Samanyolu Galaksisi İçinde Ne Var?

Samanyolu Güneş Sistemi’ni içeren bir galaksidir. Peki, Samanyolu Galaksisinin içerisinde neler var?

Samanyolu dünyadan görünümünü açıklayan tanımı; Gece gökyüzünde görülen ve çıplak gözle tek tek ayırt edilemeyen yıldızlardan oluşan puslu bir ışık şerididir. Yerel Küme’nin bir parçası olan çubuklu sarmal türdedir. Gözlemlenebilir evrende bulunan sayısız galaksiden sadece bir tanesidir. 23 Ekim 2015 Cuma günü Alman astronomlar tarafından 46 milyar piksellik “855.000X54.000” çözünürlükte Samanyolu galaksisi haritası yayınlandı. Galaksi terimini kökeni, Eski Yunancada bizim galaksimizi belirtmek üzere kullanılan “Sütlü, süt gibi, sütsü” manalarına gelen Galaxias ya da “Süt Dairesi” anlamındaki kyklos galaktikos terimidir. Bu terim ve dolayısıyla Batı kültüründe Samanyolu için kullanılan “Süt Yolu” terimi eski Yunan mitolojisindeki bir mitostan kaynaklanır. Buna göre; Bir gece, Zeus ölümlü bir kadından yaptığı oğlu Herakles’i fark ettirmeden uykuya dalmış olan Hera’nın göğsüne koyar. Bebek Herakles, Hera’nın memelerinden akan sütü içecek ve böylece ölümsüz olacaktır. Fakat Hera, gece uyanıp tanımadığı bir bebeği emzirdiğini fark edince onu fırlatıp atar ve boşalan memesinden çıkan süt de gece gökyüzüne fışkırıp akar. Hikâyeye göre geceleyin gökte sönük bir ışıkla pırıldar hâlde gördüğümüz “Süt Yolu” Türkçede Samanyolu denilen kuşak, böyle oluşmuştur. Samanyolu veya “Süt çemberi”, Yunanların gökyüzünde tanımladığı 11 “daireden” sadece biriydi, diğerleri Zodyak, Meridyen, Ufuk, Ekvator, Yengeç ve Oğlak dönenceleri, Kuzey Kutbu ve Antarktik çevreleri ve her iki kutuptan geçen iki gök çemberiydi. Antik çağda Grek filozofu Democritus (450–370 MÖ), geceleyin gökyüzünde görünen Süt Yolu denilen ışıklı bölgenin uzak yıldızlardan oluşuyor olabileceğine dikkat çekmişti. Aristo’nun M.Ö 384-322 M.Ö düşüncesine göreyse Süt Yolu büyük, birbirine bağlı çok sayıdaki yıldızın alevlenmesinden kaynaklanmaktaydı ve bu alevler dünya atmosferinin üst kısmında yer almaktaydı.

HEYSEM’E GÖRE “SÜT YOLUNUN” IRAKLIK AÇISI YOK

Arap astronom İbn-i Heysem, Samanyolu’nun ıraklık açısını gözlemleme ve ölçme girişiminde bulundu.  Süt Yolu’nun ıraklık açısı yoktu. Bunun üzerine “Bu, Dünya’dan uzaktadır, atmosfere ait değildir.” diyerek Aristo’nun görüşüne karşı çıktı. İranlı astronom Birûni, Samanyolu Gök Adası’nın sayısız bulutsu yıldızlar yığını olabileceği görüşünü ortaya attı. İbn Bacce ise Samanyolu’nun pek çok yıldızdan oluştuğunu ve gözümüze sürekli bu şekilde görünmesinin dünya atmosferindeki kırılımdan kaynaklanıyor olabileceğini ileri sürdü. İbn Kayyim El-Cevziyye, Samanyolu Gök Adası’nın sabit yıldızlar feleğinde bir araya gelmiş çok sayıdaki küçük yıldızlardan oluştuğunu ve bu yıldızların gezegenlerden daha büyük olduklarını ileri sürdü. Samanyolu Gök Adası’nın birçok yıldızdan oluşmasının ilk kanıtı Galileo Galilei’den geldi. 1610 yılında Samanyolu Gök Adası’nı bir teleskopla inceleyen Galilei, bunun çok sayıdaki yıldızın bir araya gelmesinden oluştuğunu fark etti. 1750’de İngiliz astronom ve matematikçi Thomas Wright, “Evren’in orijinal bir teorisi ya da yeni hipotezi” adlı eserinde gök adanın Güneş Sistemi’ne benzer tarzda, fakat daha büyük ölçekte, kütle çekim gücüyle birbirlerine bağlı çok sayıdaki dönen yıldızlardan oluşmuş bir kitle olduğu görüşünü ortaya attı. Bunun sonucunda bu düşünceye göre söz konusu yıldızların oluşturduğu ve bizim de içinde bulunduğumuz bu disk, bizim gökyüzüne bakışımız açısından bize gökyüzünde Süt Yolu olarak görünüyor olabilirdi. 1785’te William Herschel tarafından sayılan yıldızlardan yola çıkılarak hazırlanan Samanyolu diyagramı. O dönemde Güneş, gök ada merkezine yakın olduğu zannedildiğinden gök ada merkezine yakın olarak işaretlenmiştir Günümüzde Güneş’in gök ada merkezine yaklaşık 28.000 ışık yılı uzaklıkta olduğunu biliyoruz.

KANT GÖK ADANIN DÖNEN BİR YILDIZ KÜMESİ OLDUĞUNU BELİRTTİ

Immanuel Kant, 1755’teki bilimsel incelemesinde Thomas Wright’ın düşünce ve çalışmalarını biraz daha ayrıntılı hale getirdi. Gök adanın da Güneş Sistemi’mize benzer biçimde kütle çekim ile bir arada tutulan ve dönen bir yıldız kümesi olduğunu ifade etti. Kant, ayrıca o dönemde gözlemlenebilen birkaç bulutsunun da ayrı gök adalar olabilecekleri varsayımında bulundu. Bu adın verilme nedeni dürbünle bakıldığında ışık veren gaz bulutu gibi gözükmeleridir. Samanyolu Gök Adası’nın biçimi ve Güneş’in gök ada içindeki konumu hakkındaki ilk girişim, 1785’te gökyüzünün farklı bölgelerindeki yıldızları özenle sayan William Herschel’den geldi. Herschel, Güneş Sistemi’ni merkeze yakın bir yere koyarak gök adanın biçimini gösteren bir diyagram hazırladı. Jacobus Kapteyn, hassas bir yaklaşım sergileyerek 1920’deki çiziminde Güneş’in merkeze yakın bulunduğu elips biçimli küçük bir gök ada tasarladı. Farklı bir yöntem uygulayan Harlow Shapley ise küresel kümeler kataloğu çalışmasında kendinden öncekilerden tümüyle farklı olarak gök adamızı Güneş’in merkezden uzak olduğu yaklaşık 70 kiloparsek yarıçapındaki yassı bir disk biçiminde tasarladı. Her iki hatalı çalışma da galaktik düzlemde ışığın yıldızlararası toz vasıtasıyla soğurulmasını hesaba katmamıştı. Soğrulma; ancak Robert Julius Trumpler’in 1930’da açık yıldız kümeleri üzerinde çalışırken bu etkiyi ölçmesinden sonra hesaba katılmaya başlandı ve günümüzdeki gök ada görünümü kuramlarına ulaşıldı.

Bakmadan Geçme