Şahin: Üzerinde tartıştığımız konularda takiyye yapılmamalı
Afyonkarahisar tarafından aylık değerlendirme yazılı bir basın açıklaması ile yapıldı. Baronun aylık faaliyetlerini ve ülke gündemini değerlendiren Afyonkarahisar Baro Başkanı Av. Turgay Şahin, Ağır Ceza Mahkemelerinin kapatılması istemi ile ilgili olarak açıklamada bulundu 'Herkes sınırlarını ve haddini bilmeli'Açıklamasında 23 Nisan Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramını geçtiğimiz haftalarda kutlandığını, bir iki hafta sonra da Gençlik ve [&hellip]
Afyonkarahisar tarafından aylık değerlendirme yazılı bir basın açıklaması ile yapıldı. Baronun aylık faaliyetlerini ve ülke gündemini değerlendiren Afyonkarahisar Baro Başkanı Av. Turgay Şahin, Ağır Ceza Mahkemelerinin kapatılması istemi ile ilgili olarak açıklamada bulundu
“Herkes sınırlarını ve haddini bilmeli”
Açıklamasında 23 Nisan Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramını geçtiğimiz haftalarda kutlandığını, bir iki hafta sonra da Gençlik ve Spor Bayramını kutlayacağımızı belirten Turgay Şahin, 23 Nisan basın açıklamasında “milli egemenlik çocuk oyuncağı değildir” başlığı ile milli egemenlik kavramının öne çıkarılmadığı bir kutlama anlayışını eleştirdiklerini hatırlattı. Şahin; “Bize göre cumhuriyet ile milletimizin en önemli kazanımı olan milli egemenlik anlayışı ve bu anlayışın somut ifadesi olan Türkiye Büyük Millet Meclisi çocuklarımıza anlatılmadan, önemi kavratılmadan, kutlama yapmak eksik ve bu konudaki çabaların tümü de zaiddir. Zaten, yıllardır demokrasinin altını oyan darbelerle, muhtıralarla, tepeden inmeci yaklaşımlarla milletimizin kazanımlarına kastedenler 23 Nisanın çocuk festivalinden öte bir anlam kazanmasına da mani olmuşlar ve adeta koca bir milleti çocuk yerine koymuşlardır. İşte 27 Nisan e-muhtırası halen internet sitesinden kaldırılmamıştır ve bunun üzerine bir de geçenlerde personel ve personel yakınlarını yaklaşan seçimlere hazırlama toplantısı skandalı patlak vermiştir. Bunlar, milleti aptal ve kandırılabilir bir sürü gibi görme anlayışından vazgeçmemişler, dolayısıyla seçimlerdeki tercihini de bir türlü hazmedememişlerdir. Artık herkes görevini, sınırlarını, haddini bilmeli, milletin efendisi olamayacaklarını, ancak hizmetkârı olmak şerefini üstlenebileceklerini görmelidirler. Millet bu gerçeği, tepeden inmeci zihniyetin gözüne sokmaktan bıkmıştır” dedi.
“Milletimizin sağ
duyusuna güveniyoruz”
Konuşmasında, 12 Haziran’da yapılacak olan Genel Seçimlere de değinen Baro Başkanı Turgay Şahin; “ Haziran 2011 seçimlerine huzur ve sükûnla girmek istiyor ve şimdiden sonuç ne olursa olsun yüce milletimize hayırlı olmasını diliyo-ruz. Tam ve standart demokrasinin tesisi için önümüzde çok yol bulunduğunu biliyoruz ancak her şeye rağmen “açık oy gizli tasnif” kepazeliğinin de üzerinden çok yıllar geçti. Darbe dönemlerinin sözüm ona seçimlerini bir kenara bırakırsak serbest seçimlerimizin tamamı şaibesiz ve kurallara uygun yapılmıştır. Milletimizin bu konuda demokratik terbiyesi tam ve eksiksizdir. Eğer kendini ifade edecek uygun bir fırsat bulamazsa sabır ve sükûnetle seçimleri beklemekte ve gereğini sandıkta yerine getirmektedir. Bu açıdan milletimizin sağduyusuna güveniyor ve sonuç ne olursa olsun saygı duyulması gereken bir tablonun ortaya çıkacağından emin bulunuyoruz” diye konuştu. Şahin, seçimlere kadar ülkemizde huzur ve asa-yişi bozarak seçim atmosferini kirletmeyi hedefleyen odaklara dikkat çekerek, milletimizi uyanık ve sakin olmaya davet etti.
“Hiçbir partinin yanında
yada karşısında değiliz”
Ayrıca seçimler öncesi gerilimin artması, buna bağlı olarak üslubun da sertleşmesinin herkesle birlikte kendilerini de rahatsız ettiğini ve tarafları uyarmak zorunda kaldıklarını kaydeden Şahin; “Biz de herkes gibi bir partiye veya adaya oy vereceğiz. Ancak Meslek Kuruluşu olarak hiçbir partinin yanında veya karşısında değiliz. Bununla beraber sesi daha çok çıkan ve ötekini bastıran, daha çok hakaret eden veya muhatabını itham eden bir anlayışın ülkemize yarar getirmeyeceği gibi fazladan oy da sağlamayacağını hatırlatmak isteriz. Bu seçimlerde ili-mizde değişik partilerden aday olma başarısı göstermiş bulunan, Av. Abdurrahman Yalçın, Av. Ahmet Toptaş, Av. Ali Gürbüz, Av. Ali Özkaya, Av. Halil Ürün, Av. Hatice Gök, Av. Öncül Kazancı meslektaşlarımıza başarılar diliyor, hangisi olursa olsun, milletvekili seçilmeleri halinde hemşerilerimize ve ilimize layığı veçhile hizmet edeceklerini de biliyoruz. Her biri, baromuz olarak referans verebileceğimiz, kefili olduğumuz talip oldukları göreve layık yetişmiş ve birikimli adaylar olarak gönlümüzdedir ve başarılı olmalarını can-ı yürekten dilemekteyiz” diye konuştu.
“Kâğıt üzerinde alınmış tedbirler”
Çocukların yargılandığı birçok örnekte, suça sürüklenen çocuk olarak tanımlanan küçüklerin bir şekilde SHÇEK yurtlarına gönderildiğini söyleyen Turgay Şahin, konu hakkında yaptığı açıklamada; “ Türk Ceza Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu sistematiğinde 18 yaşını doldurmamış herkesin “çocuk” olarak tanımladığını ve buna göre soruşturma ve kovuşturma usullerinin takip edildiğini hatırlatarak konuya girmek istiyoruz. Suç işleme şüphesi ile hakkında soruşturma başlatılanlara “şüpheli”, kovuşturma yapılanlara ise “sanık” denildiğini biliyorsunuz. Ancak muhatabımız çocuksa buna “suça sürüklenen çocuk” demek mecburiyetini bizatihi kanun getiriyor. Yani çocuklarımıza verdiğimiz değerin göstergesi olarak onlarla ilgili nitelemelerde bile özenli bir dil kullanıyor, incitmemeye azami dikkat gösteriyoruz. Ayrıca 15 yaşını tamamlamamış çocuklara yönelik tutuklama tedbirine başvurulamıyor ve nihayet 18 yaşına kadar tüm çocuklarımıza çocuklara özgü güvenlik tedbirleri uygulanıyor. Tüm bunları çocuklarımızı ve gençlerimizi korumak ve onları heder etmeden kazanmak ve faydalı bireyler haline getirebilmek için yapıyoruz veya yapıyor görünüyoruz. Yapıyor görünüyoruz çünkü kâğıt üzerinde alınmış tedbirler, kanun ile amaçlanan şeyler, uygulama birer fanteziye dönüşü-yor ve beklenen fayda şöyle dursun büyük fecaatlere ve büyük sıkıntılara yol açıyor. Çocukların yargılandığı birçok örnekte, suça sürüklenen çocuk olarak tanımlanan küçüklerin bir şekilde SHÇEK yurtlarına gönderildiğine tanık oluyoruz. Kim bu çocuklar, Ailesine bırakılamayacak derece suça bulaşmış ve suç işlemeyi alışkanlık haline getirmiş olanlar; suça zaten ailesi nedeniyle sürüklenmiş ve aileleri emanet edilmeye elverişli olmayan şahıslar” dedi.
“Suça sürüklenen çocuklar
“rol-model” olabiliyor”
Bunların birçoğunun eylemleriyle suça sürüklenmiş olmaktan ziyade, kişisel, psikolojik, ekonomik problemleri olan ve bu problemler nedeniyle anormal davranış sergileyen çocuklar olduğunu söyleyen Şahin; “Ancak bu çocuklarımız, sanki hiç bir şey yokmuş gibi, suçla ilgisi bulunmayan, ekonomik ve ailevi nedenlerle SHÇEK yurtlarında barındırılan çocukların yanına gönderiliyor, onlarla birlikte yaşamak zorunda bırakılıyor. SHÇEK idarecileri ve çalışanlarının olanca iyi niyeti ve gayretine rağmen fiziki şartların yetersizliği, araç ve ekipman eksikliği, personel noksanlığı ve eğitimlerinin elverişsiz olması gibi nedenlerle ne suça sürüklenen çocukların rehabilitesi ve ıslahı mümkün oluyor ne de diğer çocukların bunlara bir “rol-model” almasının önüne geçilebiliyor. Biz de dikkatli bir dil kullanmak zorundayız ama durumu iyi anlatabilmek için zorunlu olarak demek mecburiyetindeyiz ki bir kasa sağlam elmanın ortasına çürük bir elma bırakılıyor ve tüm kasanın tefessühüne zemin hazırlanıyor. Çarpıcı örnekler daha kolay hatırda kalır ve meramımızı daha kolay anlatır diyerek affınıza sığınarak şu olayı nakletmek istiyorum. Fuhşa sürüklenmiş ve birden çok şahıslarla cinsel ilişki yaşamış, hamile bırakılmış ve dosyasındaki rapora göre “libidosu yüksek” yani cinselliğe meyilli olduğu belirtilen bir kızımız SHÇEK kız yurtlarına yerleştiriliyor ve burada da aynı olaylar tekrarlanıyor! Psikolojisinin de bozulduğu bilirkişi raporu ile sabit olan bu kızımızın sorunlarının bir kısmı da biyolojik. Özenle tedavi edilmesi gereken, tedavi sürecinde de diğer kızlarımızla aynı mekânı paylaşmasının sakıncalı olduğunu düşündüğümüz bu kızımız bir somut örnek ve birçokları da benzer durumda. Fakat ne bunlar için özel mekânlarımız var ne uzman çocuk psikologları veya psikiyatrlarımız. İyi de siz kendi çocuğunuzun böyle bir mekânda birlikte kalmasını arzu eder misiniz? Bu nedenlerle, rutin ve göstermelik bayram kutlamalarımızın anlam kazanması ve gerçekten milletimize, çocuk ve gençlerimize bayram duygusu yaşatması için bu soruna bir an önce parmak basılmasının zamanının geldiğini, hatta geçmekte olduğunu ifade etmek istiyoruz. Bir seferberlik gerekiyor” diye konuştu.
“Personel son derece eğitimli olmalı”
Her şeyi yasalarla çözülemeyeceğini, fiziki imkânlar ve personel sayısının arttırılabileceğini, ancak bunların sorunları çözemeyeceğini ifade eden Turgay Şahin; “SHÇEK bünyesinde çalışacak idareci ve personelin son derece eğitimli, donanımlı, fedakar, milli ve ahlaki değerleri her şeyin üstünde tutan, derin bir sorumluluk duygusuyla mücehhez, vebal ve hesap duygusundan bir an olsun uzaklaşmayan adeta insanüstü varlıklar olarak seçmek, var olanları korumak ve bu üstün özellikleri için de kendilerini maddi ve manevi olarak motive etmek konusunda teyakkuza geçmemiz şart. Unutmayalım ki harcayacağımız paraları geleceğimiz, huzur ve sükûnumuz için sarf edeceğiz, gösterilecek emek, gayret ve fedakârlık istikbalimizin aydınlığı için elzem. Aksi takdirde başlayan bu yangının bizi, çevremizi ve ailemizi de saracağı, çocuklarımızı da tehdit edeceği apaçık. İlimizde bu sorunun acısını yüreğinde hisseden bunun için çırpınan, imkânlarının artırılmasını talep eden SHÇEK idarecilerini, -başta il müdürümüz olmak üzere destekliyor ve yanlarında olduğumuzu, olacağımızı ifade ediyoruz” dedi.
“Adil yargılama talepleri samimiyetsiz
Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri hakkında da açıklamalarda bulunan Baro Başkanı Turgay Şahin; “Meselenin tarihi geçmişinde, olağanüstü mahkemeler bulunmaktadır. İstiklal Mahkemeleri, Sıkıyönetim Mahkemeleri, DGM’ler ve neticesinde Özel Yetkili (aslında görevli) Ağır Ceza Mahkemeleri bu olağanüstü mahkemeler zincirinin birer halkasıdır. Her biri birbirinden vahim hukuk katliamlarına, adaletten söz edilemeyecek yargılama faaliyetlerine, idam ve hapis kararlarına imza atmış bu mahkemelerin kabul edilmeleri gerçekten mümkün değildir. Seçilmiş başbakan ve bakanları asan, yüz binlerce insanı yıllarca tutuklu olarak haksızca alıkoyan, binlercesini de insafsızca mahkûm eden, idamına karar veren bu mahkemelerin savunulur bir yanı yoktur. Evet, DGM’le kapatılıp ÖYACM açıldığında değişen sadece tabelalar olmuştur. Ancak bir hususun da gözden kaçırılmaması gereklidir, Bu mahkemelerin kapatılmasını savunan çevrelerin birdenbire ortaya çıkan hukuk ve adalet aşkı dikkat çekicidir. Görünen odur ki maksat, insan hakkı ihlallerinin sonlandırılması değildir, adil yargılamanın tesisi değildir; bellidir ki Ergenekon-Balyoz-KCK vb. davalar olmasa, ÖYACM bu çevrelerin umurunda olmayacaktır. Belirtilen davalarda açıkça taraf olan, bu davaları sulandırmak ve itibarsızlaştırmak isteyen çevreler gerçekten adaletten, insan haklarından yana olsalar yargılanan darbecilerin yanında olmak yerine, faili meçhul cinayet mağdurlarının, işkence mağdurlarının, darbe ve muhtıra mağdurlarının yanında yer alırlardı. Ordu Göreve pankartını taşımaktan haz alan çevrelerin, adil yargılama talepleri samimiyetsiz ve maksatlıdır” diye konuştu.
“Haklı olmakla, haktan gözükmek fark”
Kimden gelirse gelsin haklı ve yerinde eleştirilere katılmak gerektiğini söyleyen Şahin, haksızlıkların karşısında hazırlanan bildirilere imza koymak gerektiğini, ancak haklı olmakla, sureti haktan gözükmek arasında ciddi bir fark olduğunu belirtti. Şahin; “O halde çekincelerimizi sıralamak ve meselenin kalbine atıfta bulunan bir çaba oluşuncaya kadar birilerinin değirmenine su taşımaktan uzak durmamız gerekmektedir. Özel yetkili ağır ceza mahkemelerinin (ÖYACM) ve özel yargılama usullerinin kaldırılması konusunda daha önce altına imza attığımız bir bildiri vardı. Prensipte bu konuyu tartışılır bulmuyorum. Elbette adil yargılamanın önündeki tüm engelleri kaldırmalıyız, bunun için de ÖYACM ve özel yargılama usulleri de var. Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri ve Özel Yargılama/soruşturma usulleri konusu ne yazık ki hukuk/adalet ekseninde tartışılmamakta, sadece gündemdeki bir-iki davanın sonucunu etkilemeye dönük, bu dava sanıklarını korumak ve kurtarmak maksatlı bir biçimde bir propaganda malzemesi yapılmaktadır. Kastedilen, o bir-iki davaya barolarımız gözlemci olarak katılsalar da kamuoyunda bu çabalar bir destek ve sanıklar yanında saf tutmak olarak algılanmakta; adalet algısının perspektifini bozmaktadır. Davadaki tarafların her birisinin avukatlar tarafından temsil edildikleri göz önüne alındığında, baroların olaya doğrudan müdahil olması taraflardan birisi lehine savunma dengesizliği yaratmakta, diğer tarafın savunma hakkını kısıtlamaktadır. Tabidir ki, bir tarafta baro diğer tarafta tekil olarak avukat bulunan davada silahların eşitliğinden söz etmek mümkün değildir. Bir yandan iddia-savunma-muhakeme üçlüsü arasında silahların eşitsizliğinden dem vuran; diğer yandan karşı tarafın savunma hakkını ortadan kaldırır şekilde taraf olan bu tavır barolarımızın tutarlığını ortadan kaldırmaktadır” dedi.
“Barolar eşit mesafede durmalı”
Cepheleşme yaratarak, sorunun çözülmesini de imkânsız-laştıran bu tutumun kendi tezleri ile çeliştiğini, somut ve adil çözümlerin önünü tıkadığını kaydeden Şahin; “Harp terminolojisi ile konuşan, hareket eden ve saldıran bir anlayış, karşısında sorunu çözecek bir muhatap değil ancak bir başka cephe ve bir başka düşman bulabilir. Oysa sorunların çözümü ancak diyalog ile ve ortak bir dil geliştirmekle mümkündür. Birinci önceliğimiz savunma hakkını sınırlandıran engelleri kaldırmak ve tüm yargı faaliyetlerinde avukatların önünü açmak, işini kolaylaştırmak olmalıdır. Davanın taraflarını savunmayı barolar değil avukatlar yapmalıdır. Barolar her iki tarafın avukatlarına da eşit mesafede durmalı taraf tutmaktan şiddetle kaçınmalıdır. Tüm eylem ve söylemlerimizde tutarlı olunmalı, özel yetkili ağır ceza mahkemelerinden çok önce, askeri yargının bir an önce ortadan kalkması için çaba gösterilmeli, yargıda iki başlılığının en somut örneği dururken ikincil meselelere odaklanılmamalıdır. Savunma mesleği tahkim edilmeden, dışımızdaki sorunların çözümünde etkili olunamayacağı da hatırlanmalıdır. Bu anlamda basit meselelerin çözümünde bile aciz kaldığımız ortadadır, noterler her hamlesinde ilgi alanımızdan bir parça koparıp almakta; mali müşavirler yeni TTK ile kendilerine yeni iş alanları kazanmakta iken sürekli kan kaybeden savunmanın öncelikle hak ettiği gücüne kavuşturulması elzemdir. Ne yazık ki kalabalık barolar, narsist bir yaklaşımla kendilerinden başkasını görmemekte ve tanımamaktadır. Öyle ki şimdi iştirak ettiğimiz bu toplantının sonucunu bile beklemeden aynı konuda kendilerine göre bildiriler kaleme almakta ve yayınlamaktadırlar. Baştan reyini ihsas etmiş kalabalık barolar ile bu durumda neyi konuşacak ve nasıl mutabık olacağız” dedi.
“Sağlıklı bir tartışma zemini olmadan görüş beyan etmek manasız”
Baroları Silivri salonlarına taşıyıp sergilemekten başka bir şey düşünmeyen ve düşüncelerini merak dahi etmeyen anlayışla ortak bir metin hazırlayamayacaklarını ifade eden Şahin; “Hukukun ortak dili yerine, ideolojilerin ayrıştırıcı lisanını tercih eden bir anlayış ortak bir zemin bulamaz, birliktelik duygusunu da sağlayamaz. Takiyye dini değil daha çok siyasi bir yöntemdir ve üzerinde tartıştığımız konularda takiyye yapılmamalı, açık olunmalıdır. Barolar ve hukukçular için mutlak siyasi muhalefet söylemi, mutlak iktidar yandaşlığı kadar itici, yanlış ve adalet düşüncesine aykırıdır. İdeolojik takıntılarını, hukuki mücadele takiyyesi ile sunan zihniyet hukuka zarar vermekte, kamuoyunda bir şüphe ve tereddüt yaratmaktadır. Bu anlamda hukukçu kimliğini adeta yalancı çoban konumuna düşüren bu üslup inandırıcılığımızı zedelemekte ve güvenirliğimizi azaltmaktadır. Netice olarak prensipte yanında veya karşısında olunabilecek bir hususta, sağlıklı bir tartışma zemini olmaksızın görüş beyan etmek manasız hale gelmiştir. İnandığımız düşüncelerin samimi olarak belirtilmesini belli bir yöne çekmek isteyen anlayış ne yazık ki meseleni çözümünü zorlaştırmaktadır. Siyaseten taraf olmamamız gerektiği açıktır ; ancak bu sağlandıktan ve kamuoyunda da kabul gördükten sonra hakikati ifade etmek değer kazanacaktır. Aksi takdirde ne söylense saflardan birisinin hanesine artı yazılmak dışında kıymet ifade etmeyecektir. Genel Kurmay Başkanlığının resmi internet sitesinde yayınlanan “balyoz davası sanıklarının tutuklu kalmaları ile ilgili” açıklaması yapılan yargılamayı etkilemeye dönük, davanın kendisini etkisizleştirmeye ve itibarsızlaştırmaya yönelik niteliği ile dikkat çekicidir. Bunun üzerine, özel yetkili ağır ceza mahkemeleri konusunda yapılacak bir açıklamanın bağlamı dışına çıkartılması ve süreci hazmedemeyen çevrelerin emrine sunulması kaçınılmaz olacaktır ve belki de bu hedeflenmektedir” dedi.
“Sesimizi duyurmak için çok mücadele ettik”
Şahin, yargının hızlandırılması için hazırlanan 6217 Sayılı yasanın eleştirilerin hemen hiçbiri dikkate alınmadan meclisten geçtiğini ve resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdiğini de sözlerine ekledi. Afyonkarahisar Barosu seslerini duyurmak için çok mücadele ettiklerini belirten Şahin; “İmza kampanyası düzenledik, yasanın getireceği sakıncaları anlatmaya çalıştık ve pek çok çevre ile paylaştık. Bir kere tüm meslektaşlarımıza, tüm barolara, barolar birliğine, bankaların genel müdürlükle-rine, Telekom, Avea, Türkcell, Vodafone genel müdürlüklerine, daha pek çok yere, hazırlamış olduğumuz ayrıntılı metni gönderdik. İnternet ortamında mail gruplarında on binlerce hukukçu ve avukata ulaştırdık. Facebook’u bile ihmal etmedik. Meclisteki avukat kökenli milletvekillerimiz ile birebir görüşüldü, adalet bakanlığı ilgili daire başkanlıklarına doğrudan yazışma yapıldı. Fakat ne yazık ki etkili olunamadı. İmkanlarımız küçük olmasına karşın kanun ile ilgili yaptığımız çalışmalar ses getirdi. Fakat asıl etkili ve yetkili çevreler sesimizi umursamadı ve yasayı kucağımızda bulduk.
Yasanın ilk acı meyvesi, CMK görevlendirmesi yapılanların karar temyizlerinde ortaya çıktı.
Yasa gereği kendilerine zorunlu avukat atananlar veya maddi durumu iyi olmadığı için barodan avukat isteyenler, mahkeme kararlarını temyiz etmek istediklerinde harç talebi ile karşılaştılar. Bu harcı kimin ödeyeceği ise belirginlik kazanmadı. Normal şartlarda ilgilinin ödemesi gereken bir harç bu. Ancak çoğu kere ,yargılama sırasında avukat, savunduğu şahısla irtibat kuramadığı için harç meselesi nasıl bildirilecek bu husus da muallakta kaldı.
Bazı çevreler bu harçları avukatlar yatırsın dediler, ilk başta biz şaka yapıldığını düşündük , ne yazık ki ciddi olduklarını gördük. Hatta Adalet Bakanlığı’nın bu konuda yönetmelik değişikliği hazırladığını ve yönetmelikle harç yatırma yükümlülüğünün avukatlara verilmek istendiğini de ilk elden öğrendik şu an arkadaşlarımız ile bu yönetmelik değişikliği üzerinde çalışıyoruz. Yasa hazırlanırken sessiz kalan –başta kalabalık barolar olmak üzere- birçok çevreler bu sorun konusunda da sessiz kaldı. Biz Afyonkarahisar barosu olarak vatandaşımız temyiz hakkından mahrum kalmasın ve avukat meslektaşlarımız da mağdur olmasın diye çırpınırken bu çevrelerin sessizliğini koruduğunu üzülerek gördük. CMK komisyonumuz sorun üzerinde titizlikle durarak sorunun çözümü gerçekleşin-ceye kadar avukatların izlemesi gereken yol haritasını çıkarttılar” dedi. Şahin, bunu belki faydası olur diye tüm barolar ile de paylaştıklarını söyledi.
Baronun faaliyetlerini anlattı
Açıklamasında Afyonkarahisar Barosu’nun faaliyetleri hakkında da bilgiler veren Turgay Şahin; “Geçtiğimiz ay içinde Avukatlar Haftası etkinliklerimizi gerçekleştirdik. Tam 15 akademisyen ilimize gelerek Yeni Türk Ticaret Kanunu konusunda bizi bilgilendirdiler. Afyonkarahisar Ticaret ve Sanayi Odasının da katkılarıyla gerçekleştirilen bu program ülkemizde yapılan en geniş ve kapsamlı program olması bakımından bir ilk ve örnek bir çalışmaydı. Emeği geçen ve katılanlara şükranlarımızı sunuyoruz. 9 Nisanda gerçekleştirilen programın arkasından aynı gece tertip edilen geceye gelerek bizleri onurlandıran, Sayın Valimize, Sayın Belediye Başkanımıza, Sayın Rektörümüze, Sayın Kütahya Baro Başkanımıza, Sayın Emniyet Müdürümüze, Sayın Polis MYO Müdürümüze, Sayın İl Jandarma Alay Komutanımıza, Sayın Adli Yargı Adalet Komisyonu Başkanımıza, hakim ve savcılarımıza ve elbette gecenin ev sahibi olarak il ilçe demeden koşarak gelen ve bizi yanlız bırakmayan meslektaşlarımıza tüm misafirlerimize ve siz basın mensuplarına kalbi teşekkürle-rimizi arz ediyoruz. meslekte 40 yıllarını tamamlayan Av.Osman Özdemir ve Av.Refik Başyılmaz ile 25 yıllarını dolduran Av.Hüseyin Bürhan Hayran ve Av.Tahsin Çubuk Beyefendilere plaketleri verilmiştir.Biz de buradan, bir kez daha meslektaşları olmaktan gurur duyduğumuz ağabeylerimizi tebrik ediyor, nice yıllar diliyoruz” dedi.
Baronun etkinlikleri devam edecek
Şahin, meslektaşlarının kaynaşması, birlik ve beraberliğin artması için yeni bir gezi programının hazırlandığını, Gaziantep, Urfa ve Adıyaman illerini Kapsayacak bu gezinin duyurusunun yapıldığını ve 18 Mayıs tarihinden başlayarak gerçekleştirileceğini ifade etti. Şahin; “Ayrı TBB ile temasta olarak Hukuk Muhakemesi Kanunu Ve Borçlar Kanunu konusunda iki ayrı eğitim programı bağlantısının yapıldığı ve sene sonuna kadar bunların da gerçekleştirileceğini ekleyelim. Geçtiğimiz hafta içinde Marmaris’te düzenlenen “Stajyerler Kurultayına tüm staj-yerlerimiz ile eksiksiz katıldığımızı, kapsamlı bir bildiri de sunduğumuz bu program ile genç meslektaş adaylarımıza kısa bir tatil imkânı da sunduğumuzu söylerken, gayretli ve istekli çalışmaları dolayısıyla Staj Komisyonumuzu kutluyoruz. Önümüzde 7-8 Mayıs 2011 tarihinde Adana”da gerçekleştirilecek olan TBB Olağan Mali Kongresi bulunmakta. Bu program vesilesi ile anılan tarihlerde delegelerimiz ile birlikte Adana’da olacağız. Son olarak fotoğrafçılık kulübümüzün faaliyetlerine tüm hızı ile devam ettiklerini, sergilerimizin ara verilmeksizin sürdüğünü ve hemen her hafta sonu fotoğraf gezilerinin yapılmakta olduğunu bilginize sunuyoruz” dedi. (Kocatepe)