Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

SAYGI VE KORKU MÂNÂLARINI ÇAKIŞTIRMAK

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 11 Şubat 2017 Cumartesi 14:00:19
 

– 21 –
Dün Şuara Suresi 23, 24, 26 ve 28. ayetlerinden sonra demiştik ki: Ef’al âleminde yaratılmış her şeyin, Muhtariyeti Tercih Gücü olan insan neslinin, hayat-memat döngüsünün, yürüyen sistemin, sünnetullahının sahibi, olgunlaştıranı ve yöneteni Allahu Rabb’ül Âlemiyn’dir.
Bu sonuca nereden ulaştığımızı paylaşalım.
Bu ayetlerde olduğu gibi başka birçok ayette de geçen bir tanımlama vardır; “Semavat, Arz ve arasındakiler.” Bu ifade “HER ŞEY” demektir.
Ayetteki “Siz ve sizden evvelki babalarınız” ifadesi “İNSAN NESLİ”ni tarif eder.
İnsan ve nesli neden önemlidir?
Çünkü  insan nesli Muhtariyeti Tercih Gücü olan bir zürriyettir.
Ayette; “bütün doğuşların, batışların, arasındaki sürecin ve oradaki her şeyin Rabbi” ifadesi de geçiyor. Rabbimizle ilgili bu tanımlama da şöyle anlaşılmaktadır:
O, hayat ve memat döngüsünün, yürüyen sistemin, sünnetullahının sahibi, olgunlaştıranı ve yönetenidir.
“Ben” duygusuyla “Rab” ilişkisi
“Rabbü’l Âlemiyn”i bir diğer açıdan şöyle de tanımlayabiliriz. Yapacağımız tanıma dikkat ederseniz, bu tanımla birlikte çok hızlı bir anlama, kavrama mümkün olacaktır, inşaAllah:
“RABBÜ’L ÂLEMİYN, Biiznillah hissedişlerin hissettireni, hislerinin kaynağı, hislerin yöneteni ve düzenleyeni, hissedenlerin hissi, hissedişlerin Rabbi’dir.”
Bu tanımla birlikte, “BEN” dediğimiz duyguyla Rabb’in ilişkisini de kurmuş olduk: Benim kendimi hissedişim Biiznillah’tır; Allah’ın izniyle, lutfuyladır, Allah’ın vermesiyledir; Allah’ladır; Biiznillah…
Artık üçüncü ayete başlayabiliriz: ER-RAHMAN’İR RAHIYM
Sure “Bismillahir Rahmânir Rahıym El-Hamdü Lillahi Rabbil Âlemiyn” ile başladı. Ama üçüncü ayet yeniden Rahmânir Rahıym. Dikkatinizi çekiyor değil mi?
İlk ayette yani Besmele’de “RahmanurRahıym” üzerinde yeterince durduk. Onu şimdi çok kısa, çok özet ama çok önemli şekilde paylaşıp hızlı geçeceğiz.
“Bismillahir Rahmânir Rahıym, El-Hamdü Lillahi Rabbil Âlemiyn” yaşanması gereken bir halin tarifidir; o bir haldir, yaşanması gereken bir haldir. Bu tarife göre şöyle söyleyebiliriz:
Ulaştığımız hal bizim esas söylemimizdir. Yani, yaşarken ne hale ulaşmışsak, esas söylemimiz aslında odur. O zaman ne yapmalıyız?
Gereken hale ulaşabilme gayesi ve gayreti içinde olmalıyız, esas gayemiz bu olmalıdır. Bu hali yükseltmeliyiz ki salâtta Fatiha okurken söylemimiz yükselsin, idrakımız değişsin ve “Bismillahir Rahmânir Rahıym El-Hamdü Lillahi Rabbil Âlemiyn” derken en azından buraya kadar anlattıklarımızı içerecek bir seslenişe, bir idraka ulaşabilelim. Ama yaşantı olarak, hal olarak!
Yaşantısı bu hale ulaşan kulun, böyle bir mübareğin sessiz durması söylemesi gibidir, onun hali Besmele’dir. İşte bu kul Fatiha’ya başlarken ilk ayeti (Besmele’yi) okumayabilir. Onun duruşu bile söylemesi gibi olduğundan, hali o olduğundan söylemeyebilir. Söyler veya söylemez, o zaten öyledir…
“ErRahmânir Rahıym” ilk ayette vardı, bir kez daha geldi. O zaman şunu tefekkür etmeliyiz: İlk ayetteki “Rahmânir Rahıym” neden, bu neden?
Bu ayetle birlikte iş değişti, artık iş insana doğru dönmeye başladı, artık kul devrede. Bu yüzden; üçüncü ayetteki RahmânirRahıym, senin halin ne olursa olsun, ihtiyacın olan merhamet için Merhamet Edici’ye seslenmendir, şimdi O’na sesleniyorsun. İlk iki ayette “RahmânirRahıym”i tanıdın, öğrendin, şimdi O’na sesleniyorsun:
“Ey, Rahmânur Rahıym! Sen bize Rasûl’ünün, Kur’an’ının ve bütün Ras��llerinin öğrettiği Rahmânur Rahıym’sin! Ve sen bize şunu müjdeledin; kendime Rahmetimi farz kıldım. Bu yüzden ümidimi kesmiyor, merhametin için senin o haline sesleniyorum; ey Rahmânur Rahıym!
