Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Kemal DEMİRKIRKAN
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

MÜHÜRSÜZ ANAYASA’NIN ÖMRÜ

Üzerimizde derin izler bırakan bir referandum sürecini geride bıraktık. Bu süreçte genel olarak ne denildiğine değil, kimin dediğine bakanlar “Evet” derken, kimin dediğine değil ne denildiğine bakanların “hayır” oyu kullandığını söyleyebiliriz. Yaşananları geriye dönük olarak düşündüğümüzde gerçekten de siyasi tarihçilerin üzerinde çok uğraşacağı olaylara tanık olduğumuzu görürüz.
Devlet Bahçeli’nin 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde vatandaşlarımızdan oy isterken en çok üzerinde durduğu söylemler
– “17-25 Aralık sürecinin hesabı sorulacaktır. Yolsuzluklar kimsenin yanına kar kalmayacaktır”
– “Oturmuş, teamülleri yerleşmiş parlamenter sistemi yıkmak ve başkanlık kılıfıyla diktatörlüğe geçmek yenilikse, bırakın eskiden bakalım.”
– “Erdoğan ve Öcalan başkanlık sisteminde söz kesmiş, bölücü çevrelerden gelen mesajlar da bunu doğrulamıştır.” sözleri oldu.
Ancak bir gün geldi ki, o gün her şey unutuldu. AKP’nin bile beklemediği bir anda Başkanlık sistemini gündeme getirip destek vereceklerini açıkladı.
***
Afyonkarahisar Milletvekili sayın Mehmet Parsak genel seçim süreçlerinde başkanlık sistemini ve Partili Cumhurbaşkanlığı sisteminin bu ülkeye yapılacak en büyük ihanet olduğu düşüncesiyle
– “Biz, RTEyi mutlu etmek ve “Başkanlık” hayalini gerçekleştirmek için Anayasa yapamayız, yapmayacağız!”
– “Hala Başkanlık peşindesin. Evet bir gün Başkan olacaksın ama bu, işlediğin suçların cezasını çekeceğin “koğuş başkanlığı” olacak”
– ‘Türk tipi başkanlık sistemi”, acaba insanların kurallara değil, insanların başkana itaat ettiği bir sistem mi olacaktır?” tweetlerini attı.
Ancak bir gün geldi ki, o gün her şey unutuldu. AKP’li Abdülhamid Gül ile birlikte kapalı kapılar ardında Partili Cumhurbaşkanlığı sistemini de içeren Anayasa taslağını hazırlayan mutfakta aktif görev aldı, önce reddettiğini sonra savundu..
***
TBMM Anayasa Komisyonu’ndaki Anayasa görüşmeleri, tasarı hakkında söz isteyen milletvekillerinin bir çoğuna söz verilmeden, önergeler görüşülmeden adeta yangından mal kaçırır gibi bitirildi. Komisyon görüşmelerinin basına açık olması reddedildi. Görüşmelerin vatandaşlar tarafından izlenmesi engellendi. CHP’li bazı milletvekillerinin sosyal medya yayınları sayesinde görüşmeler, vatandaşa kısmen ulaştırıldı. Genel Kurul’da benzer olaylar yaşandı. Meclis TV bu saatlerde yayınlarını kesti. Görüşmeler sırasında konuşan milletvekilleri darp edildi. Meclis’te hiç istenmeyen görüntüler ortaya çıktı. Konuşmak isteyenlerin sesi kısıldı, sınırlamalar getirildi. Ardından TBMM’nde yapılan oylama siyasi tarihimize kara leke olarak geçti. Oylamada Anayasamız gereği gizli oy kullanılması gerekirken bir çok milletvekilinin açık oy kullanarak birilerine kendilerini ispatlamaya çalıştığına, “Evet” pulunu zarfa koyduğunun ispatı olarak “hayır” ve “çekimser” pullarını AKP’li ve MHP’li yöneticilere verdiklerine tanık olduk.
***
Ardından yaşanan referandumu halka anlatma sürecinde devletin imkanlarını sonuna kadar kullanmaktan çekinmeyen, toplu açılış adı altında Evet propagandası yapan sözde tarafsızlık yemini etmiş bir Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ı gördük. 18 maddeyi anlatmak yerine “Eyyy Kılıçdaroğlu” “Eyyy Almanya” söylemlerini “Şunlar şunlar hayır veriyor o zaman siz evet vereceksiniz” aldatmacalarını izledik. Ülkenin dört bir yanında sosyal devlet olmanın gereği olarak devlet bütçesinden yapılan hizmetleri AKP’nin hizmetleri gibi sunan devletin valileri, kaymakamları, kurum müdürlerini gördük. “Hayır” propagandası yapmak isteyenlere her türlü zorluk çıkarılırken, konuşmaları için yer tahsisi yapılmazken, Televizyonların sadece Evet propagandasına yer verdiğini gördük. Kısacası Devlet eliyle yürütülen Evet kampanyasına karşı, millet eliyle ve imece usulüyle yürütülen bir Hayır kampanyasına tanık olduk.
***
Seçim günü sandık başlarına taşeronda çalışan işçileri, sandık çevresini ve okul bahçelerini taşeron ve belediye personellerinin eş ve çocuklarıyla dolduran bir AKP gördük. Seçimden bir gün önce attığı mesajda “mühürsüz oy pusulaları geçersizdir” diyen ancak seçim günü seçimin bitmesine yakın bir saatte AKP’li gözlemcinin itirazı üzerine yurt içi sandıklarda mühürsüz oy pusulalarının geçerli sayılacağı duyuran bir YSK ile aynı gün yurt dışı oyların sayımı sırasında AKP’li gözlemcinin itirazı üzerine mühürsüz oy pusulalarını geçersiz sayan çifte standartlı bir YSK gördük. Aylar öncesinden seçimin kuralları belliydi. Ancak bir gün geldi ki, o gün her şey unutuldu. 16 Nisan günü bir anda TBMM tarafından yapılan kanunları uygulamayan, yorum katarak değiştiren, yapılan itirazlara kulak tıkayan bir YSK gördük.
Son söz; Mühürsüz seçimin üzerindeki şaibeler, Anayasanın ömrünü de, bu şaibeye neden olanların siyasi ömrünü de kısaltmıştır.

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER