Özkan, 'Halk Edebiyatında Yeni Yaklaşımlar'’ı anlattı
Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) Fen-Edebiyat Fakültesi'nde Yrd. Doç. Dr. İbrahim Özkan tarafından 'Halk Edebiyatında Yeni Yaklaşımlar' konulu bir konferans verildi AKÜ öğretim elemanları ve öğrencilerinin ilgi gösterdiği konferansta konuşan AKÜ Fen Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. İbrahim Özkan, halkın tanımı konusunda sorular sorarak, 'Halk kimdir? Memurlar mı? Sanatçılar mı? Şehirliler mi? Köylüler mi? [&hellip]
Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) Fen-Edebiyat Fakültesi’nde Yrd. Doç. Dr. İbrahim Özkan tarafından “Halk Edebiyatında Yeni Yaklaşımlar” konulu bir konferans verildi
AKÜ öğretim elemanları ve öğrencilerinin ilgi gösterdiği konferansta konuşan AKÜ Fen Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. İbrahim Özkan, halkın tanımı konusunda sorular sorarak, “Halk kimdir? Memurlar mı? Sanatçılar mı? Şehirliler mi? Köylüler mi? Herkes halk olduğunu iddia ediyor. Herkes halkı düşündüğünü söylüyor. Peki, o zaman bu halk nerede ve kim? Halk adına düşünmek ne demek? Halkı tasarımlamak ne anlama geliyor? Halk edebiyatı tabirindeki ‘halk’ ne anlama gelmektedir” dedi.
Özkan, “folklore” kelimesinin ilk defa 1846’da William J. Thoms tarafından ortaya atıldığını ve “popüler antikler” ve “popüler edebiyat” kavramlarını karşılamak için kullanıldığını belirterek, “Folklore terimi Almanca’da ‘volkskunde’, Fransızca’da ‘traditions populaires’ terimleriyle karşılanmıştır. Türkçe’de ‘halkiyat”, ‘halk bilgisi, hikmet-i avam, budun bilgisi, halkbilim, halk bilimi ve halk kültürü’ gibi terimlerle karşılanmış ve karşılanmaktadır” diye konuştu.
AVRUPALILARA GÖRE HALK NEDİR?
Avrupa’da ‘halk’ anlayışı ve halk teriminin ifade ettiği topluğun sınıf farklılığını esas alan bir toplum anlayışına göre yapılandığını kaydeden Özkan, “Avrupalılar sahip oldukları sosyal hayat, statü ve teknoloji nedeniyle ‘halk’ı ‘bağımsız bir yapıdan daha çok, bağımlı bir yapı olarak’ düşünmüşlerdir. Avrupalılara göre; ‘halk’, daha başka kümelerden oluşan gruplara tezattır. Avrupalılara göre ‘halk’ bir taraftan ‘medeni ve seçkin’ grupla tezattır. Aynı zamanda da ‘primitif’, ‘ilkel’ veya ‘vahşi’ olarak adlandırılan topluluklarla da tezattır” ifadelerini kullandı. Alan Dundes’e göre halk teriminin, en az bir ortak faktörü paylaşan herhangi bir insan grubunu ifade ettiğini dile getiren Özkan, “Bu grubu birbirine bağlayan faktörün (ortak meslek, dil veya din olabilir) ne olduğu önemli değildir. Bu faktörden daha önemli olan nokta ise, herhangi bir sebebe bağlı olarak oluşan grubun kendine ait kabul ettiği bazı geleneklere sahip olmasıdır” diye konuştu.
Halk bilgisi ürünlerinin, sözlü olma, geleneğe bağlı olma, çeşitlenme (varyant), anonimlik ve kalıplaşma özellikleri olduğunu vurgulayan Özkan, “Bu özelliklere sözlü, yazılı, işitsel, görsel ve maddi olma, bireye ve topluma ait olma, eş metinler ve benzer metinler (varyantlar ve versiyonlar) halinde olma, geleneğe bağlı olma, ulusal ve uluslararası olma, sözlü ürünlerde dile bağımlılık, kendimiz hakkında ve başkaları hakkında (esoteric/exzoteric) olma gibi birkaç özellik daha eklemek gerekir” değerlendirmesinde bulundu.
Konferansta halk edebiyatı ve halkbiliminin kaynakları konusunda da bilgiler veren Özkan, şöyle devam etti: “Bunlardan biri sözlü kaynaklardır. Halk bilgisi ürünlerinin metinlerini bizzat sözlü olarak aktaran, uygulamaya yönelik, görsel, işitsel ve maddi alandaki halk bilgisi ürünlerinin çeşitli özellikleri hakkında sözlü aktarımda bulunan kaynak kişiler “sözlü kaynaklar” olarak değerlendirilir. Bu kaynakların yaş ve cinsiyet durumları, metnini aktardıkları veya çeşitli özellikleri hakkında bilgi verdikleri halk bilgisi ürününe göre değişmektedir. Ancak, bu kişilerin mutlaka yaşlı olmaları, mutlaka kırsal kesimden veya küçük yerleşim birimlerinden olmaları şart değildir. Belli türlerin sözlü kaynakları olarak belli bir yaşın üzerindeki kişilerin tercih edilmesi, bu kişilerin daha fazla bilgi ve tecrübeye sahip olacaklarının düşünülmesinden kaynaklanmaktadır. Yazılı kaynaklar ise sözlü ve gösterimci kaynakların sahip oldukları halk bilgisi ürünleri hakkındaki bilgileri yazılı hale getirmiş geçmiş dönemlere ait kaynaklar bu grupta toplanır. Ayrıca, sözlü bir kaynağa dayanmadan doğrudan yazılı olarak üretilmiş halk bilgisi ürünlerinin tür ve şekil kapsamı içinde kalan yazılı ürünler aynı şekilde değerlendirilmektedir. Önemli bazı yazılı kaynaklar arasında; ‘cönkler, mecmualar, vakayinameler, tarihler, fütüvvetnameler, falnameler, salnameler, vakfiyeler, kıyafetnameler, vb.’ sayılabilir.”
Halk edebiyatı ve halkbilimde var olan görsel kaynaklarla da ilgili bilgiler veren Özkan, “Uygulamalı, harekete dayalı ve maddi alandaki halk bilgisi ürünlerinin icrasını, uygulamasını ve üretimini yapan ve bu ürünler hakkında görsel ve sözlü olarak bilgi verebilen kaynakları bu grupta toplamak mümkündür. Bir geleneğin nasıl icra edildiğini, bir oyunun nasıl oynandığını, bir sazın nasıl yapıldığını, bir kilimin nasıl dokunduğunu göstererek aktaran ve anlatan kişileri “görsel kaynaklar” olarak kabul etmek daha yerinde olacaktır” ifadelerini kullandı.
Özkan halk edebiyatı ve halkbilimde var olan maddi kaynakların ise tartışmalı olduğunu belirterek, “Bu başlık ne kadar tartışmalı olursa olsun, belli halk bilgisi ürünlerinin sözlü ve yazılı aktarımları ve de görsel gösterimi söz konusuysa da, maddi alana ait halk bilgisi ürünlerinin durumu biraz daha farklıdır. Bu alanda derleme yapan bir kişi, bu ürünlerin yaratım ve üretim şekillerini sözlü, yazılı ve görüntü veren kaynaklardan derleyebilirse de, derleme yaparken bizzat ürünlerin kendilerinden örnekler toplamak gerektiğinde, ürünün kendisi bir kaynak olmak durumunda kalacaktır” diye konuştu.
Özkan sözlerini şöyle noktaladı: “Burada yazılı olanın maddi olup olmadığı sorgulanabilir. Yazı mutlaka görsel ve maddidir, ancak bir cönk veya elyazması bir eserin maddi yapısı değil, içerdiği yazılı bilgi önemlidir. Bu anlamda yazılı olanın maddi olandan farkı açıktır. Diğer taraftan, geleneksel el sanatlarına ait halk bilgisi ürünlerini anlamak için, söz, yazı ve görüntü yanında, ürünün yaratımında kullanılan materyal nitelikler önemli hale gelir. Örneğin; bir “göz boncuğu” veya “nazar boncuğu” incelenirken, sözlü, yazılı ve görsel kaynaklar yanında, maddi olarak da ürünün kendisi, bir cam parçası veya boncuk hamuru kaynak haline gelecektir. Aynı şekilde, yemeni ve diğer giysi parçaları hakkında derleme yapan halk bilimcinin kaynağı da hem bu ürünleri yaratan ustalar, onların sözlü olarak vereceği bilgiler, hem de ürün yapımında kullanılan araçlar ve ürünün bizzat kendisi kaynak haline gelecektir.” (Kocatepe Haber Merkezi)