İşte böyle yüksek bir umutla o merhamete seslendin.
Şimdi artık “ya, Mâliki YevmidDiyn” diyeceksin…
Fatiha’ya “Maliki YevmidDiyn” ile devam ediyoruz.
“Mâliki YevmidDiyn” derken
korkacak ve sığınacaksın
Merhamet istemenin en önemli sebeplerinden birisi o Azıym Gün’ün düzenidir, o nedenle de merhamet talep ediyorsun; “Mâliki YevmidDiyn” o korkuyla sığınışın bir seslenişidir. Burada öyle bir korku hali yakalayacaksın ki; hayatta Allah’tan ne kadar korkuyorsan, o korkuyu maksimum hissederek söyleyeceğin anı, saniyeyi buraya getireceksin! “Mâliki YevmidDiyn” derken öyle korkacaksın ki sana salâttayken “kurtulanlardan oldun” denilsin. Mâliki YevmidDiyn: Allahım senden öyle korkuyorum ki sana sığınıyorum. Bütün bu korkuma rağmen, eğer bana “ne rahatsın!” diyorsan, sana sığınmanın verdiği güven yüzünden rahatım ya Rabbi. Sana sığınmak o kadar huzurlu ve güvenli ki korkuma rağmen rahatlığımın sebebi bu sana sığınışım.
“Mâliki YevmidDiyn” derken o anda tüm Hesap Günü bir anda açılmalı, o an orayı görmelisin, o anda o şiddeti yaşamalısın! Ve o şiddetle de Sahibine “Mâliki YevmidDiyn” demelisin. Çünkü o korkuyla peşine “İyyaKE na’budu VE iyyaKE nesta’iyn” diyeceksin. “Mâliki YevmidDiyn”de ne yapacağımızı Sahibi’nden dinleyeceğiz ama önce ayeti mânâ olarak zihnimize yerleştirmek üzere Mâliki YevmidDiyn’e ait mânâları görelim:
• Diyn Günü’nün Sahibi.
• Ceza Günü’nün Sahibi.
Ceza yalnızca “azab” değildir; Ceza Günü’nün Sahibi oluşu herkes içindir. Biz cezayı genellikle olumsuz kullanırız ama o bir karşılıktır, bir işin karşılığı cezasıdır. Bu mânâya gelen çok önemli bir salâvat da vardır: “Cezallahu anna seyyidena Muhammeden ma huve ehluh: Allahım, onu ben anlayamam, kavrayamam, tarif yapamam. Efendimiz (SAV)’e onun halinin karşılığı neyse onu ver.”
• Hesap Günü’nün Sahibi.
• Her “An”ın Sahibi.
Bu mânâ da mevcuttur. Bu yüzden bazen meallerde sadece bu mânâ benimsenerek “Mâliki YevmidDiyn” için “diyn gününün sahibi” yerine “her anın sahibi” yazılıyor.
Kur’an diyor ki; “Allah sizi korkutur, ayetler sizi korkutmak içindir.” Yeri gelince bunu ayetleriyle göreceğiz. Dikkat edin, bu ifade insanı korkutmaz; “her anın sahibi” doğru bir mânâdır ama meal olarak buraya o yazılırsa rehavet verir. “Her anın sahibi” ifadesinden kim korkar? Ancak, yeterince âlim olan haşyet duyar; O An’ı düşünmek zaten onu titretir. Ayetle sabittir ki ancak âlimler gerçek haşyeti duyar. Dolayısıyla, meal yaparken, bir mânâyı mealen verirken diğerini yok etmeyecek olanı seçmek gerekir. Bir de, verilecek mânâ diğerini yok etmemelidir.
• Her anın ve her anın en zor gününün, en azıym gününün sahibi.
Böyle yaklaşınca bu mânâ hepsini içine aldı. Allah hem her anın sahibidir, hem de her anın en zor günü olan o en azıym günün sahibidir. Her an’ın içerisinde diğer anlardan daha şiddetli, daha azıym bir gün var, onun da sahibidir.
• Her an hesap gören.
“Mâliki YevmidDiyn” her an hesap görendir, her anın hesabının son hesabını görendir. Her an hesap görüyor! Evet, O her anın sahibidir, ancak bu bir insanın film seyretmesi gibi bir sahiplik değildir; hesap görüyor, hesabı en seri haliyle görüyor. O En Seri Hesap Gören’dir. Şu an da hesap görüyor, o gün de hesap görüyor. Her an! Fakat her anın hesabının “son hesabı”nı da görendir. Çizgiyi çekiyor: Gün hesapların bittiği noktanın günüdür! Dolayısıyla “Mâliki YevmidDiyn” derken bütün bunları düşünebilmeliyiz.
Fatiha’ya verilen mânâlar
“YevmidDiyn” Kur’an’da hep Hesap Günü’nü anlatır tarzda geçiyor. Bu vurgu yüzünden, dikkatimizi Hesap Günü’ne, Ceza Günü’ne, Diyn Günü’ne çevirmemiz faydalı olur, bu bizi yarar sağlayabileceğimiz bir noktaya götürür. Bu kapsamda bazı tefsirlerde Fatiha’ya verilen bir yaklaşım vardır ki, mânâsını özet olarak vereceğim. Vereceğim bu mânâ yanlış değil, doğru. Fakat ayetlerden bir amel çıkarmak için bizim bir noktada buluşmamız gerektiği için yeterli değil.
O mana şöyle: Saygının bütün sebeplerini Zat’ında toplayan ve kendisine ibadet edilen Tek’dir O.
Tefsirlerdeki bu yaklaşım özetle Allah’ı “saygı duyma” noktasında tanımlıyor. Bu saygının gerekçeleri de şöyle sıralanıyor:
Allah’a saygı duyan kişi eğer, sadece iyiliğe ve kayıtsız şartsız olgunluğa saygı gösteren biri ise, Allah’ın ona “Ben Allahım” demesi yeter. Böyle birisine ayrıca korkutucu uyarılar yapılmasına gerek yoktur, “Ben Allahım” demesi yeter; dolayısıyla ona Fatiha’nın başlangıcı yeter. Çünkü o kayıtsız şartsız olgunluğa saygı duyuyor.
İkinci yaklaşım: Eğer, kudrete ve iyilik etmeye saygı gösteren biri ise, bu kula “Ben Rabbül Âlemiyn’im” demesi yeter, ona da bu açıklama yeter. O kul bunu anlar. Çünkü bu kul iyilik ve kudret arıyor, yani kudrete saygı duyuyor.
Eğer kişi, geleceğe tama’ edişi, gelecek için umutlanması, yani bir şey beklemesi nedeniyle saygı gösteren biriyse, ona da “Ben erRahmânur Rahıym’im” demesi yeter. Bu onun gelecekle ilgili beklentilerini karşılayacak bir açıklamadır.
Bir diğer yorum ise şu: Kulun saygı göstermesini sağlayan faktör, korkması ve ürkmesi ise ona da “Ben Mâliki YevmidDiyn’im” demesi yeter.
Böylece, Fatiha’da “Mâliki YevmidDiyn” ayetine gelene kadar her saygı gerekçesine karşı bir sesleniş var diyorlar.
Bu açıklamalara katılıyoruz ama çok önemli bir kavram olan korku, korkma ile ilgili kanaatimizi de paylaşayım.
Bir kere, bu tip açıklamalar karşısında Mânâ Çakıştırma Tekniği’ni uygulamak çok önemlidir. Bu yöntemi bilmeyen veya gerçekleştiremeyen kişi böyle bir açıklamayı okuduğu zaman bunlardan birisini, özellikle de en ileri gibi olanını tercih edip “korku”yu avamın işi gibi görür. Bazı kardeşlerimizle karşılaşıyorum, “ben korkmam” diyor, “Ben kayıtsız şartsız olgunluğa saygı gösteren birisiyim, bana ben Allahım demesi yeter” diyor, yani “Mâliki YevmidDiyn” için bir korku taşımıyor, Mâliki YevmidDiyn’den korkmuyor. Çünkü bu anlatım tarzı korkuyu avamın, yani sıradan insanın işi yaptı. Bu yüzden, “Kişinin idrakı geliştikçe korkmaz, saygı duyar” anlayışına götüren bu yaklaşım tarzı yanlıştır, bu yanlış bir anlatımdır. Tefsirlerin genelinde var olan bu anlatım, bu yüzden uygun bir anlatım tarzı değil.
Kul korkmaya sıralanan bu idrakların en altından, “Mâliki YevmidDiyn”den başlar. Ve korkabileceği maksimum nokta neyse onu yakalar. Saygısını gittikçe çoğaltır ama korkuyu hiç kaybetmez, bir ileri idraka ulaştı diye korkusu azalmaz, kaybolmaz, iyice artar. Saygısı onun korkusunu olgunlaştırır, daha mânâlı yapar; neden ve niye korktuğunu fark eder. Daha saygılı olmayı öğrendiğinde “Mâliki YevmidDiyn”i duyduğu zaman korkusu daha da artar. Dolayısıyla mânâları çakıştırmalıyız. Biz “o an”ı bilmediğimiz için çok kolay konuşuyoruz, anlatıyoruz ama… Aslında Mâliki YevmidDiyn bizde mutlaka korku oluşturmalı; idrakımız ilerledikçe saygıyı da artıran bir korku oluşmalıdır. Saygı ve korku mânâları çakıştırılmalıdır; saygıyla nasıl korkacağımızı öğrenirsek bizim için daha faydalı olur.
Bu kanaate bir hadisten ulaşıyoruz. Efendimiz (SAV) buyuruyor:
“Ben sizin Allah’ı en çok bileniniz ve O’ndan en çok korkanınızım.”

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER