Mucit, iyi insan, bilge öğretmen: İhsan Yener
Afyonkarahisarlı merhum İhsan Yener'in uzun çalışmalar sonucu, adeta matematik hesabı yaparmışçasına ortaya koyduğu F Klavye, önce daktiloda, ardından da bilgisayarlarda Türkçe'ye en uygun tuş dizini olarak kabul ediliyor. İhsan Yener, F Klavye'nin mucidi olarak bilinmesinin yanı sıra iyi bir arkadaş, bilge bir öğretmen olarak da zihinlerde yer tuttu. İhsan Yener'i sevenler, O'na ilişkin anılarını anlattı: [&hellip]
Afyonkarahisarlı merhum İhsan Yener’in uzun çalışmalar sonucu, adeta matematik hesabı yaparmışçasına ortaya koyduğu F Klavye, önce daktiloda, ardından da bilgisayarlarda Türkçe’ye en uygun tuş dizini olarak kabul ediliyor. İhsan Yener, F Klavye’nin mucidi olarak bilinmesinin yanı sıra iyi bir arkadaş, bilge bir öğretmen olarak da zihinlerde yer tuttu. İhsan Yener’i sevenler, O’na ilişkin anılarını anlattı:
ONLARCA ŞAMPİYONU YETİŞTİRDİ
INTERSTENO Uluslararası Bilgi İşlem ve İletişim Federasyonu Türkiye Temsilcisi
Seçkin Köse:
“1955 yılında Türk dili ve alfabesine en uygun olan F klavyeyi icat ederek, klavyenin on parmakla bakmadan bilimsel olarak kullanılması metodunu geliştirmiş ve Türkiye’ye armağan etmiştir. Yıllarca Türkiye Klavye Şampiyonalarını organize etmiş, Dünya Klavye Şampiyonalarında Türklerin sayısız dünya şampiyonluklarını kazanmasını sağlamıştır.
İhsan Yener hocamız çok çalışkan birisiydi. Cumartesi / Pazar dâhil devamlı çalışmıştır. Ömrünü klavyenin bilimsel olarak on parmakla bakmadan F Klavye’de kullanılmasına ve Ülkemizin Birleşmiş Milletlere bağlı, INTERSTENO’datemsil edilmesine adayan bir duayenimizdi. En son 5-8 Ekim 2016’da Zagreb’de yapılacak olan Konsey toplantısına dahi kaydını yaptırmıştı. İhsan Yener hocamızla ilgili, diğer öğrencilerinin anılarına geçmeden önce, ben de hocamızın bana olan desteği ile ilgili çok kısa bir bilgi aktarmak istiyorum. Ben daktilografiyi Afyonkarahisar Ticaret Lisesi’nde öğrendim. Daha sonra İhsan Hocamızın, kendi öğrencilerine verdiği eğitimden ben de aynen yararlanarak, Türkiye ve Dünya Şampiyonlukları elde ettim. İhsan Hocamız benim gibi onlarca şampiyonun yetişmesini sağlamıştır. Kendisini rahmetle anıyorum.”
ŞARYO İLE ŞARLO
Öğrencisi Muzaffer Okutkan:
“Eski daktilo makinelerimizin yenileri ile değiştirileceği zaman, bir aksilik nedeniyle, yeni makinelerin bir, iki aydan önce gelemeyeceği belli olmuştu. Eh, İhsan Hoca bizi başıboş bırakır mı? Hemen yakınımızdaki sanat okulunda, ahşap malzemeden ve dört sıralı (çiviler, yaylar, düğmelerle tuşa dönüştürülmüş) makine maketleri yaptırmıştı. Derslerimizi makine kullanıyormuş gibi düğmelere vurarak yapıyorduk. Bu pratik buluşa saygı duyuyor, fakat arada sırada sınıfta çok disiplinli olan hocamızın da hafifçe gülümsemesini sağlayarak muziplikler yapıyorduk. Sonra, yeni makinelerimiz geldi. Eski daktilo makinelerinde şaryo kolu sağ tarafta idi. Alt satıra geçmek için şaryo kolu “atılmaz” sağa doğru çekilirdi. Yeni makinelerde ise şaryo kolu solda olduğu için kol çekilmez, atılırdı. Eski alışkanlıkla, kol çekiyorum diye, sağ elini atan bir arkadaşımız bitişik masada oturanın yanağına elinin tersiyle çarpmıştı. ‘Ahh’ sesine karışmış bu manzaraya, derslerde çok ciddi olan İhsan Hoca gülümsemiş, bizler de mevzuatı fazla zorlamadan gülmüştük.
Bu şaryo işi bir kez daha sahneye çıktı. Makinenin hareketli üst kısmı olan şaryoyu Türkçeye taşıyıcı olarak çevirebiliriz. Birgün derste, bir arkadaşımızın şaryosu bozuldu; hızla kaçtığı için yazı yazılamaz hale geldi. Arkadaşımız parmak kaldırdı; şaryo diyeceğine, ‘Hocam Şarlodurmuyor, kaçıyor’ diye seslendi. İşin içine Şarlo’nun karışması herkes gibi hocayı da güldürdü. Böylece, hocayı da üçüncü defa gülümseterek, güldürerek skoru 3 – 0 yapmış olduk.
GÖNLÜMÜZDE YAŞAYACAK
Öğrencisi Ece Özbayrak:
“1946-1947 ders yılı Sultanahmet Ticaret Lisesi’nin 1’inci sınıfında okurken ilk daktilografi dersine girdiğimizde yeteneğimi keşfeden Sayın hocam, kendini gençlerin eğitimine adamış ve binlerce genç çalıştırıp ülkemize pek çok dünya şampiyonu kazandırmıştır. Uzun yıllar gerek şahsi, gerekse grup çalışmalarımızda bize önderlik ederek hem otoriter, hem müşfik bir ağabey gibi davranan ve F Klavyenin kabulü için büyük uğraşlar veren kıymetli ve çok değerli sevgili hocam İhsan Sıtkı Yener’i rahmet, minnet, özlem ve saygıyla anıyorum. Saygıdeğer hocam sonsuza dek F Klavye’de ve gönüllerde yaşayacak.”
İŞTE BUNU KISKANIRIM
Çalışma arkadaşı Ünal Üzdil:
“İhsan Hoca yıllarca Milli Eğitim Şurası’na üye seçilmiştir. 1974 yılında yapılan Milli Eğitim Şurası’na da birlikte katılmıştık. Bu çalışmalar sırasında evimize yemeğe davet etmiştim.
Bu arada daktilo ile resim yapmamızı da anlatayım. Bir gün Milliyet gazetesinde, daktilo ile yapılan, siyah-beyaz Mona Lisa resmini gördüm. Resmi bir İtalyan yapmış. O zaman bu resim büyük yankı yaratmıştı. İtalyan siyah-beyaz yaparsa biz de onun renklisini yaparız dedik ve çalışmaya başladık.1960’lı yıllarda Maraş’ta idik. Resim çalışmalarıyla eşim güneşle birlikte öğrencilere daktilo ile resim yaptırmaya başladık. Nitekim 1968’de, Ankara’da daktilo ile yapılan resim sergisi açmıştık ve sergiyi milli eğitim bakanlığı müsteşarı Akif Tuncel açmıştı.
Sonuçta daktilo ile renkli Mona Lisa resmini Süleyman Koruyucu adında bir öğrencimiz yapmayı başardı. Tabloyu evimize astık. İhsan Bey yemeğe geldiğinde o tablonun önünde uzun süre konuşmadan oturdu, oturdu ve sonunda, ‘Ben hiçbir şeyi kıskanmam ama işte bu tabloyu kıskandım’ dedi. O anı hiç unutmayız.”
İHSAN HOCA ÇALIŞTIRDI, KÜRSÜYE ÇIKTIM
Öğrencisi Hasan Atay:
“Rahmetli İhsan Yener hocamın yetiştirdiği ilk genç dünya daktilografi şampiyonuyum.
1964-1965, 1965-1966, 1966-1967 yıllarında İstanbul Sultanahmet Ticaret Lisesinde okudum.
Sultanahmet Ticaret Lisesinde daktilografi hocam rahmetli İhsan Yener’in kıymetli eşi Sevim Yener idi. Sevim hocam beni Türkiye daktilografi şampiyonalarına hazırlamıştı ve o yıllarda, Türkiye şampiyonu dahi oldum, işte o zaman Rahmetli İhsan Yener hocamız beni kaptı ve henüz rekoru kırılmamış rekortmen dünya daktilografi şampiyonu yaptı.
1967 senesinde dünya daktilografi şampiyonası İsviçre’nin Bern kentinde yapıldı. Ben 10 yaşında babamı kaybetmiştim. Yaşım 17 olduğu için rahmetli anneciğimin vekâletiile rahmetli İhsan Yener hocamın pasaportuna yazılmak suretiyle yurtdışına çıkış izni verilmişti.
O yıl, rahmetli İhsan Yener hocamın baldızı, Sevim Yener hocamın kardeşi çok sevgili Sayın Ece Özbayrak ile dünya şampiyonası için İsviçre’ye gittik. Sonuçta Ece ablam dünya daktilografi şampiyonu olmuştu.O yıl ilk defa yapılan gençler arası tasnifte, salonun ortasındaki pist yukarıya kaldırılmış, bütün dünya televizyonlarının kameraları altında bir Türk genci, hem sürat kategorisi, hem hatasızlık kategorisi ve toplamda olmak üzere (dünya gençler daktilografi şampiyonu) Turkey-Hasan Atay olarak beni piste çıkarmışlardı. Sayın rahmetli İhsan Yener hocam avuçları patlayıncaya kadar beni alkışlıyordu.
İNSANA HER ZAMAN DEĞER VERİRDİ
Öğrencisi Gülendam Sadi Zevzir
“İnsanlara her zaman değer vermek gerektiğini, takdir edilerek insanların başarıya ulaşacağını söylerdi. Benderste öğrencilere; ‘Anladınız mı?’ diyormuşum. Ders bitince aldı beni karşısına; ‘Asla kimseye anladınız mı, denmez. Bu sen eksiksin anlamıyorsun demektir. Kusur her zaman öğretendedir. Bu yüzden Anlatabildim mi, demelisin. Kişiyi asla rencide etmemelisin. Eğer anlamıyorsa sen anlatamamışsındır, anlayana kadar değişik yöntemlerle anlatmalısın. Ve her başarılı çalışmanın sonuna mutlaka “Aferin” sözcüğünü eklemelisin. O gün bugündür bu iki kelime ‘Anlatabildim mi? – Aferin’ sözcüğü benim hayatımın mihenk taşı oldu. Bu iki kelime sayesinde binlerce sevgi dolu öğrencilere sahip oldum. Teşekkürler Hoca’m bana bu sevgiyi tattırdığın için.”
HAYATIMDAKİ EN BÜYÜK HOCAM
Öğrencisi Emrah Kuyumcu:
“İhsan Hocamızın 1954 yılında kurduğu ve on binlerce öğrenci yetiştirdiği Şampiyon Kurslarında açtım neredeyse gözümü; annemin de öğretmen olarak tüm çalışma hayatını geçirdiği kursta ilkokul yıllarımda tanıştım hocamızla. Eğitime ve eğitimcilere verdiği önemi, dünya şampiyonalarına yetiştirdiği yarışçıları, mucidi olduğu millî klâvye F Klâvyeyi ve tüm hayatını adadığı bu meslekteki tüm eserlerini, etraftaki herkesin gıpta ve saygıyla bakmasını gördüm kendi gözlerimle, daha çocuk yaşlardan itibaren.Ara sıra annemin yanında görüşerek selamlaştığımız ve her seferinde ne zaman F Klâvyede on parmakla yazmaya başlayacağımı soran İhsan Hocamın kursunda geçti çocukluğum, gençliğim ve onun sayesinde kazandım ilk merakımı bilgisayarlara ve bugünkü mesleğime. Sonunda yine onun yanında buldum kendimi; 60 yıldır Türkiye’nin gururu olarak bugünlere getirdiği Milli Takımın bir yarışçısı olmakla. Genç yaşta ve erken tanıştım başarıyla, yine onun ve onun öğrencisi olan annemin sayesinde; daha lisedeyken aldığım ilk dünya derecemden sonra sordu bana da o en değerli mirasını: ‘İdealist misin?”’diye. Bizlere öğrettiği sayısız bilgi ve deneyimler içerisinde en değerli olanıydı idealist olabilmek, o günden beri asla bırakmadım izinden yürümeyi; yalnızca klâvye konusunda değil, eğitim ve çalışma hayatımın her alanında en büyük hocam oldu.”
BİR İDEALE BİR ÖMÜR ADAMAK
Çalışma arkadaşı Sevilay Gündoğdu
“Arkadaşım Recep Çömlekci sayesinde biliyordum İhsan Hoca’yı ve Intersteno’yu. Ve yine Recep’in teşvikiyle 2005 yılında katıldım bende bu aileye. İdealist misin, diye sormuştu ilk tanıştığımızda. Tam olarak ne demek istediğini anlamamıştım o günlerde. Daha sonra birebir çalıştığım yıllarda farkettim ki; ortaokul yıllarında eksikliğini gördüğü, 1946’da öğretmenliğe başladığı yıllarda bilimsel çalışmalarla oluşturduğu Milli Klâvye ve 10 Parmakla Bakmadan Yazma Metodunu ideal edinmiş, 91 yıllık ömrünü buna adamıştı. Bunu kavrayabilecek ve aynı ideale sahip çıkabilecek miyim bunu anlamak için sormuştu.
Oluşturduğu, geliştirdiği ve her fırsatta önemi ve avantajlarını vurguladığı Milli Klâvye (Fe Klâvye) ve 10 Parmakla Bakmadan Yazma Metodu ile öğrenci, öğretmen ve yarışçılar yetiştirmiş, 1957 yılından itibaren yurt dışında ülkemizi en iyi şekilde temsil etmiş ve rekorlu şampiyonluklar elde etmiştir. 59 yıldır verdiği bu emeğin, bir 59 yılda bizler tarafından yürütülmesini vasiyet ederdi sık sık.
Sözde değil gerçek milliyetçiliği, milli değerlerimize sahip çıkmayı öğrendim. En basiti, birçoğumuzun üstünde dahi düşünmeden popüler bir dille EF klâvye dediğimiz milli klâvyemize F Klâvye demenin bu milli değere sahip çıkmak olduğunu,
inandığın şeylerde başarı elde etmek için sıkı ve disiplinli çalışmayı, ne olursa olsun vazgeçmemeyi, öğrenmenin, öğretmenin, çalışmanın ve üretmenin yaşı olmadığını, duyarlılığı, farkındalığı, hocamın tabiriyle danışa-görüşe karar vermeyi, yaşlanmanın hayattan el çekmek olmadığını, birikimlerine yeni birikimler katarak etrafına aktarmak olduğunu,91 yaşında dahi haftada 7 gün 6 saat çalışarak, daha fazla ne yaparım bakış açısıyla hayata tutunmayı, yaşam azmini.” (Kocatepe Haber Merkezi)