Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Muharrem Günay
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

NAMAZDAKİ BİZ VURGUSU

Namazda Allah’ın huzuruna saflar halinde duran ve Allahu ekber / Allah en büyüktür nidası ile namaza başlayan ardından subhaneke duasını ve Fatiha suresini okumaya başlayan her Mü’min “İyyâke na’budü ve iyyâke nesteîn” Biz ancak sana ibadet ederiz ve ancak senden yardım dileriz” dedikten sonra “İhdinassıradal müstegîm” “Bizi dosdoğru olan yola ulaştır” diyerek duada bulunur. Bu ayetlerdeki biz vurgusu bütün Müslümanları ve hususiyetle namaz kılanları kapsar. Yine tahıyyat, salli, bârik ve rabbenâ duaları okunurken de biz/cemaat vurgusu yapılarak” “Esselâmü aleynâ ve alâ ıbâdillâhissâlhîn” Allah’ın selamı, rahmeti ve yardımı bizim ve salih kulları üzerine olsun, Yâ Rabbi Hz. İbrahim ve onun ümmetine yardım edip, mübarek kıldığın gibi Hz. Muhammed’e ve O’nun ümmetine de yardım et ve onları mübarek kıl, Ey Rabbimiz bize hem bu dünyada hem de ahrette iyilikler ve güzellikler ver, bizleri cehennem azâbından koru, Ey Rabbimiz beni, anamı, babamı ve bütün mü’minleri hesap gününde bağışla, bizlere merhamet eyle” şeklindeki bütün dualarda hep biz vurgusu, cemaat vurgusu vardır.
Yeryüzü Cami Gökyüzü Kubbe Olur
Dünyanın çeşitli yerlerinde ve camilerde namaz kılarken bütün mü’minler bu şekilde “Biz ve cemaat” şuuru ile hareket ederler. Namaz sırasında böylece bütün bir yeryüzü cami ve gökyüzü de kubbe olur. Bu şekilde dua eden bir mü’min aynı zamanda bütün mü’minler için duada bulunmuş olur. Milyonlarca mü’min içerisinde bir kişinin duasının bile kabul edilmesi bütün mü’minlerin duasının kabulüne ve affına vesile olur. Bu bakımdan beş vakit namazı kılmaya ve özellikle cemaat halinde kılmaya çaba sarf etmek gerekir.
Allah Teâlâ Kalem suresinde şöyle buyuruyor:
Yevme yukşefu an sâkın ve yud’avne iles sucûdi fe lâ yestetîûn(yestetîûne). Hâşiaten ebsâruhum terhekuhum zilleh(zilletun), ve gad kânû yud’avne iles sucûdi ve hum sâlimûn(sâlimûne). (Kalem:42,43)
“O gün keşf-i sâk olacak (hakikat perdesi açılıp etekler tutuşacak) ve secdeye davet edilecekler. Fakat (namazı kılmayanlar, münâfıklar ve riyâkârlar buna) güç yetiremeyecekler; (Çünkü) artık gözleri (dehşetten) öne eğik bir halde, kendilerini (kımıldayamayacak) bir horluk ve aşağılık kaplar. Onlar (dünyada) sağ salim iken (ezanlarla Allah’a) secdeye çağrılırlar (fakat büyüklenerek yan çizerler)di.” (Kalem suresi: 42,43)
İmâm Kurtubi bu ayetin tefsirinde şöyle diyor: “Hâlbuki onlar” dünyada “sapasağlam iken” sağlık ve afiyet içindeyken “secdeye çağrılıyorlardı.”
İbrahim et-Teymî dedi ki:
“Onlar ezan ve kamet ile (camiye namaza) çağırıldıkları halde bu çağrıya uymayı kabul etmiyorlardı.”
Said b. Cubeyr dedi ki:
“Onlar: “Haydi felaha” nidasını işitiyorlar fakat buna icabet etmiyorlardı.”
Ka’b el-ahbâr dedi ki:
“Allah’a yemin ederim ki, bu âyeti kerime cemaatlerden geri kalan kimseler dışında, kimse hakkında inmiş değildir.” Yani onlar şeriatte kendilerine yöneltilmiş teklifi emirlerle (secdeye davet ediliyorlardı) diye de açıklanmıştır. (İmâm Kurtubi el-camiu li- Ahkâmi’l Kur’an)
Elmalılı Hamdi Yazır ise şöyle der:
“Ne başlarını kaldırabilecekler, ne bellerini eğebilecekler; belleri kazık kesilmiş, gözleri korku ve saygıyla dolu, işarete bile güçleri yetmeyecek şekilde düşkün kendilerini bir zelillik saracak da saracak. Oysa vaktiyle dünyada başları esenlikte iken o secdeye çağrılıyorlardı. İsteyerek secde etmeleri ve boyun eğmeleri kendilerine teklif olunuyordu da onu kabul etmiyorlardı, o esenliğin kıymetini bilmiyorlar, gönül hoşluğu ve istekleriyle secdeye yanaşmıyorlar, Allah’a boyun eğmenin mükâfatına, neticede bunun tadına inanmıyorlar, suçluları Müslümanlardan akıllı sayıyorlardı. İşte o vakit başlarında bu dert yok iken gönül hoşluğu ile yapmadıkları o secdeye bugün ister istemez can atacaklar ama kımıldanmaya güçleri kalmayacak, gittikçe büyüyen bir düşkünlük de hiçbir şey elde edememiş, kahrolmuş olacaklar.” (E.Hamdi Yazır)
İbni Kesir bu ayetin tefsirinde şöyle diyor:
“Onlar dünyada iken secdeye çağırıldıklarında sağlıkları ve rahatları yerinde olduğu halde, secdeden kaçmışlardı. İşte aynı şekilde âhirette güç yetiremedikleri halde secdeye kapanma cezasıyla cezalandırılırlar. Allah azze ve celle’nin tecellî ettiği zamanda mü’minler O’na secdeye kapanırlar. Ama ne kâfirler, ne de münafıklar secde etmeye güç yetiremezler. Sırtlarının kemikleri tek bir kat olur. Ne zaman boynunu eğip secdeye gitmek istese, secdenin tersi bir hale dönüşür. Tıpkı dünyada iken mü’minlerin aksine bir durumda bulundukları gibi.” (İbni Kesir)
Buharide yer alan bir hadise göre de:
“Dünyada, şeytanın ve nefsinin aldattığı kimseler rükû ve secdeye gidemezler. Bunlar âhirette de aynı şekilde secdeye gidemeyip dikilip kalırlar” (Buhârî (Sofuoğlu), xı, 1753.) denilmektedir.

 

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER