Nefis zikirle kırılır – Kocatepe Gazetesi

AKÜ İslami İlimler Fakültesi’nden Araştırma Görevlesi Faruk Emrah Oruç, “Ramazan ve Nefis Tezkiyesi” başlıklı sunumunda nefisi kıracak yegane unsurun zikir olduğunu söyledi. Zikirin kalbin Allah demesi anlamına geldiğini belirten Oruç, zikirin aynı zamanda ruhun da gıdası olduğuna dikkat çekti Ensar Vakfı Şubesi’nin bu yıl üçüncüsünü düzenlediği Ramazan’da İkindi Sohbetlerinin ikinci konuşmacısı Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) [&hellip]

Nefis zikirle kırılır

AKÜ İslami İlimler Fakültesi’nden Araştırma Görevlesi Faruk Emrah Oruç, “Ramazan ve Nefis Tezkiyesi” başlıklı sunumunda nefisi kıracak yegane unsurun zikir olduğunu söyledi. Zikirin kalbin Allah demesi anlamına geldiğini belirten Oruç, zikirin aynı zamanda ruhun da gıdası olduğuna dikkat çekti

Ensar Vakfı Şubesi’nin bu yıl üçüncüsünü düzenlediği Ramazan’da İkindi Sohbetlerinin ikinci konuşmacısı Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) İslami İlimler Fakültesi’nden Araştırma Görevlisi Faruk Emrah Oruç oldu. Oruç, “Ramazan ve Nefis Tezkiyesi” başlıklı sunumunu gerçekleştirdi. Programın sunumunu Ensar Vakfı Şube Başkanı İbrahim Durgut yaptı. Başlangıçta Süleyman Bircan tarafından Kuran-ı Kerim tilavetinde bulunuldu.
CİHADSIZ CENNET OLMUYOR
Faruk Emrah Oruç, Ramazan-ı Şerif ayının tüm Müslümanlar hakkında hayırlı olmasını dileyerek konuşmasına başladı. Mahlukatın gözbebeği insanın olduğunu şimdiye kadar dinlenen vaazlar, sohbetler vesilesi ile akıllarda kalplerde iyice yer ettiğini söyleyen Oruç; “İyice anladık ki mahlukatın gözbebeği insan. Kürsiye müderrisler çıkıyor muhatabı insan. Minbere hatipler çıkıyor muhatabı insan. Yüzyıllardır Meşâyih-ı Kirâm Hazratı konuşuyar muhatabı insan. Binlerce yıldır 124 bin Enbiya konuşmuş muhatabı insan. Biz bundan şunu iyice anlıyoruz ki, kainatın sebebi vücudu insanın bu aleme gelişidir. İnsanın da sebebi vücudu Allah’ı bilmek, Rabbini bulmak, Rabbine kulluk etmek, rızasını kazanmak, cennet ve cemaline nail olmaktır. Tabii mesele cennete girmek, cemal bulmak olunca herhalde bu pek yattığı yerde de kolay kolay olmuyor. Ciddi mücadele istiyor. Ciddi savaş, ciddi cihad istiyor. Nefisle cihad, şeytanla cihad, dünyanın çeşitli dalgalarıyla cihad ve bu cihaddan, bu savaştan da muzaffer bir şekilde çıkmak.” dedi.
YÜKSELME VE ALÇALIŞ İNSANIN ELİNDE
Mevla’nın Kuran’ı hakiminde; “O ali zat hayatı ve ölümü, dünyaya gelişi ve dünyadan göçüşü yaratmıştır. Takdir etmiştir. Niye? Sizden hanginiz daha güzel amel ediyor onu imtihan etmek onu sınamak için.” ifadelerini hatırlatan Faruk Emrah Oruç; “Demek dünyaya gönderilmemizin gayesi bizim hangimiz daha güzel amel edecek bunun imtehanı bunun sınanmasıdır. İşte imtehandaki bu insan eğer nefsine mağlup olursa, heva ve hevesinin peşinden giderse Allah korusun hayvanlardan bile daha aşağı mertebeye iniyor. Dünyadaki makamı, dünyadaki mansıbı, dünyadaki şan, şerefi, şöhreti ne olursa olsun eğer bu cihaddan galip ayrılmazsa, manevi yönünü kuvvetlendirip melekleşmezse, yiyip yayılan hayvanlar gibi hatta daha aşağı mertebeye iniyor. Bakın Kuran-ı hakim de ‘Onlar hayvan gibidir veya hayvandan daha aşağıdır.’ buyuruluyor. Allah muhafaza etsin. Tabii ki bunun tam aksine eğer kötü huyları bertaraf ederse eğer şeytanın dürtülerinden kendini muhafaza eder kurtarırsa o zaman da Alay-ı İllihine yükseliyor.” diye konuştu.
EN BÜYÜK DÜŞMAN NEFİS
İnsanın ruhu yaratıldıktan sonra ruhun insan beden kafesine girmesiyle nefisle birleşip, nefisin ona dünya hayatının şarabını içirip sarhoş olmasını sağlayarak insanı aldattığını belirten Oruç; “İnsanın ruhu Alay-ı İlhinde fevziyata açıkken nefisle birleştikten sonra kötü hislerle, şeytani hislerle donatılmış hale geldi. İşte bizim bu cennet yolunda, cemal bulma yolundaki en büyük düşmanımız nefsimizdir. Hazreti Peygamber (SAV) buyuruyor ki, ‘Senin en büyük düşmanın iki kürek kemiği aranda ki nefsindir. Nefis denilince damarlardan, sinirlerden, etlerden, kemiklerden mürekkep olan bu insan heykeli de akla gelir. Bu da anlaşılır. Fakat insanın içinde var olan gazap yani öfke ve şehvet kuvvetini barındıran hayvani ruh da anlaşılır. Naslar’da, Kuran’da, Sünnet’de, ahlak kitapların da, tasavvuf kitaplarında zemmedilen, yerilen hep o hayvani olan ruhtur. İnsanın içindeki gazap yani öfke ve şehvet kuvvetini barındıran bu kuvvetleri içeren hayvani ruh anlaşılır. İnsanın bu hayvani olan ruhu Allah Teala’yı anarak kemale erdirmesi, terbiye etmesi her Müslüman’a düşen bir vecibedir, bir borçtur.” şeklinde konuştu.
NEFİSİ ZAMANINDA TERBİYE ETMELİ
Araştırma Görevlisi Faruk Emrah Oruç, Peygamber aşığı, şair, edip İmam Buseri örneğini verdi. Buseri’nin nefsi ve nefsin terbiyesi için güzel bir beyit söylediğini kaydeden Oruç; “İmam Buseri diyor ki, ‘Nefis süt emme zamanında ki çocuk gibidir. Eğer nasıl ki çocuk süt emerken zamanında sütten kesilirse o da sütten kesilmeyi kabul eder. Ama nefsi de çocuk gibi zamanında sütten kesmezseniz süt sevgisine karşı gürbüzleşir, delikanlılaşır.’ Mesela bir çocuk 5 veya 7 yaşında hala süt emiyor olsa, annesi ona süt vermek istemiyor olsa annesini döver. Aynı nefiste zamanında sütten kesilmediğinde süt sevgisine karşı gürbüzleşir, delikanlılaşır. Öyleyse nefisi de zamanında sütten kesmek lazım. İmam Buseri aynı zamanda Kaside-i Bürde’nin yazarıdır.” ifadelerini kullandı.
İKİ TANE KASİDE-İ BÜRDE VAR
Kaside-i Bürde denildiğinde akla iki tane kaside geldiğini dile getiren Faruk Emrah Oruç, bunlardan birincisinin yazarı sahabeden Kaab Bin Züheyl olduğunu belirtti. Kaab Bin Züheyl, Kaside-i Bürde’yi vücuda getirme sürecini anlatan Oruç; “Kaab Bin Züheyl’in babası cahiliye şairlerinin tanınmışlarından Züheyl Bin Ebu Sümma’dır. Hayatının son demlerinde öleceğini anlayınca çocuklarını etrafına toplar. Kendisi gibi iki tane şair olan çocuğu var. Birincisinin ismi Kaab diğerinin ismi Büceyhir’dir. Çocuklarını etrafına toplar der ki, ‘Herhalde benim ömrüm bitmek üzere. Din adamlarından duyuyoruz son Peygamber gelecekmiş. Herhalde benim ömrüm ona yetmez. Sizden kim ona yetişirse Peygambere biaat etsin Müslüman olsun.’ diyor. Hakikaten dediği gibi ömrü Peygamberimize (SAV) yetişmemiş. Fakat çocukları yetişmiştir. Oğullarından Büceyhir Peygamberimize (SAV) babasının tavsiyesi üzerine biaat eder, Müslüman olur. Fakat diğer oğlu Kaab Peygamber Efendimize (SAV) biaat edip Müslüman olmak yerine afedersiniz Müslüman kadınları ahlaksız bir şekilde vasfeden, hiciv eden, Peygamberimize (SAV) hakaret eden şiirler yazar.” ifadelerine yer verdi.
KASİDE YAKLAŞIK 67 BEYİT
Peygamber Efendimizin (SAV) “Kim Kaab’ı öldürürse ona cennet var.” diyerek Kaab Bin Züheyl’in öldürülmesini istediğini belirten Oruç şöyle konuştu: “Kardeşi Büceyhir ağabeyine bir mektup yazar. Der ki, ‘İslam Peygamberi Muhammed Aleyhisselam senin hakkında böyle dedi. Seni Müslümanlar gördükleri yerde öldürecekler. Ben Müslüman oldum. Ben senin kardeşinim ama ben dahi seni görsem ben seni öldürürüm. Kendine dikkat et.’ diye mektup yazıyor. Eşi ile beraber mektubu okuyorlar. Eşi de diyor ki ‘Senin de başın kara, benim de başım kara. Bu Müslümanlar’ın gözü kara. Eğer bunlar gelirde senin yerine beni öldürse ben ne yaparım?’ diyerek eşi kocasını terk ediyor. Kaab Bin Züheyl’de ‘Madem beni öldürecekler ben Medine’ye gideyim beni orada öldürsünler. Ne yapacaklarsa orada yapsınlar.’ Medine’ye gidiyor, Peygamber Efendimizin (SAV) mescitine yüz sürüyor. Bilindiği üzere mescit o zaman hem karargah hem de devlet toplanma yeridir. Peygamberimizin (SAV) mescitte olduğunu öğrenip mescide giriyor. Mescitten üzeri girdiğinde üzeri kapalı. İçeri girerken ya ölmek ya da öldürmek kasdıyla giriyor mescide. Fakat mescide girmeye başlayınca bir anda dilinden sözler dökülmeye başlıyor. Meşhur kasidesini okuyor. Aşağı yukarı 67 beyitlik bir kasidedir.”
KASİDE KURTULUŞA VESİLE
F. Emrah Oruç, mescid girişinden Peygamber Efendimizin (SAV) yanına varınyaca kadar 67 beyiti ilk defa orada Resulullah’ın huzurunda okuyan Kaab Bin Züheyl’in kasideye nefis hilelerini anlatarak başladığını belirtti. Oruç şunları söyledi: “Kaab Bin Züheyl, nefis şöyle kötüdür, nefis böyle kötüdür diye bahsederek Peygamberimiz Efendimizi (SAV) överek kasideyi bitiriyor. Kasideyi bitirdiğinde Hazreti Peygamber soruyor, ‘Kimdir bu?’ Başını açıp diyor ki Kaab Bin Züheyl. Ashab onu öldürmek üzere hemen üzerine atılmak ister. Çünkü onu öldürme hakkında müjde var. Bu sefer Hazreti Peygamber Aleyhisselam sırtındaki cübbeyi ters çevirip onun üzerine atıyor ve diyor ki, ‘Kim şimdi ona dokunursa cehennem var.’ Bürde hırka demektir. Hırka ile kurtulduğu için onun söylediği bu kasideye Kaside-i Bürde denilmiş.”
KASİDELER DE NEFİSİN
KÖTÜLÜKLERİ ANLATILIR
İkinci bir Kaside-i Bürde’nin İmam Buseri tarafından yazıldığını aktaran Faruk Emrah Oruç, Buseri’nin Mısırlı bir zat olduğunu belirtti. Oruç; “İmam Buseri, Hicri 7. asırın sonlarında yaşamış bir zattır. Hadis, siyer, hattatlık güzel sanatlar gibi alanlarda uzmandır, edebiyatçıdır. Peygamber Aleyhisselam’a yazdığı birçok şiiri var. Onu övdüğü birçok şiiri vardır. Kendisi anlatıyor diyor ki, ‘Birgün ben ihtiyarlık döneminde iken benim başıma felç geldi, felç oldum. Bedenimini yarısı hareketsiz kaldı. Düşündüm kendi kendime dedim ki, Ben Peygamber Aleyhisselam’ı öven bir şiir yazayım da o şiirler bir şifa umayım. Belki o şiir vesilesi ile Allah Teala bana şifa verir diye düşündüm.’ der. Aynı gece Peygamber Aleyhisselam’ı rüyada görüyor. Rüya da başından sonuna kadar Peygamber Aleyhisselam’a bahsettiğimiz şiiri, kasideyi okuyor. İmam Buseri aşağı yukarı 180 beyitlik kasideyi rüya da okuyunca ‘Peygamber Aleyhisselam mübarek elleriyle benim tüm vücudumu sıvazladılar. Sabahleyin uyandığım da felç diye birşey kalmamıştı.’ Bu sebeple iyileştiği için bu kasideyi Kade-i Bürde, Kaside-i Büre veya hırka giydirdiği için Kaside-i Bürde denilmiştir. İmam Buseri Kaside-i Bürdesi’nde nefsin hilesinden, nefsin ne kadar hilekar olduğundan bahseder. Nefisi kıracak yegane unsur zikirdir. Yani kalbin Allah demesidir. Zikir ruhun da gıdasıdır.” dedi. >> Burcu Aydın’ın haberi.

Bakmadan Geçme