Özkaya: Başörtüsü ve aile için anayasal güvence gerekli
AK Parti Milletvekili Anayasa Komisyonu Başkan Vekili Avukat Ali Özkaya, başörtüsü konusunda anayasal güvenceye ihtiyaç duyulduğunu, aynı zamanda milletin ve devletin bekası, sağlıklı nesillerin yetişmesi ve sağlıklı ailenin kurulması amacıyla aile ile ilgili anayasa değişikliği gerektiğini belirtti   Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) Afyonkarahisar Milletvekili TBMM Anayasa Komisyonu Başkan Vekili Av. Ali Özkaya, AK [&hellip]
AK Parti Milletvekili Anayasa Komisyonu Başkan Vekili Avukat Ali Özkaya, başörtüsü konusunda anayasal güvenceye ihtiyaç duyulduğunu, aynı zamanda milletin ve devletin bekası, sağlıklı nesillerin yetişmesi ve sağlıklı ailenin kurulması amacıyla aile ile ilgili anayasa değişikliği gerektiğini belirtti
Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) Afyonkarahisar Milletvekili TBMM Anayasa Komisyonu Başkan Vekili Av. Ali Özkaya, AK Parti ve MHP tarafından meclise sunulan başörtüsü ve aile ile alakalı anayasa değişikliğinin görüşüldüğü komisyon toplantısında konuştu.
“DİNÇERLER ‘İNŞALLAH SİZ BU KOLTUKLARA GELİP ÇÖZÜN’ DEMİŞTİ”
Başörtüsü ile ilgili açıklama yapan Ali Özkaya açıklamasında sürecin ulaştığı noktaya değindi. Teklifin yasalaşması halinde sorunun tümüyle çözülmüş olacağını vurgulayan Özkaya, “Bu mücadeleye 1980 yılında İmam Hatip Lisesi’ne başladık. 1980 darbesi sonrasında Kenan Evren ve darbecilerin aldığı kararlar nedeniyle birçok başörtülü genç kız okulu bırakmak zorunda kaldı. Mücadeleye1987 Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde devam ettik. Başörtüsü yasakları devam ediyordu. O dönemin siyasetçilerini bakanlarını ziyarete gittiğimizde Devlet Bakanı Vehbi Dinçerler, ‘Bu sorunu çözmek için, rahmetli başbakan Turgut Özal ve biz çok çalışıyoruz, sizlere tavsiyem serbest meslek yapın, işinizi iyi yapın, başarılı olun, bu koltuklara gelmek kolaydır, siz gelip bu sorunu inşallah çözersiniz.’ demişti. 1989 yılında YÖK Kanununa 3589 sayılı kanun ile ek 16. maddeyi ekleyip dini inanç sebebiyle boyun ve saçların örtü veya türbanla kapatılması serbesttir hükmünü anayasa mahkemesi iptal etmiştir. 1991 yılında da 3670 sayılı kanunla halen yürürlükte olan ek 17. madde düzenlenmiş, kılık-kıyafet serbesttir hükmü gelmiştir. AYM buna da yorumlu ret ile kendisine göre açıklık getirmiştir. 20 Ekim 1991 seçimleri sonrasında kurulan 1992 DYP-SHP Hükümetinin Adalet Bakanı Seyfi Oktay ve Mehmet Moğultay, bizim gibi İmam Hatip Mezunlarını hâkim savcılığa almadılar. O süreçte başörtüsü yasakları daha da arttı, Türkiye’nin her yerindeki binlerle ifade edilecek başörtüsü davasına baktık.” dedi.
