Osmanlı'nın Sert İmparatorunun Acı Aşkını Biliyor Musunuz?
Osmanlı İmparatorluğu'nun en büyük padişahlarından biri olan Yavuz Sultan Selim'in hayatı, sadece zaferlerle değil, aynı zamanda derin ve tutkulu bir aşkla da anılmaktadır. Bu aşk hikayesi, bir Türkmen kızının, Osmanlı'nın kudretli hükümdarına duyduğu sevdayla tarihe damgasını vuran unutulmaz bir destandır.
Kızın, padişahı sevmesi ve aralarındaki bu yasak aşk, zamanla karanlıkta kalmış olsa da, kalplerde iz bırakan bir öykü olarak hafızalarda yaşamaktadır.
BİR MEKTUP, BİR SORU VE BİR AŞK BAŞLANGICI
Bu aşkın başlangıcına, Türkmen kızının Yavuz Sultan Selim’e yazdığı bir mektupla tanık oluyoruz. Bu mektubun satırları, hiçbir zaman ulaşmayacağını bile bile, sevdanın acısını dile getirdi. Türkmen kızı, padişaha yazdığı mektubunda, “Seven insan neylesin?” diyerek aşkının zorluğunu anlatmıştı. Sultan Selim ise cevaben, “Hemen derdini söylesin” demişti. Ancak Türkmen kızı, korkusunu dile getirerek, ikinci mektubunda bir başka soru sormuştu: “Ya korkarsa neylesin?”
Ve bu korku, tamamen haklıydı. Türkmen kızı, Osmanlı İmparatorluğu’nun en büyük kumandanlarından biri olan Yavuz Sultan Selim’e aşık olmuştu. Sultan Selim, sadece büyük bir hükümdar değil, aynı zamanda bir savaş dehasıydı. Çölleri aşarak zaferler kazanmış, devasa ordusuyla efsaneleşmişti. Bu kadar kudretli bir hükümdara duyulan sevdayla, bir kadının duyduğu korku da anlaşılır bir durumdu.
Ancak Sultan Selim, ona cesaret vermek için “Hiç korkmasın, söylesin” diyerek destek olmuş ve ardından Türkmen kızını bulması için emir vermişti. Bu an, Osmanlı tarihinde bir kadının aşkının, bir padişahın kalbinde nasıl yer edindiğini gösteren unutulmaz bir anıdır.
İLK GÖRÜŞME VE AŞKIN İLK ADIMLARI
Sultan Selim’in emirleriyle Türkmen kızı hızla bulunmuş ve padişahın huzuruna çıkarılmak üzere gereken hazırlıklar yapılmıştı. İlk görüşme oldukça heyecanlıydı. Türkmen kızı, karşısında devletin en yüksek erkanını görünce korkmuş, kalbi hızla çarpmaya başlamıştı. Ancak Sultan Selim ile karşılaştığında, içindeki korku hızla tebessüme dönüştü. O an, Yavuz Sultan Selim de Türkmen kızına bakarken bir bakışta ona aşık olmuştu.
Sultan Selim, bu aşkı engellemek için hiçbir tereddüt göstermemiş ve hemen düğün hazırlıklarına başlanması için emir vermişti. Birçok zafer kazanan padişah, bu kez bir kadına aşık olmuştu ve tarihin en anlamlı anlarından birini yaşamıştı.
DÜĞÜN GECESİ VE ÇEKİLEN ACI
Düğün gecesi her iki taraf için de büyük bir heyecandı. Sultan Selim, zaferlerini kutladığı kadar, bu özel günde de mutluluğunu paylaşmak istiyordu. Ancak, o gece beklenmedik bir trajedi yaşandı. Türkmen kızı, aşkın heyecanına dayanamayarak hayatını kaybetti. Bu mutlu gece, bir anda büyük bir acıya dönüştü.
Türkmen kızı, güzelliğiyle dillere destandı. Aşkı, yüreğini sarhoş etmişti, ama o küçük yürek bu aşkı kaldıramadı. Ruhunun kanatlanıp gitmesiyle, Sultan Selim’in dünyası kararmıştı. Osmanlı İmparatorluğu’nun büyük kumandanı, bir hükümdar olarak zaferler kazanmıştı, fakat kalbinin derinliklerinde büyük bir acı taşımaya başlamıştı.
SULTAN SELİM’İN DERİN ACISI VE AŞKINI ANLATAN ŞİİR
Sultan Selim’in acısı, sadece kendisini değil, etrafındaki herkesi de derinden etkilemişti. Sarayda zafer kutlamaları devam ederken, padişahın içindeki acı hiçbir şeyle dindirilemiyordu. Sultan Selim, duygularını dışa vurmak için, Türkmen kızına bir şiir yazmaya karar verdi. Bu şiir, zamanın ötesine geçerek, aşk ve kaybın en anlamlı örneklerinden biri haline geldi.
Şiirinde, Sultan Selim, sevgilisinin gözlerinin güzelliğini ve aşkını anlatarak duygularını dile getirdi: “Bilmem gözlerime felek nasıl bir büyü yaptı, Gözümü kan içinde bıraktı, aşkımı artırdı, Benim pençemin korkusundan arslan (bile) titrerken, Felek beni ahu gözlüye esir etti.”
TARİHE KAZINAN AŞKIN İZLERİ
Bugün, Yavuz Sultan Selim ile Türkmen kızının aşkı, geçmişin derinliklerinden hatırlanıyor ve tarihin unutulmaz öykülerinden biri olarak anılıyor. Ancak bu aşk, ne yazık ki sonlanmış ve bir aşkın meyvesi, ikisinin de kaybıyla son bulmuştu. Sultan Selim’in acısı, Osmanlı İmparatorluğu’nun zaferlerinin gölgesinde kalmıştı.
Türkmen kızı, tarihte "aşk şehidi" olarak anılmaya başlandı ve Sultan Selim de ona olan sevgisini sonsuz kılmak adına mezar taşına, yazdığı şiiri kazıttı. İki aşık, belki bu dünyada birleşemediler, ancak sonsuzlukta birbirlerini buldular.
Zamanla silinmiş olsa da, bu aşk hikayesi, tarihin en derin köşelerinden bir iz olarak varlığını sürdürüyor. Yavuz Sultan Selim ile Türkmen kızının hikayesi, sevdanın ve kaybın bir arada olduğu en güçlü örneklerden biri olarak tarihe kazındı.