Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Muharrem Günay
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

OSMAN GÂZİ TARAFINDAN DEVLETİN TEMELİNİN ATILMASI

Moğolların geniş istila hareketlerine giriştiği ve Anadolu’ya akın akın Türkmen göçlerinin olduğu bir sırada Bizanslılar, Osman Gâzi adında bir akıncı ve Oğuzların Kayı boyundan Türkmenlerle tanıştılar. Bu devirde Anadolu’da kurulan birçok beylik yayılmak ve genişlemek mücadelesine girişmişlerdi. Bu beylikler arasında Söğüt’te kurulan Osmanlı Beyliği hem Bizans’a karşı, hem de beylikler arası mücadelede pek şanlı görünmüyordu. Fakat Türklerin savaşçılık ruhu ve Cihan Hâkimiyeti Ülküsü, İslâmiyet’in Allah yolunda cihadı kutsal ve mübarek sayan düşüncesiyle birleşmiş büyük bir volkan haline gelmişti. Bu sefer İslâm’ın bayraktarı ve kılıcı olmak sırası Osmanlılara gelmişti.
Anadolu Selçuklu devletinin dağıldığı ve Anadolu’da birçok beyliğin kurulduğu bir dönemde Osmanlı devletini kuran Osman Gazi, “Karacahisar’ı alınca şehrin evleri boş kaldı. Germiyan vilayetinden ve başka vilayetlerden birçok halk geldi. Osman Gazi’den ev istediler, o da verdi. Kısa zamanda şehir mamur oldu. Birçok kilise camiye çevrildi. Ayrıca Pazar kuruldu.
Şehir halkı bir araya gelerek “Cuma namazı kılalım bir de kadı isteyelim” dediler. Dursun Fakıh adında bir aziz vardı. O yerin halkına imamlık yapardı. Ona söylediler. O da geldi Osman Gazi’nin kaynatası Edebâlı’ya durumu anlatırken, Osman Gâzi çıkageldi. Sordu, isteklerinin ne olduğunu öğrendi. “Ne gerekiyorsa yapın” dedi. Dursun Fakih, “Hân’ım sultandan izin almak gerekir” dedi. Osman Gâzi, “Bu şehri kendi kılıcımla aldım. Sultanın bunda ne dahli (katkısı) var ki ondan izin alam. Ona sultanlık veren Allah bana da hânlık verdi. Eğer minneti şu sancaksa ben de kendi sancağımı kaldırıp savaştım. Sonra o ‘Ben Selçuklu soyundanım’ derse, ben de, Gök Alp nesliyim derim. ‘Bu vilayete ben onlardan önce geldim’ derse Süleyman Şah onlardan daha önce gelmiştir” dedi. Halk Osman Gazi’nin bu sözlerini işitince razı oldular. Osman Gazi de kadılığı ve hatipliği Dursun Fakih’e verdi. Cuma hutbesi Karacahisar’da; bayram hutbesi Eskişehir’de okundu. (Aşıkpaşazâde, 2018, s.58-59; Güngör, 1988, s.184)
Karacahisar’ın fethi, Osman Gâzi adına hutbe okunması ve Karacahisar’a kadı ve imam tayin edilmesi ile birlikte Osmanlı Devletinin kuruluşu tamamlanmış oldu.
Mevlana Celâleddîni Rumi hazretleriyle ilgili bazı menkıbelerde hikâye olunduğuna göre, Ertuğrul Gazi, Konya’ya her gelişinde kendilerini ziyaret ederlerdi. Bir keresinde, henüz küçük bir çocuk olan Osman Gazi’yi beraberlerinde şeyhe getirip hayır dua rica ettiler. O sırada Selçuklu hükümdarı bulunan kimsenin kalenderi olan bir şahsa bağlandığını işiten Hz. Mevlâna “Hoş şimdi hükümdar kendine bir baba bulduysa biz de kendimize bir oğul bulduk” diyerek Osman Gazi’nin elinden tutarak hayır dua eylediler. O’nu ulu ve devamlı olacak bir devletle müjdelediler. “Mademki bunun oğulları ve torunları benim neslime inanırlar ve bağlanırlar, devletleri daim olsun diye de dua buyurdular.” (Müneccimbaşı, c.1, s.46)
Birçok yerli ve yabancı tarihçinin ittifakla naklettiklerine göre, bir gece Şeyh Edebalı’ya misafir olan Osman Gazi, bir gece rüyasında, şeyhin koynundan bir nur çıkıp kendi koynuna girdiğini gördü. Sonra göbeğinden bir ağaç çıkıp o kadar büyüdü ki bütün cihanı kapladı. Gölgesi bütün cihanı kaplayan bu ağacın gölgesinde bütün insanlar toplandılar. Uyandığında Osman Gazi gördüğü rüyayı Şeyh Edebalı’ya anlattı. Rüyanın tâbirini yapan Şeyh Edebalı, Osman Gazi’ye “Tanrı sana ulu bir devlet verecektir” dedi ve kızı Bala Hatun’u Osman Gazi ile nikâhladı. (Müneccimbaşı, Tarihsiz c:1, s:46)
Bazı rivayetlerde ise bu rüyayı Ertuğrul Gâzi görmüş, Şeyh Edebâli rüyayı tabir etmiş kızı Râbia (Diğer tarihlerde Bâlâhun Mâlhu) hatunu Osman Beye vermiştir. (Barkan, Tarihsiz, s. 19)
İdris-i Bitlisi’nin “Heşt Behişt” adlı tarihinde naklettiğine göre, o devirde Kumral Abdal adlı Salih bir kimse vardı. Yenişehir havalisinde oturur, zaman zaman dervişleriyle birlikte küffar köylerine gaza ederdi. Bir gün, Hz. Hızır aleyhisselam yahut evliyâullahtan bir kimse Kumral Abdal’la buluşup, “Allah Teâlâ Osman Gazi’ye kıyamet gününe kadar devam edecek ulu bir devlet ihsan eyledi, var müjdele” diye emretti. Kumral Abdal Osman Gazi’yi bilmezdi. O kimse, Osman Gazi’nin tanınmasına yarayacak bazı işaretleri bildirdi. Kumral Abdal, o işaretler yardımıyla Osman Gazi’yi bulup, müjdeyi verince, Osman Gazi çok sevindi ve “Şimdi bir kılıç ile maşrabam var, ikisini de sana veriyorum” dedi. Kumral Abdal, sadece maşrabayı uğur olarak aldı. (Müneccimbaşı, Tarihsiz c:1, s:47)
Bütün tarihçilerin ittifakla naklettiklerine göre eskiden Oğuz-Türkmen kabileleri arasında Korkut Ata bir diğer adıyla Dede Korkut adında keramet sahibi bir bilge kişi vardı. Dede Korkut bir gün buyurdu ki “Saltanat ve hanlık Oğuz Han’ın vasiyeti ve üzerine Kayı Han’ın oğullarına geçecek ve ahir zamana kadar onlarda kalacaktır.”
Peygamber Efendimiz zamanında veya o zamana çok yakın bir zamanda yaşayan ve Müslüman olan Korkut Ata hakkında Muharrem Ergin şu bilgileri verir:
“Resul aleyhisselam zamanına yakın Bayat boyundan Korkut Ata dirler bir er kopdı. Oğuz’un ol kişi tamam bilicisiydi. Ne dir ise olur idi. Gayıptan türlü haber söyler idi. Korkut ata aytdı: “Ahir zamanda hanlık giru Kayı’ya değe, kimesne ellerinden almaya, ahir zaman olup Kıyamet kopunca, bu didüğü Osman neslidir” (Ergin, 1958, s. 73)
Yüce Allah’ın ve Sevgili Peygamberimizin övgüsüne mahzar olan Türk milleti bu ilâhi rüyalar ve sözlerde anlatıldığı gibi Allah yolunda cihat etmeğe başlamış ve Cihan Devleti Osmanlı’nın temelleri bu şekilde atılmıştır.

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER