Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Sezer Küçükkurt
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

SAĞLIK VE HAZİK HEKİMLER

Afyonkarahisar’ın önemli kazanımlarından birisi olan Sağlık Bilimleri Üniversitesi ile ilgili olarak geçtiğimiz günlerde Rektör Prof. Dr. Nurullah Okumuş Hoca’yı ziyaret etmiştik. Bu ziyaretteki sohbetimizden öne çıkan başlıkları gazeteniz Kocatepe’de siz değerli okurlarımızın bilgisine sunmuştuk.
O satırlar arasında Rektör Okumuş’un özellikle vurguladığı ifadelerden birisi, “Afyonkarahisar’dan hiç kimsenin sağlıkla ilgili olarak başka illere gitmesini istemiyoruz. Bunun için çalışıyoruz” sözleriydi. Rektör Bey bu arzusunun altını defalarca ve kalın çizgilerle çizmişti.
İşte bu sözlerin en bariz örneğini geçtiğimiz hafta içerisinde yaşadık Afyonkarahisarlılar olarak.
Afyon Kocatepe Üniversitesi’nin değerli Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karakaş, ani gelişen rahatsızlığı sonucunda ciddi bir tedaviye muhtaç hale gelmişti. AFSÜ’de yapılan tekiklerinin ardından Karakaş Hoca hiç tereddüt etmeden tedavisinin Afyonkarahisar’da yapılmasını istedi. Neredeyse yüzde yüz tıkalı olan 4 kalp damarının açılması için AFSÜ’de by-pass ameliyatı olan Prof. Dr. Mehmet Karakaş başarılı operasyonla sağlığına kavuşturuldu. Oysa benzeri durumlarda pek çok hemşehrimiz şifayı il dışında, başka hastanelerde arıyorlardı.
İsmi lazım değil, Ankara’daki bir özel hastane Afyonlu kalp hastalarını özel ilgi alanı haline getirmiş, buradan binlerce hastaya operasyon gerçekleştirmişti.
AKÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karakaş’ın şifa için AFSÜ’ye tercih etmesi, Afyonkarahisar kamuoyuna verilebilecek en önemli mesajlardan birisi olsa gerek. Her türlü imkanı, muhiti, bilgisi olan bir bilim adamı, tedavisinde Afyonkarahisar’ı ve AFSÜ’nün imkanlarını tercih ediyorsa başka söze hacet kalır mı?
Allah şifasını lütfediversin.
***
AFSÜ Rektörü Prof. Dr. Nurullah Okumuş “Afyon’dan hasta göndermek istemiyoruz” sözlerinde haklıydı da aslında… Yıllarca Afyonkarahisar sağlık alanında inişli-çıkışlı bir tablo çizmişti. Zaman zaman şehrimize gelen “hazik hekimler” ile bir çok başarılara imza atılmış, zaman zaman ise şahsi kaprislerin öne çıkmasıyla bu “hazik hekimler” küstürülmüş, memleketten koparılmıştı. Haliyle ne kadar tesis yaparsanız yapın, ne kadar para akıtırsanız akıtın, yeterli kadro, yetişkin ekip olmayınca sağlığına çare arayanlar hep il dışına gider olmuşlardı.
Her gün Maliye kavşağı ve Otogar’dan Eskişehir’e giden otobüsler derdine çare arayanlarla dolu olarak ilimizden yola çıkıyor, durumu daha iyi olanlar ise derdinin çaresini Ankara ve İstanbul’daki hastanelerde arıyorlardı.
İlimize gelip yerleşen, kendine göre bir düzen kuran, başarılı teşhis ve tedavileri ile bir çok kişiye şifa dağıtan değerli doktorlar zaman içerisinde Afyonkarahisarlıların sevgilisi oluyor, sonra bir anda üniversite ya da sağlık yöneticileri ile yaşadıkları şahsi sorunların ardından pılıyı-pırtıyı toplayıp ilimizden ayrılıyorlardı.
Sağlık alanında inişli-çıkışlı bir tablo yaşıyoruz ilimizde dedik ya… Şimdi sağlık alanında yeniden çıkış dönemindeyiz şükürler olsun ki.
Trilyonlarca liralık yatırımların, binaların, tefrişatların vs. ardından sıra artık insan cevherine geldi. Afyonkarahisar’da sağlık alanında birbirinden değerli hekimlerin görev almaya başlaması hepimizi sevindiriyor.
Sağlık alanında aksamalar yok mu? Elbette ki var. Ama onlar aşılamayacak sorunlar değil. İnanıyoruz ki hastanelerimizdeki sorunlar dile getirildikçe çözümler de üretilecektir. İnsanın olduğu yerde hata-kusur olabilir. Asıl olan kasıt olmasın. O zaman iş “hainliğe” dönüşür.
***
Üstünüze iyilik-sağlık, biz de Kurban Bayramı öncesinden bu yana biraz hastayız. Terleme, soğuma, koşuşturma derken biraz da ihmalle, hastalığımız zatürre başlangıcı noktasına ulaşmış. “Dur hele, geçer” falan derken bitkinlik had safhaya ulaşınca önce Devlet Hastanesi’nin Acili’ne gittik bayramın hemen ertesinde. Kendi kendimize “Birkaç iğne ya da serumla toplarız” diye düşünerek Acil Servis’teki doktora muayene olduk. Muayene ama ne muayene!…
Çok kısa sürede elektronik sistem üzerinden sıramızı aldık, hastanenin güzel ve temiz bekleme salonunda rahat koltuklarda diğer hastalarla birlikte beklemeye koyulduk. Bekleme salonunda son model televizyonda haberleri izlerken, etrafımızı sarmış olan led ekranlardan sıramızı takip etmeye başladık. Kısa denilebilecek bir süre içerisinde ismimiz ekranda belirdi ve açılan otomatik kapıdan doktor beyin karşısına çıktık. Bizden önce aynı yolu izleyerek muayeneye giren bir kardeşimizin “kısa” muayenesine de tanık olduk.
Hastaneye gidip, sıra alıp, bekleme süresi de dahil toplam 30 dakika gibi süper bir zaman diliminde doktor beyin karşısına çıktık ama, ondan daha da süper (!) bir süre içerisinde muayenemizi olup çıktık. Acil servisteki genç doktor kardeşimiz bizden önceki hemşehrimize de yaptığı gibi “Ağzınızı açın, aaa deyin” deyip, bir ışıkla boğazımıza baktı. Hemen ardından reçeteye 3 ilaç yazdı ve muayene sona erdi. Toplam 1 dakikayı bulmayan bu süre zarfında doktor bey, elinde tuttuğu ışıkla bizden önceki hastanın olduğu gibi bizim de iç organlarımıza kadar tüm sağlık durumumuz görmüş, teşhisini koymuş, kullanmamız gereken ilaçları belirlemişti. “Helal olsun” dedik, eczaneye yöneldik. Reçetedeki ilaçları aldık, kullandık ama aradan geçen 2 gün içinde biz daha da kötüleştik.
Sağolsun, varolsun, 1 Nolu Sağlık Ocağı’nın emektar, vefakar, cefakar ve hatırehli doktoru, aile hekimimiz Dr. Hakkı Beşkardeşler’in kapısını çaldık. Hakkı Ağabey har zamanki nazik, saygılı ve beyefendi tavrı ile bizden önceki hastasını uğurladıktan sonra muayenemizi yaptı, gerekli ilaç tedavisini reçetesine yazdı. Verdiği iğneler ve yazdığı haplarla birkaç gün içerisinde kendimizi toparladık.
***
Tüm bunları neden anlattık? Elhamdülillah, genetik olarak sağlam bir yapıya sahibiz, öyle ufak tefek hastalıklara pek eyvallah etmeyiz. Şükür ki, imkanımız da yerinde. Peki ya, bizim yerimize Devlet Hastanesi’nin acil servisine gidip derdine çare arayan kişi ya bir ihtiyar, ya da bir çocuk olsaydı. Zatürre gibi bir hastalıkla pençeleşirken 60 saniye bile sürmeyen teşhisin ardından işe yaramayan ilaçlarla evine gönderilen kişinin hali nice olurdu. Bünyesi güçlü olmayan bir kişinin aynı durumu yaşaması Allah korusun dönülmez yollara girilmesine neden olmaz mıydı?
Anlattık ya, Hastanenin fiziki imkanlarında hiçbir eksik yok. Her şey son teknolojiye ve otomasyona uygun. Peki ya muayene? O da mı böyle otomatik (!) olmalı?
Sözün başında dediğimiz gibi… Sistem tamam, fiziki şartlar tamam… Allah Hazik hekimlerin (hazik: bilgili, usta) sayısını artırsın…

 

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER