Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Muharrem Günay

OSMANLI DEVLETİNİN ASIL KURUCUSU VE KURUCU UNSURU TÜRKLERDİR

Tarihçi Naîmâ’nın anlayışına göre Osmanlı Devleti ümmet birliği şuuruna sahiptir. Bu devlette Türk, Arap, Çerkes, Laz, Arnavut, Boşnak vs. milletler yok, Osmanlı vardır. Hâkim millet Türkler olmasına rağmen akla ilk gelen şey İslâm ümmeti ve Osmanlı Devleti’dir. (Coşkun, 2004, s. 60)
Osmanlı devleti ümmet birliğine şuuruna sahip olmakla beraber devletin asıl unsurunu devletin kurucusu olan Türkler oluşturuyordu. Osmanlı padişahları her zaman Türk olduklarının bilincinde olup Oğuz Han soyuna mensup olmakla ve Türk olmakla iftihar ederlerdi. Devlette Müslümanlardan başka gayrı Müslim teba da vardı. Gayrı Müslimler devlete vergi verir, dini inançlarını ve ibadetlerini özgürce yaşar, savaş zamanlarında Müslüman teba gibi orduda yer alırlardı.
Karahanlı, Selçuklu ve Osmanlı ve daha başka Türk hanedanları hep Oğuz Han ve Afrasiyab’a mensup bulunmakla iftihar ediyor veya bu nisbet olamadığı takdirde meşrûiyetini kabul ettirmek zorlaşıyordu. Nitekim büyük bir fâtih olmasına rağmen, Aksak Timur bir türlü han veya sultan ünvanını alamamış ve emir olarak kalmıştı. Bu sebeple Müslüman Türkler Âl-î Resûl (Peygamber sülalesi’n) den sonra Âl-î Selçuk ve Âl-Î Osman’ı hem Oğuz Han soyuna mensup bulunmakla ve hem de İslamiyete ve Türklüğe büyük hizmetler yaparak şan ve şeref kazandırmakla mukaddes saymışlardır. Böylece devlet gibi hukuk ve otoritesi münâkaşa edilemeyen bu hanedanlar, zayıf zamanlarda bile, kolaylıkla ulaşılamayacak yüksek bir mevkiin temsilcisi bulunmakla devletin kudsiyetine, bekasına ve nizamına âmil oluyorlardı. Hâlbuki Çin’de olduğu gibi Bizans’ta da gasıp (iktidarı zorla ele geçiren) kumandanlar yeni sülaleler kurabiliyorlardı (Turan, 1969, c. 1, s.120-121)
Devlet-i Aliyye, Osmanlı tarihçilerinin müşterek tavsiflerine göre daima yaşaması gereken bir devlettir. (Devleti ebed müdet) Naîmâ gibi Subhî de bu devleti, “dâimü’l-karar” , (Subhî, 2007, s. 7) “ebediyyü’d-devâm”, (Subhî Tarihi (Mesut Aydıner neşri,) s.12) ; “dâimü’l-kıyâm”, (Subhî Tarihi (Mesut Aydıner neşri), 14) ve “ebediyyü’n-nizâm” (Subhî Tarihi (Mesut Aydıner neşri), s. 44) olarak vasıflandırır. Bu düşünce devletin son dönemlerine kadar hep var olagelmiştir. Fakat zamanla devletin temel ilkelerinin uygulanmasında görülen gevşeklik ve zamanın gereklerine göre yeni tedbirler almada gösterilen zaaflar sebebiyle gerileme ve çöküş başlayınca bu hâlden çıkış için çareler aranmaya başlanmıştır. Rusya üzerine tekrar cihad ve gaza için Sadrazam Yusuf Paşa’ya hitaben sâdır olan 16 Rebîülâhir 1224 (31 Mayıs 1809) tarihli fermanında da Osmanlı ülkesi için “Memâlîk-i İslâmiyye” ve Osmanlı Devleti için de “Devlet-i İslâmiyye” tabirleri kullanılmıştır (Câbî, 2003, s.453-454; Özsaray, 2018, s.39).
“Çünkü Osmanlı sultanları “hâdimü’l haremeyni’ş-şerifeyn”, “padişâh-ı İslâm”, “sultânü’l-mücâhidîn”,”veliyyü’l-emr-i İslâmiyân” gibi İslâmî unvanlarla, vasıflanırken ordusu da “asâkir-i İslâm”, “guzât-ı muvahhidîn” olarak isimlendirilmekteydi” (Özsaray, 2018, s.51).
Anadolu’ya ayak bastıkları andan itibaren bütün Türk sultanlarının hedefi olan İstanbul’un fethi devletin kurucusu Osman Gazi’nin de millî ve dinî bir ülküsüydü. Hasta yatağında iken oğlu Orhan Gaziye söyle seslenir:
“Gönül kerestesiyle bir/ Yeni şehir ile Pazar yap/ Zulmeyleme rençberlere/ Her ne istersen var yap/ Osman¸ Ertuğrul oğlusun/ Oğuz Karahan neslisin/ Allah’ın kemter kulusun/ İslambol’u aç¸ gülzâr yap” (Ahmet Cevdet Pasa, 1977, 1/197).
“Osman Ertuğrul oğlusun”
Oğuz, Karahan neslisin
Hakkın bir kemter kulusun
İstanbul’u aç gülzâr yap” (Necip Asım, Mehmed Arif, 1990 ve Sümer, 1992,s. 273 ve Turan, (1969 b s.45 ve Kitapçı, 1996, c.2 s.137).

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti