Problemlerin temelinde kimlik sorunu var

Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) Eğitim Fakültesi’nden Yardımcı Doçent Dr. Mücahit Gültekin, sarsılan aile hayatları ve toplumu oluşturan ailenin dağılması faktörleri üzerine çarpıcı bilgiler verdi.MODERNİTE İLEGELENEKÇİLİK FARKLIAKÜ Eğitim Fakültesi’nden Yardımcı Doçent Dr. Mücahit Gültekin, AB üyeliği için makro göstergelerden biri olan toplumsal cinsiyet eşitliği politikasının sürdürülmesi ile aile yapısı çöktükten, çocukların, gençlerin alkol ve fuhuş bataklığına [&hellip]

Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) Eğitim Fakültesi’nden Yardımcı Doçent Dr. Mücahit Gültekin, sarsılan aile hayatları ve toplumu oluşturan ailenin dağılması faktörleri üzerine çarpıcı bilgiler verdi.
MODERNİTE İLE
GELENEKÇİLİK FARKLI
AKÜ Eğitim Fakültesi’nden Yardımcı Doçent Dr. Mücahit Gültekin, AB üyeliği için makro göstergelerden biri olan toplumsal cinsiyet eşitliği politikasının sürdürülmesi ile aile yapısı çöktükten, çocukların, gençlerin alkol ve fuhuş bataklığına sürüklenme sonuçlarına karşı bu birliğe girme çabasının anlamsız olacağını söyledi. Mevcut tablonun kimlik sorunu yaşandığı göstergesi olduğunu aktaran Gültekin; “Biz kendimizi bir taraftan AB’ye beğendirmeye çalışıyoruz. ‘Bakın biz sizin istediğiniz gibi oluyoruz. Yasalarımızı istediğiniz standartlara çıkarıyoruz. Sizin istediğiniz kuralları, kanunları meclisimizden geçiriyoruz’ diye mesaj veriyoruz. Bir taraftanda ahlaki ve sosyal problemlerden şikayet ediyoruz. Modernite ile gelenekçilik aynı kefeye girmiyor” dedi.
YENİ NESİL
DEĞERLERİNE YABANCI
İnanıldığı gibi yaşanmadığından yaşanılan gibi inanıldığının altını çizen Yardımcı Doçent Dr. Mücahit Gültekin, yetkililerin hem Musa’ya hem Firavun’a yaranamayacaklarının altını çizdi. Toplumun ve ailenin selameti için tercih yapılması zaruriyetine değinen Gültekin; “Biz milli değerlerimizi kaybediyoruz, manevi değerlerimizi kaybediyoruz. Tarihinden habersiz bir nesil geliyor. İşin gerçeğini söylemek gerekirse bu nesilin, şu anda karşı karşıya olduğumuz nesilin çocuklarını ve torunlarını düşündüğümde tamamen kendi değerlerine yabancılaşmış, hiçbirşeyden haberi olmayan bir toplum ortaya çıkıyor. Böyle bir toplum dışaıdan kolay yönetilebilen bir toplumdur. Şunu da dikkatlere sunmak istiyorum. Bir ülke ile savaş iki türlü olur. Klasik savaş dediğimiz tankla, topla, okla yapılır. Bu savaşın hedefi bedenlerdir, topraklardır. Bir de psikolojik, enformasyon, bilgi savaşı dediğimiz, kültürel savaş dediğimiz bir savaş var. Bu ise zihinleri ve gönülleri hedefler” diye konuştu.
ŞEHİT OLUNAN DEĞERLER BELLİ
Zihinleri işgal eden savaşın klasik savaştan çok daha tehlikeli olduğunu, zihinlerin işgal edildiğini dile getiren Gültekin; “Ne doğulu kalabildik ne de batılı olabildik. Çanakkale Savaşı ile onur duyuyoruz. Çanakkale geçilmez diyoruz. Net ve açık şekilde sormak istiyorum; Acaba Çanakkale geçilmedi mi? Bizlerin bu soruyu hepimizin kendimize sormamız ve bu soru ile yüzleşmemiz lazım. Çanakkale’de ki şehitlerden üç tanesi mezarlarından kalkıp gelse Türkiye’de herhangi bir televizyon kanalını açsa ‘Biz öldükten sonra İngilizler işgal etmiş bu ülkeyi’ derler. Ya da ‘Burası Türkiye değil herhalde ben esir alındım. Düşman topraklarındayım’ diyecekler. Buranın uğruna savaştığımız ülkemiz ve uğruna savaşılan değerler olmadığına asla inananayacaktır. Biz tarihimile övünüyoruz. Zaferleri getiren dayandığımız değerlerdir. O değerler nelerdir? Şehadet, şehitlik, cihat, sabır, adalet, namus, haya, edep bu kavramlar için insanlarımız şehit oldular” şeklinde konuştu.
İKİ TEZAT BİR ARADA OLAMAZ
Türkiye’de ki alkol, uyuşturucu, şiddet, adli suçlar, hırsızlık, cinsel istismar v.b problemlerin temelinde kimlik sorunu olduğu düşüncesini aktaran Mücahit Gültekin şöyle konuştu: “Bizim karar vermemiz gerekiyor. Biz hangi değerler sistemine aitiz. Dünyevi ve seküler değerler sistemini temsil eden Avrupa kimliğini mi yoksa manevi değerleri, uhrevi değerleri temsil eden İslami kimliğe mi sahip olacağız? İkisinin birarada olmadığı ve olmayacağı açıktır. İki tezat birarada bulunmaz. Kur’an iyilikle kötülüğün bir olmayacağını söylüyor. Batının maalesef müfsid özgürlük anlayışı yani ifsad edici, bozucu demokrasi anlayışı bize kötülükleri de legal görmemizi salık veriyor. Bu demokrasi anlayışı bize dar gelen bir elbise gibi dersek yanılmış olmayız. Çünkü kavramlarla neyi ifade etmek istediğimiz önemlidir”
İNSAN HAKLARI TARİH EN BÜYÜK YALANI
Günümüzde insan haklarına, demokrasiye, özgürlüklere karşı olan bir ülke bulunmadığına dikkat çeken Gültekin şunları söyledi: “Herkes demokrasiden, özgürlükten ve insan haklarından yana. Ama sadece 1945 yılından bu yana yani BM kurulduğundan bu yana 55 yıl içerisinde 48 milyon kişi savaşlarda öldü. 2000 yılına kadar ölen insan sayısıdır bu rakam. 2000 yılından sonrakileri söylemiyorum. Dünyanın pek çok noktasında savaşlar devam ediyor. Dünyanın pekçok yerinde zulüm devam ediyor. Hergün 24 bin kişi açlıktan ölüyor. Bu veri 2006 yılına ait. BM verilerine göre dünya da her 9 kişiden biri aç. O zaman sormamız gerekiyor. Bu kadar insan hakları, bu kadar demokrasi denilen bir dünya da bu olup bitenleri nasıl açıklayacağız? O zaman şunu anlıyoruz ki; İnsan hakları tarihin görmüş olduğu en büyük yalanlardan birisi. Oysa İslam inancı, hayat kitabı olan Kur’an-ı Kerim en temel insan hakkı savunmasını sunmaktadır. Hatta öyle ki düşmanının da haklarını savunan bir dinden söz ediyoruz. Kur’an da,  ‘Bir kavme olan düşmanlığınız sizi adaletsizlik yapmaya yöneltmesin’ denilmektedir. Peygamber Efendimizin (SAV) hayatında bunun muhteşem örneklerini görebiliriz. O kendisini toprağından kovup, yüzüne tükürenlere, kendisine kalleşlik yapanlara Mekke’yi feth ettiğinde ‘Bazıları bugün intikam günüdür’ dediklerinde Peygamber Efendimiz (SAV) günün merhamet günü olduğunu söylemiştir” Burcu AYDIN’ın Özel Haberi

Bakmadan Geçme