği için içine düşülen bir yanılgıdan da, yeri gelmişken, söz edeyim. Kişileri müflis duruma sokan bir yanılgı var ve bu müflîs hal özellikle “inanıyorum” diyenler içindir, “doğru yaptığını zannedenler” için söz konusudur. Birkaç ayetle açıklık getirip konumuza devam edelim.
Kehf Suresi 102. ayet “gerçeği örten kâfirler” der. Kâfiri bize Kur’an-ı Kerim’deki anlatımlar tanımlar, öyleyse şimdi ayetten kâfir için bir tarif çıkaralım. Bu ayette kâfirin önemli bir özelliği var: Gerçeği örten! Gerçek nedir? Gerçek Allah’ın varlığıdır, Allah’ın VahidülEhadüsSamed oluşudur. Kâfir bu gerçeği örter. Neyle? Önce varlık iddiasıyla, sonra da varlık iddiasının ona getirdiği davranışlarla! Kişinin kendine tanrılar, putlar edinmesinin veya hiç tanrı edinmemesinin önemi yok, ona kendi varlık iddiası yeter. Ateist de aynı şekilde, onun oyuncağı yok, o kadar. Ateist inançsız demek değildir, “oyuncağı olmayan”dır. “Varım ve muhtarım” iddiasıyla ilan ettiği tanrılığının oyuncağı veya oyuncakları yoktur. Değilse o da tanrıdır, ama ötede beride bir şeylere yönelip onlarla oynamıyor. Kendi varlığı ona yetiyor, o kendiyle meşgul!
“(Gerçeği örten) bu kâfirler (Beni bırakıp) kullarımı dûnumda veliyler (dostlar) edineceklerini mi sandılar? Biz cehennemi kâfirler için bir konak olarak hazırladık.” (Kehf-102)
“Kullarımı dûnumda veli edineceklerini sandılar” ifadesine kişinin kendi varlığı da girer. “Dûnillah veli edinilen kullar” ifadesine kendin de dâhilsin…
“De ki: Ameller itibarıyla en hüsrana uğrayanları size haber vereyim mi? Onlar (şirk ehli olup) dünya hayatında tüm sa’yleri (çalışmaları) boşa giden kimselerdir. Oysa onlar güzel amel yaptıklarını sanıyorlardı.” (Kehf; 103,104)
ŞİRKİN DOĞRU TARİFİNİ ÖNEMSEMEMEK; DUYUP KABUL EDİP GEREKLERİNİ YAPMAMAK, DALALETTİR
Bunlar farkında olmadan şirk halinde olanlardır. Bu yüzden, şirkin ne olduğunu iyi anlamış ve şirkten kurtulma çalışmaları yapıyor olmak, o çalışmaları umursuyor olmak çok önemlidir. Bunu yapan Nefs-i Levvame’ye girmiştir, o kişi Velayet Yolu’nda demektir. Geri dönüşsüz mutmainne hayatının başlangıcındaki B Noktası Velayet’in kapısıdır. Nefs B Noktası’ndan sonra MUTMAİN HAL’e ulaşılır. B Noktası’na gelmemiş de olsa şirki doğru tanımış ve ondan kurtulmaya çalışan kişinin tüm çalışmaları Levvame kapsamındadır, o kişi bu çalışmalarıyla velayet yoluna girmiştir. Nefs-i Levvameye giren ve azimle orada gayret eden VELİ GİBİ’dir, Veli değildir, ama veli gibi muamele görür. Nefs-i Levvame’ye girmek bu kadar önemlidir, Levvame böyle bir mertebedir. Ayetin “tüm amelleri boşa gider” dediği kimseler, şirki tam tarif edememiş olanlardır. Veya şirkin doğru tarifiyle karşılaştığı halde onu kabul etmemiş (önemsememiş) olanlardır. Onlar ayette dalalet ehli sayılmıştır. Şirkin doğru tarifini önemsememek; duyup kabul edip gereklerini yapmamak, onları umursamamak, o çalışmaları yapmıyor olmak dalalettir. Bu kapsamda, Şirk Ehli dünya hayatında amellerle meşgul olduğu halde sa’yleri (çalışmaları) boşa gidenlerdir. Oysa onlar kendilerinin güzel amel yaptıklarını sanıyorlar…

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER