Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

SEN DE MUHTAR DEĞİLSİN, BEDENİN DE!

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 26 Şubat 2018 Pazartesi 19:35:56
 

 

– 115-
Şemamızda VEHİM NURU’ndan diye yazdığımız yerdeki hayat Esma’ül Hüsna Dünyası’na aittir, gerçek vehmin yaşandığı hayat buradadır. “A” Takdim Formu” hayatı ise VEHMİN ZULMETİ’dir. Paylaşımlarımızda hep bu iki hayat arasındaki farkı anlamaya, görmeye çalışıyoruz. “A” Takdim Formu” diye söylediğimiz yer vehmin zulmetidir. Allah ilminde olan ve esas yaratılan yer olan El-Esma’ül Hüsna dünyası ise vehimdir. Müstakil varlık ve güç iddiası olan “A” Takdim Formu” vehmin zulmetidir. Çünkü kişi Kendini Hissetme Duygusunu ve Muhtariyeti Tercih Gücünü kullanarak yaratılan vehmi suiistimal ediyor; suiistimal ederek vehmin zulmetine giriyor, vehmin karanlığına düşüyor. Vehimle zulmediyor, vehmi kullanarak zulmediyor, zalim oluyor. Vehmi hilede kullanıyor! İşte “mekir” denilen budur. O birimin vehmi görüşü, vehme bakışı mekr yollu dilendiği için kişi vehmi mekr yollu fark ediyor, fark ettiği vehimle hile yapıyor, düzen kuruyor. Böylece vehmi örterek (kendine muhtariyet vererek, tanrılık ilan ederek) vehmin zulmetini oluşturuyor. Tefekkür şemamızdaki “nefse zulüm” budur, bu vehmin zulmetidir. Bu yüzden; “Allahümme ahricni min zulümâtil vehmi ve ekrimniy bi nuril fehmi” duasındayız hep: “Allahım, beni vehmin zulmetinden kurtar” diye yakarıştayız hep. Bu dua, “Allahım beni “A” Takdim Formu”ndan kurtar, “BEN” derken tanrılığımı ilan etmeyeyim, Allah’ı örten bir güç iddiasından beni kurtar” demektir.
“A” TAKDİM FORMU, KİŞİNİN “BEN” DERKEN
 TANRILIK İDDİASI VE İLANINDA BULUNMASIDIR
“A” Takdim Formu nefsin şerridir, “B” Takdim Formu nefsin hakikatine uygun seyr yeridir. Nefsin şerri denilen “A” Takdim Formu, kişinin “BEN” derken tanrılık iddiası ve ilanında bulunmasıdır, Allah’ın varlığını örten bir güç ilan etmesidir, “muhtarım” demesidir; nefsin şerri budur. Efendimiz (SAV) öğretiyor: “Allahım beni nefsimin şerriyle baş başa bırakma, beni göz kırpması kadar bile olsa nefsimin şerrine bırakma.” Yani “beni göz kırpması kadar bile olsa “A” Takdim Formunda “BEN” demeye bırakma” diye sığınıyor. “A” takdimi nefsin şerridir. Nefs “B” takdimidir. Dolayısıyla nefs mücadelesi, önce nefsin şerriyle mücadeledir. Bunu fark etmeyip nefsi kötü ilan etmek, nefse hakaret etmek, “ona uymayın” demek yanlıştır. Nefs gayet hürmet edilmesi gereken bir haldir ki onun hakikatine uygun seyir İhlâs Hayat Döngüsü’dür, “B” Takdim Formu’dur. İşte o Hakikat’e zulmetmek (vehmi suiistimal etmek) nefsin şerridir ki o “A” Takdim Formu”dur.
KİŞİNİN YAŞANTISI NEDEN HIZLA DEĞİŞMİYOR?: BEDEN MUHTAR OLDUĞU İÇİN!
Nisa Suresi 136: “Ya eyyühelleziyne amenu, Aminü Billahi… Ey iman edenler, Allah’a “B” harfinin taşıdığı anlam kapsamında iman edin (tanrılık ilan etmeyin, “A” takdimi ile “BEN” demeyin, Allahın varlığını örtmeyin).
Bakara-8: “İnsanlardan bir kısmı (“B” harfinin işaret ettiği mana ile) Allah’a ve ahirete (sonsuz geleceğimize) iman ettik derler, ama onlar (“B” kapsamında iman etmiş) mü’minler değillerdir.”
Bu ayetleri çok tefekkür edelim lütfen…
Şöyle bir şeyi vurgulamak istiyorum. Dedik ki, insan B sıfır noktasında sabit olmalıdır. B sıfır noktası keşif kapısıdır. Kişi orada sabit kalırsa ilk keşfini orada yapar. Orada sabit kaldığı sürece de idrakı, müşahedesi ilerlemeye başlar. O noktada ilk yapılan keşif şudur: Benim bir müstakil varlık ve güç iddiam yok. Ben Allah’ın ilminde (İlmullah’ta) O’nun dileğinin suretiyim. Dolayısıyla benim kendime ait bir gücüm yok. “BEN” derken durum tespiti yapıyorum. Bana ait bir müstakil güç, akıl, irade iddiam yok. Peki, bunu dediği halde kişi neden bu keşif kapısında (B noktasında) kalamıyor, bunu dediğimiz halde neden hayat öyle yürümüyor, neden hızla yaşantıya dönüşmüyor biliyor musunuz? Beden muhtar olduğu için! Bedenimizi muhtar yaşatıyoruz. Bunu belki ileride açarız, çünkü şimdi açarsam bu paylaşımları okuyan kalmaz diye korkarım. Kişi aklını, iradesini Allah’a teslim ettim diyor “aklım muhtar değil, iradem muhtar değil” diyor. Onlar gözükmediği için onları verdiğini sanıyor, çok dikkat edin! Ama bedeni onun, beden muhtar; bedende tasarruf sahibi o! Bedende hala tasarruf sahibi o, bedeni ona ait, muhtar! Beden muhtar olduğu için, “teslim ettim” dediği, “muhtar değil” zannettiği akıl ve irade de kendiliğinden muhtar! Bu yüzden, bu bilgiyi bildiği halde, kişiler B sıfır noktasında sabit duramıyor. Anlaşıldı mı? Yakalayacağınız püf noktası burası, en önemli nokta burası: Bedeniniz muhtar! Bunu fark edip bedenle ilgili kararlarımızı, yaşantımızı önemsemek gerekiyor. Hem “bu beden bir hayal” diyoruz, hem de “yok” dediğimiz bedende tasarruflar yapıyoruz! Kuvvetle var olabilmek için öyle tasarruflarımız var ki! Bu yüzden B sıfır noktasında yaşamak mümkün olmuyor. Beden muhtarsa, muhtar olmadığını söylediğiniz akıl ve irade de muhtardır.
KENDİNİ YALNIZCA BU BEDEN ZANNEDİP DE
 BU BEDENE YATIRIM YAPMAYIN
“A” yapı hem kendimizi beden sanmamıza yol açan, hem de bedeni muhtar hissettiren veri tabanıdır. Dünya yaşantısı gereği “A” veri tabanı çalışıyor. Size denir ki; kendinizi bu beden sanmayın. Bunu duyunca kişi bu beden “yok” sanıyor, bu bedeni “yok” görmek istiyor. Sonra da hayal kuruyor, o yok, bu yok, şu yok. Olmaz! Bedeniniz yoksa nasıl salât ikame edersiniz? Bizzat bu bedenle salât ikame ediyorsunuz. “Kendinizi beden sanmayın” demek, siz bu bedenden ibaret değilsiniz demektir, ilk manası budur, birinci aşama manası budur. Bu aşamadaki manayı sindirip İhlâs Hayat Döngüsü’ne girerseniz, yani holografik evren gerçeğiyle yaşar hale gelirseniz, bu bedenin sanallığını o zaman yaşarsınız, sanallığı o zaman fark edersiniz. Ama o çok farklı bir şeydir. Önce şuna dikkat etmelisiniz: Kendinizi beden sanmayın, yani kendini yalnızca bu beden zannedip de bu bedene yatırım yapmayın. Öyle zannederseniz ölümden sonrası sizi ilgilendirmez; ölümü yokluk sanarsınız, bitip gidiyor sanarsınız, dolayısıyla da bu dünyada ne yaparsanız kâr sanarsınız. Çünkü sonrasında bir şey yok sanarsınız. Oysa ölümün olmadığını, hayatın devam ettiğini fark ederseniz, bu bedeni bir araç gibi kullandığınızı görürsünüz. Bedeni bir araç gibi kullanan Kendini Hissetme Duygusu’dur. O duygu bu dünyada hayatını sürdürürken bu bedeni kullanır. Öyleyse kendini yalnızca bu bedenden ibaret sanma, onunla kayıtlı olma. Senin bir de ruh bedenin var, ölümden sonra devam edecek olan ruh bedene yönelik gayrette bulun…
ALLAH VE RASULÜ BU KONUDA NE DEMİŞ?
BU SORUYU ÖNEMSEMEMİZ ŞART
Az önce “bedende tasarruf etmek”ten bahsettik, bu o kadar önemli bir noktadır ki. Eğer insan onun ne olduğunu iyi fark edemezse bu sefer bedenine zulmeder; yemesin, içmesin, uyumasın gibi. Eğer o işleri “A” Takdim Formu”ndaki “BEN”le yapıyorsa bir komando tanrı çıkar. Uykusuz durabilen, aç durabilen, günlerce bağlamalı oruç tutup sonra da “başardım, günlerce oruç tutabilecek güçteyim artık” giden bir komando tanrı. Bu tanrı “ben artık Ulûhiyeti yakalayabilirim” demeye başlarsa general tanrı olmaya doğru ilerler. Bedende tasarruf, yememek, uyumamak gibi işler değildir, onları yapan bir “muhtar BEN”in olmasıdır. Onları yapan muhtariyet ilan etmiş bir yöneticinin bulunması bedende tasarruftur. Bu mana anlaşılmazsa, kişi “madem bedeni ben yönetmiyorum, istediğim gibi yiyeyim, gezeyim, uyuyayım” demeye başlar. Oysa ikisi aynı şey! “İstediğim kadar uyuyayım” demek de neticede muhtarlıktır, değil mi? Ha kısıtlamışsın, ha istediğin kadar yapmışsın. Sen muhtar olduktan sonra, bedeni muhtar olarak irade ettikten sonra ne fark eder? “Peki, ne yapmalıyız?” diyebilirsiniz. Haklısınız, çünkü “ne yapmalıyız?” noktasına henüz gelemedik, o konuyu çok ele almadık. Biz genellikle “şu yanlışı yapmayalım” deyip geçiyoruz, ama “nasıl yaparız?”ı da somutlaştırmak gerekiyor. Şimdiki önceliğimiz “tanrı gibi” yaşamaktan kurtulmak. Bu yüzden, önce tanrılık iddiasında olduğunuzu fark ettirmeye çalışıyoruz. Bu fark edilir de mücadeleye girişilirse, o zaman yapmamız gerekenleri konuşmamız gerekir. Ama şu hep çok önemli: Allah ve Rasulü bu konuda ne demiş? Bu soruyu önemsememiz şart. Ayet ve hadisleri hiç eğip bükmeden kabul etmek şart! Bize ayetlerde bedenimizle ilgili ne öneriliyor? Kendimize bunu sorduğumuzda yaşantımıza ait bazı noktalarda Allah’a ve Rasulullah’a ters düştüğümüzü fark ederiz. Ayet ve hadisler bize bedende nasıl durum tespiti yapacağımızı, muhtar olmadan bedende nasıl tasarruf edeceğimizi öğretiyor, onları “helal” ismiyle bir çerçeve içine alıyor. Bedenin muhtar olması bu yolda çok önemli bir perdedir, engeldir, bunu fark edin inşaAllah.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER