Osmanlı, Ortadoğu'ya has çözümler üretmişti
AK Parti Sivil Toplum Halkla İlişkiler Başkanlığı tarafından her hafta düzenli olarak gerçekleştirdiği konferanslarına devam ediyor. Parti binasında düzenlenen konferansa AKÜ Tarih Bölümü öğretim görevlisi Prof. Dr. Mustafa Güler konuşmacı olarak katıldı. 'Osmanlı Ortadoğu’sunda Güvenlik Problemleri ve Osmanlı Çözümü' ile ilgili katılımcılara bilgiler veren Prof. Dr. Güler, günümüzde Ortadoğu da yaşanan olayları Osmanlı döneminden örnekler [&hellip]
AK Parti Sivil Toplum Halkla İlişkiler Başkanlığı tarafından her hafta düzenli olarak gerçekleştirdiği konferanslarına devam ediyor. Parti binasında düzenlenen konferansa AKÜ Tarih Bölümü öğretim görevlisi Prof. Dr. Mustafa Güler konuşmacı olarak katıldı. ‘Osmanlı Ortadoğu’sunda Güvenlik Problemleri ve Osmanlı Çözümü’ ile ilgili katılımcılara bilgiler veren Prof. Dr. Güler, günümüzde Ortadoğu da yaşanan olayları Osmanlı döneminden örnekler vererek anlattı. Güler, “Bilindiği üzere bugünkü Suriye’nin de içinde olduğu topraklar yani Suriye ile Mısır ve Hicaz 1516-1517 yıllarında Osmanlı idaresine katılmıştı. İlhakın ardından Suriye Halebi de içine alacak şekilde Şam Emirü’l-Ümeralığı olarak tesis edilip, valiliğe Canbirdi Gazali atanmıştır. Hicaz İse Mekke-i Mükerreme Emirlerinin İdaresinde bırakılmıştı. Olan Irak ise 1533 yılındaki sefer ile Bağdat ve 1555 yılında Basra’nın ele geçirilmesiyle Osmanlı coğrafyasına katıldı” diye konuştu.
“Osmanlı Devleti’nin idaresinde bulunan Arap toprakları hem dinî, hem demografik, hem de ekonomik olarak diğerlerinden farklıdır” diyen Prof. Dr. Mustafa Güler, konuşmasını şöyle sürdürdü; “Öncelikle Devlet, buralarda yaşayanların kahir ekseriyetinin Müslüman olması nedeniyle hâkimiyetin tesis ve devamı için Avrupa topraklarına kıyasla çok fazla savaş yapmamıştır. Keza topraklarının hukukî statüsü de Müslümanlardan intikal eden topraklar sınıfında sayılarak eski durumunda bırakılmıştır. Meskûn olan yerlerde Osmanlı Devleti’nin hâkimiyet anlayışı, isyan çıkmadığı takdirde iç nizamına müdahale etmeksizin sadece vergi almak ve himaye etmek şeklinde tezahür etmiştir. Bedevilerini yaşadığı mahallerde ise sadece isyanlar vesilesi ile askeri harekât yapılmış, vergi tahsili tercih edilmemiştir. Suriye ve Arabistan’ı içine alan bölgede Mühim problemlerden birincisi şüphesiz Urban kabileleridir. Urban Kabileleri Halep’ten başlayarak Şam’ın Güney doğusunda ve Şam’ın güneyinde ve Doğusunda Bugünkü Ürdün ve Filistin Coğrafyaları ile Tüm Arabistan’da dağınık olarak yaşarlardı. Daimi olarak hareketli olduklarından farklı dönemlerde meskun mahallerin yakınlarında bile yerleştikleri görülürdü. Tamamen kabile düzeni ve genelde göçebe bir hayat tarzını benimseyen bu unsurlar hayvancılık ve nispeten tarım yaparak geçimlerini sağlıyorlardı. Meşru geçim kalemleri arasında önemli unsurlardan biri yol üstü veya kervan ticareti idi. Güney’den kuzeye düşünüldüğünde Yemen-Şam, dolayısı ile Akdeniz ve İstanbul’a ulaşan kervan yolunun her iki tarafında yaşayan bu kabileler için yoldaki konaklarda veya sair yerlerde tüccar ile yaptıkları ticaret, özellikle sattıkları mallar hayati öneme haizdi.”
TİCARET İÇİN AKDENİZ ÇOK ÖNEMLİ
Eski zamanlardan beri tüm dünya için Akdeniz Ticareti hayatı ve ekonominin can damarı sayıldığına dikkat çeken Prof. Dr. Güler, “Hususiyle Hind ve uzak Asya’dan gelen malların Akdeniz limanlarına ulaşmasındaki en mühim yollardan biri olan Basra körfezi ve Halep’ten Beyrut’a uzanan yol Suriye’den geçiyordu. XVI. asırdan itibaren Fransızlar, XVIII. Asrın ilk yarısından itibaren İngilizler ve Ruslar Akdeniz Ticaretini kontrol etmek için Suriye Coğrafyası ile ilgilenmişler ve burada isyana mütemayil yerel unsurlara destek vermişleridir. Mısır’da önemli bir mevkide bulunan Bulut Kaptanı Ali Bey, Çeşme yangını sonrasında Amiral Alexi Orlof’a bir mektup göndererek kendisini desteklemesine karşılık maksadına ulaşıp Mısır ve Suriye’de müstakil bir devlet kurduğu takdirde Kudüs ve çevresinde Hıristiyanlarca kutsal sayılan yerlerin himayesini Ruslara bırakacağını vaad etti. Bu teklife ilk planda Rus Amiral destek verdi. Ne var ki, Ali Bey’in isyanı ve planları düşündüğü gibi gitmedi. Çünkü Suriye üzerine gönderdiği yakın adamlarından Ebu’z-Zeheb Muhammed Bey bir süre sonra Kahire’ye dönüp kendisini yenerek isyanı sonlandırmıştır. Bu isyanda devlet diğer bir yerel unsuru kullanarak güvenlik problemini geçici olarak bertaraf etmiştir. Ali Bey’in teklifleri sonucu bölgede sağlayacakları dinî ve ekonomik avantajı kaybetmek istemeyen Ruslar, onun ölümü üzerine aynı maksatlarla o dönemde Lübnan bölgesine hâkim olan Zahir Ömer’e destek vermeye karar vermişlerdir. Zahir Ömer onların bu ilgisini boşa çıkarmamış, kendisini desteklemeleri karşılığında Osmanlı hâkimiyeti altında bulunan doğu Akdeniz Limanlarını Ruslara açacağını vaad etmiştir. Bu müsait ortam ve gelişmeler hâlihazırda Osmanlılarla savaşa devam eden II. Katerina’ya ulaşınca o büyük bir iştiyakla donanmasına Zahir Ömer’e gerekli yardımı yapmaları emrini vermişti. Şihaboğullarının Rasayya Emiri Birinci Beşir’in adamlarından Ömer ez-Zeydan’ın oğludur. Yoğun olarak yaşadıkları Safed bölgesine Medine’den geldikleri bilinmektedir. Ma‘anoğullarının bölgede etkisini kaybetmesinden sonra öne çıkan Şihabî emiri tarafından bulunduğu alanın hâkimi olarak atanmıştır” diye konuştu. (Kocatepe Haber Merkezi)