“CİDDİ ZORLUKLAR YAŞANDI, PEK ÇOK İNSANIN HAYATI KARARTILDI”
“1994-98 yıllarında eşim ikinci defa Gazi Üniversitesinde okurken, 28 Şubat sürecinin de denk gelmesiyle ciddi manada zorluklar yaşadık.” diyen Özkaya, “ Binlerce okulu bırakan öğrenci, memuriyeti bırakan öğretmen ve kamu görevlileri, intihar edenler, psikoloji bozulanlar oldu. Hayatları karartılanlar diplomaları ellerinden alınanlar ikna odası zulümlerinde zulme maruz kalanlar hep bu dönemde yaşandı. 1999 yılında Polatlı-İstiklal İlköğretim Okulunda Öğretmeni eşim, başörtülü olduğu için istifa etmek zoruna kaldı. 2001 yılında AK Parti kurulurken bu zulmün ortadan kaldırılması amacına hizmet edeceğiz. Uğraşacağız inancı ile kuruluş sürecinde görev aldık. 2022 yılında AK Parti Hükümeti kurulduktan sonra, Başbakan, Bakanların ve Milletvekillerinin başörtülü olması nedeniyle, 29 Ekim Cumhuriyet Resepsiyonlarını iptal etti. Sırf milletin evine milletin girmesine engel olmak için. 2007’de Baykal, ‘Eşi başörtülü olan birisi asla Atatürk’ün koltuğuna aday olamaz.’ dedi. 2007 yılında eşi başörtülü ilk Cumhurbaşkanı seçildi. 14 Mart 2008’de AK Parti’ye kapatma davası açıldı. 6/5’le kapatma davası yeterli sayıya ulaşamadığı için yarı hazine yardımı kesilmesine karar verildi. Laikliğe aykırı eylemlerin odağı denilerek yöneltilen suçlamaların 21 tanesinden 19’u, Sayın Başbakan ve AK Parti yöneticilerin başörtüsünü savunmaları olarak gösterildi. AYM en katı laiklik yorumunda ısrar etti ve adeta laikliği İslam karşıtlığı ile özdeştirdi.” ifadelerini kullandı.
“BAŞ ÖRTÜSÜNÜN TEMEL BİR İNSANİ
HAK OLDUĞUNA KARAR VERİLDİ”
Ali Özkaya, 2012 yılında Danıştay 8. Dairesi Avukatlık Kanunu Meslek Etiği kurallarının 20. Maddesindeki “başı açık” ibaresinin yürütmesini durdurulduğunu ifade etti. 2013 yılından itibaren avukatların başörtüsü ile duruşmalara girmeye başladıklarını hatırlatan Özkaya, “O tarihte başbakan olan, Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatları ile 24 Ekim 2013 tarih 2013/5443 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile ‘Baş daima açık, saçlar düzgün taranmış veya toplanmış.’ ibaresi yönetmelikten çıkarıldı. 2010 Anayasa değişikliği ile 23 Eylül 2012’den itibaren Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru başladı. Ankara 11. Aile Mahkemesinde başörtülü olduğu için duruşmaya alınmayan Av. Tuğba Arslan, adına şahsım tarafından AYM’ye bireysel başvuruda bulundum. AYM’nin 25 Haziran 2014 tarihli kararı malumdur. Kararda; BM Medeni ve Siyasi Haklara ilişkin Uluslararası Sözleşmenin 18. maddesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ‘Düşünce, din ve vicdan özgürlüğü’ maddesinde ifadesini bulan ve anayasanın 24. maddesinde düzenlenen Din ve Vicdan Özgürlüğü ile Anayasa’nın 10. maddesindeki eşitlik ilkesi kapsamında kabul edilen ayrımcılık yasağına aykırı olduğu gerekçeleri göz önüne alındı. Başörtüsünün temel bir insan hakkı olduğu kabul edilip ihlal kararı verilmiştir. Bu karar Anayasa Mahkemesinin geçmişteki tüm katı laikliği yorumlarından dönüş ve başörtüsünün Müslüman kadınlar açısından İslam dininin bir emri olduğu başörtüsü takmak isteyenlere karşı devletin yasak koymasının mümkün olmadığı ve bu alana karışamayacağı. Mahkemelerinde bu konuyu tartışamayacağı ve bu temel hakka engel konulamayacağına hükmetmiştir. Bu karardan sonra başörtüsü artık laiklik ile bir ilişkisinin kurulamayacağı ve laikliğe aykırı olmadığı AYM kararı ile netleşmiştir. 2017 yılında Askeri İç Hizmet Kanunundaki kısıtlılıklarda kaldırılmış ve mevzuatta herhangi bir hüküm kalmamıştır. Bu kararda; Anayasa’nın 13. ve 15. maddeleri dikkate alınarak temel hak ve hürriyetlerin özlerine dokunulmaksızın Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabileceği hükmü dikkate alınmıştır. Mevzuatta hiçbir kanun hükmünün olmadığı geçmişteki anayasa mahkemesi ve Danıştay kararlarının da bu kapsamda değerlendirilemeyeceği dolayısıyla açık bir hak ihlali olduğuna vurgu yapmıştır.” diye konuştu.
“SORUNUN KÖKTEN ÇÖZÜLMESİ İÇİN ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİNİ SUNDUK”
Özkaya sözlerini şöyle sürdürdü: “2023 yılına geldiğimiz bu aşamada Türkiye Cumhuriyeti devletinin pozitif hukuk mevzuatında başörtüsünü yasaklayan hiçbir kanun ve diğer mevzuat hükmü yoktur. Yargı içtihadının olmadığı başörtüsü takmak isteyen hanımlarında herhangi bir sınırlama olmaksızın bakan, milletvekili, yüksek mahkeme üyesi, vali, genel müdür, profesör, rektör, dekan, subay, emniyet müdürü hasılı kamu ve özel sektörde her alanda çalışabildiği ve toplumumuzda bir huzur ikliminin olup çok istisna provokatörlerin dışında bu huzur iklimini bozacak bir sorun görülmemektedir. İslami hassasiyeti yüksek bir kısım insanların uzun süredir bizlere başörtüsünün anayasal bir güvenceye kavuşturulması gerektiği yolunda telkin ve tavsiyeleri olmakta idi. Bizlerde esasen Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde çözülmüş olan bu sorunun yeniden Türkiye’nin gündemine gelmesini gerektirir bir durum olmadığını düşünüyorduk. Böyle bir zamanda, Sayın Kılıçdaroğlu’na danışmanlık yapanların kulağına fısıldadığını düşündüğümüz bir sebeple bir akşam mutfaktan ‘Yarın başörtüsünü serbest bırakan. Başörtüsü takmayı güvence altına alan bir kanun teklifi veriyoruz.’ dediğine şahit olduk. Bu kanun teklifini incelediğimiz de, başörtüsü ile ilgili kanun teklifinin hiçbir yerinde başörtüsü geçmiyor. Teklif öğrencileri ve özel sektörü kapsamıyor. Teklifteki istihdam ‘kavramı’ daha ziyade işçiler için kullanıyor, dolayısıyla kamu görevlilerinin hepsini kapsamıyor. Meslek örgütlerine cübbe, önlük ve üniforma belirleme yetkisi vererek kendi içinde bir sınırlama veriyor. Dolayısıyla teklif başörtüsü sorunu çözmüyor, çözülmüş bir sorunu içinden çıkılmaz bir şekilde kaosa götürüyor. Bunu gören Sayın Cumhurbaşkanımız ve Sayın Bahçeli’nin önderliğinde Cumhur İttifakı olarak tarihsel yaşadığımız süreçleri acıları ve ızdırapları da dikkate alarak, bir daha bu sorunun yaşanmaması, kökten çözülmesi Türkiye’de insanların din ve vicdan özgürlüğüne bir engel durumun oluşmaması için bu anayasa değişikliğimizi yüce meclise sunduk.”
“ANAYASAL GÜVENCEYE İHTİYAÇ VAR”
“Anayasa değişikliği teklifimizin genel gerekçesinde de belirtildiği üzere laiklik ilkesi devletin dini inançlar karşısında konumunu belirleyen bir ilkedir. Anayasanın başlangıç kısmı ile çeşitli maddelerinde düzenlenmiştir.” diyen Özkaya şunları kaydetti: “Anayasa’nın 2. maddesinin gerekçesinde belirtildiği üzere hiçbir zaman dinsizlik anlamına gelmeyen laiklik ilkesi her ferdin istediği inanca, mezhebe sahip olabilmesi ibadetini yapabilmesi ve dini inançlarından dolayı diğer vatandaşlardan farklı bir muameleye tabi kılınmaması anlamına gelir. Bu anlayıştan hareketle laiklik ilkesi negatif ve pozitif yükümlülükler getirmektedir. Dini inancı sebebi ile başını örten ve kıyafet tercihinde bulunan kadınların, yasal ve idari düzenlemeler veya fiili uygulamalar ile insan onuru ile bağsaşmayan anayasaya aykırı ayrımcı ve çağdışı uygulamlara bir daha maruz bırakılmamaları adına anayasal güvence geitirlmektedir. Teklifimizin diğer maddesi de, anayasanın 41. maddesini düzenlemektedir. Türk toplumunun ve devletinin güçlü olması ancak güçlü aile ile mümkündür. Aile toplumun temelidir. Ailenin kurulması hem toplumun hem Türk devletinin korunması anlamına gelir. Milletimizin ve devletimizin bekası, sağlıklı nesillerin yetişmesi ve sağlıklı ailenin kurulması amacıyla mümkün olur. 41. maddedeki eşler ibaresinden evliliğin ancak karı-koca arasında olacağı bilinen bir husus olmakla birlikte, bunun daha netleştirilmesi hiçbir tereddüte mahal bırakmaması insan tabiatına uygun olmayan birlikteliklerin evlilik kabul edilemeyeceği, sapkın davranışların makul ve hoş görülemeyeceği hüküm altına alınmaktadır.”
>> Burak AYDIN’ın Haberi